tatlidede
tatlidede

28 Şubat ve Pazartesi Günlerini Kirletmeyin

28 Şubat ve Pazartesi Günlerini Kirletmeyin

                                 28 Şubat ve Pazartesi Günlerini Kirletmeyin

        Haftanın bütün günleri  şüphesiz çok güzel ve önemlidir lakin, Pazartesi gününe  farklı bir bakışım ve sevgim  vardır. Maddi ve manevi yönden insanlığa pozitif bir hizmeti olduğuna inandığım ,insanoğluna bu derece sevgi ve hizmet başlangıcıyla  kucak açan haftanın bu kıymetli ilk günü olan Pazartesi’lerini  (özellikle 28 Şubat Tarihine rast  gelen pazartesileri ima ediyorum) tarih sayfalarında nasıl yazıldığına baktığımızda, insanoğlu aksine  bu müstesna gün ve tarihe hiç acımamış,öyle hoyratça kullanmış ki, altın harflerle değil, izleri silinmeyecek KARA KALEMLE tescilini yaptığını görüyoruz.. Örnek mi istersiniz??

       Üzerinden 25 yıl geçmiş olmasına rağmen daha dün gibi hatırlayıp yaşadığımız ve hala bir çok izi geçmemiş olan, güzel ülkemi  28 Şubat 1997’de ilk defa tanıştırdıkları ve “1000 yıl sürecek” dedikleri Postmodern( darbe)  alçak girişimle,ağır siyasi,idari,hukuki,toplumsal, ekonomik  ve  insani  tahribatlarla sonuçlandırdıklarını söyleyeyim,,, Ne mi yaptılar?Nasıl yaptılar ?  Türkiye dışındaki “ Dış Güçlerin-Siyonistlerin-Emperyalistlerin ve ABD’nin”  talimatıyla,Türkiye içindeki işbirlikçileri  “Sözde Ulusalcılar,kıyafetiyle dışı Mehmetçik- içi  Yılan  olan bazı Askerler,Sivil Apoletli STK Başkanları, Rantiyeciler,emekçilerin alınterini  emen vampir kılıklı Sendikacılar, Medya patronları,İş patronları, Meslek Birlikleri ve Malum Muhalefette olan Siyasi Partiler’in  temsilcileri”  Cennetmekan rahmetli  Prof.Dr.Necmeddin ERBAKAN’ın meşru Hükümetine karşı Postmodern Darbesiyle iş başındaki hükümetin  uzaklaştırılmasını sizlere hatırlatıyor, vicdanlarınıza sunuyorum. Türkiye Siyasi hayatını kapkara göstermeye yeter de artar bir yüz karasıdır kanımca….

          İRTİCA geliyor diye kopardıkları yaygaralarla gerçekleştirdikleri o malum psikolojik baskılarla “Demokrasiye BALANS ayarı” yapılıyor dedikleri, aksine sadece Türkiye’deki Müslümanları değil, dünyadaki bütün Müslümanların” mukaddes denilen bir çok  özgürlüklerinin yok sayıldığı, kısıtlandığı ve nice haklarından  mahrum etmişlerdi.“Küresel” bu darbenin getirisi olmadığı kesin  fakat götürüsü çok olduğuna inanarak,sebep ve sonuçlarına hafızaları tazelemek amacıyla bazı noktalarını şimdiki nesil bilsin diye  hatırlatmak isterim.Lütfen bunları her 28 Şubat geldiğinde değil her pazartesi günleri hatırlamanızı istirham ediyorum.

Önce “Postmodern darbe” nedir ? ile başlayayım. Askerin yönetime direkt olarak el koymadan medya aracılığıyla hükümetin istifaya zorlanması olayına postmodern darbe denilmektedir güya….. Onlara göre veya öyle bilmek isteyenlere göre.

 Değerli takipçilerim,,,Malumunuz üzere; 1990’lı yıllarına kadar Soğuk savaş döneminde “Komünizmi” birinci tehdit olarak gören Amerika,komünizmin çökmesiyle, tehdit skalasına İslam’ı yerleştirmiş ve 1990’lı yılların başında, “İSLAM=TERÖR” politikasını benimsemişti.Bu politika değişikliğini,müttefiki olan bütün ülkelerde uygulamaya başlatmıştı.Tarih boyunca faydadan çok zarar verdiği ve müttefikim dediği “Bizdeki ABD hayranları hep var olduğunu unutmayalım” Türkiye, değişen ABD  politikasına en uygun zemin olarak seçilmişti.1990-1993 yıllarına gelindiği tarihlerde karanlık faili meçhul cinayetler başladı.Alevi-Sünni şahsiyetlere yönelik katliamlarla ortam (Madımak Oteli-Erzincan Başbağlar köyü) körükleniyordu.Bütün bu cinayetler toplumun farklı kesimlerini karşı karşıya getirmeye ve hedef seçilen Türkiye’’de yapılacak darbe sürecinde, laik çevrenin desteğini almaya yönelik olduğu anlaşılmasını isterim.Tabi  yine hiç  unutulmaması gereken Türkiye Cumhuriyeti çok partili demokratik sisteme geçtikten sonra ortalama on (10) yılda bir darbelerle sivil yönetimlere askerler marifetiyle el konulduğunu da biliyoruz.Yazarken bile tüylerimin diken-diken olduğu 27 Mayıs 1960,12 Mart 1970,12 eylül 1980 ve en  sonunda 28 Şubat 1997 karanlık yıllar.Bütün darbeleri bir kenara bırakacak olursak,özellikle 28 Şubat Postmodern Darbesi Cumhuriyet tarihine olumlu bir sayfa olarak değil,kara bir leke olarak kalacağı kesindir.

               Tam da o  tarihlerde (1990-1995) Türkiye’de  Siyasi ve  Ekonomik  istikrardan bahsetmek  mümkün olmazken, toplumun kahir ekseriyeti kurtuluş olarak gördüğü ve inandığı MİLLİ GÖRÜŞ Lideri merhum Prof.Dr. Necmeddin ERBAKAN ve Refah Partisini  1996 seçimlerinde birinci parti olarak seçmişti.Bütün engellemelere  ve Demirel’e rağmen (Cumhurbaşkanı idi) Tansu Çiller’in partisiyle REFAHYOL HÜKÜMETİ  kuruluyordu.Erbakan’ın Başbakanlığında bu Hükümet o zamana kadar görülmemiş, alışılmışın dışında gerek içerde ve gerekse dış politikada efsane denilebilecek reformlar gerçekleştiriyordu. Ekonomide rant ekonomisi değil, üretim ekonomisi, zam yok, vergi yok.Memur, işçi,esnaf,köylü memnun duruma getirilirken, bunlara verilecek zamların kaynağını da,yerli kaynak paketleriyle oluşturuluyordu.Havuz sistemi,Denk Bütçe,fakir fukaraya yardım,iç borcun hafifletilmesi,Esnaflara faizsiz kredi sağlanması,hayvancılığın geliştirilmesi,Irak petrol boru hattının ve sınır ticaretinin başlatılması ve Çekiç  Güç’ün gönderilmesi (Malum kesimlere çok koyuyordu) ve daha neler neler sıralayabilirim.Dış Politikada , Avrupa Birliği’ne karşı İslam Birliği  anlamına gelen D-8in kurulması Erbakan Hoca’nın  İslam ve Ümmet hedefinin açık  göstergesiydi.Ülke huzura kavuşmuş, terör yok,olay yok,memnuniyet son safhada.Kısacası gerek içerde ve gerek dışarıda öyle şahsiyetli ve insan merkezli bir politika izlenmesi ve tüm bunların hepsinin bir(1) yıl dolmadan yapılması yine malum çevrelerin (içerideki ABD  işbirlikçilerini ve  özellikle hortumları kesilen Rantiyecileri) işine gelmediği gibi onları daha fazla hırçınlaştırıyordu.Harekete geçiş noktaları (Yasama-Yürütme-Yargı dışında ) dördüncü güç (4) olarak gördükleri Medya üzerinden İRTİCA tehlikesi olmadığı halde, varmış gibi bir tehlikeden söz etmeye başlayarak her gün münferit olayları bahane ederek manşetler şeklinde gazetelerde yaygara koparmaya başladılar.Medyanın bu asılsız yaygaraları koparması karşısında, bahane bekleyen (MGK) Milli Güvenlik Kurulu 28 Şubat 1997 tarihinde (1) bir tek gündem (18) on sekiz  tedbir maddesiyle acil toplandı.Cumhurbaşkanı Demirel üzerinden,Başbakan Prof Dr Necmeddin ERBAKAN’a iletilerek muhtıra veriliyor,adeta istifaya zorlanıyordu.Çizilen senaryonun sonucunda yapılacak yanlışlığın farkında olan ve bu şer tayfalarının amaçlarının ne olduğunu,kimlere hizmet ettiklerini iyi bilen Başbakan Prof Dr  Necmeddin ERBAKAN, hazmedemediği hareketlerin karşısında milletin selameti için zorluğun acısını içine atıyor,o bembeyaz alnından ve şakaklarından Boncuk-Boncuk terler akıtıyordu.İleride bu boncuk boncuk ter kabarcıkları deniz-derya olup bu işin asıl müsebbiplerini içinde boğduracaktı.Çok iyi hatırlıyorum rahmetli Erbakan özelde bütün Teşkilatlarına ve vatandaşlara talimatlar göndererek,konuşmasıyla topluma mesajlar  vererek  hiç kimsenin  fevri hareketlere kalkışmaması,olay çıkarmaması ve tahriklere gelmemesini tavsiye ediyordu.Çünkü karşısındakilerin isteğinin bu olduğunu ve böylesi bir durumun onların ekmeğine yağ sürülmüş olacağını biliyordu.İleri görüşlülüğü  ve haklılığı sonradan ortaya çıkacaktı lakin,millet ve ülke adına bedeli ağır ödenecekti…..

           Her zaman ki,sabırlı,güçlü ve vakar duruşuyla tek bir kişinin parmağının kanamasını istemeyen Erbakan Hoca, 18/.06.1997 tarihinde Başbakanlığı yardımcısı olan Tansu ÇİLLER’e verilmek üzere Çankaya Köşkü’ne istifasını sundu.Başbakanlık görevinin  Başbakan Yardımcısı olan Tansu ÇİLLER’e verilmesi beklenirken Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL,önceden çizilmiş senaryonun bir parçası olan ve “Siyasi hayatıma mal olsa da”  MGK kararlarını uygularım diyen  Mesut YILMAZ’a hükümeti kurma görevi vererek ANASOL-D ,(ANAP-Mesut YILMAZ,DSP-Bülent ECEVİT-DP-Hüsamettin CİNDORUK) hükümeti  kuruluyordu.Hiç bir zaman kendi öz yapıları  birbirine uymayan bu siyasi partilerin tek birleştikleri nokta olan, ABD yandaş ve hayranlığının yanında, rantiye ve sermaye sömürücülüğüydü.Tabi kısa sürede  54. Erbakan Hükümetinin sağlam zeminlere oturtmuş olduğu ekonomi alt üst ediliyor,sağlanmış olan siyasi ve huzur ortamı yıkılacak ve yavaş yavaş  1991 Krizine doğru yol alınıyordu.

                Görüldüğü  üzere 28 Şubat Postmodern  kapkara darbe diye isimlendirilen süreç  işlemiş, 54.Erbakan Hükümeti dağıtılmış,  yerine 55.Anasol-D Hükümeti kurulmuştu.Üzerinden bir (1)ay gibi bir süre geçmeden,Genelkurmay 2. Başkanı olan Çevik BİR tarafından MGK’nun aldığı kararların uygulanması,denetiminin yapılması ve bu darbe sürecinde bakkalından kebapçısına,öğretmeninden öğrencisine ve hatta ev hanımlarına varacak (6 Milyon) altı milyon kişiyi fişleyecek (BÇG) Batı Çalışma Grubu kuruluyordu. Gerçekten bu grup işini iyi yapıyor  ve isminin başındaki kelimeye (Batı) uygun  bir şekilde çalışarak daha büyük felaketlerin yaşanmasına zemin hazırlıyordu. Kamusal alan zırvası ardına saklanarak inananların değerlerine düşmanlık eden  sözde laikçi kesim en vahşi yüzünü 28 Şubat’ta göstermeye başlıyordu.Başörtülü öğrencileri ikna odalarına mahkum eden, üniversite önlerinde düzenlenen demokratik eylemlere coplarla müdahale eden zihniyet (YÖK Başkanı Kemal Gürüz öncülüğünde) ,namaz kılanların görevlerinden uzaklaştıran,asker evlatlarının  yemin törenlerine başörtüsü nedeniyle alınmayan annelerin resimleri hafızalarda şimdiki gibi durmaktadır.Tabi devamında yetmezmiş gibi o zihniyetin devamı olan Laikçi geçinen CHP’li Belediyelerdeki uygulamaları  ve Türban üzerinde “İrtica ve Siyasal İslam ideolojisi” ni  kaşıyan (Fikri SAĞLAR)  (Türban, irtica faaliyetlerinin, şeriat isteyenlerin üniformasıdır) diyecek kadar alçalıyor ve adeta ateşe  körükle gidiyordu.Komik olan şu nokta çok ibretliktir.”Türban’ı, içki karşıtlığı,faiz karşıtlığı,yılbaşı kutlamaları karşıtlığı” olarak gösterilerek taraftarlarını ateşliyorlardı.Hatta başörtülü  bir hakimin kendilerini yargılamasından çekindiklerini açıkça söyleyebiliyor ve bunu demokrasi kılıfıyla kamufle ediyorlardı..

              Yazının çok uzadığının  farkındayım lakin çok önemli ve bilinmesi gereken bir acımasız dönemin hafızalarda canlanmasını istediğimden,herkesin bu sürecin  içerisinde yaşanmışlıkları öğrenmesini hakkaten çok istediğimden önemli noktaları kaçırmak istemiyor,herkesin anlayacağı şekilde yazmaya çalışıyorum.Sonuçta hükümet değişikliğiyle yaşanmışları sıralayarak sonuca gidiyorum.Darbe ile beraber oluşan siyasi hükümet değişikliğiyle, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilme,Kuran Kurslarının adeta ele geçirilmesi sağlandı,Tarikatlar bertaraf edildi,(FETÖ  hariç) kılık kıyafetlere karışılmaya başlandı,Yeşil sermaye (Müslüman İşadamları faaliyetleri) kısıtlandı,hükümete yakın medya kuruluşları yok edildi,Tevhid-i Tedrisat a geçilmeye çalışıldı,Kurban derileri derneklere verilmesi yasaklandı,Atatürk aleyhinde en ufak eylemler cezalandırıldı vs.vs  En önemli kısım olan Rantiyeci Hortumcuları ilgilendiren ve ülkeyi krize götüren ekonomi tarafıydı tabi ki.Burada Bütçe açığı hızla çoğalırken,faiz ödemeleri ve açığı yıldan yıla katlanarak artıyordu.Banka kredi faizlerindeki artışların maliyeti 37,2,İç borç  stoğundaki artış 41,4, Dış borç  stoğundaki artış 27,2, Hortumlanan bankaların maliyeti 46 milyar dolar artarken…..Ağır siyasi ve insani tahribatın yanında ekonomiye toplam maliyet kaybı  o günün şartlarında 291 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Sahne boşalınca (6’lı) altılı olmalarına rağmen (5’li Çete)olarak perde  arkasında  şöhretlenen dansözler, 54.Erbakan Hükümetinin getirdiği EŞEL-MOBİL sistemiyle işçilerin üzerindeki etkileri azalan  “TÜRK-İŞ Başkanı BAYRAM MERAL (Sonradan CHP Milletvekili olacak) , DİSK Başkanı Rıdvan BUDAK, TESK Başkanı Derviş GÜNDAY,TOOB Başkanı Fuat MİRAS,TİSK Başkanı Refik BAYDUR ve TÜSİAD bu darbeyi en çok benimseyenler olacak ve pozisyonlarını almaya başlayacaklardı.

                Bugün 28 Şubat … ve  bugün Pazartesi,, Ne oluyoruz  tarih  tekerrürden ibarettir, gerçeğiyle karşı karşıya  mı geliyoruz ? Şimdiler de  de,Recep Tayyip Erdoğan’ın  başkanı olduğu AKP’nin ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine karşı olup, biz istemezuk diyen 6’lı bir grup (CHP-SP-İP-DP-GLECEK ve DEVA) ortaya çıkmış,beraberliklerinin temelini oluşturan  açıklamalarını,yine 28 Şubat ve yine Pazartesi gününde yapıyorlar. 6’lı değil 16’lı olsanız da sizden bir cacık olmaz demekten vallahi çekinmiyorum.Çünkü asla yan yana  gelebilecek ve sizleri bir arada tutacak sadece menfaatleriniz ve Erdoğan düşmanlığınızdır.Gelecek ile ilgili,ülkeyi kalkındıracak  ve toplumu huzura götürecek hiçbir projenizin olmadığını adım gibi biliyorum.Ha İş başındaki hükümetin hiç  yanlışı yoktur demiyor,sütten çıkmış ak kaşıktır  asla demiyorum.Bunu da herkesin bilmesini özellikle istiyorum.Yalnız muhalefet demek iktidara yön verebilen,doğrularda  itici,yanlışlarda  durdurucu güç demek ise,sizler bunu yapmıyor,destek değil köstek oluyor, toplumu bölüyor,geriyor ve mutsuz ediyorsunuz .Ayrıca bu 28 Şubat Pazartesi gününe rast getirilip adeta Milli Görüşçülerden af dilemek,ERBAKAN HOCA’ya karşı günah çıkarmak , şahsiyetini ve doğruluklarını önemsemek,panellerle anmak çalışmalarını ve ve görüşlerini sahiplenmek,anma programları yaparak bizlerde o dönemin mağdurlarıyız  kılıfına sığınmak para etmeyecektir.Geçin bunları geçin…Meral AKŞENER hanımefendinin içişleri Bakanı olduğu 28 Şubat 1997 döneminde, MGK direktifleri uygulanacak ve uygulayacağım deyişi (32 Gün  M. Ali BİRAND programı)  o sesi hala kulaklarımda çınlamaktadır..Hele o dönemde  Belediye Başkanı olan  Saadet Partisi Genel Başkanı Temel KARAMOLLAOĞLU ,Erbakan Hoca’nın dizlerinin dibinde ve terbiyesiyle yetiştim diyen (Benim hocamdır diyen) Ahmet DAVUTOĞLU ve Ali BABACAN’ ın  CHP kayığına geçip kürek çekmesine karşılık,toplumun kendilerine karşı nasıl bir yelken açacağını şimdiden tahmin edebiliyorum.Karaya çıkmayıp,denizin ortasında dalgalara yenik düşeceğinizi açıkça söyleyebilirim.

         Sonuç olarak: İçini ve dışını çok kirlettiğiniz  28 Şubat tarih ve Pazartesi günlerini HABUR SUYU  ile yıkasanız ve kendinizi de onun içine  3’er sefer batırıp çıkarırsanız dahi temizleyemez ,arınamayacaksınız .en şahsım en zor dönemde bile Milletimizin ferasetine aşırı güvenen biri olarak,milletimiz her durum ve mevzuyu iyi okuyacaktır.Bazı kamuflajlara bürünerek kuzu postuna bürünmüş aç kurt misali, alınacak her pozisyon, yapılacak her hamle duvara veya kayaya çarpacaktır.2002 yılından sonra işbaşına  gelen  AKP Hükümetleri tarafından,bu geçmiş yapılara ve kişilere  bazı hamleler yapılmadı demiyorum.Evet yapıldı ve bir çok şey aşıldı,düzetildi. Lakiinnnnnnn…..FETÖ  TERÖR ÖRGÜTÜ  yargılamalarında olduğu gibi,28 Şubat’ın öncülerine, Sivil ve siyasi ayaklarına operasyon ve hamle yapılmadığı müddetçe,Milli Görüşçülerden af alamayacak,Rahmetli  Necmedddin ERBAKAN’a karşı günah çıkaramayacak, helalleşelim deme  masumiyet görüntüleriniz ve  samimiyetsiz samimiyetiniz kabul ve karşılık bulmayacaktır,,ifadelerimle,Kalın sağlıcakla diyorum.

 

Editör: Osman Yıldız

Yorumlar

Image
A.KADİR ÇAVUŞOĞLU
01.03.2022 / 08:06

EVET AYNEN ÖYLEDİR DEĞERLİ KARDEŞLERİM; OSMAN YILDIZ BEY KARDEŞİM, TAM YERİNDE BELİRTMİŞ, ÇOK KISADAN ANLATMAYA ÇALIŞACAĞIZ; 1960'LI YILLARDAN BERİ HEM ASKERİYENİN İÇİNDEKİ BAZI HAİNLER, SİVİL POLİTİKACILARIN BAZILARI, MEDYANIN BAZILARI, STK.'LARININ BAZILARI VE AYAK TAKIMLARI ( ÖRNEĞİN FETÖ DOMUZU GİBİ) VE BENZERLERİ MADEM Kİ A.B.D.,AVRUPA VE İSRAİLİN SİYONİST VE MASONLARIN EMRİNDE ÇALIŞIYORLAR EN BAŞTA TÜRKİYE CUMHURİYETİMİZİN TOPRAKLARINDAN DERHAL ÇEKİP GİTSİNLER, MAAŞLARINI ONLARDAN ALSINLAR, EĞER ONLARDA AZICIK ŞEREF, NAMUS, HAYSİYET, ONUR, GURUR VARSA DERHAL BİZDEN ALDIKLARI MAAŞ VEYA YARDIMLARI KESİP, DERHAL DEVLETİMİZDEN ÇIKIP GİDERLER, AMA NEREDE BU GÜZEL VASIFLAR BUNLARDA YOK Kİ; KURBAĞA MİSALİ GİBİDİRLER, AFFEDERSENİZ KURBAĞANIN YÜZÜNE TÜKÜRÜRSENİZ, SİZE ŞÖYLE CEVAP VERECEK KURBAĞA, DENİZİN SUYU YÜZÜMÜ ISLATMADI, SİZİN TÜKÜRÜĞÜNÜZ MÜ YÜZÜMÜ ISLATACAK? İŞTE BUNLAR BÖYLE YÜZSÜZDÜRLER.

Yorum Yaz