tatlidede

Aş, Aşı, Aşıla, Aşılama…

İlimiz başta olmak üzere bütün bölgede düşük seviyede seyreden aşı çalışmalarını uzun süreden beri takip ediyorum.
Aş, Aşı, Aşıla, Aşılama…

Sağlık Müdürlüğü yetkili ve çalışanlarının aşı yapma konusunda gösterdikleri çaba takdire şayan. Bunun yanında halkımızın aşı olmamak için uydurduğu bahanelerin de sonu gelmiyor.

Biliyorsunuz bulaşıcı hastalıklar insanlık tarihi boyunca her zaman insanlığın gündeminde yer almış ve bugün olduğu gibi daha uzun süre almaya da devam edeceğe benziyor.

Bu süreçlerde insanların toplu halde hastalanmasına ve ölümüne yol açan bu hastalıklarla mücadele yöntemleri de her zaman konuşula gelir. Bu mücadele sürecinde aşılar, her zaman en önemli koruyucu sağlık hizmeti olarak görülmüş ve bunun üzerine yatırımlar ve çalışmalar yapılır. Günümüzde olduğu gibi.

Bununla birlikte aşıların uygulanması konusunda toplumların tamamının güven, kabul ve kararlılık göstermediği bilinen bir gerçek olsa da bilimsel veriler bunun tersini söylüyor.

Bilimsel verilere göre çocuk ölümlerinin önüne geçilmesinde aşıların büyük bir yeri var.  BM verilerine göre aşı ile önlenebilirliği kanıtlanan boğmaca, difteri, tetanos, kızamık, çocuk felci ve verem nedeniyle olan çocuk ölümlerinin sayısı 1989’da 5 milyon dolayında iken, bugün bu altı hastalıktan ölüm yılda yalnızca 100 bin dolayındadır.

Dünya Sağlık Örgütü verilerinden elde edilen bilgilere göre, 2013 ve 2015 yıllarındaki kızamık salgınında hastalananların %95’i aşısız çocuklardır.  DSÖ aşı yapılmadığında yılda 2,7 milyon çocuğun kızamık komplikasyonları nedeniyle öleceğini öngörmektedir. Aynı verilere göre çocuk felci aşısı yapılmaması durumunda her yıl yüzbinlerce çocuğun felçli kalma riskinin doğacağını söylüyor.

Bu verilerin ışığında birçok hastalığın ortadan kalkmasında ve yaşanan salgınların tekrarlanmamasında aşıların katkısı büyüktür.

Bununla birlikte milyonlarca insanın yaşamını kurtaran aşılar, 1796’da Jenner tarafından çiçek aşısının geliştirilmesinden bu güne; etkinlikleri, koruyuculuk düzeyleri, yan etkileri, maliyetleri, patent koruması nedeniyle materyalizme dönüşmeleri gibi pek çok boyutuyla tartışılmaya devam ediliyor.

Aşıların olası yan etkilerine ilişkin kaygılar, endişeler, tereddütler, yanlış inanışlar her geçen gün daha da yaygınlaşıyor. Bu durum beraberinde aşı konusunda aşı reddi ve aşı karşıtlığını da getiriyor.

Elbette aşı yaptırmak istemeyene saygı duyuyorum ancak bu bireysel tercih başkalarını ilgilendiren sonuçlar doğuruyorsa bireysel olmaktan çıkıyor. 

Geçenlerde İl Sağlık Müdürü Saffet Yavuz hoca ile otururken vatandaşın aşı olmamak için çalışanlara sundukları bahaneleri dinleyince, tarihin tekerrürden ibaret olduğunu bir kez daha teyit etmiş oldum.

Mardin Life TV'nin Canlı yayınına katılan uzman hocalar da vatandaşlara şu uyarıları yapmıştı: 

"Dünyanın her yerinde, maalesef ki aykırı düşüncelerle beslenmeye çalışan bir grup var. Tutturmuşlar kısırlık yapıyor diye! Yapmıyor. Elimizde COVID aşısının, doğurganlık üzerinde herhangi olumsuz bir etkisinin olmadığını gösteren çalışmalar var. ‘Kalp kası tutulumu yapıyor’ diyorlar. 16-39 yaş arası milyonda 16 kişide böyle bir ‘risk’ var. COVID geçirseniz bu risk yüzde 3-16 arasında. Yani COVID’in verdiği hasar çok daha fazla. ‘Aşının uzun vadede neler yapacağını bilmiyoruz’ diyen bu insanlar COVID’in uzan vadede neler yapacağını biliyorlar mı? Hafif geçirenlerde bile beynin gri tabakasında bozulmalar saptandı, organ tutulumları gördük. Onca insanımızı kaybettik. Tüm bunlar ortadayken, ‘Aşının yan etkisi var, zararlıdır’ demek cahilliktir. İnsanlık suçudur. Bugün, hiçbir tedavi için ‘Yararı var zararı yok’ diyemezsiniz. Ameliyat da risklidir. İlaçların da yan etkisi vardır.  Aşının yan etkisi milyonda 10-20, hastalığın öldürücülüğü ise yüzde 2-4 arasında. Rakamlar ortada. Neyi tartışıyoruz. Aşı olmak isteyen biri diyelim bu insanları dinledi ve yapmadı. Sonrasında virüse yakalnaıp ölürse bunun sorumluluğu kime ait? Bu hangi vicdana sığıyor?”

Bu uyarılar ışığında diyebilirim ki Kimse kusura bakmasın. Şayet evinizde oturacaksanız aşı olmamak bir tercih olabilir ama toplumun arasına girecekseniz bu bir tercih olamaz. Kendinizi ve karşınızdakini korumanın bir garantisi olamayacağı için bu bir mecburiyet olmalı.

Türkiye genelinde aşı seferberliği başlatılınca vatandaşın aşıya olan bakış açışını bildiğim için zamanında aşının cüzi bir miktar bile olsa bir ücret karşılığında yaptırılmasını tavsiye etmiştim.

Bu tavsiyemi güçlendirecek bir anıyı sizlerle paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum.

“Bundan 30-40 sene evvel filinta gibi bir delikanlı olarak ilk tayin yerim olan Erikli Köyü Sağlık Ocağı'nı kurmak için gitmiştim. ''Hazır uğramışken.' deyip, Kaymakam Bey elime bir kağıt tutuşturmuştu. Çiçek aşısına dair bir emir vardı. Çantamı, ilaçlarımı, iğnelerimi yeniden gözden geçirdikten sonra atıma binerek Erikli Köyü'nün yolunu tuttum. İki buçuk saat at sırtında yol aldıktan sonra Köye ulaştım. Köyde beni muhtar karşıladı.

-Hoş geldin beğ...

-Hoş bulduk, dedim.

-Hayırdır?

-Aşı yapacağım da..

-Ne aşısı?

-Çiçek..

-Çok eyi.. insanlara mı?

-Tabii insanlara.

-Zor beğim!

-Nedenmis o ?

-Olmazlar da ondan beğim..

-Ama salgın var!

-Buraya salgın neyin ugramaz beyim.

-Sen köylüyü topla!

Biraz sonra baktım, köyün korucusu hem düdügünü öttürüyor hem de bağırıyor:

- Ey ehali gasabadan pangacı geldi... Sizinnen gredi lafını konuşacak!

- Yahu ben bankacı filan değilim, dedim.

-Sen bilmen beğim aşı-maşı dirsek birtekini toplıyamak, işin içine para lafını gatacan ki millet toplana...

Biraz sonra köyün biricik, isli ve rutubetli kahvesi tıklım tıklım doluydu. Ayağa kalktım:

- Köylü kardeşlerim, dedim. Şimdi sizlere, insanlığı mahveden, girdiği yerde felaketler meydana getiren bir konudan bahsedeceğim...

Ön tarafta oturmakta olan pala bıyıklı biri :

- Beğim, ilkin gırediden ağnat, sonama hekayenı ağnadın, dedi.

Kızdım:

- Ben buraya krediden bahsetmeğe gelmedim!

Muhtar araya girdi:

-Yahu, diğneyin hele... Bakın, size memur bey çiçekden bahsedecek, dedi.

-Ne çiçegi? diye köylüler sordular.

-Hastalık çiçeği

-Ganıser mi bu?

-Yoo, dedim.

-Ölese niye diyniyek beğim?

-Ama, çiçek de öldürür ...

Arka taraftan bir ihtiyar ayağa kalkarak:

- Beğim, dedi, camiye gidecam, ne diyeceksen çabık de!

- Size çiçek aşısı vurmağa geldim.

Hepsi birden ayağa fırladılar:

- Ne aşı mı? diye bağırdılar.

Sonra muhtara dönerek:

- Ula Irıza, boşuna ismini Dönek Irıza gomamışlar, bizi gandırdın gene, dediler.

- Yahu köylü kardeşlerim, durun yahu, size çiçeğin neler yaptığını anlatayım, ondan sonra gidin.

- Yoh beğim yoh. Biz biliyok. Çoh duyduk bu lafları. Bu hasdalık naaparmış, erkesi öldürürmüş.. Aşı olmazsak, tüm ev halkı gıvrana gıvrana ruhunu teslim idermiş. Garnımız tok beğim bu Iaflara, tok... Biz, inne minne vurdurmuyok.

-Yahu, bu iğne değil, çizik.

-Cizik mizik. Anlamak biz öyle şeyden.

Kahve bir anda boşaldı. Muhtar:

- Dimedim mi beğim? dedi, bunlar furdurmazlar diye.

-Neden?

-Bilmem emme, furdurmazlar işde. ama gönlün galmasın, gel bana fur!

Iyice canım sıkılmıştı. Çantamdan, ilacı ve iğneyi çıkarırken muhtar:

-Beğim, ağrıdıyosa, az fur ha! dedi.

-Yahu iki çizik atacağım.

-At beğim at, emme işden güçden galmayım da...

Korka korka uzattı kolunu. Aşısını yaptım:

-Hani acıdı mı? diye sordum.

-Yoo, sinek ıssırır gibi oldu. Yok beğim, şu köylü milletinde akıl denen şey yoh. Ökümat bu kaddar mesarif etsin, aşıcı göndersin, sen gel aşı olma da gaç.

Kalktı, kahvecinin kolundan yapıştı:

-Gel buraya, dedi.

O koskoca adamı görecektiniz, sanki ameliyat edecekmisiz gibi korkuyordu.

-Gel buraya, altı üstü iki çizik.

-Gurban mıktar, şu duvardaki senin çızıkların hepsini silem, tek baa gıyma!

-Fur şimdi, memur efendi, golunu eyicene yakaladım, gaçamaz!

Adam, bir debeleniyor, bir bağırıyor ki, demeyin gitsin:

- Baa acımıyosunuz, bari çoluğuma çocuğuma acıyın....

Aşı yapmağa muvaffak oldum.

Üzgün bir şekilde kasabaya döndüm. Doğruca kaymakamın evine gittim:

-Olmadı efendim, dedim.

-Ne olmadı?

-Aşı. Köylüler aşı olmuyorlar.

-Baytarı götürmedin mi?

-Hayvan aşısı değil bu kaymakam bey!

Güldü:

-Toysun daha, dedi. Bizim memlekette, köylere aşı vurmağa gideceğin zaman baytarı da yanında götüreceksin!

-Vallahi bir şey anlamadım efendim.

-Anlamazsın, anlamazsın... Yarın giderken baytarı da götür o bilir işini!..

İkinci gün, aynı köye baytarla gittik.

Köylü nasıl eğiliyor baytarın önünde, nerdeyse yere kapanacaklar. Daha bizi kahveye oturmadan iki tepsi yemek gelmişti. içinde sadece kuş sütü eksik... Biz, kahvelerimizi içtiğimiz anda, köyün meydanlığı, ineklerle, öküzlerle, buzağılarla dolmuştu. Hatta, öne geçmek için bir birbirleriyle kavga ediyorlardı. Baytar:

-Hazır mısın? diye sordu.

-Hazırım, dedim.

Ayağa kalktı:

-Köylüler, diye bağırdı, son günlerde, insanlarda olan ve insanlardan sığırlara bulaşan bir hastalık, çevrenin tüm sığırlarını kasıp kavurmaktadır .

Köylüler:

-Abooov, dime baytar efendi diye hayretle gözlerini açtılar.

-Bu hastalık, geçen ay içerisinde, ilçemizden dörtyüz hayvanın ölümüne sebep oldu...

-Aman baytar efendi, ocağına düştük!...

-Şimdi kollarınızı sıvayın? Sizin aşılarınızı, sağlık memuru arkadaş, sığırlarınızınkini de ben yapacağım!

Sanki, altına hücum varmış gibi, köylü masama saldırdı. Dün, zorla aşı yaptığımız kahveci kolunu sıyırmış:

-Fur beğim, diyordu

-Sen dün oldun, dedim.

-Fur beğim, fur, artık mal göz çıkarmaz ya! İki kere olursak daha eyi olur.

-Dün neden zorluk çıkarıyordun?

-Ne bilem ben beğim. Sen heç heyvan lafı etmedin ki!”

Editör: Nezir Güneş

Yorum Yaz