tatlidede

Bagok’ta Bahar; Turabdin  Gözlemleri

Bagok’ta Bahar; Turabdin  Gözlemleri

Bagok  dağlarında bahar tüm renkleri ve kokularıyla  göz kamaştırıyor adeta. Sert meşe-palamut ağaçlarının asi ve inatçı karakteri bu zorlu coğrafyada her şeye rağmen ve yeniden baharı müjdeliyor. Badem ağaçları çağla ile bezenmiş, summaklar taze fideleriyle tomurcuklanmış. Dört mevsim yemyeşil yapraklarıyla zeytin ağaçları ayrı bir renk katıyor buraya. Nar ağaçları mütevazi bodur boylarıyla yeniden sarı-turuncu ve yeşili harmanlıyor.

Baharın yedi rengi yeşilin tüm tonlarıyla bir doğa harikası oluşturuyor.  Yer zemini binbir çiçek, ot ve farklı yemişlerle kilim gibi serilmiş.

Midyat-Nusaybin yolunda Botaş yolu ayırımından doğu-güney  istikametine doğru yol aldığınızda yüzyılları geri sararak ve modenizmin sahte-yanıltıcı ve yalnızlaştırıcı atmosferinden sıyrılıp tarih ve doğa tüneline geçmekte olduğunuzu hemen farkedersiniz. Ruhunuzun bir diriltici nefesle ve yüreğinizin sıcacık bir esintiyle başkalaştığını hissedersiniz.

On yıllardır terörün ve güvensizliğin hüküm-ferma olduğu bu göz kamaştırıcı güzellikteki coğrafyada tabiat baharla beraber yeniden gülümsüyor insana. Onlarca kez yakılıp kesilmesine rağmen meşe ağaçları daha güçlü kökleriyle dal-budak kaplıyor kayaları,dereleri ve yamaçları. Birkaç yıldır ağaçlar kesilmediği gibi onbinlerce meyve ağaçları yeniden ekilerek toprakla buluşuyor. Toprak sürülüp bahçeler çapalanıyor…

Turabdin, aynı zamanda farklı din, etnisite ve kültürlerin bir ebru gibi içiçe geçtiği ve her bir rengin kilimi oluşturan desendeki armoniyi hatırlattığı bir bölge.

Turabdin; dinin toprağı ya da abidler diyarı, azizler dağı anlamına da geliyor. Tori kelimesi de bunun kısaltılması olabilir. Nusaybin’in kuzeyinden İdil sınırına ve yaklaşık Dargeçit’e kadar uzanıp Omeryan’la birleşen sınıra kadar ulaşan bölgede meskun olanlara Tori’ler denmektedir. Bu bölgede Süryaniler,Müslümanlar ve kısmen de Yezidiler yaşamaktadır. Ağız ve şiveleri belirgin bir özgünlük içindedir.

Turabdin’le ilgili ilk yazılı belgelerin M.Ö. 13. Yüzyıla kadar uzandığı rivayet edilir. Aşurnasipal’in M.Ö. 879 yılında ‘Matiate’ (Midyat) ve köylerini  buyrğu altına alıp bol ganimet edinerek onları haraca bağladığını gururla anlatır. (Sebastian Brock-Eski Süryani-Arami Kültürünün Anavatanı makalesi)

Coğrafyamızın kadim halklarından olup ‘herşeye rağmen’ varlıklarını (kültür, din, dil ve mezhepleriyle) sürdüren Süryaniler için Turabdin müstesna bir bölge konumundadır. Onlarca manastır ve yüzlerce kilisesi yanında bu bölgede yetişen azizler ve din adamlarının hatıratı bulunmaktadır.

Süryanilere ait (Ortodoks) kiliselerinin Turabidin bölgesindeki varlığı M.4. yüzyılın ortalarına kadar uzanır. Avrupalı yazarlar manastırların çokluğu nedeniyle bu yüksek bölgeyi ‘Doğunun Athos Dağı’ olarak tanımlar. (Hans Hollerweger- Turabdin Kitabı)

Bölgede güneşe tapan’ Şemsi’ler, ateşe tapaan ‘mecusi’ler, babilden kaçan Yahudiler , ilk-Roma dönemi  ‘pagan’istler ve İznik Konsülü sonrası  Bizansın teolojik dayatmalarına boyun eğmediği için anayurtları ve ilk-dini merkezleri olan Antakyadan can havliyle kaçıp  M. 4. Yüzyılın ortalarında buraya gelip yerleşen  Ortodoks Süryanilerin ve 639 yılından sonra da arap-islam nüfusunun yurt tuttuğu renkli bir kilim desenidir Turabdin.

Bagok dağları ise Nusaybin’in kuzeyinden Midyat’a doğru  uzanır  ve en yüksek noktası Dibek tepesidir. Bir tarafı Midyat'a, diğer tarafı Nusaybin'e bakar. Dibek tepesinin zirvesinde bir kaya üzerine Mor Yakub Manastırı inşa edilmiş olup Londra Üniversitesi Teoloji bölümü mezunu bir rahip burada yaşamakta ve hizmet vermektedir.

Turabdin’de bulunan 13 Manastırdan dokuz tanesi ayakta ve üç tanesi aktif olarak kullanılmaktadır.  Ayrıca onlarca kilise bulunmaktadır. Toplam beş rahip, iki rahibe ve onlarca papaz Ortodoks Süryani metropoliti olan Mor Gabriel’deki Samuel Aktaş’ın maiyetinde görev yapmaktadır.

Bagok dağında yedi Süryani köyü ve iki Yezidi köyü bulunmaktadır.

Köylerin tümünde belirgin bir temizlik ve ma’mur luk göze çarpmaktadır.  Özellikle manastırların mutfağından avlusuna, lavabolarından misafirhanesine kadar çok derli toplu ve tertemiz olması dikkat çekmektedir.

Süryaniler, Midyat şehir merkezi ve mıhallemi yöresinde anadillerinin yanında arapça konuşurken, Bagok yöresinde ve diğer kırsalda kürtçe konuşmaktadır. Sosyal ilişki, dayanışma ve ilişkilerde bu nedenle pek bir sorun yaşamamaktadırlar. Giyim-kuşam, mutfak ve kültürel açıdan da belirgin bir ayrışma ve farklılık gözükmemektedir.

Mezopotamyanın kadim halkları, doğunun duygusal insanları ve semavi dinlerin mensupları olarak kişilik, karakter, fizyonomi, inanç,  kültür, tarih ve inanç açısından ciddi yakınlıklar ve ortaklıklar bulunmaktadır. Bunda ortak coğrafya ve beşeri yapı kadar -hatta bundan çok- miladi 640 yılından bugüne kadar  (yaklaşık 1400 yıllık) farklılıkların birarada yaşamasını modelleyen İslam’ın toplum ve yönetim anlayışını görmek mümkündür. İstisnai dönemler bunu aşındırmış olsa da ana mihver hep çoğulculuk olmuştur.

Bu zorlu coğrafyada düzen ve dirlik kurmanın kolay olmadığı, bu nedenle tarih akışı içinde kısmi -hatta doğal- bir özerk yaşamın sürdüğü söylenebilir…

Bagok şimdilerde daha yeşil ve cıvıl cıvıl. Ağaçlar ve bitkiler baharla beraber rengarenk açarken; insanlar güvenlik açısından yapılan ciddi operasyonlar ve denetimler neticesinde kendisini daha güvenli ve umutlu görmektedir.

Sadece manastırlar ve kiliseler değil, köylerdeki evler, kasırlar da yeniden inşa edilerek toplumsal hayat canlanıyor. Batıya göç edenlerin bir kısmı bu güvenli atmosferi değerlendirerek köylerine geri dönüp dubleks-tripleks kasırlar ve bağevleri inşa ediyor.

Turabdin bölgesi beşeri ve mistik havasıyla rayihalar saçıyor.. Bagokta serpilen ölü toprağı savrularak hayat yeniden neşvu nema buluyor.

Bir sonraki yazıda farklı boyutlarıyla Bagok ve Turabdini yazmaya devam edeceğim.

30 Mart 2018

Yorumlar

Image
İsmail Ünal
31.03.2018 / 20:14

Başkanım dünya gözüyle görülmesi gereken yerler...<br> Sizin gibi değerli insanların oraları daha çok anlatması ve tanıtması lazım.

Yorum Yaz