Oruç tutarken aslında oruç bizi tutuyor. Bizi bayağı zeminlerden, yerlerde debelenmekten kurtarıp ayakta tutuyor. Benliğimizi, özümüzü ve kimliğimizi yeniden kazandırırken, beden ve ruhumuzu imar ve inşa ediyor. Konuşmalara referans olurken, olumsuzlukların yerilmesine vesile olarak dillendiriliyor. “Nasıl böyle bir şey yaparım, hele bu Ramazanda” diyenlerle hepimiz karşılaşmışız. İnsanlık kadar eski olan tarihi bir ibadet olan orucun yalnız aç kalmak olmadığını biliyoruz. Hikmetleri saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Yılın dört mevsiminde, uzun ve kısa günlerde, sıcak ve soğukta tutulması gibi. Her yıl on gün önce karşılar bizi. Haber vere vere gelir. Kandiller Ramazanın habercisidir. Rüzgarların yağmurun habercisi olması gibi. Aşığın, maşukana kavuşması vuslata ermesi gibi. Ramazana kavuşan müminler muratlarını doya doya yaşama sevincine ererler. Rahmet denizinde kulaç atmak, yüzmek, dalmak nasıl bir ruh hali? Arınan ruh ve bedenler seher vakitlerinde meleklerle aynı iklimi paylaşmanın lezzetini tadarak sevinirler. İnsanlar bir şeyi bilir veya bir şeye inanır. Oruç ise bu ilmi merhalenin zirvesi olan imandır. İman olmadan, adanmışlık olmadan birinin oruç tutması mümkün mü? Berraklaşan, kirden arınan insanların bakış açısı değişir. Birileri için vazgeçilmez olan değerler, basireti açık olanların yanında bayağı şeyler haline gelir. Bunun göstergesi olan Yunus Emre’nin bir şiirini bilginize sunuyorum. Aşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü Bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek Mecnunlara Leyla gerek Bana seni gerek seni Yunus durur benim adım Gün geldikçe artar adım İki ah anda maksudum Bana seni gerek seni |