tatlidede
tatlidede

“Ben Müslümanım, Kürdüm, demokratım ve bunların hepsinden de önce insanım.”

Son günlerde en çok konuşulan konu şüphesiz hükümetin hala kapalı bir kutu gibi tuttuğu demokratikleşme paketi. Bu konuda Altan Tan'la yapılan röportaj
  • 20.09.2013 17:00
“Ben Müslümanım, Kürdüm, demokratım ve bunların hepsinden de önce insanım.”
'Başbakan başından beri günü kurtarma planı yapıyor. Dünyada iki türlü siyasetçi tipi var; 1.si yapması gereken her şeyi yapıp, bedel ödeyen, gerekirse siyasi geleceğini riske eden, ama bir şeyleri çözen ve tarihe geçen siyasetçiler, 2.si ise mümkün olduğu kadar seçim kazanmayı, iktidarda durmayı önceleyen ve geriye kalan her şeyi de olduğu kadar yapanlar.'' Türkiye, son yılların en yoğun ve en karışık gündemini yaşıyor. Taksim’de başlayıp sonrasında Türkiye’nin neredeyse her yerinde devam eden Gezi eylemleri, bu karışık ve yoğun gündemin başı oldu. Elbette Gezi’den önce Türkiye’nin bir Çözüm süreci vardı ve hala da var. İç gündemin yanı sıra Rojava ve Mısır’da yaşanan katliamlar, birkaç gün önce, Suriye sınırında sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle bir helikopterin vurulması bu yoğun gündemin karışıklığı içinde yer aldı. Son günlerde en çok konuşulan konu şüphesiz hükümetin hala kapalı bir kutu gibi tuttuğu demokratikleşme paketi. Ak Parti’nin sır gibi sakladığı paketin içeriği tam olarak bilinmiyor. Hükümet yetkililerinin yaptığı açıklamalara bakılacak olursa, halkın taleplerini karşılayacak kapsamlı bir paket gibi durmuyor. Özellikle, herkes pakette çözüm sürecine dair nasıl bir adım atıldığını merak ediyor. Kandil, İmralı ve BDP bu yeni dönemde nasıl bir yol izlemeyi düşünüyor? Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ile Meclisteki odasında Türkiye’nin yaşadığı bu yoğun gündemde Kürt siyasetinin duruşunu ve rolünü konuştuk. Altan Tan, hem dindar hem de Kürt kimliği olan bir politikacı. Kendisine Dindar ve Kürt kimliği ile ilgili sorularım da oldu. Hür Bakış’taki ilk röportajımda gündeme dair önemli tespitler bulacaksınız… “BDP başından beri siyasal muhattap olma iddiasındadır” Çözüm sürecinin henüz sonuçlanmamasında, hükümetin tutumu dışında BDP adına bir özeleştiri yapabilir misiniz? Tabii ki BDP daha aktif olabilirdi. Hükümet başından itibaren Kürt meselesinin çözümünü, silahların susması ve PKK’nin Türkiye dışına çekilmesi olarak algıladı. Bu yüzden İmralı ve Kandil ile olan diyalogları öncelikli hale getirdi. Ak Parti’nin Kürt meselesinin çözümünde ciddi bir hazırlığı olmadığından parlamentoda dahi BDP’yi devre dışı bıraktı. Şuana kadar da Ak Parti, BDP ile beraber bir yol haritası izlemediği için, aramızda müzakere diyebileceğim bir ilişki yok. BDP de işte burada sıkıştı. Durum böyle olunca aktif olabilmemizi engelliyorlar, ama BDP başından beri siyasal muhattap olma iddiasındadır. Biz de bunu zaten sürekli dile getiriyoruz. “Başbakanın Cumhurbaşkanı olma hayaline varlığımızı armağan edemeyiz” Peki, hükümetin demokratikleşme paketi ile çözüm süreci arasındaki ilişkiyi nasıl açıklarsınız? Ak Parti’nin demokratikleşme paketi ile hedeflemek istediği şey nedir? Başbakan başından beri günü kurtarma planı yapıyor. Dünyada iki türlü siyasetçi tipi var; 1.si yapması gereken her şeyi yapıp, bedel ödeyen, gerekirse siyasi geleceğini riske eden, ama bir şeyleri çözen ve tarihe geçen siyasetçiler, 2.si ise mümkün olduğu kadar seçim kazanmayı, iktidarda durmayı önceleyen ve geriye kalan her şeyi de olduğu kadar yapanlar. Geçmişe baktığımız zaman bunun Türkiye’den en güzel örneği, Süleyman Demirel’dir. Bu 2.tip siyasetçiler uzun yıl siyaset sahnesinde kalabilirler, ama tarihe iz bırakamazlar. Başbakan da bunu yapıyor. Çünkü önümüzde seçimler var. Daha fazla yetkiye sahip olup, ülkeyi tek başına yönetmek istiyor. Bu hazırlanan paketle de asıl önüne koyduğu hedef; halkı bir şekilde uyutup, seçimleri atlatmak. İmralı ile olan müzakereleri de bu şekilde yürütüyor. Çözüm konusunda net bir adım atılmadığı sürece halkı tatmin etmesi mümkün değil. Öcalan ile ilk görüşmemiz 26 Eylül 2012’de oldu.“Bu işler bir günde, bir yılda olmaz” diyor. Eee tamam biz de biliyoruz, ama bu iş 30 senelik bir mesele, hatta daha bile geriye gidilebilinir. Peki, bir günde, bir yılda olmazsa kaç günde olur? 10 bin civarında Kürt aydın ve siyasetçi cezaevinde, yüz binlercesi de Avrupa’da mülteci. Bu böyle bekletilecek bir süreç değil. Biz, Başbakanın Cumhurbaşkanı olma hayaline varlığımızı armağan edemeyiz. O zaman demokratikleşme paketi için geçici bir çözüm diyebilir miyiz? Evet, içinde kırıntılar ve büyük tuzaklar var. Mesela, daraltılmış bölge seçim kanunu getiriyor. Şu an yüzde 10 olan seçim barajı düşsün derken, fiilen yüzde 20’ye çıkıyor. Bir ilden, bir bölgeden milletvekili çıkarabilmeniz için yüzde 20 oy olmanız gerekiyor. Sizce bu pakette, çözüm süreci adına en önemli adım ne olur? Şu an paketin içeriğini bilmiyoruz. Sadece nelerin olmadığını biliyoruz. Başbakan, anadilde eğitim hakkına, bölgesel yönetime ve KCK tutuklularının serbest bırakılmasına yok diyor. Bunlar zaten bu aşamada atılması gereken en önemli adımlar, ama yok deniyor. Nelerin var olduğu da dedikodu. Çünkü görüşmeler kapalı, Ak Parti kendi içinde toplantılar gerçekleştiriyor. Peki, bundan sonra nasıl hareket etmeyi düşünüyorsunuz? Daha önce nasıl devam ettiysek öyle… Ancak bu sefer daha fazla sesimiz çıkacak, muhalif siyaset yapacağız. Kadrolarımızı çeşitlendirip, partimizi genişleteceğiz ve tabii ki halkı daha fazla örgütleyeceğiz. Bu genişleme ve büyümenin içine, BDP’nin batı illerinde HDP (Halkların Demokrat Partisi) ile yapacağı ittifak da giriyor mu? Bu ittifak düşüncesinin çok isabetli bir karar olduğunu düşünmüyorum. Çünkü BDP şuan ki hassasiyetini oluşturdu. Partinin içine sol aydınlar, muhafazakârlar, dindarlar katılabilir veya BDP yeni bir isimle tekrar örgütlenebilir. Buna bir itirazım yok. Partiyi genişleterek, bütün insaf, vicdan sahibi çevrelere açık bir parti organize edilebilinir. Bu ister BDP olur, ister HDP. Çok isabetli bir karar değil dememim nedeni; HDP’de sol marjinal gruplar ağırlıklı. Donatılmış BDP ve sol marjinal HDP’nin birleşmesinin iyi bir tercih olmadığı kanısındayım, ama tabii ki bu ittifakla ilgili kararı verecek tek kişi ben değilim. Çoğunluk neye karar verirse o olacak. BDP’nin aktif bir kitlesi var. Üstelik Türkiye’de 15-20 milyon Kürdün varlığından söz ediliyor. Buna rağmen 3milyon civarı oy almanız düşündürücü değil mi? Bunun farklı sebepleri var. 1.si Kürtlerin önemli bir kısmı asimile oldu. 2.si ise belli bir kesim, kendi çıkarları için kısa vadeli hedeflerini, uzun olanlardan önde tutuyor. Bir de BDP’den kaynaklanan sorunlar var. BDP hala Kürtlerin tamamına erişebilecek bütünlüğe ulaşamadı. Dindar, muhafazakar Kürtler AK Parti’ye oy veriyor. Tabii ki bu oy verme sadece, bilinçsizlik, asimilasyon ve eğitimsizlik ile izah edilemez. Ama nereden bakarsanız bakın, oy veren kitlenin önemli bir kısmı dindar, muhafazakar endişeleri ile veriyor. Ayrıca, bir diğer neden de, Kürtlerde de diğer halklar gibi bir orta sınıf oluştu; bunlar daha iyi bir okulda, hastanede hizmet görmek isteyen ve daha iyi şehirlerde yaşamak isteyenler. Bizim bu orta sınıf ve yoksul kesimin taleplerine cevap verebilecek daha geniş bir yelpaze oluşturmamız gerekiyor. Bunların dışında da BDP’nin daha çok insanı kucaklama gibi bir durumu da var. Demokrasi bir temsil sorunudur. Söylediğiniz sözlere tekabül eden bütün kesimlerin temsili sağlanmalıdır. Vitrine konulan numune gibi değil, hitap ettiğiniz kitlenin, kütlesiyle ve kitlesiyle orantılı bir temsil oluşturmanız gerekir ki parti büyüsün. 2011 seçimlerinde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku bu büyümeyi kısmen gösterdi. Umarız parti tekrar bu genişlemesini gösterir. Yaklaşık beş ay önce Başbakanı, Kürt meselesinin çözümü için Şeriata davet etmiştiniz, ne oldu davetiniz ile ilgili bir gelişme var mı? TC kendisini laik demokratik bir hukuk devleti olarak tanımlıyor. Biz de Başbakana,“madem sen laik ve domakrat hukuk devleti olduğunu söylüyorsun, gel de Kopenhag ve Avrupa kriterlerini uygula” dedik. Başbakan bunlara uymadığı gibi, sıkça İslami terminolojiyi kullanarak Kürtleri rencide edecek sözler kullanıyor. Örneğin, Kürtlere karşı “Zerdüşt, Ateist, Marksist bunlar” dedi. Muhafazakâr dindar kesimi tahrik edecek söylemlerle üzerimize gelmeye başladı. Ben de döndüm kendisine “ Hakikaten bu kadar Müslümanlığı ve İslamı savunuyorsan, hadisler ve ayetlere inanıyorsan ve dini argümanlara göndermede bulunuyorsan, o zaman gel İslam Şeriatına göre tartışalım” dedim. Çünkü İslam hukukuna göre de Kürtlerin ve bütün halkların da anadilde eğitim hakkı ve kendi yönetimiyle ilgili karar verme hakkı var. Benim çağrım buydu, bir cevap vermedi. Kürt hareketinin gezi olaylarına bakışı net mi? Çünkü Gezi olaylarında BDP’den başı çeken Sırrı Süreyya Önder ve birkaç Milletvekili hariç, parti çözüm sürecini feda etmemek adına AK Parti benzeri bir tavır sergilemedi mi? Tabii ki bunlar bazı endişelerdi. Bizim dediğimiz “Tayyip gitsin, yerine İsmet Paşa dönemi gelsin” değil. Bizim niyetimiz hükümet kendine çekidüzen versin, vermiyorsa gitsin, ama yerine daha demokrat daha özgürlükçü daha eşitlikçi bir yönetim gelsin. Kürt hareketinin netliğine gelince, bana göre net. Gezi’de iki tip grup var; 1.si yeni bir Türkiye isteyenler, 2.si ise eski Türkiye’ye dönmek isteyenler. İlkine dönmek isteyenler; gençler, yaşlılar, çocuklar, laikler, başı açıklar, başörtülüler. Bu insanların istediği; özgürlük ve eşitlik. 2. grup ise Ak Parti düşsün, CHP, MHP, Kemalizm veya ulusal zihniyet başa geçsin… Biz yeni Türkiye isteyen herkesle beraberiz. Bunun için eylem olursa, biz en öndeyiz. Diktatörlüğe dönmek isteyenlerle işimiz yok. Türkiye’nin Suriye helikopterini düşürmesini ve zamanlamasını mevcut gündemle nasıl bağdaştırırsınız? Suriye zor bir durumda kaldı. İki buçuk yıl önce de Suriye, Türkiye uçağını düşürmüştü. Türkiye de oradaki birçok silahlı unsura para ve silah desteği sağladı ve şimdi de bu hareketle “kendimce Suriye rejimini değiştiririm” demek istiyor. Aynı şeyi Irak’ta da yaptı. Suriye rejimini düşürme planına Amerika, İngiltere ve İsrail izin vermedi. Kendini öne atarak, “biz askeri müdahaleye de, her şeye de varız” dedi. Bu hareket halkın gazını almadır. “Kürtler senin için bir tehdit değil, fırsattır” Peki, Türkiye’nin Rojava ile ilgili politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz Türkiye, Suriye’de Irak benzeri bir Kürdistan oluşumuna izin vermiyor. Hükümetin korkusu; eğer Suriye’de Kürtler bir federasyon kurarsa, Türkiye’dekiler de bir özerk yapı kurmak ister. Ya da Suriye’deki ve Irak’taki Kürtler birleşip, bana karşı bir tehdit olabilirler korkusu var. Biz de ilk günden beri diyoruz ki “Kürtler senin için bir tehdit değil, fırsattır” Kardeşin kardeşe bir zararı olmaz, Kürt iyi ve güçlü olursa sana zararı olmaz, faydası olur. Biz de “sen gel, bu faydanın peşinde koş diyoruz” Ancak, daha kendisi ne istediğini söyleyemiyor. Sadece, Batı Kürdistan’daki birçok unsurla Kürtleri karşı karşıya getirdi. Ne yapacağını bilmeme durumunda, PYD liderini İstanbul’a ve Ankara’ya çağırdı. Yapılması gerekenlerden en önemli adım, Suriye’den kesinlikle Baas rejimi gitmeli. Çünkü Baas Partisi kanlı bir diktatörlüktür. Halkın kanı onların elindedir. Tabii onun yerine gelecek olan yönetim de aynı zihniyette olup, farklı olanları ezmemeli. Yoksa değişen bir şey olmaz. Çünkü Suriye’de birçok farklı kesim var; Aleviler, Hıristiyanlar ve büyük bir çoğunluğu oluşturan Sünni Müslümanlar. Suriye’de bunların hepsinin kardeşçe yaşamalarını sağlayacak bir rejim olmalı. Şimdi tam da Türkiye’nin yapması gereken bu… Ancak, Suriye’de Kürtlerin bir hakkı, hukuku, eyaleti olsun, ama burayı tek bir parti yönetsin de yanlış. Mesela, Irak’ta Talabani ve Barzani güçleri birbirlerinden 3 bin 500 kişiyi öldürdü. Bir iç savaş çıktı. Buna Kürtçede birakuji, yani kardeş katli denir. Suriye’de bir kardeş katli olmamalı. Suriye Kürtleri birbirlerini muhafaza etmeli ve bir birliktelik oluşturmalı ki, Rojava çoğulculuğu ve bütün renkleri temsil etsin. “Zulmün sana yapılanı bana yapılanı yok” İslami STK’ların Mısır için gösterdikleri duyarlılığı, Rojava için göstermedikleri söyleniyor. Sizce bunun nedeni ne olabilir? Her iki taraf da yanlış yaptı. Türkiye’deki İslami kurum ve kuruluşlar ciddi eylemler yaptı. Doğru da yaptılar, ben de hepsine katıldım. Ama Rojava ile ilgili Kürtlerin oradaki eylemlerine sessiz kaldılar. Yanlış yaptılar. Bizim BDP de, Rojava için eylemler yaptı, basın açıklamasında bulundu. Onlara da katıldım. Ancak, darbeci Sisi Mısır’da bir gecede 2000 insan öldürdü. Biz Diyarbakır’da bir miting yapmadık. Bu da bizim eksikliğimiz oldu. Onun için zulmün sana yapılanı bana yapılanı yok. Biz, hem Suriye’deki halka sahip çıkmalıyız, hem de Mısır’da devrilen Mursi ve Müslaman Kardeşler’e... Benim düşüncem ve çizgim bu olacak. “Ben Müslümanım, Kürdüm, demokratım ve bunların hepsinden de önce insanım.” Siz hem dindar hem Kürt çizginizle bilenen birisisiniz. Peki, Kürt meselesine fazla zaman harcayıp, BDP’den siyasete girmeniz, muhafazakar dindar çevrede dışlanmanıza neden oldu mu? Evet, İslami kesim PKK ile birlikte yürütülen hak arama mücadelesinden rahatsız oluyor. Ama Kürt siyasetinde de bazıları bu İslami gruplar ile birlikte eylemlere katılmamdan rahatsız oldu. Ben de şunu söylüyorum; ben Müslümanım, Kürdüm, demokratım ve bunların hepsinden de önce insanım. Benim inancıma göre, mazlumun dini, dili sorulmaz. İsterse bir ağaç kesilsin bunun ırkı, dili, dini meselesi olmaz. Nerede mazlum varsa, ona yardım edeceğim, ayrım yapmadan yanında olacağım. Zeynep Yüncüler/ Hürbakış

Yorum Yaz