tatlidede
tatlidede

Bir Eski Sokak Sesi - Sevinç Çokum Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bir Eski Sokak Sesi kimin eseri? Bir Eski Sokak Sesi kitabının yazarı kimdir? Bir Eski Sokak Sesi konusu ve anafikri nedir? Bir Eski Sokak Sesi kitabı ne anlatıyor? Bir Eski Sokak Sesi PDF indirme linki var mı? Bir Eski Sokak Sesi kitabının yazarı Sevinç Çokum kimdir? İşte Bir Eski Sokak Sesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 04.04.2022 22:00
Bir Eski Sokak Sesi - Sevinç Çokum Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Sevinç Çokum

Yayın Evi: Kapı Yayınları

İSBN: 9786055107369

Sayfa Sayısı: 215

Bir Eski Sokak Sesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bir Eski Sokak Sesi'nde, Sevinç Çokum'un 1972-74 yılları arasında yayımlanan ve çok sevilen ilk öykü kitapları Eğik Ağaçlar ve Bölüşmek bir araya geliyor. Yazarın yaşanmışlıklardan seçtiği çizgiler ve gözleme dayalı renklilik bu öykülerin dünyasının özellikleri... Kitapta şehir dokusu ve insani değerleri bakımından farklılaşmaya başlayan İstanbul dekoru içinde dayanışmalar ve kırılışlar incelikli bir üslupla sergileniyor.

"Adam, gittikçe koyulaşan bir mavilikte kedi köpek seslerini, caddelerin uğultusunu işitirdi. Ara sıra Üsküdar vapurlarının bile sesini duyardı oradan. Belki de ona öyle gelirdi. Sonra üşürdü. Kapılar kapanırdı, pencereler kapanırdı. Kestane koyuluğunda, kestane çıtırtılarını andıran kış ürküntüleri kalırdı içerde. Tren düdükleri ıslıklanıp yüreğine değer geçerdi. Sevdiği bir şiiri mırıldanmak ister, çabucak vazgeçerdi."

(Tanıtım Bülteninden)

Bir Eski Sokak Sesi Alıntıları - Sözleri

  • Birisine içini dökmenin rahatlığı olmasa , yalnızlığa dayanabilir miydi..
  • Hep geriye giden ayaklarımızı doğrayamayız ama zamanı kahkalarımizla ezebiliriz..
  • Eskidik.. bizimle birlikte , hayaller de eskidi. Eskimeyen, sevgiydi..
  • Paylaşmak istediğimiz en zengin sofradır mutluluk..
  • Zaman, o kırbacladığımız, iyi ki koşuyor böyle. Acıyı toz duman içinde bırakıp gitmese güler mıydık yeniden..
  • Dostluğu düşünüyorum. Yıkıntılar üzerine kurulur mu sevgi yeniden?Kaçak, debelenen örümcekler gibi yalnızca kendi ağımızı örüyoruz biz.Belli değiller, belkiler üzerine kurulmuş ömrümüz.Hangi taşımız sağlam, hangi dayanağımız yıkılmaz?
  • Zaman, o kırbaçladığımız,iyi ki koşuyor böyle. Acıyı toz duman içinde bırakıp gitmese güler miydik yeniden?
  • Derbeder bir rüzgar eser,savurur her bir yaprağı bir başka yere. Güzdür bu. Acı soğuklar,tatlı ılık maviliklere yeniden yaşanan baharlar getirir.
  • Gürültüler büyür.Gürültüler büyür ama bir yerde tomurcuklanmaya devam eder ağaçlar.Varsın şehir üstüne yürüsün yeşillerin.Güneş var gökyüzünde.Sonra,sevgiyi de öldüremezler.Paranın,silahların ve duygusuzluğun arasına sıkışan sevgi bende,sende,onda yine duyuruyor sesini.
  • Artık senin için olması gerekenlerin hepsi oldu.Ama yine de mutluluğu arıyorsundur.O,nerede olduğu bilinmeyen,uçucu,tül gibi belirsiz,bulut kadar uçucu bir kavramdır.Bulamazsın.Onu bulmak için yeniden doğmalısın,yeniden başlamalısın hayata bir başka şekilde.Hepimiz böyle düşünürüz de.. “Yeniden”sözcüğünün peşine takılırız hepimiz.

Bir Eski Sokak Sesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bir Eski Sokak Sesi'nde Sevinç Çokum'un 1972-74 yılları arasında yayımlanan öykü kitapları Eğik Ağaçlar ve Bölüşmek bir araya gelmiş.Doğma büyüme İstanbullu olan yazar, çocukluğunun geçtiği İstanbul sokaklarını anlatmış öykülerinde.Yaşadıklarını, gözlemlediklerini, bir ömür biriktirdiklerini yansıtmış eserine.İstanbul sokaklarının kokusu, rengi, ezgisi sinmiş öykülere.Acıklı bir duruşla denize bakan yalılar; güz bahçelerinde açan güller, hanımeli, ıhlamur, begonya ve manolyalar; yeşil rengin içinde yağan yağmur, meyve ağaçları ve hepsinden önemlisi sabırlı, kanaatkâr, güler yüzlü komşular...Ermeni, Türk ayrımı yapılmadan paylaşılan güzelliklerden, dertlerden söz ediliyor eserde.O yıllara özlem duyuluyor Çokum’un satırlarında. Terk edilen sokaklar ve yıkılan ahşap evlerle birlikte anıların da bir bir yok oluşunun ağıdı var öykülerde... Sevinç Çokum’un kaleminden süzülenler, çilekeş, yalnız kadınların değişmeyen yazgısını da anlatıyor. “Onların tutsaklıkla barışmayan yüreklerinin” sızısını, bahçelerden sokağa dökülen hikâyelerini gün yüzüne çıkarıyor. Yıllar öncesi yazılıp bizi kadim İstanbul’un yoksul sokaklarında gezdiren sımsıcak öyküleri okuyunca bir kez daha hayranlık duydum usta yazara.Dilinin güzelliğine, yetkinliğine ve sahiciliğine... Yüreği dert görmesin... ”İncir ağacında garip garip öten kuş...Siz ölümün rengini bir delikten gördünüz mü?” ”Eskidik...Bizimle birlikte hayaller de eskidi.Eskimeyen sevgiydi.” ”Bir zamanlar, bu sokağın bütün evleri ahşaptı. Şimdi onların boşluklarına yerleşmiş apartmanların soğuk yüzlerinde, kayıp tahtaların ruhlarını arıyorum.” ”Kimsesizlik kanıyor elinde çocuğun.Arkadaşlarının ellerini duvara çivilemek istemişti geçen gün.Aslında, toplumu çarmıha gerecekti.” ”Hiç kimsenin hiç kimsesi yok.” ”Bütün sabahlar, temiz doğuyor da sonradan kirleniyordu galiba.” ”Zaman, o kırbaçladığımız, iyi ki koşuyor böyle.Acıyı toz duman içinde bırakıp gitmese güler miydik yeniden?” ”Karanlıkta bir yutam ışık bulamamak...Yoksulluk buydu, böylesiydi.Bütün renkler ve şekiller bir kör düğümdü artık.Yağmurun bezgin, hırçın dökülüşlerinin yalnızca sesini çizgilemekti bu.” (Berna Karakaya)

Eğik Ağaçlar ve Bölüşmek adlı iki ana bölümden oluşuyor öykü kitabımız. Daha öncesinde ayrı ayrı kitaplar olarak basılmış. Toplamda 34 öykü olan kitap 215 sayfa. Arka kapağında dediği gibi "Yazarın yaşanmışlıklarla seçtiği çizgiler ve gözleme dayalı renklilik" bu kitabın en çarpıcı özelliği. Bu kitabında da farklı bir Sevinç Çokum'la karşılaştık. Dünya değiştikçe bu değişim sanki onun kalemini de etkilemiş. Bu kitapta özellikle ikinci kısımda insanın derinine inen anlatımla daha özgür ifadeler karşımıza çıkıyor. Eski İstanbul'un geçtiği öyküleri okumaya doyamadım. Hele 2.kısımdaki Bölüşmek öyküsünde Naime Hanım'ın gençlini anımsadığı kısımlar, rahmetli eşinin yaptığı dolapları, pencereleri anlattığı kısımlar, değişmekte olan sokağa direnen eviyle çok iyi aktarılmıştı. Öykü hüzünlü bitti o da ayrı, yıllara meydan okuyamadı o güzelim ev... Kaybolan değerler,güzellikler gah bir özlemle gah bir değişim isteğiyle samimi bir dille vücut bulan cümlelerle etkileyici öyküler barındıran kitap geçmişe bir yolculuk yaptırır okuyucuya. Bir Eski Sokak Sesi öyküsü eski İstanbul'a duyulan özlemin, eski İstanbul'un minik bir panoraması gibiydi. Öyle duygulu, öyle nahif cümlelerle ifade ediliyor ki geçmişe yolculuk yapmamak da mümkün olmuyor. Bir soba borusunun deliğinden odada hasta yatan kadının ifade edildiği satırlar çok içli:"Siz ölümün rengini bir delikten gördünüz mü?" "Sessizliğin ağladığı bir oda... Dışarıda ışıklı, renkli, koşan bir hayat var;içeride, sessizliğe boynunu bükmüş bir hasta kadın... O ne güzel kadındı..." s. 10 Eğik Ağaçlar 1 ve 2 ise yalnız ve mutsuz bir kadının hayalleri ve hayata tutunma çabası bilinçakışı şeklinde hangisi gerçek hangisi hayal derken bitiveren minik iki öyküden oluşuyor. 24.öykü Göz ise 'Yüreğinin kapısını açmadı ona. Görgüsü böyleydi. Gitti adam. Bunların yüreklerinden bir şeyler alıp gitti. Acımayı mı, mutluluğu mu, sevgiyi mi? Bir şeyler ki, yokluğunu içleri eriyerek, zehirlenir gibi duydular.' s. 140. İnsanın içine dokunan ifadelerle okuyucuya duygu dolu anlar yaşatır. (Arzu Polatkan)

“Kaçmalı gürültülerden. Bir cana yakınlığa sığınmak. Bir duyguya, bir sevgiye tutunmak. Yaşamak için.” Yaşamın gözümüze çektiği perdeyi bir de farklı bir pencere ile görmeliydi. İhtiyaç bunadır çünkü. Uzunca zamandır duymadığım hayranlık ve inceliği tattım yeniden. Sevinç Çokum cümlelerin hafifliğiyle hiç bitmek bilmeyen bir ninninin yanında, samimiyetini ve sıcacık ellerini daima başımın üzerinde hissettirdi. Bir hayalin içinde gibiydim. Ama bir bakımdan da hikaye diye adlandırdığımız bu hayat parçaları, her anımızın ta kendisi bence. Hem bir sokağın sesi hem de yüreğimizin. “Ana, yüreğinin kapısını açmadı ona. Görgüsü böyleydi. Gitti adam. Bunların yüreklerinden bir şeyler alıp gitti. Acımayı mı, mutluluğu mu, sevgiyi mi? Bir şeyler ki yokluğunu içleri eriyerek, zehirlenir gibi duydular.” Bir annenin ve yavrusunun gözlerinin, hiç ayrılmadığı yollardan, sokaklardan hatıralar bunlar. “Bak, çocuk!” diyecek. “Perdeye bir çiçek taktım, görüyor musun? Seni taktım perdeye. Bir yere bağlanasın diye...” “Bir Düğün Sofrası” çoşkusuyla mutlu olmasaydı eğer Cahit Bey, o güzel yıllarını büken zaman, durgunluğunun keyfini yaşatmaz mıydı yeniden? Rose Mary’nin yüreklere uğradığı vakitte, hastalıklı bir oğul sağlığına kavuşur muydu? “Zaman, o kırbaçladığımız, iyi ki koşuyor böyle. Acıyı toz duman içinde bırakıp gitmese güler miydik yeniden?” “Sonra üşürdü. Kapılar kapanırdı, pencereler kapanırdı. Kestane koyuluğunda, kestane çıtırtılarını andıran kış ürküntüleri kalırdı içerde. Tren düdükleri ıslıklanıp yüregine değer geçerdi. Sevdiği bir şiiri mırıldanmak ister çabucak vazgeçerdi.” Genç bir kızın, çocuğun, bir şiiri mırıldanmaktan asla vazgeçmemesini söylerdim. Ta ki hayatın her anına farklı bir anlam taşıyıp öyle kabullenene kadar. İçime biriken her hüznü anlatır da en sonunda şöyle derdim. Hayat şimdi ne bir eksik, ne bir fazla. Sana yaşattığı her anıyla tamamsın. “Şen bir sokağı anlatacaktım ben. Bir gürültülü treni ve Gülten Abla’yı... Oysa kalemim, o hüzün sarısı kadına takılı kaldı. İçimdeki acının en kuvvetli köküne sarılan, demek o hasta kadınmış. Eski sokağın bendeki sesi, onun sesiymiş.” (Havvanur)

Bir Eski Sokak Sesi PDF indirme linki var mı?

Sevinç Çokum - Bir Eski Sokak Sesi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Bir Eski Sokak Sesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Sevinç Çokum Kimdir?

Sevinç Çokum  25 Ağustos 1943’te  İstanbul  Beşiktaş’ta dünyaya geldi. Üç kız evlada sahip olan ailenin en küçük çocuğudur. Beşiktaş Büyük Esma Sultan İlkokulunu, Beşiktaş Ortaokulu ve Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu; ayrıca Umumi Sosyoloji dalında öğrenim gördü.  Acıbadem Özel Anadolu Lisesinde ve Etfal Hastanesine bağlı hemşire okulunda Türkçe ve Edebiyat dersleri verdi.

Orta öğrenimi sırasında bir süre İstanbul Radyosu çocuk korosunun haftalık programlarına katıldı.   Klasik Batı müziği dalında özel keman dersleri alarak Türk ve değişik ülkelerin temsilcilerinden  oluşan A. Kavafyan yönetimindeki  İstanbul Amatör Senfoni Orkestrasında ikinci kemanlarda çaldı, konserlere katıldı. Üniversitedeyken politikayla ilgilenmeğe başladı. Bir siyasi partinin ilçe gençlik kolu başkanı oldu, daha sonra İl Gençlik Teşkilâtına geçti, bir süre sonra politikada aktif rol almaktan  vazgeçti.  Öğrenimi sırasında evlenen  Sevinç Çokum, 1968 çalkantılı döneminde öğrenci hareketlerine fikirleriyle katıldı.

Edebiyata sevgisi  ortaokul sıralarında Türkçe Öğretmeni Necmi Seren’in, lisede ise Suzan Karamanlıoğlu’nun   yönlendirmeleriyle  yol aldı. Necmi Seren öğretmenliğin dışında Macarca’dan çeviriler yapmış, ünlü “Pal Sokağı Çocukları” romanını Türkçeye kazandırmıştı. Sevinç Çokum daha o tarihlerde günlük tuttu, şiirler yazdı. Lisede öğrenciyken büyüklerin katıldığı Kudret Gazetesindeki bir yarışmaya girerek ikinci oldu. Üniversitede hikâyeler yazmağa başlayan yazarın  Bir Eski Sokak Sesi adlı öyküsü Hisar Dergisinde (Şubat 1972) yer aldı. O sıralarda Yelken ve Eflatun Dergilerinde de birkaç hikâyesi görüldü, Ahmet Nadir Caner’in yönettiği Başkent Gazetesinde  şiirlerinden bazıları  neşredildi. İlk hikâyelerini  Eğik Ağaçlar adlı kitabında toplayan yazar,  Behçet Necatigil’in  tavsiyesiyle öyküde yoğunlaştı. Bu kitabın ardından Hisar Dergisinin yanısıra  Türk Edebiyatı Dergisinde de yazmağa başladı. 1975-76 yıllarında Kültür Bakanlığı bünyesinde düzenlenen komisyonlardan Halk ve Çocuk Yayınları Kurulundaki çalışmalara katıldı. 1977-79 yıllarında Türk Edebiyatı Dergisinin yazı işleri müdürlüğünde bulundu. Daha sonra,  (1981-85)  eşi Rıfat İzzet Çokum’la kurdukları Cönk Yayınlarını yönetti. Sevinç Çokum’un öykü, söyleşi ve diğer yazıları, Hisar, Türk Edebiyatı, Gösteri,  Varlık Dergilerinde ve Dünya- Kitap’ta yer aldı.

Öyküleri:

Eğik Ağaçlar (1972), Bölüşmek (1974), Makina (1976), Derin Yara (1984),Onlardan Kalan (1987 ) Bu kitaplar birleştirilerek, Bir Eski Sokak Sesi, Evlerinin Önü, Onlardan Kalan adlarıyla yeniden yayımlandı. Rozalya Ana  (1993- Türkiye Yazarlar Birliği Armağanı), Beyaz Bir Kıyı (Fas’ta geçen hikâyeleri 1998), Gece Kuşu Uzun Öter (2001 ), Al Çiçeğin Moru (2010).

Romanları:

Zor (1977), Bizim Diyar (1978), Hilal Görününce (1984- Milli Kültür Vakfı ve TYB Armağanları), Ağustos Başağı (1989), Çırpıntılar  (1991), Karanlığa Direnen Yıldız (1996), Deli Zamanlar (2000),  Gülyüzlüm (Tefrika roman olarak yazılışı 1988, kitaplaşması 2003 ), Gece Rüzgârları (2004), Tren Burdan Geçmiyor (2007),  Arada Kalmış Tebessüm (2010), Lacivert Taşı (2011- Eskader Roman Armağanı)

Gazete Yazıları: Güzele Bakan Karınca (1997), Vaktini Bekleyen Tohum (2000 )

Anlatı:  Hevenk- Kayıp İstanbul (1993-TYB Armağanı)

Radyo programları ve TV senaryoları da bulunan Çokum, Yeniden Doğmak adlı dizi senaryosuyla  Ankara Gazeteciler Cemiyeti, 1988 Basın Şeref Belgesine lâyık görülmüştür.

Çevrilmiş Eserleri:

Çarmıh,Bir Geminin Getirdikleri, Der Neu Mensch İn Der Türkei – Almanya(Seçkiye Katılan Öyküler)

BizimDiyar, Prof.Dr.  Azize Cefarzade’nin çevirisiyle- Azerbaycan-Baku.(Roman)

Tarifsiz Bir Sesin Hikâyesi, Moderne Turkse Verhalen- Hollanda (Seçkiye Katılan Öykü)

Denizin Dalgası Saçların, Racconti dell Anatolia-İtalya (Seçkiye Katılan Öykü)

Deli Zamanlar  Arapçaya çevrilerek Mısır’da yayımlandı (Roman)

Tarlabaşı’nda Sabah Oluyor, Istanbul In Women’s Short Storıes – England ( Seçkiye Katılmış Öykü)

Deli Zamanlar Arnavutluk, Bulgaristan ve Hindistan’da yayımlanmak üzere çevrilmektedir.

Eserleri üniversitelerde araştırma konusu olan Sevinç Çokum’un yurt dışında da bazı eserleri üzerinde çalışmalar gerçekleşti. Ayn Şems Üniversitesinden Ayşe Abdülvahid Çırpıntılar romanıyla ilgili, Batıda Türk Göçmenlerinin  Sorunları  adıyla  yüksek lisans yaptı.(2008-2010) Ayrıca yine Mısır’da Kahire Üniversitesinden Muhammed Eyd, yazarın  Beyaz Bir Kıyı  adlı eserini dil bakımından inceleyen bir çalışma ortaya koydu.(2010-2011)

İlk kitabıyla insan sevgisi ve hümanizma çizgisinde görünen Sevinç Çokum, zaman içerisinde öykü ve romanlarında değişimler yaşadı. Toplum ve birey arasındaki ilişkileri kurcalayan yazar, ilk romanlarında ulusun değerlerini kişilerine aktararak onları tarih perspektifi içinde ele aldı. Giderek insanın iç yapısındaki  derinliklere yönelen yazar,  sanatın sınırları olmayacağını savunarak evrenselliğe ulaştı. Deli Zamanlar romanıyla birlikte hikâyelerindeki ince gözlemleri, dil özenini ve ironik bakışı romanlarına taşıdı. Tren Burdan Geçmiyor ve Arada Kalmış Tebessüm, Lacivert Taşı  gibi  son romanlarında sosyal-psikolojinin verileriyle insanı anlamaya çalıştı. Abukiz adını verdiği bir felsefe ortaya atarak, çok renkli ve prizmatik bir yapı içinden dünyaya baktı. İçtenliği önemseyerek öğretilerin dışındaki doğruları aradı.

 

Sevinç Çokum Kitapları - Eserleri

  • Hilal Görününce
  • Ağustos Başağı
  • Lacivert Taşı
  • Bizim Diyar
  • Rozalya Ana
  • Gece Kuşu Uzun Öter
  • Tren Burdan Geçmiyor
  • Bir Eski Sokak Sesi
  • Al Çiçeğin Moru
  • Arada Kalmış Tebessüm
  • Deli Zamanlar
  • Gece Rüzgarları
  • Onlardan Kalan
  • Çırpıntılar
  • Evlerinin Önü
  • Yüzünü Sıyır Karanlığından
  • Kırmalı Etekler
  • Hevenk - Kayıp İstanbul
  • Güzele Bakan Karınca
  • Karanlığa Direnen Yıldız
  • Gülyüzlüm
  • Zor
  • Vaktini Bekleyen Tohum
  • Çok Yapraklı İlişkiler
  • Beyaz Bir Kıyı
  • Gözyaşı Çeşmesi
  • Bölüşmek
  • Tek Kalan Fincan
  • Makina
  • Eğik Ağaçlar
  • İskele Gazinosu
  • Beyaz Bir Kıyı

Sevinç Çokum Alıntıları - Sözleri

  • Varsın adları "göçmen " olsun. Çok sürmez , Avustralyalı olurdu onlar da. Ne kadar olunabiliyorsa tabii. (Çırpıntılar)
  • İnsanın, kimi zaman canını veresiye önemsediği birinin ya da bir nesnenin gün gelip kendisi için anlamını yitirdiğini anlaması doğal yaşanmışlıklardan değil miydi? (Tren Burdan Geçmiyor)
  • Hani bazen bir kuşa sevgiyle coşkuyla bağlanirsin, sonra kuşa bir hal olur. Hani yemez de yermiş gibi yapar, durmadan uyur; kanatları düşer. Hani solmakta olan bir çiçeğe dönüşür... gayrı parlatamaz tüylerini, matlaşır o tüyler, belki çoktan ölür derisi, yenilemez kendini geri dönülmezliklerde. Sonra bir bakarsın... (Gülyüzlüm)
  • Sevgi belki de milyonlarca anlardan birindeki birkaç saniyedir; fakat o birkaç saniye aslında ömürleri içine alabilir. (Arada Kalmış Tebessüm)
  • "Gül alır, gül satarlar.. Gülden terazi tutarlar Gülü gül ile tatarlar Çarşı pazar güldür gül.." (Ağustos Başağı)
  • Hayat pişmanlıklar zinciridir. Ama yıllar sonraki doğruların, sana bazı şeyler anlatır. (Yüzünü Sıyır Karanlığından)
  • Gece ışığı umuttu çünkü, umuydu. Umularla ürerdi hayat; hele umumun bir parçası isen... (Al Çiçeğin Moru)
  • Zamanın güzel bir noktasındaydık;zaman bizi karalamamıştı henüz ;ülkemiz karalamıştı. Ülkemiz bizi gözden çıkarmamıştı henüz. (Gece Rüzgarları)
  • “Siz bilimsel çalışmalarınızı sürdürürken bunlar olmaktaydı ve sonra sis diye bir hastalık icat ettiler; sözüm ona başka ülkelerde de bu hastalığın var olduğuna dair düzmece haberler çıkmaya başladı. Hayır, hayır, bin kere hayır! Kendileri gibi düşünmeyenlerin parlak zekâlarını söndürmeye çalışıyorlardı düpedüz. Çünkü karşı çıkan çoğu insanda itiraz eden aykırı bir gene rastlanıyordu. İtiraz geni, evet! Sözgelimi diğer hücreler maviyse aykırı gen her renge dönebiliyor. Maviden mora, mordan kırmızıya, yeşile ve sarıya... İşte o dayatılmış sistemlere uymayan gen...” (Çok Yapraklı İlişkiler)
  • Savaş bizim irademizden doğsa da kaderimiz gibidir. (Gözyaşı Çeşmesi)
  • Seni gezemediğim, keşfedemediğim, bozulmamış çok yakın bir kent gibi hatırlamalıyım. (Arada Kalmış Tebessüm)
  • Belki de ölmüşsündür, nerden bileyim, bilmeyi de istemiyorum. Ben benim işte aylardır bunu söylemeye çalışıyorum. Kimse bana hangi renkleri seveceğimi, hangi tatlardan hoşlanacağımı anlatmasındı. Beni bir makine addedip her parçamı değiştirebileceğini sanmasındı. Duvarın arkasında annen var demek! Aramızda hep bir duvar vardı zaten ve bizi hangi sersem esinti yanlışlıkla bir araya getirdi, bilemiyorum. Neyse, geldi geçti. (Kırmalı Etekler)
  • Eskiden daha bakımlıydı bahçemiz. Bahçıvan da yaşlandı. Bakamıyor. Ah o kamelyaları, ortancaları, zambakları görseydiniz. Ben o zamanlar daha meraklıydım böyle şeylere şimdi çiçekleri seyretmek bile yoruyor beni. (Zor)
  • Kırılsın varsın hayalleri. Pek çabuk kırılan hayal de zaten barınmamalı insanda. (Bizim Diyar)
  • İnsanların uçsuz bucaksız gaddarlığını anlayamadan öleceğim. Tutkuların sonsuzluğunu da... (Kırmalı Etekler)
  • .. '' O çiçekleri neden yaşatmaya çalışıyorum sanki? Çiçekler de ölür elbette. Yaşayan sadece tohumlarıdır. Yaşayan ve devam eden... " (Çırpıntılar)
  • Sevdiğim, yağmurla ayrıldık biz ve yine yağmurla kavuştuk. (Yüzünü Sıyır Karanlığından)
  • Kırılsın varsın hayalleri. Pek çabuk kırılan hayal de zaten barınmamalı insanda. (Bizim Diyar)
  • Ah ne olur bir gün şu trenlerden değişmiş olarak insem. Evimin kapısından, bir başka ben olup girsem... (Onlardan Kalan)
  • Gurur... Aşkın hem dostu hem düşmanı. Dostu, çünkü onunla yaşar ve ayakta durur o bağ. Düşmanı, çünkü yaprak uçurtmaz ortalıkta, yaprak kıpırdatmaz ki öteki ruh anlasın, sezsin, sevildiğini bilsin. (Tren Burdan Geçmiyor)

Yorum Yaz