tatlidede

Biz rahmet olup yağalım!

Biz rahmet olup yağalım!

Allah'ın Adıyla

Kış mevsimlerinde bulunmaktayız. Havalar ise kış mevsiminden ziyade yaz mevsimini bizlere hatırlatmaktadır. Kimisi bu kış mevsiminde güneşin tadını çıkarmaya çalışırken, gününü gün ederken kimi insanlarda bunun hayrımıza mı? Yoksa şerrimize mi? diye sorgulama ihtiyacı hissediyor.

Güneydoğu, gerçekten yağmura hasret kalmış durumda. Kış mevsiminde bulunmamıza rağmen yağmurun yağmayışı akl-ı selimle düşünen insanları derin endişelere sevk etmektedir. Her ne kadar birileri yağmursuzluğu iklim değişikliğine bağlasa da ben böyle düşünmüyorum. İklim değişikliğinden ziyade bu işin manevi boyutunun olduğunu düşünmekteyim

Evet, yağmursuzluğun hakkımızda “Hayır” mı? “Şer” mi? olduğunu öğrenmek için tarihe göz atmamız yerinde olacaktır. Peygamberler tarihine baktığımızda Hz.Hud’un kavmi de yağmursuzlukla azap edilmiş ve helak olan kavimlerden olmuştur.

Hz.Hud’un kavmi güçlü kuvvetli oldukları için kibirlenip azmışlardı. Şehirlerin çevresindeki ovalara, yolculara yol gösteren işaret koyuyorlardı. Fakat bu işaretler doğru yolu göstermiyorlardı. Çünkü onların gayesi yollarını kaybedenlere yol göstermek değildi. Aksine yolcuları şaşırtmak, çölde kaybolmalarını sağlayıp, onların bu hallerine gülüp onlarla alay etmek istiyorlardı. Ardından yollara çıkıp, yolcuları dövüyorlar, onlara zulmediyorlar ve korkunç eziyetler ediyorlardı.

Hz.Hud’un bütün uyarılarına rağmen bu kötü ve çirkin fiillerine devam ettiler. Yüce Allah da bu kavmin üzerinden yağmurlarını kesti. Bitkiler kurudu, hayvanlar yiyecek bulamadılar. Yağmur yağmadığı için telaşlandılar. Telaşlanmalarına rağmen bir kısmı hariç tövbe etmiyorlar, yaptıkları hatalarında ısrar ediyorlardı. Ta ki Allah-u Teala onları yok etti.

Evet, Hz.Hudun kıssasında olduğu gibi Allah-u Teâlâ yoldan çıkan kavimleri tövbe etmedikleri takdirde helak ediyor, yerine başka kavimler getiriyordu.

Genel bir şekilde olaya baktığımızda bizlerin de geçmiş kavimlerden günahlar yönünde bir farkımız kalmamış. Belki de onları çok daha geçmişiz.

Yüce Allah, Peygamber Efendimizin hürmetine bizi toptan olarak helak etmese de, yer yer bizi cezalandıracağını unutmayalım. Allah-u Teala’nın yasaklamış olduğu birçok fiil aleni bir şekilde işlenmektedir. Faiz almış başını gidiyor. Dünya sevgisi her şeyin önüne geçmiş durumda. Çıkıp da camilerde yağmur duası yaptığımızda “Allah dualarımızı niye kabul etmiyor“ diye serzenişte bulunuyoruz.

Tövbe etmeden, kendimizi sorgulamadan Allah-u Teala’nın dualarımızı kabul etmeyeceğini bilelim.

Evet, insanlar ölçüyü ve dengeyi kaybedince hakka uyacağı yerde şeytana, akla uyacağı yerde nefse uyar. Hakkı, batılla karıştırınca hak adına gelen hakk namına çalışan insanları da reddeder.

Biz Müslümanlara düşen görev ise geçmişteki olaylardan ibret almak; nimetin değil nimeti veren Allah’a kulu olmak; mal sebebiyle kibre azgınlığa değil, Allah’a karşı sevgi ve tevazumuzu artırmak olmalıdır. Yoksa değer verdiğimiz şeyler ne dünyada ne de ahirette bizi Allah (cc)’ın azabından koruyamaz.

İnsanları uyarmak davet görevinde bulunmak zordur. Ancak iman kalbe tam yerleşince Allah’a kulluk tam olarak gerçekleşir. Bizler de Yüce Allah’a dayanarak toplumdaki yozlaşma ve çürümeye karşı taviz vermeden görevimizi hakkıyla yapmalıyız. Ve öyle bir çaba içine girmeliyiz ki; yağmurun her yeri kuşattığı gibi bizim de çabalarımız yağmur gibi kuşatıcı ve genelleyici olmalıdır. Ki bu şekilde her yer canlansın, hayat bulsun. Ve bu kokuşmuşluk son bulmuş olsun. İnşaallah.

Selam ve dua ile…

Yorum Yaz