tatlidede

Bu Kadarıda Fazla

Bu Kadarıda Fazla

        Günlerdir elime kalemi almak istemedim… Bazen elime kalemi aldım yazdım çizdim ama sildim… Tefrikaya giden yolda birilerine alet olmak istemedim… Birilerinin tarafı olarak algılanmak istemedim… Ancak ihsan Şenocak’ın en son yayınlanan Cumhurbaşkanına mektubunu okuduğumda artık birkaç kelam etme ihtiyacı hissettim… Şenocak, bu mektubunda Sayın Cumhurbaşkanına övgüler yağdırarak başlıyordu.. 

        Şenocak, söz konusu mektubunda; “İslam coğrafyasında hangi esaslar dâhilinde Müslümanca var olunabileceğinin adresi olan Ehl-i Sünnet’i sosyo-politik şartların ürünü olarak tanımlamakta, dün Anadolu’da bu günse Suriye ve Irak’ta ki katliamları yapan Şia’yı Ehl-i Beyt olarak göstererek meşrulaştırmaya çalışmaktadır.” Sözleri ile tamamen ayrılıkçı, mezhepçi ve tefrikacı bir dil kullanarak Şia ile İran’ı özdeşleştirmiş ve İran’ın yanlış siyasi duruşunu Şia’ya bağlamıştır… Hâlbuki Suriye ve Irak’ta, İran’ın takındığı tavırdan hoşlanmayan birçok Şii kardeşimiz bulunmaktadır… İslam dünyasının dış güçlerin eli ile mezhepler savaşına sürüklendiği böylesi bir ortamda Sayın Cumhurbaşkanına böyle sözler yazmak hadsizlik, basiretsizlik ve fitnecilik değil de nedir?

        Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe götürmesin ayeti kim içindir? Bizim gibi düşünmediği ve farklı inandığı için Şia’yı düşman ilan etmek, İran’ın yanlış siyasi tutumundan dolayı Şia’yı düşman bellemek hangi ahlaka sığar? Biliyorum birileri yoksa sende mi Şii’sin diyecek… Böylesi sorulara cevap vermeden güler geçerim… Ben mezhebi dinleştiren, dini mezhebe indirgeyenlerden değilim, olmadım ve olmayacağım…

          Benim için ümmetin vahdeti ve felahı önemlidir… Şenocak, mektubunda dehşet veren sözlerine devamla; “Cehaletini “alimu’l-lisan” olmasıyla örtmeye çalışan, “televizyon sahibi” bir yazar sahabeye söven, İslam âlemini kan gölüne çeviren Şiilere, “Ehl-i Beyt” deyip onları tezkiye ederken, Allah’ın şeriatını korumak için darağaçlarına meydan okuyan Ehl-i Sünnet ulemasını aşağılamakta, ömürlerinin bir bölümünü cihat meydanlarında geçiren Rabbanî âlimler için, “Onların yakasına yapışırım.” gibi ucuz ifadeler kullanarak dinleyenler nazırında onları küçük düşürmekte, buna mukabil katilleri onurlandırmaktadır.” Demekte ve iddiasını ileriye götürerek İslamoğlu’nu isim vermeden cehaletle nitelemekte ve Sayın Cumhurbaşkanına şikâyet etmektedir…

         Şenocak’ı seven, değer veren kardeşlerim! Bu sözler bir âlime yakışır mı? Şimdi kendini Sünni diye niteleyen bir örgüt ya da devlet, terör estirirse buna biz, “Ehli Sünnet terörü” mü diyeceğiz… Şiilerin İslam âlemini kan gölüne çevirdiğini iddia edecek kadar mezhep bağnazlığına boğulmuş birinin sözlerine nasıl itibar edebiliriz? Şenocak’ın Şia ile İran’ı ayırt edemeyecek kadar basiret yoksunu olduğuna inanmıyorum… Bu işin altında başka emel ve amaçlar olmalı…

        Bir alim beğenmediği, hoşlanmadığı görüşler hakkında ilmi reddiyelerde bulunur ve Kur’an’ın dediği gibi sonucu Allah’a havale eder… Devlet başkanına şikâyet etmek, düşünceyi güçle susturmaya kalkmak, acizlik ve cahillik değil midir? Şimdi Şenocak’ın bu mektubunu savunabilecek bir âlim çıkabilir mi? Çıkarsa şayet bu ilmin edebine, şanına, şerefine uygun bir davranış olur mu?

        Mektubunun büyük bir bölümünü mezhepçiliğe ayıran ve Ehli Sünnet muhafızlığına soyunan Şenocak, isim vermeden İslamoğlu’nu İran’ın işbirlikçisi olmakla suçlamaktadır… Bir âlim nasıl olurda başka bir müslümana hiçbir delile dayanmadan iftira atabiliyor, karalayabiliyor? Şenocak’ın geçen haftaki hutbesinde dile getirdiği gibi “okumanın verdiği şımarıklıktan” olsa gerektir…

         Şenocak, söz konusu mektubunda sadece İslamoğlu’na değil İlahiyat Fakültelerine de saldırmakta ve “…Pek çok ile İlahiyat Fakültesi açıldı. Malumunuz olduğu üzere, yüz tane ölü adamdan bir diri adam çıkmaz…” diyerek İlahiyat Fakültelerini tahkir etmektedir… Şenocak, İlahiyatlara alternatif olarak; “ Osmanlı Devleti’ni zor bir coğrafyada altı asır ayakta tutan medresenin çağın ihtiyaçlarını da dikkate alarak İmam-Hatip ve İlahiyat Fakültelerinde ki programlara tatbik edilmesidir.” Çözümünü sunmaktadır…

        Osmanlıyı altı asır ayakta tutan unsurun medresler olduğu görüşüne kargalar dahi güler desem abartmış olur muyum? Kendini hakem, diğerlerini mahkûm gören bu iflah bulmaz anlayışın sahipleri keşke kendilerini niteledikleri gibi ak ve pak olsalar… Böylesi insanların tezellül ve tevazü görüntülerinin ardındaki kibir ve ihtirası okumak istemem…”Kibrin en kötüsü alimde olandır” gerçeğinden hareketle alimlerin kibri değil hibri(mürekkebi) konuşturmalarını diliyorum…

       Merak ediyorum İslamoğlu’nu Sayın Cumhurbaşkanına şikayet eden bu mücahit(!) âlim İhsan Şenocak neden söz konusu mektubunda; kediciklerle A9 kanalında âlem yapan Adnan Oktar’ı, yanlışlar mecmuası mealini her yere bedava dağıtan Ahmet Hulusi’yi, Ekran ekran gezip tasavuuf ve Mevlana maskesi altında dini tahrif eden Cemalnur Sargut’u, Türkiye’nin her yerinde farklı dernekler altında örgütlenen ve resullük iddia eden İskender Ali Mihr’i yazmadı… Bunlar tehlike değil mi?

        Kanaatimce bir alimin başka alimleri ya da mütefekkirleri devlet başkanına şikayet etmesi kadar ayıp ve günah bir durum yoktur… Bu mektup Şenocak’ın aslında despot bir düşünce dünyasına sahip olduğunu ve ümmet birliği ile sadece “Ehli Sünnet birliğini” hedeflediğini ortaya koymaktadır… Kitaplarımız ümmetin daha önce “mihne” olaylarında neler yaşadığının tanığıdır… Durum bu iken yeni mihneler üretmenin anlamı ne?

       Böyle bir tartışmada İslamoğlu’nu savunan bir pozisyona düştüğümün farkındayım… Doğrusu İslamoğlu’nun tüm eserlerini okuyup istifade eden biri olarak benimde Sayın İslamoğlu’na yönelik ilmi bazı eleştirilerim vardır ve her konuda aynı düşünmemekteyim… İslamoğlu’nun son zamanlarda Ahmet bin Hanbel ile ilgili söylediklerini, İslam âlimleri hakkında aşırıya kaçan sözlerini elbette reddediyorum… Ama bu eleştiriler hiçbir zaman beni İslamoğlu’nun samimiyeti ve islama hizmeti konusunda şüphelere düşürmemiştir… Birilerinin kişisel ihtiraslarından ve şahsi sorunlarından kaynaklanan karalamalarından dolayı da İslamoğlu hakkındaki hüsnü zannımı kaybetmem…

        Aksine İslamoğlu’nun ülkemizde Kur’an’ı halkın gündemine, gençliğin idrakine sunduğuna ve Kur’an’a hizmet ettiğine inanan biriyim… Ülke genelinde başlattığı Kur’an Halkaları takdire şayan bir hizmet olarak karşımıza durmaktadır… İslamoğlu ilmi yanlışlarının hesabını verecek ve hizmetinin karşılığını Allahtan alacaktır, bize düşen görev onu yargılamak, devlet başkanına şikâyet etmek değil onu ilmi çerçeve dâhilinde itham etmeden eleştirmektir… Doğrusu İslamoğlu’nu eleştiri yağmuruna tutanların hiçbiri onun eserleri gibi orijinal ve faydalı eserler ortaya koymuş değillerdir… 

        Cübbeli’nin Abese Suresi konusunda İslamoğlu’na bilerek ve isteyerek iftira atması ve “bu adamı durdurun” demesi tam bir rezalet örneğidir… Cübbeli bu iftirası ile holiganlık yapmış ve İslamoğlu’nun idam fermanını imzalamaya kalkmıştır… Paralel Nifak Çetesinin kanalı olan STV’nin Cübbeli’nin iftirasını tam beş dakika boyunca haber yapması birilerinin İslamoğlu’nun ipini çektiğini göstermekte ve belli mihraklara işaret etmektedir… Cübbeli ve STV’nin hala özür dilememiş olmaları bu işin bilinçli ve organizeli yapıldığını göstermektedir… Hâlbuki İslamoğlu’nun Abese Suresi ile ilgili farklı görüşü daha önce Fethullah Gülen dile getirmişti.

       Birkaç yıl önce elime İslamoğlu’na reddiye için yazılan ve ücretsiz dağıtılan “Mustafa İslamoğlu’nun Batıl Görüşlerine Karşı Hak Söz” ismini taşıyan bir kitap geçmişti… Kitap içlerinde Taha Alp’ın bulunduğu altı kişilik bir heyet tarafından hazırlanmış ve “Arifan yayıncılık” tarafından basılmıştı… Kitap birçok iftirayı ve asılsız iddiayı içermekteydi… 200 sayfalık kitabın ön kapağında yazılan ayet mealini okuduğumda üzülmüştüm… Bir ayet ancak bu kadar tefrikaya alet edilebilirdi, ancak bu kadar tahrif edilebilirdi… 

       Ayet meali şöyle idi:”Doğrusu biz o hakk(olan Ehli Sünnet inancın)’ı batıl (olan Mu’tezile, Şi’a, Caferiyye ve Vahhabiyye gibi delalet fırkalarının sapık inançları) üzerine atarız da, o onun beynini patlatır, birdenbire o (batıl bütünüyle)yok olup gitmiştir.(Ey bid’atçiler! Din adına) nitelemekte bulunduğunuz (batıl)şeylerden dolayı sizin için şiddetli helak (ve yıkım)vardır!”(Enbiya Suresi:18)

        Artık İhsan Şenocak, İslami çevrelerin yakından tanıdığı, medrese ehlinin desteklediği medyatik bir isim oldu ve belli bir nüfuza kavuştu… Kendisini sanal âlemde yayınlanan konuşmalarından tanırım ve hakkında fazla bilgiye sahip değilim… Kişileri düşünceleri ile değerlendiren ve tavırlarına göre değer veren biri olarak İhsan Şenocak’la aynı düşünce dünyasına sahip olmadığımı ve tavırlarından hoşlanmadığımı belirtmek isterim…

        Şenocak’ın geçen aylarda teravih namazı konusunda Abdülaziz Bayındır ile münazara yapma konusundaki çağrısında tanımaya çalıştım… Bayındır’ı ekranlara “eline kitap almadan ezberden tartışmaya” davet ediyordu… Doğrusu bu çağrıyı çok gülünç bulmuştum… Bu çağrıda Şenocak kendine ne kadar güvendiğini göstermekte ise de ne kadar gülünç duruma düştüğünün farkında değildi… Kitapları getirtmemesinin mantığı ne olabilir ki? İlle de herkes Şenocak gibi ezber mi yapmalıydı? İlimde böyle bir şart mı vardı? Münazara edebi bu muydu? Şenocak, herkesin hafızasının aynı derecede olmadığını bilmiyor mu? Şenocak, o gün gözümden düşmüştü ama samimi uğraşlarının devamı için dua ediyordum… Ta ki bu zamana kadar…

 Şimdi de ben bu yazımla Şenocak ve benzerlerini âlemlerin rabbine şikâyet ediyorum ve bu kötü gidişatlarının ümmete zarar vermeden durdurulmasını diliyorum… Cumhurbaşkanı bu yazımı okursa, mezhepler savaşının tarafı olmamasını, âlimlerin işine karışmamasını ve kışkırtıcı âlim taslaklarına yüz vermemesini tavsiye ediyorum…

 28. 11. 2014

Yorumlar

Image
FUAT AVANAK
01.12.2014 / 09:30

CAHİT HOCAM YAZINIZ GÜZEL AMA ÇOK UZUN OLMUŞ. İRAN'A GELİNCE, BENDE YILLARDIR İRAN'A AYETULLAH HUMEYNİ NEDENİYLE SEMPATİ DUYARDIM. ANCAK SURİYE POLİTİKASINDA TAKINDIĞI TAVIR VE ABD'YE YAKINLAŞMASI BENİ O ÜLKEDEN SOĞUTTU. BENCE YILLARIN EMEĞİNİ HEBA ETTİLER!

Image
Abdullah
30.11.2014 / 22:01

Değerli Hocam Her zamanaki gibi seviyeli mutedil ve samimi duruşun için teşekkür eder yazılarını zevkle vce faydanarak okuduğumu bilmenizi isterim. Allah'a emanet olun.

Image
mehmet
30.11.2014 / 19:05

Hocam başlıktaki -de- ayrı yazılır.

Image
serdar
28.11.2014 / 21:24

bu kadarı da fazla<br>"da" "de" ekleri ayrı yazılır

Yorum Yaz