tatlidede

Dini Düşünce ve Yorumda Dar Kafalılığı Aşmak

Dini Düşünce ve Yorumda Dar Kafalılığı Aşmak

Yorum bir bakış açısı, tavır ise bir irade ve kişilik meselesidir.

En iyi yazılı metne, ya da en iyi konuşmaya dahi, dar ve sığ bakış açısıyla yaklaşıldığında büyük sıkıntılar yaşanabilir.

Kur’an gibi kutsal, özgün, apaçık ve kuşatıcı bir Kitap, bu dar bakışla okunduğunda da; Resulullah Muhammed gibi insanlık için örnek bir yüce zatın siyer ve hadisleri okunduğunda da bu sığlıktan kurtulamaz kişi.

Çok bilgili olmak, çok ibadet ediyor olmak, hatta Kur’an hafızı olmak da kişiyi bu sığlıktan kurtarmayabilir.

Bunun tarihte de, günümüzde de birçok örneği vardır.

Aşırı yorum, fanatizm, taassup ve benzeri saiklerle siyasi, sosyal, mesleki ve hatta dini alanda ayrıntılara takılıp kaldığı, mezhep ve gurup mensubiyetini kutsallaştırdığı ve farklı düşünen ya da davrananlara şiddet dâhil her türlü hukuksuzluğu reva gördüğü nice olaylara tarih tanıklık ettiği gibi, günümüzde de buna şahitlik etmekteyiz.

Mü’minler için dini bilgi ve hüküm kayna

Kur’an ayetleri bile dar ve sığ bir şekilde, taassup ve tarafgirliklerin –maalesef- nesnesi haline getirilebiliyor.

Şiddet ve Tekfir içinde bulunan bütün tarihsel ve güncel kişi ve guruplar buna örnektir.

Hz. Ali’nin hilafeti döneminde Muaviye ile yaşanan yönetim krizinin aşılması için önerilen ‘hakemlik’ meselesinde üçüncü taraflardan biri olarak tepki veren guruplardan biri de ‘Harici’lerdir.

Hariciler teheccüd namazları dâhil, ibadetlerine düşkünlükleri ve yüksek takvaları(!) ile öne çıkarlar. Ancak dar kafalı ve sığ düşünceli yaklaşımları nedeniyle ‘Hüküm ancak Allah’ındır’ ayetini Hz. Ali’yi şehid etmeye vardıracak şekilde yorumlamaya götürürler.

Bu dramatik ve sonuçları günümüze kadar yaygın şekilde süren elim hadisedeki çarpık anlayışa karşı, Abdullah bin Abbas’ın bütüncül ve Mekasid-i Şeria’yı gözeten yaklaşımı oldukça öğreticidir.

Hariciler, Hz. Ali’nin tarihi ‘Hakem Olayı’nı bir itikad meselesi haline getirip Hz. Ali’ye karşı bir cepheye dönüştürdüler.

Abdullah ibni Abbas ile tartışan bir gurup harici bu konuda Hz. Ali’yi suçlayınca, İbni Abbas onlara şunları anlatır;

Bakınız; sizin Aliyi ‘Hakem Olayı’ nedeniyle suçlamanız hem haksız, hem de aşırı bir yorumdur. İki müslüman taraf arasında sulhun oluşması için bir kişi ya da heyetin hakem kabul edilmesine ‘Hüküm ancak Allah’ındır’ ayeti üzerinden karşı çıkıyorsunuz. Ayet doğrudur; ama siz bunu dar ve yanlış anlıyorsunuz.

Karı-koca arasında uyumsuzluk çıktığında ve kendi aralarında bunu çözemeyip sıkıntı büyüdüğünde Kur’an-ı Kerim, sorunun aşılması ve boşanmanın önüne geçilmesi için her ikisi adına birer hakemin iyi niyetle çözmesi için bulundurulmasını tavsiye eder.

Ümmetin birbirini kırdırması, bir karı-kocanın anlaşamamasından daha mı önemsizdir. Kuran bir aile sorununu çözmek için ‘hakem’ tavsiye ediyor da, bir ümmetin emirlik sorununun çözümü için ‘hakem’ olmasını nasıl yanlış görürsünüz?

Ayrıca, Hz. Ali niçin feragat etti. Emirlik onun hakkı iken niçin Muaviye ile bu hususu konuşmak için hakkından feragat etti diyorsunuz.

Oysa Resulullah Muhammed, Hudeybiye anlaşmasında, kendi adının önünde bulunan ‘Resululllah’ lafzını, müşrik heyet itiraz ediyor diye kendi eliyle silmiştir. Umumi menfaat için ve ümmetin sulh-u salahı için peygamber de kimi hususları zamana bırakarak feragat etmiştir.

Bu konuşmadan sonra Hz. Alinin hem ‘hakem’, hem de ‘emirlik’ tartışmasındaki içtihadını ‘küfür’ olarak! gören Harici heyet, düşüncesini değiştirerek Hz. Ali safına katılır. (El-Mahle)

* * *

On binlerce Müslümanın birbirlerini katl ettiği tarihi Cemel, Sıffin ve Kerbela olayları, maalesef farklı isimler, aktörler ve boyutlarda günümüzde de yaşanmaktadır.

Müslümanların iktidarla, muhalefetle, güçle, imkanlarla ve yokluklarla sınanmasında verdikleri duruş ve tepkide bir çok aşırılık ve ilkesizlik görülebildiği gibi; ayetleri, hadisleri ve bilgiyi İslamın temel ilkelerine ve amacına aykırı düşme pahasına yorumlayan ve anlayan kişi ve guruplar da varlığını sürdürmekte ve ümmete/insanlığa büyük maliyetler oluşturmaktadır.

Kasıt ve kötü niyet sahibi kişi ve guruplar ise bu meyanda değerlendirmeye değer görülmemeli; ümmetin bunlara karşı basiret üzere davranıp tedbir alması önemlidir.

Buna binaen; doğru anlama ve yorumlamada üsul bilgisi acil ve zorunludur. Çok bilmek değil, doğru bilmektir esas olan.

Tıpkı Abdullah bin Abbas’ta görüldüğü gibi.

Yorumlar

Image
Rıza Baba
08.08.2018 / 10:38

Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? ... Niçin bir türlü söylüyor, başka türlü yapıyorsunuz. (Saff Suresi Ayet 2)

Yorum Yaz