tatlidede

Döne Döne Ölmek

Döne Döne Ölmek

            O kutsal toprakları görmek amacıyla aslında başladı yolculuğumuz. Salt bir turistik gezi amaçlı olmasa da aslında o manevi ortamları gezmenin ve görmenin heyecanını yaşamaktaydık. Güzel bir gezi olacak, çok eğlenecektik. Kutsal bir havayı soluyacak manevi doyuma erecektik.

            Bu yolculuğu her an beraber oturmaktan ve bir arada bulunmaktan zevk aldığımız en samimi dostlarımızla gidiyor olmak da “nurun ala nur” türünden duygular yaşatmıştı bizde daha ilk anda. Öyle de oldu. Neşeli bir yolculuk geçirdik hepimiz.

            ***

            Mekke’ye ayak bastığımız anda belleğimizde ve yüreğimizde oraya götürdüğümüz ne varsa yerle bir oldu. Hele Kabe’nin avlusuna ayak bastığımız anda beraber geldiğimiz dostlarımız, ardımızda bıraktığımız çocuklarımız, yakınlarımız gözümüzün önünden siliniverdi.  Gezmekle görmekle izaha edilecek duygular değildi o an yaşadıklarımız. Anladım ki burası ne gezme ne de görme yeriydi.

            Ve daha birçok şeyi anladım o kutsal topraklara ayak basar basmaz.

            İki metre beyaz ihram içinde ve Lebbeyk Allahumme Lebbeyk nidalarıyla Allah’ın evi Kabe avlusuna girince dünyanın, dünyaya dair her şeyin ne kadar anlamsız ve yalan olduğunu anladım ilk önce. Muazzam heybetiyle Kabe’ye nazar ettiğimiz anda sanki gözlerimizi kapatmış, farklı bir dünyada yeniden dirilmiştik.

            Bütün acılar, telaşlar, hırslar, kavgalar, arzular, uzun hülyalar, dostlar, yakınlar, analar, babalar ve dahi çocuklar hepsinin üstüne bir çizgi çekiliyor, siliniyorlar hepsi bir anda.   

             Gün bitmesin, gece bitmesin, zaman geçmesin diye arzu ediyor insan oranın havasını her soluduğunda.

Dokuz gün Mekke’de, beş gün Medine’de kaldık.

            Bu kutsal yolculumuzun Mekke durağının son akşamında kendisini tanıdığımız ve dinlemeye başladığımız anda ziyaretimizin anlamına gerçek anlamda varmamızı sağlayan, bizi şekiller âleminden mana âlemine çeviren Muhammet Yasin hocamla yaptığımız bir sohbet esnasında tavaftan bahsedilirken hoca, “eğer tavaf edenler, tavaf ederken elinde fotoğraf makineleriyle çekim yapanlar, tavaf için dönerken yanındakine kaçıncı şavttayız daha bitmedi mi diye soru soranlar eğer tavafın ne anlama geldiğini bilselerdi inanın tavaftan çıkmak istemez döne döne ölmek isterlerdi” diye bir cümle kurmuştu. Çok etkilenmiştim.

            Tavaf esnasında Allah’ın sağ kolu dediği Hacerül Esved’in hizasına gelindiğinde el kaldırıp selam vermenin aslında Allah’a yeniden biat etmek olduğunu ve bu biatleşmeye Hacerül Esvedin şahit tutulduğunu o sohbette anladım.

Muhammet Yasin hocanın ağzından dökülen her kelime bir balyoz gibi iniyordu yüreğimize. Sadece “Ya Allah” diyerek gözyaşları içinde dönen insanlardan bahsettikçe hoca bir kişi önde onlarca kişi arkada adeta koro şeklinde anlamı bilinmeden ve düşünülmeden kitaplardan ve kâğıtlardan okunan dualar ve Hacerül Esvedin hizasına gelince koronun başındaki kişi tarafından verilen şimdi de elinizi kaldırın komutları eşliğinde yapılan ve aslında o ana kadar bizim de bir parçası olduğumuz ruhsuz tavaflar geçti gözlerimin önünden.

Dayanılmaz bir ağrı sardı hepimizin kalbini. Geçen günlere yönelik dayanılmaz bir pişmanlık ateşi yanmaya başladı bütün hücrelerimde. Bir o kadar da sabırsızlık ateşi yanmaya başladı içimizde bir an önce Allah’ın evini yeniden görmek için.  

            Üç saati aşkın bir süre devam eden sohbetten sonra inanın hepimiz eşyalarımızı dahi sohbeti yaptığımız otel lobisinde bırakıp hareme koşmuştuk. Sekiz gündür oradaydık ama sanki hiç tavaf etmemiştik. Sanki Hacerül Esvedi hiç selamlamamıştık. Sanki Hacer’in çaresizlik içinde yürüdüğü Safa ve Merve tepeleri arasında hiç say yapmamıştık. Sanki Kabe’nin avlusunda hiç namaz kılmamıştık.

            Bu duygularla sanki yeni ayak basmışçasına bu mübarek topraklara, sanki yeni giriyormuşçasına Allah’ın evinin avlusuna sadece “Ya Allah” diyerek başladık tavafa. Döndük, döndükçe yandık, yandıkça döne döne ölmek istedik. Hacerül Esved başkaydı artık. Katederken Safa ve Merve tepeleri arasını artık bir Hacerdik ve yüreğimizin bir köşesinde İsmail öylesine masum bekliyordu.

            ***

            Döneceğimiz akşam buruk ve üzgündük hepimiz. Ne memleketlerimize gidiyor olmanın ne de çocuklarımız en yakınlarımıza kavuşacak olmanın heyecanı yoktu içimizde. O topraklardan ayrılık anı yaklaştıkça daralmaya başladı gönüllerimiz.

            Mutluluk ve coşkuyla başladığımız kutsal yolculuktan memleketlerimize hüzün, buruk ve suskun dönüyorduk.

            Yol boyunca, önce cennete alınan, daha sonra imtihan yeri dünyaya gönderilen Hazreti Adem’i düşündüm ve onu daha iyi anladım.

            Sanki hepimiz Hazreti Adem’in yaratılış serüvenini yaşıyorduk iç dünyamızda, Onun gibi önce cennete alınmış, o tarifsiz güzellikler bize tattırılmış ardından imtihan için dünyaya gönderiliyorduk sanki.

Yorumlar

Image
muhammet yasin
05.05.2011 / 23:19

ey allahın güzel kulu döne döne ölmem için dua edermisin yazın aslında bir dua gibi olmuş ümmetin senin gözünle kabeye bakması aynı gözle tavafa girmesi ve say etmesi dilegiyle kaleminin ruhuna saglık ne diyeyim diyanete duyrulur selametle.....

Image
Emine Ersin
13.04.2011 / 14:12

Abartamadan ve bütün içtenliğimle sunu söylemeliyim ki bu yazı diyanet ve şirketler tarfından bastırılıp bütün hac ve umreye gidenlere verilmeli.<br>Başka söze gerek yok.

Image
Ahmet Kara
09.04.2011 / 12:23

Gördüğüm kadarıyla ekip olarak çok etkilenmişsiniz umre ziyaretinden. Allah bu denli etkili bir umre ve hac ziyaretini başta ben olmak üzere herkese nasip etsin. İnsan sizin yazılarınızı okudukça oralara hemen gidesi geliyor insanın.<br>Hepinizin umre ziyareti makbul olsun. Bu etkiler daim olsun.<br>Yazının başlığının çok yerinde olarak seçildiğini de söylemek isterim. Başlık bile insanı hemen bir etkiye koyuyor.

Yorum Yaz