tatlidede

Dostuma Son Mektup

Dostuma Son Mektup

Şu fani yeryüzünde kendisine dostum diyebileceğim üç insandan birisin ve sana giderayak dostum diyorum:

Selamun aleykum dostum.

Kırk yaşımdan sonra anladım ki hayat ayıklayıcıdır; kimsenin gözyaşına bakmayacak kadar duygusuz ve öğreticidir. Böyle diyerek hayattan şikâyet ettiğim yok. Hayat kendi yasasına uygun bir davranış sergiliyor. Duygulu da olmak zorunda değildir ayrıca. Belki hayatı böyle algılamak biz doğulu insan kitlesinin hayat algısıyla alakalıdır.

Fakat benim üzerinde konuşmak istediğim şey bu değil.

Ben hayatımın en son mektubunu sana yazmak üzere hüzzam ney taksimi eşliğinde oturdum. Bilmiyorum belki artık bir daha hiç görüşemeyeceğiz. Bu sözün insanlarda derin bir hüzün bıraktığını biliyorum. Bende de bu sözle ilgili ta ilk dönem çocukluk yıllarımdan beridir böyle bir algı vardır fakat ölüm kaygısını ilk duyduğum otuz yedi yaşlarımdan beridir bu sözün insanlar tarafından alelade bir şekilde algılandığını büyük bir tedirginlikle fark ettim. Çünkü ölüm algımın değişmesinden sonra “belki artık bir daha hiç görüşememe” sorununun kastedildiğinden çok derinlerde bir anlamı içerdiğini büyük bir ürküntüyle fark ettim. O kadar ki bu ayrılığı ilk fark edişim birkaç hafta kadar uykularımı kaçırdığını hatırlıyorum. Hala da aynı hafakanlar zaman zaman basar ve kasar beni.

Sözünü ettiğim ayrılıktan anladığım şey şudur: Evren zamanından dünya zamanına mahkûm edilen insanın, mahkûmiyet bilincini kaybettikten sonra ebedilik duygusuyla bağlandığı dünyanın evren zamanına nisbetle “bir kuşluk vakti”nden öte bir şey olmadığını anlaması insanın ömrünün minimum yarısını alıp götürüyor. Ve sonra insan ölüme yaklaştıkça gerçeğin, dar zamana sıkıştığını anlaması gerçekçi bir hal almaya başlıyor. Ardına bakmaya, ardından bıraktığı ize bakmaya başlıyor insan fakat hatırı sayılır bir insani inşaat bulamayınca kaygısı artıyor. Zaman ilerledikçe kaygılanıyor bir zaman sonra bu kaygı panik halini alıyor.

Ve sonra bir gün insan geldiği yerle alakalı hafızasında hiçbir bilgisinin olmadığı, kısa bir süre için “geçiyordum uğradım tilki kardeş” hesabı uğradığı dünyanın içinden geçip yoluna devam etmesi (ki biz insanlar buna ölüm diyoruz) ve huzura varması ile son bulan süreç.

Bence buraya kadar her şey normal. İnsanların da “belki bir daha artık hiç görüşemeyeceklerini” belirttikleri şey bu olsa gerek. Fakat insanların buradan itibaren garanti gözüyle baktıkları benimse esas kaygı duyduğum, paniklendiğim ve esas ayrılık riskini taşıdığından dolayı ödümün patladığı şey bundan sonraki muhtemel ayrılık…

Şimdi sevgili dostum, bilmiyorum belki artık bir daha hiç görüşemeyeceğiz.

Bu nasıl bir ayrılık böyle! Düşünsene insan bir kere var oluyor. Dar bir zamanda karşılaşıyor sonra da evren zamanı içerisinde bile, yani katrilyonlarca yıl ve daha ötesi bir zaman boyunca karşılaşamıyor. Bu nasıl bir şey! Beynim tutuşacak! Anlayamıyorum!.. var olmak ne kadar ürkütücü bir şey!..

Bunu anlamak önemlidir. İnsanı, hayatı yaşamaya karşı ciddi kılıyor. Bence bunu çocuklarımıza iyi kavratmalıyız. Bizim gibi kırk yaşlarına varmadan bu gerçeği anlamaları çok önemli. Belki hayatı daha bir ciddiye alırlar; belki Rabblerini daha çok tanıma çabasını verirler; belki daha ak bir yüz, salim bir kalble O’nun huzura varırlar. Belki bizden önde olurlar. -Dilemeyiz ama- biz orada kayıplara karışsak bile onlar mutlu olurlar; Rabbleri onlardan razı olur.

Sevgili dostum, bu sözleri son sözlerini söyleyen birinin duyarlılığıyla sana emaneten söylüyorum.

Seni Rahim’e emanet ediyorum. Sen de beni O’na emanet eder misin?

Hakkını helal eder misin?

Rahim’in selamı ve merhameti senin ve bütün çocuklarımızın üzerine olsun. Amin.

 Dostun Mahmut.

   25 Eylül 2008

 

 

Yorum Yaz