tatlidede

Duayenle Karşılaşmak

Duayenle Karşılaşmak
Günlerin akıp gittiği bir ortamda, kimine kininizi yükler, kimine hedefinize ne kadar yaklaştığınızı, kimine ise hazineye denk geldiğinizin bilincini farkındalık düzeyinde görür akıntısına kapılırsınız.
İşte bu gün günlerden o güne ve tarihe not düşeceğim bir zenginlik, bir duayen ile karşılaşmak olgusu ve başlar sohbet, öyle ki tarihi sanki yeniden siz yaşıyormuşsunuz da bütün bilgiler elinizin altında.
Hani bir büyüğünüz elinize masraf olarak harcayacağınız parayı tutuşturur ya; git bu harcamayı dilediğince yap.
Ve siz olmadığınız kadar mutlu ve huzurlu, hatta kendinizi özgür hissedersiniz, bütün istekleriniz kendi doğalında dışa vuruma başlar.
Duayenin ağzından bütün bilgiler bedeli duayende mukabil ve pahalı olmasına rağmen; ucuz ve erdemlilikle akar elinizin içine.
Size düşen ya o bilgileri alıp derslerle dolu deyip her kelimesinden kendinizde iz bıraktırarak sindirmek yâda her kesin yaptığı gibi anlatılan hoş bir hikâye deyip dinleme esnasında gâh içerlenir, gâh sevinir, gâh da yaşam ne kadarda zormuş deyip ama ders çıkarmadan sohbetin bitimiyle duyarlılığı bitirmek. 
Duayenden doğaya yaklaşımda hassas terazi, üretkenliğe gereklilik ve vazgeçilmezlik, ne olur ise olsun insanlıktan vazgeçmemek; yerleştiğiniz toprağın bedelinin o kadarda ucuz olmadığını size hissettirmek insanı deryalardan atlatır, çağları teğet geçirtir en olmadık efsanelerin bile insanın elinden kaçmadığını size hissettirir.
Memleket sorunlarına izahatta, diplomasiden beklentiler ve açıklıklara değinirken; çıkan sorunların aslında bir hiç uğruna kaybedilmiş zamanlar olduğu ve hani derler ya “bilerek yanlışta ısrar ediyorlar” hissini bir bayrak gibi elimize tutuşturuveriyordu. Her kesin zoru görünce kafasını yorganın altına koyup saklandığı bir ortamda insan kalmanın o kadar kolay olmadığını fark ettirerek konudan konuya geçerdik.
Bazen de duayenliğin kendi kendine elde edilmiş bir pozisyon olmadığını dinlerken bir daha bilince çıkarıyorsun ki! Eskilerin bir sözü tamda yerine oturuyor; der ki “bu saçlar güneşin altında beyazlanmadı” duayenliğin süsü olan beyaz saçlar Nirvana’yı süsleyen ağaçlar misali totemliğe aday duruyor bilinç akıtan beyine.
Siz kendinizde şahlanıyorsunuz usta çırak hikâyesinde aday olup yaşamın döngüsünü kendi gövdesinde haydi bismillah diyorsunuz.
Ve kiminde daha araştıracağım çok şey varı size itiraf ettiren, kiminde ben bu konuyu bilmiyorumu açlığınıza ekleyen akıntı; bütün bilincinizi alt üst ederek canınıza musallat bir arayışı başlatırdı.
Hele bilinmeyen konu sizde deprem etkisi yaratıp bütün kurgularınızı yerle bir ediyor ise; sel olup tutunacağınız bütün bağlantınızı yerinden söküp sizi yapayalnız ve biçare ortada bırakıyorsa, yangın olup kuru ve yaşı beraber yakıyor ise
Belki de aydın olmanın dayanılmaz hastalığı olan “daha çok şey öğreneceğim” “bilmediğim ne çok şey varmış” süreci deparla canlandırılarak bir bayrak yarışına koydurur yüreğinizi.
İnanın insanlık yetersizliğin çözümüne bu denli mütevazı (verirken başa kalkmayan, alırken de kompleks yapmayan) bir yaklaşımla birbirini dinleyebilse taraflar, ülkeler, gruplar hiçbir sorun asla çözülmeyecekmiş gibi kendini ilahlaştırmaz ve bilir ki kendisinden daha büyüğün olduğunu içine sindirir.
Bilgili, engin, erdemli insanlar; içindeki doluluklarıyla o kadar meşgul ve daha nasıl donanırıma baktığı için hakir komplekslerle uğraşmayı zül görür ve mütevazılık telaşına kapılırlar “ ben bu kadar ürettiysem ve hala yetersiz ise; toplumun ihtiyacına yeteri kadar cevap değil ise ne yaparım” telaşı ve heyecanı ukalalığı ortadan kaldırır.
Sorun kaynağı olanlar ve sorun çıkaranlar asla bu mütevazılıkta yaklaşmadıkları için; sorunlar sanki hiçbir zaman çözülmeyecekmiş gibi kendini dayatıyor.
Sorunları o kadar karmaşık hale getirmeye çalışırlar ki; bakın bu kadar güç işlerle karşı karşıyayızı insan ve toplumların gözünün içine sokarlar
Oysa sorun çözmek o kadar kolay ki; sorun çıkaranlar sizin gibi insanlar olduğundan, sizin gibi bu toplumun artılarından faydalandığından; kapasiteler belli ve çözüm de o kadar kolaydır.
Çünkü sorunu çıkaranlar daha düne kadar ya komşumuzdu, ya kenar mahallede mukimdi ya da birkaç gün öncesine kadar kimsenin selam vermediği kişiydi, çark değişince erk ilahlaşmaya başlayınca artık gelsin sorunun biri gitsin sorunun biri.
Daha donanımlı bir izahatla, sorunun kaynağından daha geniş düşünür ve o sorun mantığını insancıl ve doğal bir terazide sunmayı becerebilirseniz; hem sorunu çözmüş olursunuz hem de hiçbir sorun kendini dayatma muktediriyetini canlı tutamaz. Çünkü sorun çıkaranın protatipi belli ve siz tanıyorsunuz, o bir insan ve sorun çıkarıyor ise; çözümü de o insan kapasitesinde basittir
Yani duayene yaklaşım tarzı ve kaynağı aynı mütevazılıkla dinleme; hem mutluluk, hem de sulh getirir; çok mu zor? Hayır, bir dinlemesini öğrensek yeter.

Yorum Yaz