tatlidede

Efendimiz ve Ukkaşe

  • 09.03.2011 20:39
Efendimiz ve Ukkaşe

Dünya hengâmesinin başımızı dönderdiği, nefsanî duyguların kabardığı günümüzde, tarihe yolculuk etmeye, önderler önderinden Medine mescidinde bir ders okumaya ne der siniz?

Hz. peygamber (sav) artık ömrünün sayılı günlerini yaşıyordu. Altmış üç yıllık şerefli hayatını insanlara hidayet ve kurtuluş yolunu anlatmakla geçiren o şanı yüce insan… Bir karıncayı bile incitmemiş ve incitenleri de daima uyarmıştı.

Fakat Allah elçilerinin de farkında olmaksızın çok ufak hatalar işleyebileceğini bildiğinden şu son anlarını yaşarken bütün müminlerle helalleşmek istedi. İşte o yüzden o gün Bilal den ezan okuyarak müminlerin camiye toplanmasını rica etti. Hz. Bilal de hemen minareye çıkıp yakıcı ve gür sesiyle ezan-ı şerifi okudu. Ezan sesini duyar duymaz bütün ensar ve muhacirler birer birer camiye akın ederek her tarafı tıklım tıklım doldurdular.

Sevgili peygamberimiz sahabelere iki rekât namaz kıldırdıktan sonra minbere çıkarak önce Allah’a hamdü senada bulundu daha sonrada bütün gözlerden ırmak ırmak yaşlar akıtan, bütün kalpleri tir tir titreten, bütün vücutları ürpertiye boğan içli ve duygulu bir hutbe okudu. Hutbesini sona erdirirken de kelimelerin üstüne basa basa şöyle dedi: “Ey müminler sizlere ömür boyunca hidayet ve kurtuluş yolunu anlatmaya çalıştım, sizleri cehennemden korumaya çalıştım. Şimdi size söylüyorum bende hakkı olan varsa, hemen gelsin. Allah hakkı için, kıyamet günü hesaplaşmasından önce hakkını alsın.” Yaşın yaşın ağlayan gözlerle peygamberlerini dinleyen sahabelerden hiç kimse gidip de ey Allah’ın Resulü benim sende hakkım var demedi.

Sevgili peygamberimiz(sav), aynı soruyu üçüncü defa tekrarlayınca sahabelerden Ukkaşe ayağa kalkarak huzuruna vardı, Ey Allah’ın Elçisi anam babam sana feda olsun. Eğer defalarca Allah’ın adını kullanmasaydınız, huzurunuza gelip de hakkımı aramaya kalkışmayacaktım. Dedi ve şöyle ekledi: “Ey Allah’ın elçisi bir gün sizinle birlikte savaştaydık. Nasılsa develerimiz yan yana geldiler devemden inerek size yaklaştım ki, birden kamçınızın sırtımda şakladığını duydum. Ey Allah’ın resulü bunu kasten mi yaptınız yoksa devenize vururken kazayla mı bana çarptı bilmiyorum.” Hz peygamber: “Ey Ukkaşe peygamberin sana kasten nasıl vurabilir?” Dedi.

Ardından Hz. Bilal’e kızı Fatıma’nın evine vararak aynı kamçıyı alıp getirmesini söyledi. Bilal camiden çıkarak hızla Hz. Fatıma’nın evine gitti. Bir yandan da peygamberin kendi kendine nasıl ceza vereceğini düşünüyordu. Kapıyı çaldı; Hz. Bilal kendisini tanıttı ve Efendimizin kamçıyı istediğini söyledi. Hz. Fatıma: ey Bilal babam kamçıyı ne yapacak? Bilal: baban bu kamçıyla kendi kendisini cezalandıracak. Hz.Fatıma: Ey Bilal bu kamçıyı babama vurarak hakkını alacak olan kimdir? Hz. Bilal Ukkaşe dedi. Hz. Bilal kamçıyı alır almaz doğru camiye gitti. Kamçıyı Hz. Peygamber’e teslim etti. Efendimiz kamçıyı alıp Ukkaşe’ye verdi.

Tam bu sırada Hz. Ebu Bekir’le Hz. Ömer ayağa fırladılar. Ey Ukkaşe işte biz karşındayız. Peygamber’in yerine bize vur, ne olur diyerek arkalarını döndüler. Hz Peygamber: “Ey Ebu Beki, ey Ömer yerlerinize oturun şüphesiz ki yüce Allah (c.c) sizin bu iyi niyetinizi mükâfatsız bırakmayacaktır” dedi. Bu defa Hz. Ali fırladı ve ey Ukkaşe dedi: “İşte ben karşında hayattayım peygambere vurmana gönlüm razı olmuyor işte sırtım işte karnım istediğin yere dilediğin kadar vur.” Hz Peygamber O’na da : ” Ey Ali yüce Allah senin de bu iyi niyetini mükafatsız bırakmayacaktır, otur”  dedi. Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin: “Ey Ukkaşe biliyorsun ki biz Resulünün torunlarıyız hakkını bizden aldığında O’ndan almış sayılırsın. Ne olur bize vur diye yalvardılar.”

Hz Peygamber(sav) onlara da: “Yerlerinize oturun ey benim göz bebeğim torunlarım” dedi.

Bütün bu olanları ibretle seyreden sevgili Peygamber’imiz “Ey Ukkaşe eğer gerçekten bana vurmak istiyorsan buyur vur” dedi. Bunun üzerine Ukkaşe ey “Allah’ın Resulü dedi siz bana vurgunuzda benim belden üstüm çıplaktı şimdi ben de size vururken belden üstünüzün çıplak olmasını istiyorum.” Sevgili Peygamber’imiz hiç duraklamadan hemen gömleğini çıkardı. “Buyur hiç çekinmeden dilediğin kadar vur” dedi. Durumu yakından izleyen sahabeler hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladılar. Hıçkırık sesleri cami duvarlarını sarsarcasına yükselirken Ukkaşe iki cihan güneşi Peygamberin sırtına baktı peygamberlik mührünü taşıyan ben etrafa ışık saçmaktaydı.

Sırtına yaklaştı ve peygamberlik mührünü öptü. Ardından da: Ey Allah’ın resulü dedi: “canım sana feda olsun. Hangi kalp sana kıyabilir? Maksadım sadece senin ışık saçan mübarek mührünü kana kana öpmek senin yüzün suyun hürmetine Rabbimin rızasını kazanmak ve cehennem azabından kurtulmaktı.”

Sözün burasında ışıldayan nurani gözlerle sahabelerini süzen sevgili Peygamberimiz(sav): “Ey müminler beni dinleyin dedi: Cennetlik görmek isteyen varsa işte Ukkaşe o’na baksın.” Bunun üzerine bütün Müslümanlar kalkıp Ukkaşe’nin gözlerinden öptüler. Müjdeler olsun yüksek derecelere eriştin ve peygamberimizin övgüsünü elde ettin. Diyerek kendisini tebrik ettiler. Çünkü ahrette altının, malın değeri olmaz. O gün hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınır, sevapları olmazsa hak sahibinin günahları buna yüklenir.(Buhari)

Yorum Yaz