tatlidede
tatlidede

Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler - İlker Başbuğ Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kimin eseri? Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kitabının yazarı kimdir? Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler konusu ve anafikri nedir? Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kitabı ne anlatıyor? Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler PDF indirme linki var mı? Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kitabının yazarı İlker Başbuğ kimdir? İşte Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 13.08.2022 17:00
Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler - İlker Başbuğ Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: İlker Başbuğ

Yayın Evi: Remzi Kitapevi

İSBN: 9789751416711

Sayfa Sayısı: 240

Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Tehcir” Olayları... Nedenleri... Sonuçları...

1915 yılında, Osmanlı İmparatorluğu neden bir “Tehcir” (zorunlu göç) uygulaması yapmak zorunda kaldı?

Tehcir esnasında yaşanan olaylarda, her iki tarafın da yalnız kendi kayıplarının üzerinde hem de abartılı olarak durması, karşı tarafın kayıplarını görmemesiyle gerçeğe ne ölçüde ulaşılabilir?

Yoksa ortada, iki tarafın da yaşadığı bir “ortak acı” mı vardır?

Propaganda amacıyla yazılan Mavi Kitap, Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü ve Naim Bey’in Anıları adlı kitapların savlarını yerle bir eden tespitler ve belgeler nelerdir?

Malta Yargılanması’nda ulaşılan sonuç ne anlama gelmektedir?

Ortada yetkili mahkemelerce alınmış bir “soykırım” kararı yokken, yabancı ülkelerin parlamentolarında alınan “sözde soykırım” kararlarının bir anlamı var mıdır?

“Sözde soykırım” iddialarının kabul ettirilmesine anayasasında yer veren ve komşu bir ülkenin topraklarında gözü olduğunu söylemekten çekinmeyen Ermenistan’a karşı Türkiye ne yapmalıdır?

Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler Alıntıları - Sözleri

  • 1892 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nda kurulan İstatistik Umum Müdürlüğüne, aynı yıl Nuri Bey, 1892-1897 yılları arasında Fethi Franco isimli bir Musevi, 1897-1903 yıllarında Mıgırdıç Şinapyan adlı bir Ermeni ve 1903-1908 yılları arasında ise Robert isimli bir Amerikalı başkanlık yapmıştır.* Kaçaznuni'nin kastettiği “Ermeni vilayetleri” Osmanlı İmparatorluğu'nun o günkü idari yapılanmasına göre; Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elaziz (Elazığ) ve Sivas vilayetleriydi.** Osmanlı devleti tarafından son nüfus sayımı 1904-1905 yılları arasında yapılmıştır. Bu nüfus sayımı konuyu inceleyenler tarafından, en güvenilir nüfus göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu tespit; aslında yabancı bir kaynağa aittir.*** Görüldüğü gibi; 1904-1905 yıllarında nüfus sayımı yapılırken, işin başında bir Amerikalı bulunmaktadır. Bu nüfus sayımına göre; 1905 yılında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni nüfusu 1.173.233'tür. 1914'te ise toplam Ermeni nüfusunun; yapılan güncelleme ile 1.294.851'e ulaştığı anlaşılmaktadır.**** Kabaca bu rakam 1.300.000 olarak kabul edilebilir. Bunun dışında başkaları tarafından verilen farklı rakamların ise doğru olduğu kabul edilemez. Ermenilerin “Ermeni vilayetleri” olarak gördükleri bu altı vilayette 1.300.000 Ermeni'den ne kadarı yaşıyordu? Altı vilayette yaşayan Ermeni nüfusunun da toplam olarak, 565.000-635.000 arasında olduğu kabul edilebilir.***** Şimdi burada durun; yine bir yabancı kaynağa göre Ermeniler bu vilayetlerde hiçbir zaman nüfus çoğunluğuna erişememiştir.****** 1915 yılında uygulanan tehcirin Ermeni nüfusuna etkisi ne olmuştur? İstanbul Patriğinin 1921 yılında İngilizlere verdiği bir belgede, o tarihte Osmanlı hudutları içinde bulunan Ermeniler, göç ettirilmiş olanlarla yerlerine dönmüş olanlar da dahil, 625.000 olarak gösterilmektedir.^ Bu da, neredeyse Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni nüfusunun % 50'ye yakın azaldığını göstermektedir. Milletler Cemiyeti Göçmenler Komitesi'nin raporuna göre de, Türkiye'den yaklaşık 400.000-420.000 arasındaki Ermeni Rusya'ya göç etmiştir.^^ Osmanlı hudutları içinde 1921 yılında yaşayan toplam Ermeni nüfusu olan 625.000'e, Rusya'ya göç edenlerin toplamı olan 400.000 ilave edilirse; 1.025.000 rakamına ulaşılır. Bu rakam 1914'teki Osmanlı topraklarında yaşayan toplam Ermeni nüfusu olan 1.300.000'den çıkarılırsa ortaya 275.000 çıkar. Bu da 1915-1916 yılları arasında “çeşitli nedenlerle” hayatını kaybeden Ermenilerin yaklaşık sayısını bize vermektedir. Bu nedenle Kâmuran Gürün, tehcir sürecinde hayatını kaybeden Ermenilerin sayısının 300.000'e ulaşamayacağını söylemiştir.^^^ Yusuf Halaçoğlu da Anadolu, Suriye ve Kafkasya'daki Ermeni kayıplarının 250.000-300.000 arasında olduğunu yazmaktadır.^^^^ * Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, s. 134 ** a. g. e. , s. 137 *** Guenter Lewy, Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu?, s. 364 **** Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, s. 135 ***** a. g. e. , s. 146 ****** Guenter Lewy, Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu?, s. 369 ^ Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, s. 294 ^^ a. g. e. , s. 293 ^^^ a. g. e. , s. 294 ^^^^ Yusuf Halaçoğlu, Sürgünden Soykırıma Ermeni iddiaları, s. 75
  • 1856 yılına kadar, ne Rusya'nın ne de başka devletlerin Osmanlı İmparatorluğu içindeki Ermeni toplumu ile ilgilenmediği bilinmektedir. Bu yıllara kadar da, Osmanlı Ermenileri yaşamlarından oldukça memnundur. Bu konuda New York'ta 1857'de yazılmış bir yazıda şöyle denilmektedir: “Ermeniler, Türkiye'de günlük hayatın esasını teşkil ediyordu. Türkler sanayinin bütün dallarını onlara bırakmışlardı. Bankerler, tüccarlar, mekanikler hep Ermeni idi. Ayrıca, onlarla Müslümanlar arasında his benzerliği ve menfaat birliği vardı. Çünkü, menşe itibariyle aynı bölgeden oluşları dolayısıyla duyguları ve âdetleri aynıydı. Bu sebeple de, kendilerini Türklere rahatlıkla uydurmuş ve emniyetlerini kazanarak reayanın en nüfuzlusu haline gelmişti ve hâlâ da öyledir. “Ermenilere bir şekilde borçlu olmayan bir tek paşa veya yüksek rütbeli memur bulunmazdı. En fakir köylü bile ektiği tohumun bedeli için onlara borçlanırdı. “Türkiye'yi çökertmek isteyen Ruslar, bu toplumu kazanmaya çalışmıştır.* Ermeniler, “Osmanlı Devletinin Sadık Kulları” (Tebe'a-i Sadıka/Millet-i Sadıka) olarak tanımlanmaktaydı. Bu yıllarda, Ermeniler yoğun olarak İstanbul bölgesinde yaşamaktaydılar. Doğu Anadolu'da dağlık platolarda Ermeniler, Kürtlerle beraber yaşıyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bu bölgede yaşayan Ermeniler ile Kürtler arasındaki ilişkiler bozulmaya başladı. İstanbul'a ve bölgedeki Kürt ağalarına vergilerini ödemekte zorlanan Ermeniler, Kürt ağalarının saldırıları ile karşı karşıya kalmaya başladılar. 1876'da Meşrutiyet idaresine geçilmesi de, Ermenilerin durumlarının düzeltilmesine fazla katkı sağlayamadı. Doğu Anadolu'da, Ermenilerin yaşamakta olduğu bölgelere Amerikan ve Alman misyonerlerinin gelişi ile Ermeniler arasında milliyetçi düşünceler filizlenmeye başladı. Ermeni Kilisesi, Ermeni toplumu için her şeydi. Kilise, Osmanlı İmparatorluğu içinde muhtar (özerk) bir Ermenistan'ın kurulmasını istiyordu. Bulgaristan'da çıkan isyan hareketi, her şeyi değiştirdi. Bunu takip eden süreçte, 1877 yılının Nisan ayında, Osmanlı İmparatorluğu Rusya'nın kendisine savaş ilanıyla karşı karşıya kaldı. 1856'da Islahat Fermanı'nın ilan edilmesi 1876'da ise Meşrutiyet idaresine geçiş, Osmanlı devleti tarafından arzu edilen neticelerin elde edilmesinde yararlı olamamıştı. 1876'da ilan edilen I. Meşrutiyet idaresi de, Abdülhamid'in 1877-78 Harbini bahane ederek 1878'de Meclisi kapatmasıyla sona ermişti. 1877-78 Harbi esnasında, Doğu Anadolu'yu işgal eden Rus ordusunun başında bir Ermeni vardı: Mikayel Loris-Melikov. Ayrıca, Rus ordusunda da çok sayıda Rus-Ermenisi bulunmaktaydı. Bu durum, Osmanlı devletinin Ermenilere karşı duyduğu güveni büyük oranda zedeledi. Savaş sonrası imzalanan Ayastefanos Antlaşması'nın 16. maddesi gereğince, Osmanlı devleti, Ermenilerin bulunduğu eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karşı güvenliklerini sağlamayı garanti etmişti. Antlaşmanın bu hükmü, esas itibariyle bağımsızlık kazanmak isteyen Ermenileri tam anlamıyla tatmin etmemiş olsa bile, “Ermeni Sorunu”nun tarihte ilk kez bir uluslararası belgeye yansıması ve “Ermenistan” diye bir bölgenin varlığından söz edilmesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Daha sonra, 13 Temmuz 1878'de imzalanan Berlin Antlaşması ile 1877-1878 harbine son verildi. Berlin Antlaşması'nın 61. maddesi, Ayastefanos Antlaşması'nın 16. maddesini daha da kuvvetlendirerek, Osmanlı devleti tarafından alınacak ıslahat ve güvenlik tedbirlerinin Osmanlı devletince ilgili devletlere bildirilmesi şartını da getirmiştir. Böylece, Türk-Ermeni ilişkilerine yabancı güçlerin müdahale edebilme hakkı tanınmıştır. Aslında, böylece “Ermeni Sorunu” resmen, uluslararası bir konu haline getirilmişti. * C. Oscanyan, The Sultan and His People, s. 353
  • Türkler ve Ermeniler arasında oluşan gerginliğin rasyonel sebeplerini aramak daha uygun olacaktır. Türklerin Ermenilere karşı savaşmalarının gerçek nedeni kolayca açıklanabilir ve tamamen rasyoneldir. Türkler kendilerini savunuyorlardı.* * Justin McCarthy, "Kim başlattı?", 24 Nisan 2002 tarihinde İstanbul'da yaptığı konuşma.
  • Türkler ve Kürtler kimseyi incitmeyen masum kuzucuklar mıydı? Hayır. Saldırıya uğradılar ve karşılık verdiler. Çoğu kez öfkeyle öldürdüler ve masumlar zarar gördü. Masum Ermeniler ve Türkler, her iki taraf da zarar gördü. Bazen Ermeniler Türklerden daha fazla mı zarar gördü? Evet. Savaş içinde geçen bir yüzyılda, bazen Türkler daha çok kaybetti, bazen de Ermeniler. Savaş hali.
  • McCarthy'nin dediği gibi "Bir taraf ölülerini sayarken diğer tarafın kendi ölülerinden bihaber olması" olaylara soykırım görüntüsü veriyor.
  • Nisan 1915'e gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu üç cephede ateş altındaydı: İngiliz ve Fransızların Çanakkale, Rusların Doğu Anadolu ve İngilizlerin güneyde Süveyş harekâtı başlamıştı. Ermenilerin en büyük umudu, Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girmesiydi. Kasım 1914'te bekledikleri fırsat ortaya çıktı. Ruslar Doğu Cephesi'nde ilerlerken, Osmanlı tebaası olan Ermeniler silahlanıp, hem cephe hem de çete savaşına başlamışlardı. 15 Nisan'da Ermenilerin alevlenen Van İsyanı, bardağı taşıran son damla oldu. 24 Nisan 1915'te Dahiliye Nezareti, Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, evrakına el konulması ve komite elebaşlarının tutuklanmasını ilgili makamlara iletti. Dahiliye Nezareti'nin bu talimatı üzerine İstanbul'da 235 kişi tevkif edildi. Esat Uras'ın ifadesine göre, İstanbul'da oturan Ermenilerin sayısı 77.735 idi. Diğer bir kaynağa göre ise tutuklananların sayısı 2345'tir.* İngiliz arşivlerine göre, tutuklanan Ermenilerin, Müttefik ordularına hizmet eden Ermeni gönüllüler veya Müslüman katliamı sorumluları olduğu, daha sonra İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe'e gönderilen şifre telgraflarda kayıtlıdır.** Ermenilerin her yıl nümayiş yaptıkları 24 Nisan, işte bu 235 kişinin tutuklandığı gündür. * Salahi Sonyel, Osmanlı Ermenileri, s. 364 ** Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler, Sürgün ve Göç, s. 61
  • Bu nedenle, Malta Yargılaması tarihi bir gerçektir. Bu yargılamada, Malta'da o günün deyimiyle “Ermeni Kırımı” bugünün deyimiyle ise “soykırım” iddiasıyla yargılanan Türkler yargı önünde aklanmışlardır. Suçsuz bulunmuşlardır. Malta kararı, Osmanlı devletinin ve İttihatçı liderlerin “soykırım” suçunu işlemediklerini ortaya koyan tarihi bir yargı kararıdır. Bu kararın, uluslararası meşruiyetini kimse sorgulayamaz. Savcılıkların, “suçsuzluk” anlamı taşıyan “kovuşturmaya yer olmadığı”, ya da “takipsizlik” kararı da yargı sürecinin bir parçasıdır. 1919-1921 Malta Yargılaması, yargısal olarak “bir soykırım soruşturması”dır. Bu açıdan çok önemli bir olaydır. Bu gerçeği hiçbir şey ortadan kaldıramaz. Son söz; 1915 Tehcir olayı; Malta'da yargılanmıştır. Kraliyet Savcılığı, soruşturma sonunda verdiği “kovuşturmaya yer olmadığı” veya “takipsizlik” kararı ile Tehcir olayında kovuşturma açılmasını gerektirecek, herhangi bir “suç unsuruna” veya “deliline” ulaşamamıştır. Bu, bir şekilde “suçsuzluk” anlamına gelmektedir.
  • Ünlü İngiliz yazar, araştırmacı ve tarihçi Andrew Mango, 10 Mart 2005 tarihinde BBC Türkçe servisinde kendisiyle yapılan söyleşide, Mavi Kitap'ı şöyle değerlendirmiştir: “Mavi Kitap, harp sırasında hazırlanmış propaganda maksatlı bir kitaptır. Kitabı yazanların başında bir İngiliz diplomat vardı: Lord Bryce. Sonradan İngiltere'nin Washington D. C. elçisi olarak tayin edildi. ABD, o zaman daha savaşa girmemişti. Alman propagandası o dönemde ABD'de oldukça kuvvetliydi. Amerikan kamuoyunu müttefikler lehine çevirebilmek amacıyla, böyle bir kitap hazırlandı. Ünlü tarihçi Arnold Toynbee de bu çalışmaya katıldı. Ama, iyi bir tarihçi olduğu için, daha sonra bir kitabında bunun propaganda olduğunu itiraf etti. Aslında, bugünlerde hiçbir ciddi tarihçi Mavi Kitap'a önemli bir belge gözüyle bakmıyor. Gerçekte konuyu aydınlatmak İçin 'Soykırım' konusunu Ermeni ve Türk tarihçilerini bir araya toplamak için bazı teşebbüsler oldu. Ama, Ermeniler son zamanlarda böyle toplantılardan kaçınıyor. Çünkü, 'Soykırım' iddialarını tamamen siyasi maksatlarla kullanıyorlar.* * Ayça Aybakan, "BBC Türkçe Servisi Andrew Mango ile Söyleşi", 10 Mart 2005
  • Ermeni ihtilalcilerin amaçları diğer milliyetçi ihtilalcilerinkinden çok farklıydı. İtalya'da yaşayan insanlar İtalyan idi ve İtalyan devrimcileri çoğunluğun yönettiği bir devlet istiyorlardı. Polonyalı milliyetçiler, Rus bir azınlık tarafından yönetilen ve bastırılmış bir çoğunluk olan Polonyalılar için bir devlet oluşturmak istiyorlardı. Aynı şey tüm dünyada geçerliydi, yöntemleri her ne olursa olsun, iyi ya da kötü, milliyetçiler en azından çoğunluğun kendini yönetebileceği bir devlet için savaştılar. Ermeni milliyetçileri için bu böyle değildi. Ermeni isyancıları, kendilerinin nüfusun %20'sinden daha az bir kısmını oluşturdukları bir toprağı ele geçirmek için savaştılar. Altı vilayet dedikleri bölgede, Müslümanlar Ermenilerin dört katı fazlaydı. Polonyalılar, İtalyanlar, Özbekler, Güney Afrikalılar, Cezayirliler ya da İrlandalıların aksine, Ermeniler imparatorluk tarafından yönetilen büyük bir çoğunluk değildiler. Çoğunluğu yenerek topraklarını ele geçirmek isteyen küçük bir gruptular. Ülkelerinin düşmanlarından yardım alan küçük bir gruptular; çünkü dışarıdan yardım almadan Müslüman çoğunluğu yenmeleri imkânsızdı. Eğer başarılı olsalardı, Ermeni milliyetçileri ne yapacaktı? Balkanlar'daki Türklerin acı kaderini örnek vererek gösteriyor tarih bunu bize. Bir Ermenistan kurmanın tek yolu çoğunluğu sürmek ya da öldürmekti. İhtilalciler Müslümanları saf dışı etmediği sürece, Anadolu'da bir Ermeni devleti kurulamazdı. Osmanlıların Ermeni isyancılara verdiği karşılık her düşünüldüğünde, bu gerçek hatırlanmalı. Osmanlılar sadece iktidarlarını savunmuyorlardı. Çoğunluğun yönetimini reddedenlere karşı çoğunluk olan halkı savunuyorlardı. Dahası, isyancılar başarıya ulaştıkları takdirde isyancıların öldüreceği ya da yurtlarından süreceği insanları savunuyorlardı.

Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bir komutanın gözünden: Ermeni sorunu hakkında askeri disiplin ve bakış açısıyla yazılmış özet bir kitap olmuş.Sözde Ermeni soykırımı konusuna giriş için ideal bir çalışma.Eğer bu konuda nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız Yusuf hoca’nın kitaplarıyla beraber bu kitaba da bakabilirsiniz. (Mehmet Yöntemli)

Aslında ortada sorun yoktur diyerek başlamak istiyorum. Emekli Genelkurmay başkanımız İlker Başbuğ paşa hem uluslar arası hem ulusal tarihçi ve araştırmacı-gazetecilerin hem de kendi gözünden iddiaları, olayları, sonuçları ve ne yapılması gerektiğini ayrıntılı olarak yazmıştır. Bu olaylara bir de askeri gözle bakmak için çok güzel bir eser. Eserde de geçtiği gibi aslında ortada Türk trajedisi var iken, yani o dönemde yaklaşık bir buçuk milyon insanımızı kaybetmiş taraf biziz, ermeniler hem de çok daha az kayıpları için her yerde lobi yapıyor hem de olmayan sahte soykırım iddiaları ile. Bununla ilgili uluslar arası alanda çok etkinler. Biz Türk milleti olarak iddialara cevap vermek ve asılsız iddialarını çürütmek için bu konuya hakim olmak zorundayız. Paşamın ellerinden öpüyor saygılarımı sunuyorum. (Urban Usta)

Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler PDF indirme linki var mı?

İlker Başbuğ - Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı İlker Başbuğ Kimdir?

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26. Genelkurmay Başkanı. Görevini 30 Ağustos 2008 tarihinde, 25. Genelkurmay Başkanı Mehmet Yaşar Büyükanıt’tan devralmış olan Başbuğ, TSK Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, TSK Üstün Hizmet Madalyası ve TSK Şeref Madalyası sahibidir. Başbuğ 9 Ağustos 2010 tarihinde yapılan Y.A.Ş. sonrasında görevini 27. Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'e bırakmıştır.

Mehmet İlker Başbuğ, 29 Nisan 1943 tarihinde Afyonkarahisar’da doğmuştur. Balkan Savaşı'ndan sonra Makedonya'nın Manastır şehrinden Türkiye Karaman’a göç eden ailesi daha sonra Afyonkarahisar’a yerleşmiştir. İlkokulu Afyon 27 Ağustos İlkokulu'nda, ortaokulu Afyon Lisesi’nin orta kısmında okuduktan sonra Kuleli Askeri Lisesi’ne gitmiştir. 1962 yılında Kara Harp Okulu’ndan mezun olan Başbuğ, 1963 yılında Piyade Okulu’nu başarıyla bitirdi. 1963-1971 yılları arasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı birimlerde görev alan Başbuğ, 1973 yılında Kara Harp Akademisi’ni bitirerek kurmay subay ünvanı aldı.

Kara Harp Akademisi’nden mezun olmasının ardından Genelkurmay Plan Harekât Daire Başkanlığında Karargâh Subaylığı, Kara Harp Akademisi Öğretim Üyeliği, Belçika / Brüksel'de NATO Uluslararası Askerî Karargâhında Cari İstihbarat Plan Subaylığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Plan ve Prensipler Başkanlığı Savunma Araştırma Şube Müdürlüğü ve 51'inci Piyade Tümeni 247'nci Piyade Alay Komutanlığı görevlerini yürüten Başbuğ, ayrıca İngiltere Kara Harp Akademisi ve NATO Savunma Koleji’ndeki eğitimlerini de başarıyla tamamladı.

1989 yılında Tuğgeneral rütbesine terfi ettirilen Başbuğ, 1993 yılında ise Tümgeneral’liğe terfi ettirildi. Tümgeneral olarak Belçika’da, Milli Askeri Temsil Heyeti Başkanı olarak görev yapmasının ardından 1997 yılında Korgeneralliğe terfi ettirilen Başbuğ, Korgeneral olarak görev yaptığı sırada 2. Kolordu Komutanlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreter Başyardımcılığı görevlerinde bulundu.

2002 yılında Orgeneral rütbesine terfi eden İlker Başbuğ, 30 Ağustos 2008 tarihinde, Mehmet Yaşar Büyükanıt’dan Genel Kurmay Başkanlığı görevini devralarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı ünvanını aldı.

TSK Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, TSK Üstün Hizmet Madalyası ve TSK Şeref Madalyası sahibi olan Orgeneral İlker Başbuğ, Sevil Başbuğ ile evlidir ve çiftin iki çocuğu bulunmaktadır.

Başbuğ 9 Ağustos 2010 tarihinde yapılan Y.A.Ş. sonrasında görevini 27. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner'e bırakmıştır.

İlker Başbuğ, Emekliliğinde kitap yazmaya başladı.

6 Ocak 2012 tarihinde “silahlı terör örgütü yöneticiliği ve hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamalarından tutuklandı. 5 Ağustos 2013 tarihinde Mahkemenin karar duruşması yapılarak kararın açıklanması bekleniyor.

Yazdığı Kitaplar :

2011 - Terör Örgütlerinin Sonu

2012 - 20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Mustafa Kemal

2012 - 20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Atatür

İlker Başbuğ Kitapları - Eserleri

  • Suçlamalara Karşı Gerçekler
  • Nasıl Bir Türkiye
  • Osmanlı’dan Cumhuriyete Güç Odaklarının Mücadelesi
  • Ergenekon'dan Çıkış
  • 20. Yüzyılın En Büyük Lideri Mustafa Kemal
  • 15 Temmuz Öncesi ve Sonrası
  • Sorunlarla Yüzleşmek
  • Unutulan Ada Kıbrıs
  • 20. Yüzyılın En Büyük Lideri Atatürk
  • Türkiye Cumhuriyeti'nde Güç Odaklarının Mücadelesi
  • Terör Örgütlerinin Sonu
  • Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler
  • Türkiye Cumhuriyeti’nde Güç Odaklarının Mücadelesi
  • Mustafa Kemal Atatürk (2 Cilt)
  • Güç Odaklarının Mücadelesi

İlker Başbuğ Alıntıları - Sözleri

  • Ermeni ihtilalcilerin amaçları diğer milliyetçi ihtilalcilerinkinden çok farklıydı. İtalya'da yaşayan insanlar İtalyan idi ve İtalyan devrimcileri çoğunluğun yönettiği bir devlet istiyorlardı. Polonyalı milliyetçiler, Rus bir azınlık tarafından yönetilen ve bastırılmış bir çoğunluk olan Polonyalılar için bir devlet oluşturmak istiyorlardı. Aynı şey tüm dünyada geçerliydi, yöntemleri her ne olursa olsun, iyi ya da kötü, milliyetçiler en azından çoğunluğun kendini yönetebileceği bir devlet için savaştılar. Ermeni milliyetçileri için bu böyle değildi. Ermeni isyancıları, kendilerinin nüfusun %20'sinden daha az bir kısmını oluşturdukları bir toprağı ele geçirmek için savaştılar. Altı vilayet dedikleri bölgede, Müslümanlar Ermenilerin dört katı fazlaydı. Polonyalılar, İtalyanlar, Özbekler, Güney Afrikalılar, Cezayirliler ya da İrlandalıların aksine, Ermeniler imparatorluk tarafından yönetilen büyük bir çoğunluk değildiler. Çoğunluğu yenerek topraklarını ele geçirmek isteyen küçük bir gruptular. Ülkelerinin düşmanlarından yardım alan küçük bir gruptular; çünkü dışarıdan yardım almadan Müslüman çoğunluğu yenmeleri imkânsızdı. Eğer başarılı olsalardı, Ermeni milliyetçileri ne yapacaktı? Balkanlar'daki Türklerin acı kaderini örnek vererek gösteriyor tarih bunu bize. Bir Ermenistan kurmanın tek yolu çoğunluğu sürmek ya da öldürmekti. İhtilalciler Müslümanları saf dışı etmediği sürece, Anadolu'da bir Ermeni devleti kurulamazdı. Osmanlıların Ermeni isyancılara verdiği karşılık her düşünüldüğünde, bu gerçek hatırlanmalı. Osmanlılar sadece iktidarlarını savunmuyorlardı. Çoğunluğun yönetimini reddedenlere karşı çoğunluk olan halkı savunuyorlardı. Dahası, isyancılar başarıya ulaştıkları takdirde isyancıların öldüreceği ya da yurtlarından süreceği insanları savunuyorlardı. (Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler)
  • Mustafa Kemal Atatürk'e göre; lider, ülkesinin ve ulusunun şerefi ve kurtuluşu için çalışandır. Kendilerini ilahlaştırmak için çalışanlar lider olamaz. Kamu hizmetinin en yüce şekli, bencil olmayan çabadır. (20. Yüzyılın En Büyük Lideri Mustafa Kemal)
  • İyi durum da olmayan ülke yönetimi için tek çıkış yolu vardır. O da meşruti idarededir. Bunu sağlayacak tek güç de ordudur. (15 Temmuz Öncesi ve Sonrası)
  • Diplomaside yapılan hatanın daha sonra düzeltilebilmesi hemen hemen imkânsızdır. (Unutulan Ada Kıbrıs)
  • Türkler ve Ermeniler arasında oluşan gerginliğin rasyonel sebeplerini aramak daha uygun olacaktır. Türklerin Ermenilere karşı savaşmalarının gerçek nedeni kolayca açıklanabilir ve tamamen rasyoneldir. Türkler kendilerini savunuyorlardı.* * Justin McCarthy, "Kim başlattı?", 24 Nisan 2002 tarihinde İstanbul'da yaptığı konuşma. (Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler)
  • "Türkiye'de seçimler yapılacak olursa, CHP bu seçimleri kazanabilecektir." –cia başkanı alen dulles / 28 nisan 1960 (Türkiye Cumhuriyeti’nde Güç Odaklarının Mücadelesi)
  • McCarthy'nin dediği gibi "Bir taraf ölülerini sayarken diğer tarafın kendi ölülerinden bihaber olması" olaylara soykırım görüntüsü veriyor. (Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler)
  • Okuduğunu, gördüğünü, isittigini sorgulayan insandan korkmayın. Onlardan zarar gelmez. (Nasıl Bir Türkiye)
  • Biz teslim etmezsek, kendimize olan saygımızı alamazlar. (Ergenekon'dan Çıkış)
  • Hunlar bu topluluklar içinde yer alan ve günümüze kadar taninan bir halktır. (Osmanlı’dan Cumhuriyete Güç Odaklarının Mücadelesi)
  • Cemaatlerin oluşumunda ekonomik çıkarlar var. Din bu amaç için bir araç olarak kullanılıyor. Bu olay sonra eğitim, daha sonra da siyaset alanına sıçrıyor. (Ergenekon'dan Çıkış)
  • Fırtınalı denizde gemisini en az hasarla karaya yanaştıran kaptanların tarihi başka, gemisini terk edenlerin tarihi başka yazılır. (Suçlamalara Karşı Gerçekler)
  • Toplumu terörle mücadelenin süresi hakkında yanlış beklentiler içine sokacak söylem ve ifadelerden kaçınılmalıdır. Terörle mücadele karmaşık bir süreçtir. 1967 Arap-İsrail Savaşı'nda altı günde zafer kazanan İsrail Silahlı Kuvvetleri, 2007'de birkaç bin kişiden oluşan Hizbullah örgütünü Lübnan'da etkisiz hale getirememiştir. (Terör Örgütlerinin Sonu)
  • Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler , dervişler , müritler , meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat , medeniyet tarikatıdır. Medeniyetin emir ve taleplerini yapmak , insan olmak İçin kâfidir. (15 Temmuz Öncesi ve Sonrası)
  • Etkisiz hale getirilen teröristlerin yaş durumu incelendiğinde ortalama olarak, örgüte katılım yaşının 19, örgütte kalma süresinin 7 yıl, ölüm yaşının ise 26 olduğu görülmektedir. (Terör Örgütlerinin Sonu)
  • Uluslararası alanda ciddi bir konuda adım atmadan önce her şeyi çok detaylı ve iyi şekilde değerlendirmek zorundasınız. Hesapsız olarak atılan adımlardan geriye çekilme o ülkeye çok büyük zararlar da verebilir. Dış politikaya; sağduyulu, gerçekçi ve ideolojik görüşlerden arındırılmış şekilde yaklaşılmalıdır. (Unutulan Ada Kıbrıs)
  • Mustafa Kemal 1922'de eğitim ve öğretime ilişkin şunları da not defterine yazmıştır: "Milleti kurtarmak isteyen her vatansever için milli onur ve fedakarlık başlıca özelliklerdir. Fakat bunlar yeterli değildir. Bir milleti kurtarmak için iyi niyet de yeterli değildir. Aynı zamanda ilim ve eğitim lazımdır. Düşmanı mağlup eden ordularımızın sevk ve idaresinde fenni bilim ve ilmi kurallar rehberimiz olmuştur. Bir milletin geleceğini elde etmesi ve idare etmesi için de eğitim bilimi lazımdır. Eğitim biliminin faaliyet merkezi: Mekteptir. Milletin siyasi ve toplumsal hayatında, düşünce yapısında; her türlü dış etkiye koyabilmesi için ilmi ve fenni bilimi rehber kabul edeceğiz." (Sorunlarla Yüzleşmek)
  • Sıkıştığımız zaman bizim başvuracağımız tek rehber vardır, o da Mustafa Kemal Atatürk'tür. (Sorunlarla Yüzleşmek)
  • Başarı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin harekata katılan bütün personeline ve özellikle bu harekatta şehit düşen, 498 ölümsüz kahramana aittir. (Unutulan Ada Kıbrıs)
  • Bu nedenle, Malta Yargılaması tarihi bir gerçektir. Bu yargılamada, Malta'da o günün deyimiyle “Ermeni Kırımı” bugünün deyimiyle ise “soykırım” iddiasıyla yargılanan Türkler yargı önünde aklanmışlardır. Suçsuz bulunmuşlardır. Malta kararı, Osmanlı devletinin ve İttihatçı liderlerin “soykırım” suçunu işlemediklerini ortaya koyan tarihi bir yargı kararıdır. Bu kararın, uluslararası meşruiyetini kimse sorgulayamaz. Savcılıkların, “suçsuzluk” anlamı taşıyan “kovuşturmaya yer olmadığı”, ya da “takipsizlik” kararı da yargı sürecinin bir parçasıdır. 1919-1921 Malta Yargılaması, yargısal olarak “bir soykırım soruşturması”dır. Bu açıdan çok önemli bir olaydır. Bu gerçeği hiçbir şey ortadan kaldıramaz. Son söz; 1915 Tehcir olayı; Malta'da yargılanmıştır. Kraliyet Savcılığı, soruşturma sonunda verdiği “kovuşturmaya yer olmadığı” veya “takipsizlik” kararı ile Tehcir olayında kovuşturma açılmasını gerektirecek, herhangi bir “suç unsuruna” veya “deliline” ulaşamamıştır. Bu, bir şekilde “suçsuzluk” anlamına gelmektedir. (Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler)

Yorum Yaz