tatlidede
tatlidede

Gülen: Ateşle Oynamak Gibi

Gülen, Gezi olayları için, "Türkiye'de toplum katmanlarını, farklı aidiyetleri birbiriyle kutuplaştırmayı çok tehlikeli buluyorum. Ateşle oynamak gibi bir şey. " ifadelerini kullandı.
  • 20.03.2014 17:01
Gülen: Ateşle Oynamak Gibi
İşte Gülen'in röportajın yeni bölümünde yer alan açıklamaları; ''TÜRKİYE AYAKTA DURAMAZ'' Siz Türkiye'nin gönüllü lobilerle dıştan desteklenmesini sağlamazsanız, küreselleşen bir dünyada Türkiye'nin tek başına, dünyadan kopuk olarak ayakta durması mümkün olmaz. Bundan sonra, sadece Türkiye değil, hiçbir devletin tek başına ayakta durması mümkün değil. Türkiye'nin, dünyanın dört bir yanında Türkiye'yi seven ve sempati duyan insanlarca desteklenmesi lazım. Cihanşümûl bir sulh için toplumların birbirini tanıması, anlaması gerekir. ''IZDIRAP DUYUYORUM'' Bu hayırlı hizmetlerin ademe mahkûm edilmesinden, yabancılara sizin ifadenizle jurnallenmesinden dolayı üzülüyor ve ızdırap duyuyorum. Ama her şeye rağmen biz, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da hep karakterimizin gerektirdiği şekilde herkese saygılı olmaya çalışacağız. Üç beş günlük bir dünya için kem söz söylemeyecek, gönül kırmayacak ve herkese sevgi çağrısında bulunacağız; bulunacak ve milletimize karşı münasebetlerimizde Hz. Bediüzzaman'ın şu sözlerine bağlı kalacağız: ''KİMSEYE KÜSÜP DARILMAYACAĞIM'' "Senelerden beri çektiğim bütün ezâ ve cefâlar, maruz kaldığım işkenceler, katlandığım musîbetler, hepsi de helâl olsun! Seksen küsur senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, memleket hapishanelerinde geçti. Aylarca ihtilâttan men edildim. Divan-ı harplerde bir cânî gibi muamele gördüm. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, türlü türlü ithamlarla mahkûm etmek isteyenlere ve zindanlarda bana yer hazırlayanlara hakkımı helâl ettim." Evet, bir mümin olarak, bu duyguları paylaşacağıma söz verdim. Kimseye küsüp darılmayacağım. Ölümü gülerek karşılayacağıma, celâlden gelen cefayı, cemalden gelen vefa ile bir bileceğime ahdettim. ''KERVAN YÜRÜYECEK'' Ne var ki oralardaki arkadaşların, diğer yerlerdeki arkadaşlarımızın ye'se kapılmaması lazım. Bu millete, bu milletin bugününe ve yarınına, hatta bütün insanlığa yapılan şu hizmetler, Allah'ın izni ve inayetiyle devam edecek, kervan yürüyecektir. Bu kervanı yine Allah'ın lütfu ve keremi ile ne iftira durdurur, ne de tezvirât. Vicdanı ve kalbi duru olan insanlar bu iftira ve yalanları basiretleriyle kavrayacaklardır... ''ATEŞLE OYNAMAK GİBİ BİR ŞEY'' Diğer yanıyla da Türkiye'de toplum katmanlarını, farklı aidiyetleri birbiriyle kutuplaştırmayı çok tehlikeli buluyorum. Ateşle oynamak gibi bir şey. Bir ebeveyn, aile fertleri hangi görüşlerde olursa olsun, birbirlerine karşı nasıl kışkırtır? Biz kökleri yüzyıllara uzanan büyük bir aileyiz. Birbirimizin düşünce ve aidiyetlerini kavga vasıtası yapamayız. Herkes bir başkasının farklı konumuna saygı duymalı. Söz ve ifade hürriyeti inhisar altına alınamaz. Ekseriyetin ses ve sözü ne kadar saygıdeğer ve dikkate şayan ise azınlığın ses ve soluğu da o kadar kıymetli ve takdire şayandır. Kitleleri sıkboğaz ederseniz içtimai fay hatlarını kırarsınız. Ve bu da hiçbir siyasi getiri için göze alınacak bir bedel değildir. Gezi sürecinde maalesef bu oldu. Demokratik talepler oldu, çevre duyarlığıyla masumane bir şekilde başlayan, yeni tabirle, eylemler oldu. Hoşgörüyle yaklaşılabilirdi. Gidilip nabızları tutulup dertleri dinlenebilirdi. Tam tersine şiddetle bastırıldı. Oraya yapılacak bir AVM bir damla kan eder miydi? Bir can eder miydi? Tabîî bu baskı şiddet doğurdu, mahalli bir mesele devlet güvenliği haline geldi. ''DÜNYANIN HER YANINDAN ARKADAŞLARIMIZ DUAYA DURDULAR'' Sahneye kargaşa için firsat bekleyen şekavet şebekeleri de girince o günlerde çok endişe ettik. Dünyanın her yanında arkadaşlarımız duaya durdular. Hacet namazları kıldılar. Gel gör ki bu hadiselerin arkasında bile cemaat parmağı var denildi. Allah, insaf ve izan versin. ÇÖZÜM SÜRECİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ Çözüm süreci ve gelinen nokta konusunda nasıl düşünüyorsunuz? Daha önce de defaatle arz ettim. Bir mümin sulhun yanında olur. Sulhun gerektirdiği tavırları takınır. Orada teraküm etmiş, birikmiş problemler var. Bunlar her defasında silahla çözülmeye kalkıldı. Böyle olunca da katlanarak büyüdü. Şimdi bir sulh ve sükûn süreci var. Bozmamak lazım. Bu, her iki taraf için de düşmanlıkları unutma ve hataları gözden geçirme için iyi bir fırsat. Devlet vatandaşlarına karşı her şeyden önce adil olmalı. Temel hak ve hürriyetleri başka değerler karşısında pazarlık unsuru olarak görmemeli, kullanmamalı. Çözüm süreci daha başlamadan, fakir, anadilde eğitim hakkında kanaatimi ifade etmiştim. Bir türlü adım atılmadı. Hâlâ sürüncemede. Bir an evvel Kürtçe eğitim verebilecek kabiliyette öğretmenler yetiştirilmeli. Bu, halkın istemesiyle olacak, bir iş değil. Devletin adım atması lazım. Bu adımları atarken de söz, tavır ve davranışlarımızda lütfedici imajı uyarmaktan uzak durmalı. 3 TEMEL PROBLEM Üç temel problemimiz var: Bunları Hz. Bediüzzaman, yaklaşık bir asır önce cehalet, fakirlik ve tefrika olarak ifade ediyor. Bunların hasıl ettiği ümitsizlik; hile, aldatma, karşılıklı güvensizlik gibi meseleler ortada. Bütün bunları ortak bir platformda ele almak lazım. Tepeden bakarak tekebbüre girerek olmaz bu. Bir uzlaşma olacaksa o bölgenin bütününü, farklı düşünen bütün insanını içine alan bir uzlaşma olur. Kimseyi dışlamamak lazım. Siyasi, gayri siyasi herkesle ortak bir paydada buluşmak lazım. ''SEKTEYE UĞRAR DİYE KORKUYORUM'' Orada yaşayan insanların problemlerini kendilerinin çözmesine imkan tanımak lazım. Bu hususlarda yavaş kalınırsa çözüm süreci sekteye uğrar diye korkuyorum. "Yeter ki kan akmasın..." diyelim tamam. Bu bile belli bir pragmatizm ihtiva ediyor. Ötesi hedeflenmeli. O bölge insanının huzuru, mutluluğu ve refahı; Türk'üyle Kürt'üyle, Sünni'siyle, Alevi'siyle, Arab'ıyla, Süryani'siyle aynı ailenin fertleri halinde yaşayacak bir atmosfer temini gerekiyor.

Yorum Yaz