tatlidede
tatlidede

İman İle Küfür Bir Arada Olmaz

“Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz” (İbn Hanbel, II, 349).
İman İle Küfür Bir Arada Olmaz

Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz” (İbn Hanbel, II, 349). Bir arada bulunamayacak kavramların bu şekilde zikredilmesi dikkat çekicidir. Bir kişi ya Mümindir ya da kafirdir. Ya doğrudur ya da yalancıdır. Ya emindir ya da emanete hıyanet eder. Bu hadiste Müminin hayatına yön verirken, rotasını iyi çizmesi gerektiği hatırlatmaktadır. Bazen doğru bazen de yalan konuşan bir Müslüman olmaz. Müslüman, imanında kararlı olan, doğru sözlü ve emin olan kimsedir.

Müslüman, rabbine iman ettikten sonra, kendisi için bir yol haritası çizmiş olur. Bu harita onu, dünya ve ahiret hayatında mutlu edecek bir sonuca ulaştıracaktır. Bu haritanın pusulasını da doğruluk oluşturmaktadır. Kişinin kendisine, karşısındakilere ve rabbine karşı doğru sözlü olması bu pusulanın doğru çalışmasını sağlamaktadır. İstenilen hedefe varmanın yolu, pusulayı doğru çalıştırıp haritada belirlenen güzergaha doğru yol almaktır. İman, doğru söz, doğruluk ve huzur.

İki zıt kavram bir kalbin içerisinde yer alamaz. Kalp ya imanın merkezidir, ya da küfrün merkezidir. İman ile küfür ikisi bir arada aynı kalbin içerisinde yer alamaz. Hayatın istediği kısmında Müslüman gibi yaşayıp, diğer kısmında inkarcıların benimsediği söz ve eylemleri gerçekleştirmek insanın fıtratına aykırıdır.

İnandığı gibi yaşamamak ise ayrı değerlendirilmesi gereken bir konudur. Onun da kendine göre sakıncaları vardır. İnandığı gibi yaşamamasının faturası ile hayatının her döneminde karşılaşacaktır. İşin bir de uhrevi tarafı olacaktır. “Neden iman ettikten sonra, imanın gerekliliğini yerine getirmedin?” diye hesap da sorulacaktır. Söylediklerinden emin olmayan ya da dudaklarından dökülen kelimelerin anlamını düşünmeden söyleyen kişinin değerlendirmesi de ona göre yapılacaktır. Fakat hem Mümin hem de kafir, hem doğru hem de yalancı ve hem emin hem de emanete hıyanet etmek kavramları bir kalpte bir arada bulunmaz.

Bir kişi ya doğrudur ya da yalancıdır. İstediğim zaman doğruları söylerim istemediğim zaman da işime geldiği gibi yalana baş vurabilirim demek olmaz. Bu durum kendi içerisinde de çelişkili bir durumdur. Aynı anda bu iki vasfa da sahip olan insanın psikolojik olarak da durumu incelenmeye değerdir. Bir insanın aynı anda birbirleri ile bir arada bulunamayacak iki sıfatı taşıyabilmesi için davranış bozukluğuna sahip olması gerekir. Neden bazen doğru bazen yalancı olsun ki insan. Neden bazen Mümin bazen kafir olsun ki, ya da neden bazen emin bazen de hıyanet içerisinde olsun.

Yukarıda zikredilen maddelerin olumlu olanları, iman, doğruluk ve emanettir. Bu üç madde de bir Müslüman’ın özgeçmişinde olması gereken en önemli hususlardır. Kalben ve zihnen tahkiki bir iman ile kendisini rabbine teslim etmiş bir Müslüman’ın özü de sözü de doğru olmalıdır. Kendisine emanet edilen her şeyi koruyabilmelidir. Birisi kendisine emanet olarak sırrını dahi açmışsa, o emanet onun elinde emin olmalıdır. Teslim edilen bir malı koruyabilmelidir. Bu özellikler, Müslüman’ın dünyadaki kişilik ve şahsiyetinin oluşmasında en önemli etkenlerdendir.

Küfür, yalan ve hıyanet ise şahsiyete zarar veren en tehlikeli maddelerdir. Rabbine karşı nankörlük eden, onu tanımayan ve yokmuş gibi davranan insan hesap verme endişesi yaşamaz. Yalan söylediğinde onu engelleyecek, hıyanet ettiğinde ondan hesap soracak manevi bir yer de yoktur. Toplum içerisinde emin olmayan ve yalan söyleyen insanın nasıl bir itibarı olabilir ki?

Güzel bir imanın neticesi, doğru sözlülük ve davranışlardaki doğruluktur. Bu doğruluğun bizleri ulaştıracağı bir üst basamak da “emin” olmaktır. İbadetlerini yerine getiren samimi bir Mü’min isen, sözün ve özün doğruluk üzerine kurulu ise ve eminlik derecesine de ulaştıysan, küfür, yalan ve hıyanet senden uzak durur.

Allahım kalbimize imanı, doğruluğu ve eminliği yerleştir...

 

Editör: İdris Kalay

Yorum Yaz