tatlidede

İnsanın Başına Gelebilecek En Güzel Şey: Aile

Psikolog Mehtap Kayaoğlu ile aile için iletişim üzerine röportaj…
  • 05.03.2012 12:55
İnsanın Başına Gelebilecek En Güzel Şey: Aile
“Yeryüzünde yaşayan bir insanın başına gelebilecek en güzel şey ailesinin olmasıdır.” Aile, toplumun mihenk taşıdır ve insanlığın yaratılışından bu yana en önemli dini ve toplumsal faktör olagelmiştir. Anne, baba ve çocuklardan oluşan bu müessese; bireyler açısından sakin bir liman ve sağlam bir dayanak hükmünde olabileceği gibi, sağlam bir temel üzerine bina edilmemesi ve karşılıklı hak-hukuk gözetiminde bulunulmaması durumunda da bir enkaz yığınından farksız olabilecek niteliktedir. Sağlıklı bir aile içi iletişimdeki öncelikleri, ebeveyn-çocuk ilişkisini, ailenin birey ve toplum açısından önemini, kadın ve anne psikolojisini Uzman Psikolog Mehtap Kayaoğlu ile görüştük. 16 yıllık iş hayatında binlerce kişi ile görüştüğünü, yardımcı olabildiği her bir kimse için de mutluluk duyduğunu dile getiren Kayaoğlu; “Mesleğim, insanlara faydalı olmanın iç huzurunu yaşatıyor ve bu cihette Allah (c.c)’ın rızasını kazandırıyor” dedi. İşte, Mehtap Kayaoğlu ile yaptığımız ropörtaj: Mehtap Hanım, Kur’an-ı Kerim’in deyimiyle ‘birbirlerine libas olabilecek’ eşlerden oluşan, sağlıklı bir aileden söz edebilmek için öncelikli olarak nelere dikkat edilmesi gerekir? Bu durum bana göre çok önemli bir mesele. Ve Kur’an menşei yaşamak isteyen insanlar için de ‘aile’ kavramının son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Kur’an-ı Kerim’in bu yaklaşımı bende şöyle bir çağrışım yapıyor açıkçası; insanların birbirlerinin örtüleri olabilmeleri için önce ‘örtebilir’ olmaları gerekir. Kişi evlenmeye hazır olmalı ya da evlenebilir olmanın kabul edilebilir toplumsal ya da sosyal özellikleri, nitelikleri barındırıyor olmalıdır. Bunun üzerine aslında evlilik ilişkisini de yerine getirebilir olmalı. Hani buna psikolojik açıdan evliliği hazır oluş diyoruz. Özellikle sağlıklı bir aileden söz edebilmemiz için öncelikli olarak insanların bireysel pozisyonlarında, kişi/insan oluşlarında fazla pürüzlerin olmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü iyi bir insandan iyi bir eş olur. Kötü bir insandan kötü bir eş olur. İyi bir kız çocuğundan iyi bir evlat olur. Anne-babasına iyi, güzel, merhametli bir evlat olur. Kardeşlerine güzel bir abla olur. Dolayısıyla evlendiği zaman da erkeğine iyi bir eş olur. Çocuklarına iyi bir anne olur. Aynı şeyi erkek içinde düşünebiliriz… 16 yıllık iş hayatımda binlerce aile ile görüştüm. Kişilerin eşleri ile olan sorunlarının aslında bireysel olduğunu gözlemliyorum. Bilhassa evlilik ilişkisi dediğimiz şey bu kişilerin kişiliklerinden soyutlanmış bir ilişki biçimi değil. Bu insanların kendilerine ait olan ta geçmişten getirdikleri özellikleri! İçeride nasıl erittikleri ya da eritemedikleri ile alakalı bir süreç. Bu da demek oluyor ki önce insan, sonra gene insan daha sonra bunlar evli çift… Kuran-i olarak da işin özünün böyle olduğuna inanıyorum. Ali Şeraiti’nin söylediği bir söz vardır. Kendisi bir konuşmasında; “Bir insanda, insanı şeytandan daha da aşağılık hale getirebilecek kötü özelliklerde barınabilir ama bir insanı kâmil yapabilecek, insanı meleklere yakınlaştırabilecek kadar güzel olan özellikler de barınabilir.” Allah (c.c), insana bunların hepsini ortak olarak veriyor. İşte o insanın tasarrufunda olan bunların hangisini kullanacağıdır. Aile kavramının birey üzerinde ki psiko-sosyal etkisi nasıldır? Bu noktada anne-babaya ne gibi görevler düşer? Aile kavramı birey için son derece önemli bir kavram. Özellikle bugün Amerika’da ve Avrupa ülkelerinin birçoğunda aile olma kavramı yavaş yavaş tükenmeye başlamak üzere. İnsanlar artık evliliklerini yürütmemekte, belki yürütemiyor. Ya da çocuklarını birlikte büyütemiyorlar. Bunların insanlar üzerinde çok büyük etkileri olduğunu görüyoruz. Bence, yeryüzünde yaşayan bir insanın başına gelebilecek en güzel şey aile ilişkisidir, ailesinin olmasıdır. Bu ya kendi anne-babası ve kardeşleri ile kurduğu ilişkidir ya da kendinin evlenerek oluşturacağı ailedir. Bir kere aile çatıdır, aile tamamen kuşatıcıdır. Aile destektir. Aile insana farkındalık ve hissediş duygusunu çok fazlasıyla yaşatır. Çünkü günümüzde başımıza ne geliyorsa, özelikle psikolojik problemlerin de zemininde hep bu vardır. Yalnızlık duygusundan gelir. Yalnızlık duygusu bir insanın baş edebileceği en zor duygulardan birisi! Ve bu aile eğer; bütünsel ve toparlayıcı bir aileyse, destek bir ilişki bütünüyse bu durumda çok çok önemlidir ve etkilidir diye düşünüyorum. Kişinin öz güven sahibi oluşunda etkilidir, hani şöyle düşünelim; kişi arkasını güçlü bir yere dayayacak, ne kendisine haksızlık yaptıracak ama ne de bir insana haksızlık yapacak. Bununla birlikte bir insanın sadece biyolojik anne olmasının ya da biyolojik baba olmasının bu insanları anne-baba yapmadığına da inanıyorum. Günlük pratiğimizde de bunları bol bol görüyoruz. Bir kere anne-baba, anne-baba gibi olmak zorunda! Aslında anneyi ve babayı tanımlayan ekstra kavramlara ihtiyacımız yok. Çünkü zaten ebeveyn olmak demek evladı anlamak ve ihtiyacı olduğunda yanında durmaktır. Onun için zararlı ziyanlı olduğunu düşündüğü yerlerde önünü almasıdır. Toplumsal ve dini yaşam standartlarını çocuğuna aktarabilmesidir. Bu noktada anne-babaya düşen en önemli görev onların işlevsel olmalarıdır. Aile içerisinde iyi yetiştirilmeye çalışılan çocukların bilhassa okul ortamında bir takım olumsuz etkilere maruz kalması anne ve babanın en muzdarip olduğu konulardan biri. Bu noktada ailelere tavsiyeleriniz var mı? Şöyle diyeyim, bir kere biz çocuklarımıza kendimizi sevdireceğiz. Onlar, hem bizi çok sevecekler hem de bizi incitmekten imtina edecekler. Onlarla ilişkilerimizde orta yolu bulabilmeliyiz, Hz. Peygamber (s.a.v) misali. Yani bize olan sevgileri bizim tepemize çıkma anlamına gelmemeli onlar için. Çocuğun ilk itibar edeceği anne ve babası olmalı. Öyle ki, anne babasının lafı üzerine başka bir laf tanımamalı. Dengeyi böylece kurabilmek lazım! Her çocuğun gözünde anne-babası birer kahramandır. Anne-baba farkında olmadan bu imajı zedelerse çocuk dışarıdan birilerine itibar etmeye başlar. Böyle durumlarda çocuğun yaş seviyesine göre izahatlar yapılmalı. Mesela, çocuk çevreden öğrendiği küfür ya da argo içerikli konuşma ve hareketler yapıyorsa ona; ‘Benim çocuğum böyle konuşmamalı, davranmamalı, benim çocuğuma böyle terbiyesiz şeyler yakışmıyor, başkaları bunların terbiyesizce olduğunu öğrenmemiş olabilir ama ben sana öğretiyorum, bir daha böyle yapma olur mu’ gibi söylemlerde bulunulabilir. Bu duyguyu net olarak verdiğimizde çocuk zaten dışarıdan her duyduğunu söylemez. Gayrı ihtiyari olarak söylediğinde de hatırlatırız zaten. Öte yandan çocuk eğitiminde söylem bir kereye mahsus olmalı sonrasında devreye yaptırım girmelidir. 3-4 yaşında bir çocuğa yapmaması gereken bir şeyi söylediğinizde onu hafızasına alır. Sonrasında ‘yapma, etme’ demek çözüm değildir. Yaptırım uygulanmalı ve bu konuda taviz verilmemelidir. Çünkü bilgi bir kere verilir. Bu durumun tekrarı çocuğu arsızlaştırabilir. Laf arsızı, dayak arsızı olabileceği gibi… Ben bunun için ailelerin eğitim almasından yanayım. Gebe ve emziren kadınların beden ve ruh sağlığı hem kendileri hem de çocukları için önemlidir. Annenin hem kendisinin hem bebeğinin, maddi-manevi sağlığı açısından nelere dikkat etmesi gerekir? Anne sütü Allah (c.c)’ın bebeğe bir ikramıdır. Ve bunu anne yoluyla bebeğe ulaştırır. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, gereksiz-sağlıksız diyetler nedeniyle anne sütünü kesiyorlar. Ben buna karşıyım. Bu konuda birkaç profesyonel kişiyle ve diyetisyen uzmanla da görüştüm. Onlar da, annenin bebeğe süt verdiği iki yıllık dönemde kesinlikle diyet yapmaması gerektiğini, mutlaka düzenli bir beslenme tablosuyla doğru ve düzenli beslenerek bebeğini emzirmesi gerektiğini söylüyor. İkincisi, annenin içinde yaşayan bebeğin dış dünyaya çıkmasıyla oluşan bir duygu kopukluğu vardır. Bebek annesini emerek aslında duygu temasına devam eder. Hani o annenin bedeninden kopmanın getirdiği olumsuz etkiyi annesine emerek tolöre etmeye çalışır. Ve göz kontağıyla da, annenin bebeğini sevgiyle emzirmesi durumunda, duygusal bir doyum da gerçekleşecektir. Yani bebeğin sadece midesi doymaz, duygusal anlamda da doyurulmuş olur. Annenin ruh sağlığı da önemlidir. Annenin sağlığı nasılsa bebeğinde öyle olmaya başlar. Eğer anne mutsuz ve üzüntülüyse anne sütünden bebeğe geçer. Hal böyle olunca biz bu dönemde annelerin olabildiğince neşeli ve huzurlu olmalarını tavsiye ediyoruz. Problemleri olabilir, mümkün olduğunca bunları aşarak çocuklarını layıkıyla emzirmelerini tavsiye ediyoruz. Böylelikle adeta bal küpü bir beslenme olacaktır ve çocuğu her alanda besleyecektir. Şunu da belirtmekte yarar var, emzirme anı bebek için en mutlu en keyifli olduğu andır ve özellikle 1, 1 buçuk yaşlarında bu hal belirgin olarak gözlenir… Sizinde bildiğiniz gibi üstünlüğü ancak takvaya bağlayan yüce dinimiz hak-hukukta kadın ve erkek ayrımına girmemiştir. Ancak bazı noktalarda aynı konuma da oturtmamıştır. Mesela evin iç işlerinden sorumlu tutulup tabiri caizse ‘dış dünya’ ile bağlantısının sınırlandırılması. Bu mevzuu, kadının psikolojik yapısı açısından değerlendirir misiniz? Evet, dinimiz kadın ve erkekte üstünlüğü ancak takvaya bağlamıştır. Bu çok önemli bir nokta! Kadının toplumdan tamamen soyutlanması dinimizin tasvip etmediği bir durumdur. İslam tarihine baktığımızda, kadınların Hz. Peygamber (s.a.v) ile hayatın her alanında var olduklarını ve mücadele verdiklerini görürüz. Dolasıyla kadın öncelikle kulluk vazifesini yapmak zorunda, bununla beraber insana has olan bir takım güzelliklerden istifade etmek te zorunda. Genele baktığımızda bir tarafta otomatik makinaya bağlanmış gibi evde sadece ev işleriyle ilgilenen kadınlar var. Diğer yandan bebeğine baktığı, onu emzirdiği için maddi talepte bulunan, evde hiçbir iş yapmayan ya da şartlı yapan kadınlar da var. Ben buradaki dengenin fıtri özelliklere göre organize edilmesi ile sağlanabileceğini düşünüyorum. Şöyle bir yanlış anlaşılma da var. Sanki dışarda çalışan kadın üreten kadın, evde oturan ise atıl durumda gibi algılanıyor ve kişi de kendisi hakkında böyle düşünebiliyor. ‘Aslında ben böyle evde oturacak bir kadın değilim. Çocuklar büyüsün hele, ben de çalışacağım’ diyen kadınlar var. Ben bunun kendilerine yaptıkları hakaret ve zulüm olduğunu düşünüyorum. Çünkü kadın bir evin içindeyse hele bir de o evde bir çocuk büyütülüyorsa bu dünyanın en değerli işidir. Onun yanına ekstra bir şey koymuyor olması onun üreten olmadığı anlamına gelmez. Kadının; “Ben bana verilen nimetlerden faydalanıyorum ve evladıma layıkıyla annelik ederek, onu hem bu dünyaya hem de ahirete en güzel şekilde hazırlıyorum” demesinden daha değerli ne olabilir ki! Son olarak, aile ile doğrudan alakalı olmayıp ailede başrolü alan annenin yani kadının ruh sağlığı açısından; başörtüsü daha geniş ifadeyle tesettürün etkileri nelerdir? Bizimle paylaşır mısınız? Örtünmenin kadın üzerinde olumlu ve olumsuz olmak üzere iki etkisi var bence. Bir bayan tesettürü Allah (c.c)’ın emri olarak, gönülden ve samimiyetle isteyerek kuşanıyorsa, ona; muazzam bir özgüven, muazzam bir vakur, muazzam bir onur, muazzam bir insani duruş, muazzam bir sosyal yaşam kazandırır. Tesettür, kadının sosyalleşmesi için ona sunulmuştur aslında… Ev içerisinde, babası ve kardeşleriyleyken örtünmesi gerekmiyor, aksine dışarı çıktığı zaman kuşanıyor örtüsünü. Bu durumun bayana öz güven kazandırdığını düşünüyorum. Olumsuz etkisine gelince, bir bayan şayet birilerinin zoruyla, baskıyla ya da çekinme, tepkilerden korkma gibi nedenlerle örtünüyorsa da bu tam anlamıyla bir bela olur. Nitekim bu durumu içselleştirememiş bayanların başörtüleriyle hiçte bağdaşmayan tavırlar sergiledikleri aşikârdır… Nisanur Dergisi olarak, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz… Rica ederim… Mehtap Kayaoğlu Kimdir? 1972 yılında Çorum`da dünyaya geldi. İlköğretim, ortaöğretim ve lise eğitimini Çorum’da bitirdi. 1995 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü`nden mezun oldu. Mezun olduğu yıl Marmara Üniversitesi`nin eğitim bilimlerinde yüksek lisans programını kazandı. Mezuniyetinden sonra özel olarak Psikoterapist eğitiminden geçti. Dinamik Psikoterapi eğitimi aldı. Mehtap Kayaoğlu çeşitli sosyal projelerde görev yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstanbul Vakfı`nın "Özürlülerin Sosyal Hayata Adaptasyonu" projesinde çalıştı. 1996 yılından beri "Danışman Psikolog & Psikoterapist" olarak, psikolojik danışmanlık çerçevesinde (Bireysel Danışmanlık, Çocuk ve Ergen Danışmanlığı, Aile ve Çift Terapileri, Evlilik Danışmanlığı) çalışmaları yapıyor. Eserleri: Öpücük Kutusu/Psikoterapi Öyküleri, Siz Siz Olun/Mutluluk Terapisi, Dünyanın Sonu Değil/Ruh Sağlığını Korumak

Yorum Yaz