tatlidede
tatlidede

İslam ve İnsan

İslam ve İnsan

İslam, tarih sahnesine çıktığı ilk günden itibaren insanı merkeze almıştır. Dolayısıyla İslam’ın karşılaştığı problemler de insan odaklı meseleler olmuştur. Çünkü bu anlayış biçimini inşa etmek isteyenler, eşit ve onurlu bir yaşamı oluşturma ve yaşatma felsefesiyle yola çıkmışlardı. 

Elbette bu anlayış biçimi, şimdilerde olduğu gibi o dönemde de birçokların hoşuna gitmedi ve homurdanmalarına yol açtı. Bu anlayışı yok etmek için çeşitli yollar aradılar. Bu arayış içinde olanlar, bazen kendilerini saklama ihtiyacı hissederken bazen de saklanmaya bile ihtiyaç duymamışlardır.  

Tüm bu homurdanmalara rağmen, imanı içselleştiren iman kahramanları, samimi ve içten gelen reflekslerle İslam’ın insanı huzurlu bir şekilde yaşatma merkezli medeniyetini inşaya koyuldular. Bu inşa esnasında efendimizin direktiflerini emir telakki ederek dürüst, ilkeli ve istikamet üzere bir medeniyetin temellerini güçlü bir şekilde ortaya koydular.

İnsan hata yapabilir. İnsan olması bağlamında Müslüman olan da günah işleyebilir. Ancak hatadan dönüp yapılan tahribattan pişmanlık duymak yapılan hataların telafisini mümkün kılmaktadır. Tövbenin şartlarını yerine getirip bir daha yapılan günahlara dönmemek tövbenin en önemli şartlarındandır.

Dünya malı ve menfaat insanı olmadık yollara sürükleyebilir. Tarih dünyanın güzelliklerine kapılıp kendini, rabbini, kardeşini unutan nice sa’lebelere tanıklık etmiştir.

İslam insana değer verir, insani değerleri kollar ve gözetir. İnsan’a düşen Allah’a karşı boyun eğmektir. Başkasına boyun eğmek suretiyle insani değerleri ayaklar altına alıp Allah’a karşı gelmekte bir mahsur görmeyenlerin sonunun hüsran olacağını Allah’ın kelamı bize haber etmektedir.

Güçlü olmanın haklı olmak anlamına gelmeyeceğini, güç zehirlenmesine uğrayan veya güç tutkusu hastalığına düçar olan insanlar da çok iyi bilmektedirler.

Mekkeli müşrikler çok güçlü idiler. Ancak çok zayıf ve korumasız zannettikleri Hz. Peygamber ve arkadaşları tarafından yenildiler. İlah zannettikleri heykeller onlara hiçbir yardımda bulunmadılar. Elbette bulunamazdılar. Zira helvadan yaptıkları putları aç kaldıklarında yediler, taştan yapıp güvendikleri ilahları da put olarak kalmaya devam ettiler. 

Öte yandan İbni Selül gibi elde edeceği makamı Hz. Peygamberden dolayı kaybedebileceğini düşünen insanlar, ikili oynamayı tercih etmişlerdir. Dini kullanarak yine makam, mansıb peşine düşmüşlerdir. Dini kullanarak insanları aldatanlar iyi bilmelidirler ki Allah iman edenlerle beraber bunların tuzaklarını yıkacağını vaat etmiştir. Belki bu dünya hayatında insanlara dindar gözükerek bir takım dünyalıkları elde edeceklerdir ancak Allah katında nasipleri olmayacaktır.

İslam’a geçtiklerini iddia eden bir grup, irşad için Hz. Peygamber’den en gözde sahabelerini alıp şehit ettiler.

İslam ve samimi müminler, İslam’ı kullanarak menfaat sağlamaya çalışanları alaşağı etmişlerdir. Çünkü Allah, İslam ve Müslümanlara tuzak kuranlara akıllarına gelmeyecek tuzakları önceden hazırlamıştır. Münafıkların ve din düşmanlarının her zaman unuttukları bir şey vardır. Her şeye gücü yeten Allah, İman edenlerin en büyük koruyucusu olduğunu net olarak ifade etmektedir. Buna rağmen doğruyu yol edinen müminler, her zaman dikkatli davranmak zorundadırlar.

Tarihte bir vakıa vardır. Medine’de dırar mescidini açanlar, İslam’ın ve Müslümanların kuyularını kazdıklarını zannediyorlardı. Ancak Allah, Müslümanları bu konuda uyararak kendi kazdıkları kuyuya kendilerini düşürmüştür.

Öte yandan Tebük’e katılmayan samimi sahabeler tövbe ederken, pişmanlık duyarken bunun bir bedeli olarak karşılaştıkları sıkıntılara göğüs gererek mutlu sona kavuşabilmişlerdir. İslam’ı yaşıyormuş gibi davranıp Müslümanları aldatanlar, şunu iyi bilsin ki Allah sizi hakkı ile gören ve işitendir. İnsanları kandırabilirsiniz fakat hesap vereceğiniz ve sizden hakkıyla hesap soracak olan da O’dur.

Yorum Yaz