tatlidede

Kudüs İzlenimleri (III)

Kudüs İzlenimleri (III)

Mescid avlusunda bizi durduran rehberimiz, bilinçaltımızda Mescidi Aksa diye şekillenmiş olan Kubbet-ul Sahra’nın alan üzerindeki sadece bir yapı olduğunu bunun dışında küçüklü büyüklü onlarca yapının da bu alan üzerinde bulunduğunu anlattı bizlere. 

Mescid avlusu yöremizde perş diye adlandırılan geniş taşlarla döşeli ve yüksek duvarlarla çevrilidir. Efendimiz, burada kılınan namazın sevabı, diğer başka mekânlarda kılınan namazın beş yüz misli olduğunu buyuruyor. Mescid-i Nebevi ’de yani Medine-i münevvere’de  kılınan namazın bin misli, Mescid-i Haram’da yani Kabe-i mükerreme’de  kılınan namaz için ise yüz bin misli sevabının olduğunu yine Peygamber Efendimiz tarafından beyan buyruluyor. Mescid-i Nebevi veya Mescid-i Haramda her taraf mermer olup devamlı bir bakım ve onarım var iken burada ise Yahudiler bir çivi bile çaktırmak istemiyor. 

Üç bin yıla dayanan tarihiyle Mescid-i Aksa ve avlusunda bulunan diğer kutsal mekanlar âdeta, “Beni Yahudilerden kurtarın!” diye lisanıhal beyan eder gibi dururken, mukaddes alan üzerindeki oyunlarını her geçen gün biraz daha büyüten ve Müslümanların ibadeti üzerindeki çerçeveyi yeni uygulamalarla iyiden iyiye daraltan Siyonist İsrail’in uygulamaları ise “Burayı er ya da geç sizlerden alacağız” şeklindeki yıldırıcı ve bıktırıcı uygulamaları, kendisine ‘Ben Müslümanım’ diyen herkesi derin bir mahcubiyet ve tefekküre itip, durumdan ders çıkarmaya zorluyor doğrusu…

İşte bu duygular içerisinde attığımız adımlarla mescit avlusunun içerisinde bulunan kulübede nöbet tutan ve sonradan ‘Filistin Polis’i olduklarını öğrendiğimiz sivil giyinmiş gençlerin sıcak bir şekilde selamlaması bozuk olan moralimizi az da olsa düzeltmeye yetmişti.  Karşılaştığımız Kudüslüler, bizim Türkiye’den geldiğimizi tahmin etmekte hiç zorlanmadan bize ‘Turki’ diye sorduklarında tebessümümüzün ardından gelen ‘Evet’lerimizi beklemeden duygulanıyorlardı.

Kudüs’ün içler acısı hali için her defasında lisan-ı hal ile mahzuniyetini, mahcubiyetini dile getirmiş olup, zaman zaman gözyaşı dökse de İlahiyatçı olan rehberimiz Hasan Fehmi Ulus hocamız, nedendir  bilinmez Kudüs’ün fatihi olan büyük komutan Selahaddin-i Eyyubi’nin ismini telaffuz etmekten kaçınıyor olması dikkatlerimizden kaçmadı. Bu durum, içinde bulunduğumuz yüzyılda yeni Selahaddinlere ihtiyaç duyulduğunu düşünenlerden olan ve bu niyetle,  tıpkı ecdadı gibi, ‘Yeni bir Selahaddin’e de bizler vesile olabilir miyiz?’ düşüncesiyle bir yıl önce dünyaya gelen oğlunu ‘Selahaddin’le isimlendiren kardeşim Nezir Güneş’i en az benim kadar üzmüştü.

Rehberimiz, Kudüs’ün yutulmasına ramak kaldığını ve bu duruma karşı bütün Müslümanların bilinçli bir toplum, bilinçli bir gençlik yetiştirmesi gerektiğini tekrar tekrar anlattı. Gördüğümüz manzara şüphesiz ki bunu doğruluyor idi…

Yahudiler, Mescid-i Aksa’yı yıkıp, yerine Süleyman Mabedi’ni inşa etmek istiyor. Bu niyetleri doğrultusunda da iddialara göre mescidin altında belli çalışmalar yapıp, tüneller kazıyor, hafriyatlar yapmaya devam ediyorlar. Bu çalışmanın mukaddes mekânın zeminde de geniş bir alana yayıldığı anlatıldı bizlere. Anlayacağınız, Siyonist İsrail, hiçbir zaman olmadığı gibi şimdi de boş durmuyor. Onun için de ümmetin biran önce bu duruma karşı duyarlı olması gerekiyor. 

BİZİ, HZ. DAVUT'UN MAKAMINDA İSTEMEDİLER!..

Mescid-i Aksa’da ilk namazımızı eda ettikten sonra Kudüs’teki Hz. Davut(A.S.) türbesinin bulunduğuna inanılan mekânı ziyaret etmek üzere yola koyulduk.

Batı Kudüs’te Osmanlı mimarisinin eserleriyle bezenmiş, yüksek taş duvarlarla çevrili dar sokaklardan geçtikten sonra Hazreti Davut’un mekânına vardık. Uzun simsiyah pardesülü, simsiyah fotör şapkalı ve kısa saçlı fakat başının her iki yanından saçının bir kısmının uzatılıp 20 – 30 santimetre uzunluğunda  örük yapıp sarkıtan aşırı dinci ve bir bakıma (Yahudilerin Din  Şurası) olarak da kabul edilen kişilerin yaptıkları ibadetlerin sesi dışarıdan dahi duyuluyordu. İçeride biraz gezindikten sonra topluca türbenin bulunduğu mekâna girdik. Müslüman ve Hıristiyanların ibadet yerlerindeki serbestliğin aksine, Yahudilerin ibadet yerlerine girilmesinden hoşlanmadıklarını öğreniyoruz. Mimikleriyle ziyaretimizden duydukları rahatsızlığı anlamamız çok fazla zaman geçmeden anlamış olduk. Uzun pardösülü örük saçlı Yahudilerin çıkardıkları ve anlam veremediğimiz seslerin gölgesi ile rahatsız edici bakışları altında aldırış etmeden Hazreti Davut’un makamının başında dua için ellerimizi açıyoruz. Ancak her geçen dakikada birbirlerine yanaşan ve şüphesiz ki bizden olan rahatsızlıklarını anlamlandıran mimiklerin bizde oluşturduğu sıkıntının mahzuniyetiyle çok geçmeden dualarımızı tamamlayıp, Yahudileri bu kez de Davut (A.S)’a şikâyet ederek türbenin başından ayrılıyoruz. Dışarıya çıktığımızda aynı mekânda Osmanlılar tarafından yapılan bir de caminin olduğu anlatılıyor bizlere. Ancak bu cami günümüzde maalesef müze olarak kullanıldığı ve müze kılıfının da Yahudilerin, Müslümanları bu mekândan uzak tutmak, ayaklarını bu mekândan çekmek için uydurulan bir yalan olduğunu ve caminin de kapalı olduğunu öğreniyoruz. 

Yarın Filistin'in kanayan bir diğer yarası El Halil!...

Yorumlar

Image
Mehmet Şirin ERSAN
12.11.2015 / 19:31

Ağzına sağlık Kalem tutan ellerin dert görmesin.

Yorum Yaz