tatlidede

Kudüs İzlenimleri (V)

Kudüs İzlenimleri (V)
Lut Gölü ziyaretinin ardından çölden ilerledik, ıssız ve sessiz bir yerde olan Hazreti Musa’nın makamına vardık. İki seyyar satıcıdan ve gönüllü türbe görevlisinden başka kimsenin bulunmadığı çok basit bir türbe vardı. Aslında çok önceleri hac ziyaretleriyle kervanların geçtiği yoğun bir sirkülâsyonun olduğunu, ancak diğer mekânlara nazaran neden bu kadar sessiz olduğunu çok geçmeden rehberimizin anlatımlarıyla öğrenmiş oluyorduk.  

Yahudiler, Hz. Musa’nın bu mekânda olduğuna inanmıyorlarmış. ‘İyi ki inanmıyorlarmış’ dedik içimizden. Rehberimiz, çok yakın zamana kadar kötü bir durumda olan türbenin TİKA tarafından restorasyona tabi tutulduğu ve makamın son halini aldığını anlatıyordu bizlere. Bunun yanı sıra hazırlanan miktarı yüklü bir projenin daha olduğunu ancak İsrail makamlarının buna izin vermediğini, anlamsız gerekçelerden ötürü söz konusu türbe üzerindeki çalışmalarla şimdilik yetinildiğini öğreniyoruz.  Hz. Musa makamında kıldığımız yatısı namazının ardından Kudüs’teki otelimizde konaklamak üzere dönüş yoluna girdik. 

Otelde yemek yedikten sonra gurubumuzdaki diğer arkadaşlarla bir araya gelip, içtiğimiz çayların eşliğinde yoğun geçen ziyaret programlarını değerlendirirdik. Gidilen mekanlar, mekanların durumu ve yapılması gerekenler üzerinde görüş alışverişinde bulunur ve gün içinde çekilen fotoğrafların paylaşımı arkadaş gurubu arasında gerçekleştirilirdi. 

Sabahları erken uyanılacağı için bu sohbetler mümkün olduğu kadar fazla uzatılmaz idi. Zira uyuyup uykuyu alabildiğiniz kadar almanız ve sabah erken saatte de cemaatle Mescid'il Aksa'da kılınacak namaz için lobide hazır bir halde bekliyor olmanız gerekiyordu.

Cuma günü, Cuma namazı münasebetiyle günümüzü Mescid-i Aksa’da geçirdik. Sabah namazıyla başlayan ziyaretimiz, sadece cuma günü ibadet ve ziyaret için açılan Kubbet-üs Sahra’da devam etti. 

Peygamber Efendimizin miraca yükseldiği Hacaret-ul Muallaka (Asılı Taş)’yı ziyaret ettik.  Kubbet-üs Sahra'nın zemininde bulunan "Asılı Duran Taş" anlamına gelen Haceret-ul Muallaka taşı Hz. Muhammed  (SAV) Efendimizin Miraca çıktığı kabul edilen kaya parçasıdır. Bu kayanın en geniş yeri 18 metre, en dar yeri ise 1 Metre 35 santimetredir. Kubbet-üs sahra’nın zemininden basamaklarla bir alt kata indik. 

Mübarek taşın altında namazımızı kıldık, bütün Müslümanlar için, ümmetin selameti ve selahati için duaya durduk. Ardından da yine 144 dönümlük alanın içinde bulunan Mervan Mescidi ve Burak Mescidi’ni ziyaret ettik. Emevi Halifesi Mervan tarafından yaptırılan ve oldukça geniş bir alana yayılan Mervan Mescidi’ni ziyaret ettikten sonra,  Burak Mescidi’ne geçtik.   

"AŞIRI DİNCİ YAHUDİLERİN MESKENİ AĞLAMA DUVARI"
Miraçta Efendimize binek olma şerefine erişen Burak’ın geçici olarak bağladığı yere yapılan mescide  Burak Mescidi adı verilmiş. Mescid-i Aksa’daki kutsal mekanları ziyaret edip dualarımızı gerçekleştirdikten sonra cuma namazı için kalan kısa süreyi Yahudiler için çok önem taşıdığını öğrendiğimiz ve aslında rehberimizin de hiç gitmek istemediği ağlama duvarına doğru yürümeye başladık. Mescid-i Aksa’nın yerleşkesi içerisinde bulunan Burak Mescidi’nin arka duvarının bitişiği olan ağlama duvarına yine İsrail polisinin aldığı yoğun güvenlik tedbirleri ve X-Ray cihazlarından geçerek ulaşabildik.

Ağlama duvarının yanından İsrail polisinin özel durumlarda rahatlıkla Mescid-i Aksa’ya giriş sağlayacak demirden yapılmış koridor ve tünel karışımı düzenek hemen dikkatimizi çekiyor. Rehberimiz, özel bir durum karşısında binlerce İsrail polisinin bir anda Mescid’e girişlerini sağlayan bu koridorun iyi niyetle yapılmadığını hemen içimizden geçiriyor ve sonra da bunu dillendirmekten de geri durmuyorduk. İşte burada bir kez daha yazımın başında rehberimizin dillendirdiği, ‘Bizi tüketiyorlar, eritiyorlar, bizi yutmalarına ramak kalmış” şeklindeki ifadelerinde ne kadar da haklı olduğunu bir kez daha anlıyordum. Yahudilerde bir inanış var: Ağlama duvarı manzaralı bir eve sahip olan her hangi bir Yahudi, sorgusuz sualsiz direk cennete gidibiliyormuş. İşte tam da burada duvarın karşı cephesinde bulunan ve çok büyük çoğunluğu Müslümanlara ait olan evleri satın almak için birbirleriyle adeta açık arttırmaya giren Yahudilerin olduğunu öğreniyoruz. İki odalı tarihi bir evi satın almak için Müslüman olan ev sahibine 70 Milyon Dolar para teklif eden ancak buna rağmen evini satmaya  yanaşmayan gurur timsali inançlı Müslümanların var olduğunu yine rehberimizden öğreniyor ve gelecek adına biraz daha ümit var oluyoruz. Ama ne fayda demekten de kendimizi alıkoyamıyoruz. ‘Bade Xarabıl Basra’ dedikten sonra da yönümüzü ağlama duvarına çeviriyor ve o acziyet içerisindeki aşırıcı Yahudileri izliyoruz.

"EN BÜYÜK DESTEK BURADA OLMANIZDIR"
Uzun siyah pardösülü, siyah fötr şapkalı aşırı dinci Yahudilerin duvara yüzükoyun yaslanarak, adeta kapanıp, kendilerinden geçercesine dua edip, ağladıkları duvarda karşılaştığımız manzara çok ilginç idi.  Çok fazla kalmadan buradan çıkmak durumundaydık. Zira Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid’i Aksa’da birçok Müslümana nasip olmayan ya da olamayan bir namazı kılacaktık. Ve üstelikte bunu belki de ömrümüzde ilk ve son defa gerçekleştirmiş olacaktık. Hem gururlu ve hem de hüzünlüydük. Mescid’e girmek üzere yöneldiğimiz kapıların önünde uzun kuyruklar vardı. Kuyrukların sebebi de malum. İsrail polisi lütfedip bu cuma için yaş sınırı getirmemişti belki ama camiye namaz kılmak üzere gelen gençlerin kimliklerine el koyuyor, bazı polisler ise gençlerin üstünü didik didik aramadan geçiriyordu. Geçiş sırası bize geldiğinde Türkiye’den geldiğimizi anlayan polisler bize ilişmeden ve üst araması yapmadan direk geçişimizi de sağlamış oldular. Diğer vakit namazların aksine Cuma namazı için gelen cemaatin yoğunluğu oldukça dikkat çekiciydi. Mescidin avlusunda adeta insan seli vardı. Namaz öncesi görüştüğümüz bazı Kudüslüler, Türkiye’ye olan sevgilerini dile getirirken aslında ihtiyaç duydukları en büyük desteğin kendilerini yalnız bırakmamak olduğunu ifade ediyorlardı. Bunun nasıl olacağını sorduğumuzda ise “bizler ekmek, un, et veya para istemiyoruz. Buraya gelin, burada bizimle olduğunuzu birliğimize karşı olanlara gösterin bu bizim için yapılabilecek en büyük yardım, sağlanmış olan en büyük destektir.” diyerek duygularını ifade ediyorlardı.

"MESCİD'İL AKSA'DA CUMA NAMAZI NASİP OLDU"
Doğrusu bunu biliyorduk zaten. İsrail makamlarının ülkeye giriş ve çıkışlarda takındığı anlamsız tavır zaten bunu gün yüzüne çıkarıyordu. Tıpkı Kudüslülerin dediği gibi İsrail, bizim Filistin’de Kudüs’te olmamızdan, kutsal topraklarda bulunup, hem ibadetlerimizi gerçekleştiriyor olmamızdan hem de Filistinlilerle, Kudüslülerle dayanışma içerisinde olmamızdan rahatsız oldukları her hallerinden belli oluyordu. 

Güzel bir kıraat ve ardından da okunan ezanın ardından mescitteki safların arasındaki yerimizi aldık. İslam ümmetinin düştüğü içler acısı hali ve bu mevcut halden kurtuluş yolunun daha fazla birlik, daha fazla beraberlikle ve Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaktan geçtiğini konu alan hutbeyi dinledikten sonra namazımızı eda etmiş olduk.  Namazın ardından mescit avlusundaki manzara doğrusu çok hoşuma gitti. Namazdan çıkan her Kudüslü etrafındakilerle tokalaşıp, cumasını tebrik ediyor. Güleryüz ve tebessümle yanından geçen yada aynı safta dilini milliyetini bilmediği müdlüman kardeşine iyi dileklerini iletiyordu. Doğrusu bu manzaranın ençak küçük çaplısı ve daha lokalini sadece bayram namazlarında yaşardık. Oysa ki sizlerin de malumu olduğu üzere Cuma Günleri aslında bütün islam alemi için aynı zamanda bir bayram günüdür. Ve bu bayram gününü,cuma namazının ardından layıkıyla selamlaşıp, kucaklaşmakta yapılan ibadeti tamamlamak anlamına gelirdi. Şahsen, görmeyi çok arzu ettiğim bu manzaraya Kudüs'te, Mescid'il Aksa'da yaşıyor olmak, buna bire bir tanık olup, bu güzellikten nasiplenmek beni ayrıca mutlu etmişti. Çok şükür ki, bunu yaşamak nasip oldu bana...

Yorum Yaz