tatlidede

Kudüs İzlenimleri (VI)

Kudüs İzlenimleri (VI)

Namazın ardından önceden sözleştiğimiz Üniversite eğitimini İstanbul’da tamamlamış ve iyi de Türkçe konuşabilen Mescid’i Aksa’dan Sorumlu Genel Müdür Muhammet Emir ile konuştuk.  Mescitteki kalabalığın güzel göründüğünü anlatarak girdiğimiz sohbette Muhammet Emir, aslında mevcut yoğunluğunu birkaç mislini beklediklerini anlatıyordu bizlere.

Kudüs’teki Müslümanların Cuma namazlarında Mescid’i Aksa’yı  tercih etmelerini sağlamak için Cuma saatinde bütün camileri kapattıklarının altını çizen Emir, buna karşınmescide gelen cemaatin 25 bini geçmediğinden yakınıyordu.

İsrail’e oyunlarına karşın en azından cuma namazlarında 150-200 bin kişinin mescitte toplanmasını arzu ettiklerini kaydeden Emir, Dünya’da Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid’i Aksa’yı Müslümanların nasıl yalnız bıraktığının teknik verilerini şöyle anlatıyordu: “Kudüs şehrine yılda ortalama 3 milyon ziyaretçi geliyor. Buziyaretçilerden sadece 100 bini Müslümanlardan oluşabiliyor. Türkiye’den ortalama olarak gelen misafirimiz ise yılda 50 bin oranındadır. Geçtiğimiz aylarda Mescidimizi ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı Prof Dr. Mehmet Görmez’den bu sayının artırılması talebinde bulunduk. İnşallah bu rakam iki katına çıkacaktır. Bu bizim için çok önemlidir. Malezya, Endonezya, Singapur, Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Avrupa ülkelerinden de gelen diğer Müslüman kardeşlerimizin ziyaretleri artarsa bu ilgi ve yoğunluk İsrail’in üzerimize oynamak istediği oyunları, planladığı emelleribir nebze de olsa öteleyecektir. Çok zor durumdayız. Özellikle de Türkiye’den gelecek kardeşlerimizin desteğine ihtiyacımız var” diyerek sözlerini tamamlıyordu.

Mescit avlusunda yürürken başısarıklı, yaşı 70’lerde olan Filistinli Ahmet Taha islimindeki amca ile selamlaştık. Türkiye’den geldiğimizi öğrenen ve bizimle sıcak bir şekilde selamlaşan Filistinli Taha, Erdoğan ve Davutoğlu ile ilgili methiyeler sürüyordu.

Avluda yürürken Türkiye’den bir isteğiniz bir tavsiyeniz var mı diye sorduğumuzda ise birtek istek ve tavsiyesi olduğunu belirterek şöyle devam ediyordu: "Ne olur buraya gelin. Çocuklarınızı da getirin, Aksa'nın bahçesinde oynasınlar. Siz gelmezseniz İsrail mescidimizi elimizden alacak. Bize para göndermeyin. Siz buraya gelirseniz biz aç olsak da var oluruz. Siz burada olduğunuz sürede İsrail bize zulüm yapmıyor. Varlığınızla bize destek oluyorsunuz. Sizler bu topraklarınız esas sahiplerisiniz. Batı dünyasının buradaki Hristiyanlara sahip çıktığı gibi, bizler de Müslüman kardeşlerimiz, özellikle de Türkiyeli kardeşlerimizin sahip çıkmasını istiyoruz. Buraya gelip, bizleri ziyaret etmelerini yetiyor, bundan büyük destekolmaz zaten” diyordu.

Ahmet Taha Amca’nın bu sözleri beni de Nezir kardeşimi de oldukça duygulandırmış ve derin bir tefekküre sürüklemeye yetmişti.

 

Mescid’i Aksa’da tam güne yakın kalmış havanın yağışlı olması nedeniyle de programımızın bir bölümünü aksatmıştık. Ancak buna rağmen mümkün olduğu kadar yine de programda daha fazla yeri görmemizi arzu eden rehberimiz, durmadan bizlere görmemizi çok arzu ettiği yerin olduğunu, şansımızın yağışlı bir hava denk gelmiş olmasının kendisi için de üzücü bir durum olduğunu anlatıyordu Bizlere.

Otobüsün içinde Kudüs’ü anlatmaya devam eden ve zaman zaman titreyen sesi, tutamadığı gözyaşlarıylabizleri de adeta bir duygu sağnağıyla karşı karşıya bırakan Rehberimiz, Hasan Fehmi hoca, rotamızı meşhur zeytin dağı’na çevirdi. Zeytin dağı bilmeyenler için dik ve sarp bir kayalık olarak gelebilir ama aslında öyle değil. Hatta Zeytin Dağı’na Zeytin Tepesi de desek yeridir. Sağanak halinde yağan rahmet yağmurunun etkisiyle çıktığımız dağda otobüsümüzün içinden ilk başlarda inmeyi cesaret edemedik. Hızlı ve iri iri yağan yağmur tanelerinin beynimize birer çakıl taşı gibi saplanacağını bildiğimiz halde aracımızdan inmekten ve o güzelim Kudüs şehri manzarasını izlemekten kendimizi alıkoyamazdık herhalde. Üstelik bu dağda büyük komutan Salmani Farisi’nin makamını, Rabiat-ul adeviye validemizin mekanlarını ziyaret etmemek birer dua okumamak olamazdı. Aracımızdan indik, yağmur altında karşı taraftan bir başka güzelliğe bürünen Kudüs’ü ve Mescid’i aksayı bir süre izledikten sonra, her mekânda olduğu gibi hatıra mahiyetinde birer fotoğraf çektikten sonra Rabiat-ül Adeviye Annemizin makamına vardık. Rabiat-ul Adeviye validemizdevrinde yetişen büyük hanım evliyalardandır. Dünyevi hayata önem vermeyen, dünyevi yaşama düşkün olmaması ve ibadetleriyle meşhur bir hanımdır. Basra’da doğmuş ve ailenin dördüncü çocuğu olduğundan ismini bu anlama gelen rabia’dan almıştır. Babası çok fakir olduğundan o doğduğu gece evinde ihtiyaç olan şeylerden hiçbiri yokmuş, Annesi çok ağlayıp mahzun olmuş doğduğu vakit. O gece babası rüyasında Peygamberimizi (sav) görmüş ve kızının büyük bir kimse olacağı müjdelenip, Basra beyine bir kağıda; ‘Her gece Rasulullah’a yüz salavat getirdin, dün gece unuttun,bunun için bu kağıdı getirene 400 dinar ver “ diye yazıp götürmesini söylemiş. Bunun üzerine babası böylece yazıp götürmüş Basra beyine. Basra Beyi de, bundan memnuniyet duyup, on bin kızıl altın verip, onlara hep yardımcı olacağını söylemiş. Bundan sonra rahatlayıp kızlarını büyütmüşler. Rabiat’ül Adeviyyi. Rabia validemiz biraz  büyüyünce anne babası ölmüş, kızkardeşleri dağılmış ve Basrada kıtlık başgöstermiş. O da bir ihtiyara hizmetçilikyapmış, yani köleliğe başlamış. Öyle ki bir gece;  “Ya Rabbi, biliyorsunki benim arzum senin emirlerine uymaktır.Eğer iş benim elimde olsa sana ibadetten bir an geri kalmazdım fakat ihtiyara hizmet ettiğim için sana gereği gibi ibadet edemiyorum’ derken ihtiyar efendisi bunları duydu ve onun nasıl bir kişi olduğunu anlayarak azad etti ve kabul ederse ona hizmet edebileceğini söyledi.Ancak Rabia-i Adeviyye kabul etmeyerek onun yanından ayrılmış. Daha fazla uzatmadan bu kıymetli Annemizin yaşamını merak edendostlarımızın bir defalığına bile olsa hayatını göz atıp, okumalarının bugün yaşadığımız şartların ne denli rabbimizin bizlere bahşettiği gözelliklerle dolu olduğunu bir kere daha anlamış olacaklardır. Onun için diyorum ki biz bu kıymetli makamın sabinin yaşam hikayesini dinledik ve dua okuma şerefine nail olduk. Hanibelki nasip olur da gitme durumunu olursa sizlerde bunu yaşarsınız ama olmasa eğer bari bir kez olsun bu kıymetli validemizin hayat hikayesini idrak edecek bir ruh haliyle okuyun diye tavsiyede bulunmak isterim..

Daha sonra büyük komutan Selman- Farisiye doğru adımlarımızı hızlandırdık….
 

Yorum Yaz