tatlidede
tatlidede

Kudüs’ün işgal tarihi 

Kudüs’ün işgal tarihi 

Kudüs 14 Mayıs günü tarihinin en zor en acılı günlerinden birine daha hazırlanıyor.abd başkanı Donald Trump’ın amerikan büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacak olmasıyla işgal edilen topraklarda Kudüs’ün Yahudileştirilmesi girişimleride uluslararası boyut kazanacak ve yeni stratejide bunun üzerine kurgulanacak.

Bugünlere bakınca;İsrail’in uyguladığı politikaları,siyonizm ve Filistin’in dününü ve bugününü anlattığım “Siyonist Sömürgecilik ve Filistin” adlı yazılarım geldi aklıma.Bu yazılarda ki anlatımlarım nasıl bir tarihsel süreçten geçtiğimizi gösteriyordu ve bu tarihsel süreç bizleri bugün çok uluslu bir projeyle karşı karşıya bırakıyordu.

Dosdoğru söylemek gerekirse bir müslüman olarak Hayal kırıklığı yaşadığım doğru ama umudumu yitirdiğimide kimse söyleyemez.

İşte içinden geçtiğimiz bu zor günlere nasıl gelindiğini daha iyi anlayabilmek için “Siyonist Sömürgecilik ve Filistin” adlı yazılarımı sizlerle bir kez daha paylaşmak istedim.İyi okumalar...


“Siyonist Sömürgecilik ve Filistin (1)”

M.Ö. 586 yılında Babil Kralı Nabukadnazarın Filistin topraklarından Babil'e sürdüğü yahudilerin duygularını aktarırken Tevrat,"Babil nehirinin kıyısına oturup ağladık,siyon'u andıkça" der.

Kudüs ile eş anlama sahip "Siyon" sözcüğü,Yahudi toplumsal hafızası ve psikolojisinde önemli bir yer tutar.Bu sihirli sözcük yüzyıllar boyunca Tevrat'ın işaret ettiği "vadedilmiş topraklar"a "dönüş" anlamınıda yüklenmiştir.Yahudiler 100 yıl sonra "Siyon"a dönüp yıkılan Hz.Süleyman mabedini onardılar belki ama bu seferde M.S. 70 yılında,Romalılar tarafından esir edilerek sürüldüler ve Hz.Süleymanın mabedi bir kez daha yerle bir edildi.Kutladıkları her hamursuz bayramında "seneye kudüs"te diye dualar edilirken,geçen zaman içinde "Siyon" artık bir topraktan ziyade Yahudi ideolojisinin de temel taşı haline geldi."Siyon" sözcüğünün yahudiler tarafından siyasi arenaya aktarılması ise ilk defa 19.yüzyılda oldu.

"Siyonizm"in fikir babası olarak kabul edilen ve 1895 yılında I.siyonist kongrenin toplanma sürecini de başlatan Theoder Herzl,Budapeşte doğumlu bir yahudiydi.

O dönem, Avrupa'nın saygın gazetelerinden biri olarak kabul gören Neue Freie Press'te gazetecilik yapan Herzl,gazetenin aynı zamanda Paris temsilcisiydi.Herzl, Avrupa'nın bir Yahudi sorununun olduğunu düşünenlerdendi.O ve arkadaşları,yahudilerin Avrupa'da baskı altında olduklarını ve bununda kesin çözümünün kurulacak bir Yahudi devletinden geçtiğini ve dünyanın buna ikna edilmesi gibi düşünce ve söylemlerin,sürekli ve daimi propagandistleriydi.Herzl'e göre başarısız Avrupa devletleri;ekonomik ve siyasal çöküşlerini yahudilerin varlığına bağlamış ve halkın öfkesinide haksız yere bu cemaate yönlendirmişlerdi.

Yahudi kökenli bir Fransız yüzbaşısı olan Alfred Dreyfusun,almanlar adına casusluk yaptığı iddiası ile yargılandığı dava sürecini gazetesi adına da izleyen Herzl,ünlü Dreyfus davasının sonunda Yahudi devleti fikrini de eyleme geçirme kararını kesin olarak aldı.Çümkü Herzl'e göre yüzbaşı haksızlığa uğramış ve elle tutulur hiçbir delil olmamasına rağmen cezalandırılmıştı.Herzl'in formülünde ki Yahudi Devleti fikri için bir dönem Arjantin ve Uganda'da bir yurt kurulması her ne kadar düşünüldüysede güvenli bulunmadığı için muhalefetle karşılandı.

"Siyon" sözcüğünün Yahudi Psikolojisinde ki harekete geçirici etkisini bilen Herzl,Yahudi devleti fikri için Filistin toprakları üzerinde karar kıldı.1897 yılında Basel'de I.Siyonist Kongresini toplayan Herzl,kongre bildirgesine "Siyonizm'in hedefi,Yahudiler için Filistin'de bir yurt kurmaktır" maddesini ekleterek,uluslararası Arena'da siyasi güç elde edebilmek için kongrenin bir anlamda "sürgünde parlamento" işlevi göreceğini de bir iki cümleyle dünya başkentlerine böylelikle ilanda etmiş oldu.

Basel programının en önemli görevi ise Filistin'e göçü teşvik etmekti,çünkü Filisten'de Filistinliler oturmaktaydı ve popülasyon dengesinin değişmesi gerekiyordu.Herzl, O dönem Osmanlı egemenliğinde olan Filistin'de bir Yahudi Devleti kurulması için Abdülhamit Han'ın yanına çıkarak onunla görüştü ve kendisinden izin istedi fakat Padişah Herzl'i kesin bir dille reddederek onu yanından kovdu.Alman imparatoru Willheim'den de aradığı desteği bulamayan Herzl'in çabaları sonuçsuz kaldı. Fakat siyonistler tarafından Filistin'e göç Akın akın devam etti.Avrupada yaşayan yahudilerin Filistin'e göç fikrine alışmaları çok uzun sürmedi ve Müslümanlar tarafından sahip çıkılan bu halk,Avrupa'da maruz kaldıkları her yeni şiddet sonrası çareyi hoşgörüleriyle ünlü Müslüman alemine sığınmakta buldu.1897'de Basel'de siyonist kongreyi toplayan Herzl günlüğüne "Basel'de Yahudi Devletini kurdum.

Eğer bunu bugün söylersem,herkes bana güler.Ama elli yıl içerisinde bu gerçekleşecektir" notunu düştükten neredeyse 50 yıl sonra, David Ben Gurion 14 Mayıs 1948 günü tel Aviv'de İsrail devletini ilan ettiğinde,1904 yılında Viyana da ölmüş olan Herzl artık hayatta değildi ve doğumunu hazırladığı canavarı görememişti.Herzl'in fikir babalığını yaptığı devletin kurulması için gerçektende 50 yıllık bir süre geçmişti ama tüm bu dönemde hiç hesaba katılmayan ve yok sayılan birileri vardı: 

İşgal edilmiş toprakların asıl sahipleri olan FİLİSTİNLİLER...


“Siyonist Sömürgecilik ve Filistin (2)”

Siyonistler İsrail devleti kurulduğunda,Dünya'ya kendi ideolojilerinin de bir bakıma zaferini ilan ettiler.Uzun süredir Yahudi varlığından kurtulmak isteyen Avrupa öncülüğündeki bir çok devlet, Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması için türlü entrikalara başvurdu ve bu uğurda ellerinden geleni yaptılar.

Siyonist ideolojinin fikir babası olarak kabul edilen Theoder Herzl'in bile hayal edemeyeceği ölçüde hızla yayılan Siyonizmin, Ortadoğu'da yerinden oynattığı taşlar bugün dahi bir türlü yerine oturtulamadı.Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması için, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasını tek gaye olarak gören Herzl ve arkadaşları sadece 50 yıllık örgütlü bir hareket olarak bunu başarmış ve arkalarına aldıkları yabancı devletler ile Osmanlı'nın parçalanması için ellerinden geleni yapmışlardı.

İsviçre'de siyonist kongreninde toplandığı Basel programında Yahudi delegeler, Filistin'de bir devlet kurmaya karar verdiklerinde,toprağın gerçek sahibi olan Filistinli Araplar'ı yok saymış,daha sonra'da kurdukları ırgun ve hanagah gibi silahlı Yahudi örgütleriyle Filistin'de katliamlara girişmişlerdi.

Siyonizim, Avrupa'nın Yahudi sorununu halletmişti belki fakat,yüzbinlerce Filistinlinin hayatıda bir daha düzelmemecesine alt üst olmuştu.Avrupa'da sistematik şiddete uğradıklarını iddia eden yahudiler,geçen sürede kadın veya çocuk ayrımı yapmaksızın Filistinlilere yönelik bir çok katliam gerçekleştirdi.

Herzl'in siyonizmi kendi halkına bir devlet kurmuştu ama bunu bir başka halkın toprağını işgal ederek yapmıştı.Mülteci kampları,işkenceler ve yaşanan ölümlerin hemen hepsi Dünya'nın gözü önünde gerçekleştirilmiş,açıktan açığa olmasada,dünya başkentlerinde kapalı kapılar ardında bu uygulamalar varlık teminatı olarak kabul edilmişti.

Herşeyiyle tamamen farklı bir ideoloji olan Siyonizmin,ırkçı ve sömürgecilik anlayışı da klasik Avrupa sömürgeciliğinden oldukça farklıydı.Avrupa sömürgeciliğinde,sömürgeleştirilen toprakta bulunan halkın emeği sömürülürken,Siyonizmin hedefi ise sömürgeleştirdiği Ülke'nin halkını toprakların dışına çıkarmak ve tamamen Yahudilerden oluşan bir devlet kurmaktı.

Onlara göre toprak yalnızca yahudiler tarafından işlenmeliydi.İşgal edilecek toprağın satın alınarak Yada zor kullanılarak elde edilmesi ise son derece meşruydu. Yine Sanayi'ye tamamen Yahudi sermayesi hakim olmalı ve buralar sadece Yahudi emeğiyle işletilmeliydi.

Hatta sırf bu amaçla kurulduğu bilinen Yahudi sendikası Histadrut yalnızca Yahudi işlerini örgütlüyor ve Arap emeğini boykot ederek onları ekonomik zorluğa itiyordu.Siyonizm,Filistin'de kurduğu Yahudi örgütlerinde yardımıyla Arap topraklarından elde edilen ürünleri tamamen boykot ediyor, buna uymayan yahudileri bile cezalandırmaktan çekinmiyordu. Filistinli Araplar'ı ticari hayattan izole etmek için, siyonistler sadece yahudilerin işlettiği çiftlik evleri ve dükkanlardan alışveriş edilmesini dikte etmekteydi.

Zaman içinde geliştirilen sloganlarla da boykotların sürekliliği sağlanıyordu.Siyonizm, bugün de Filistinlilerin milli bir ekonomi oluşturmasını önlemek için elinden geleni yapmaktadır.Filistinlilerin(tarım ve inşaat) hangi işlerde çalışabileceklerini yasalarla belirlemiş ve ücretleride yarıya indirmişlerdir.Siyonist yönetim,zaman zaman sınır kapatma kararları alarak Filistinlilerin israildeki iş yerlerine gitmelerinin önüne geçmiş,böylelikle de maaşlarını alamayan Filistinli çalışanlar geçim sıkıntısının yanında,kendi devletlerine de vergi verememişlerdir.Düzenli bir milli ekonomi bugün Filistin için bu koşullarda hayal.

İşgal edilen toprakların asıl sahipleri;katliamlar ve yaşanan şiddet olaylarını anlatan yüzlerce kitap yazdılar ve binlerce sempozyuma katıldılar.Avrupa başkentlerindeki protestolar dahil,dünyada hiçbir güç,siyonizme uyguladığı politikalardan bir adım dahi olsa geri attıramadı.İsrail günümüzde de Filistinlileri keyfi olarak tutukluyor ve suçlu bulduğu kişileri hapse atmakla veya öldürmekle kalmayıp,evinide yıkıyor.Bunu tüm dünyanın gözlerinin içine bakarak yapmasına rağmen,Türkiye dışında başka hiçbir ülke tarafından yaşadığımız yüzyıla damgasını vuran siyonizme ve onun önderlerine herhangi bir tepki ne yazık ki verilmiyor, verilemiyor...

Yorum Yaz