tatlidede
tatlidede

Marcel Mauss kimdir? Marcel Mauss kitapları ve sözleri

Fransız sosyolog Marcel Mauss hayatı araştırılıyor. Peki Marcel Mauss kimdir? Marcel Mauss aslen nerelidir? Marcel Mauss ne zaman, nerede doğdu? Marcel Mauss hayatta mı? İşte Marcel Mauss hayatı... Marcel Mauss yaşıyor mu? Marcel Mauss ne zaman, nerede öldü?
  • 29.01.2023 00:00
Marcel Mauss kimdir? Marcel Mauss kitapları ve sözleri
Fransız sosyolog Marcel Mauss edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Marcel Mauss hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Marcel Mauss hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Marcel Mauss hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1872

Doğum Yeri:

Ölüm Tarihi: 1950

Ölüm Yeri:

Marcel Mauss kimdir?

Fransız sosyolog. (1872-1950)

Émile Durkheim'ın yeğeni olan Mauss'un çalışmaları sosyoloji ile antropoloji arasında durur. Büyü, kurban ve hediye değişimi gibi olgulara getirdiği açıklamalar bugün dahi sık başvurulan teorilerdir. Yapısalcı antropolojinin kurucusu Claude Lévi-Strauss üzerinde etkisi büyüktür. En önemli eseri 1925 tarihli Hediye'dir.

Türkçe'de Sosyoloji ve Antropoloji adlı eseri, Doğu Batı yayınları tarafından 2011 yılında basılmıştır.

Marcel Mauss Kitapları - Eserleri

  • Sosyoloji ve Antropoloji
  • Armağan Üzerine Deneme
  • Sosyoloji Yazıları
  • Millet, Millet ve Enternasyonalizm

Marcel Mauss Alıntıları - Sözleri

  • Arapça’daki sadaka, köken itibariyle, aynen İbranice’deki zedaqa gibi, yalnızca adalet demektir; zamanla bugünkü anlamıyla sadakaya dönüşmüştür. Hatta, daha sonra Hıristiyanlık ve İslamla birlikte dünya çapına ulaşan hayır ve sadaka öğretisinin ortaya çıkışının, Kudüs’te fakirlerin zaferiyle, mişnaik dönemle aynı zamana denk geldiğini söyleyebiliriz. (Armağan Üzerine Deneme)
  • Bilim ve beşerî sanayi kadere tabi değil, ondan üstündür. O, tanrılardan, göğün ve yerin tiranlarından kurtulan üçüncü tanrıdır. İnsanlığın ortak mirası, toprak ve sermayeden öte, bunları verimli kılma sanatıdır, insanlığın var olmasını ve milletlerarası ölçekte medenileşmesini sağlayan ürünlerin hazinesinden daha fazlasıdır; bu sanata ve ürünlere dair bilgi ve gelenektir. (Millet, Millet ve Enternasyonalizm)
  • Bütünlüklü bir millet belirli bir derecede demokratik bir merkezî iktidar ile her halükarda milli egemenlik kavramına sahip ve genellikle sınırları bir ırk, bir medeniyet, bir ahlak yani tek kelimeyle millî bir karakterle belirlenen sınırları olan, yeterince bütünleşmiş bir toplumdur. Bu unsurlardan birkaçı eksik olabilir; demokrasi Almanya ve Macaristan'da kısmen, Rusya'da ise tamamen eksikti; Belçika ve İsviçre'de bir dil birliği yoktur; Büyük Britanya bütünleşmiş bir toplum değildir (İskoçya özerk bir şekilde yönetilmek tedir). Fakat tamamlanmış milletlerde tüm bu unsurlar birbirleriyle örtüşür. Bu örtüşmeler nadirdir ancak tam da bu nedenle dikkate şayan ve eğer fikrimizi beyan etmemize müsaade varsa, daha güzeldirler. Çünkü toplumları, hayvanlar ya da bitkiler gibi ele alarak, hatta siyasal ön yargılara kapılmadan değerlendirmek mümkündür. (Millet, Millet ve Enternasyonalizm)
  • Bütün ahlaki çabamız zengin "din adamının" düşüncesiz ve aşağılayıcı himayesini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır... (Sosyoloji ve Antropoloji)
  • - " (...) İnanç, kendi içinde bir eserdir, zihnî bir durumun, bir güvenin, bir aydınlanmanın ışığıdır..." (Sosyoloji Yazıları)
  • krallardan bir şey almak önce bal gibi gelir, sonra zehir oluverir... (Sosyoloji ve Antropoloji)
  • "Gerçekte zenginliği yaratan zenginliktir." (Armağan Üzerine Deneme)
  • İşçi, bir taraftan topluma, diğer taraftan patronlarına hayatını ve işgücünü vermiştir; işçi güvenliğin oluşumuna katkıda bulunmak zorundaysa da, onun hizmetlerinden yararlanan kişiler, ücret ödemekle işçiye karşı olan borçlarını ödemiş sayılmaz ve devlet, toplumu temsil ettiği için, patronlarıyla ve kendi çabasıyla, toplumsal yaşam içerisinde işsizliğe, hastalığa, yaşlılığa ve ölüme karşı işçiye belli bir güvence sağlamak zorundadır. (Sosyoloji ve Antropoloji)
  • Din, büyüdeki başarısızlıklardan ve hatalardan doğmuştur. Başlangıçta tereddütsüz bir şekilde düşüncelerini ve bu düşünceleri bağdaştırma biçimini nesnelleştiren, kendi kendine telkin ettiği düşünceler gibi şeyleri yarattığım tasavvur eden ve kendi davranışlarına hakim olduğu gibi doğal güçlere de hakim olduğunu sanan insan, sonunda dünyanın kendisine karşı direndiğini fark etmiştir; ve dünyayı, bir zamanlar kendisine mal ettiği gizemli güçlerle donatmıştır hemen; kendisi tanrı olduktan sonra, dünyayı tanrılarla doldurmuştur. (Sosyoloji ve Antropoloji)
  • İyiliğin ve mutluluğun ne olduğunu uzaklarda aramak boşunadır. İyilik ve mutluluk buradadır, herkesin benimsediği barışla, kimi zaman ortaklaşa, kimi zaman tek başına yapılan düzenli çalışmayla, biriktirilen ve ardından karşılıklı saygı içerisinde paylaşılan zenginlikle ve eğitimle kazanılan cömertlikle elde edilebilir. (Sosyoloji ve Antropoloji)
  • Ama şu an için Maori hukukunda, hukuk bağının, şeyler üzerinden kurulan bağın, ruhların bağı olduğu nettir, zira o şeyin kendisinin de bir ruhu vardır, o şey de ruhtandır. Bundan şu sonuç çıkar; birisine bir şey sunmak, kendinden bir şey sunmaktır. (Armağan Üzerine Deneme)
  • Roma, vatanseverliğin olduğu kadar iyi yurttaşlığın toprakları ve yurttaş haklarının kurucusu da oldu: Civis Romanus sum! [Ben Roma yurttaşıyım!]. Bununla birlikte yurttaşın bir kentin değil, bir milletin yurttaşı olduğunu ve milletin ancak yurttaşın devletin yönetimine parlamenter vekalet aracılığıyla katıldığı yerde varlık bulabileceğini savunan öğretiyi kuran, Orta Çağ sonu Avrupası'nın devletleri oldu. Ve öğretiyi tamamlayıcı, pratik yahut Cromwell'den beri İngiltere'de olduğu gibi ülküsel olmaktan temel ve siyasal yaşama özgü bir öğreti olma saygınlığına geçiren, Batı dünyasının ilk iki büyük cumhuriyeti, yani Amerika Birleşik Devletleri ile devrimci Fransa cumhuriyetleri oldu. Çünkü vatan ve yurttaş kavramları temelde tek ve aynı kurumdur; pratik ve ülküsel ahlakın tek ve ayrı kuralıdırlar ve aslında, modern cumhuriyete tüm özgünlüğünü, tüm yeniliğini ve kıyas kabul etmez ahlaki saygınlığını veren aynı ana olgudurlar. Modern cumhuriyet bilinçli ve düşünülmüş bir hâl almıştır. Birey -her birey- siyasal bir yaşama doğar. Yurttaş yasaların geliştirilmesine; dinin, bilimlerin ve güzel sanatların ilerlemelerine katılır. O artık kralın askeri değil, cumhuriyetin ve özgür bir ülkenin bir gönüllüsü ya da askeridir. Ve bütün toplum bir anlamda devlete, egemen siyasal topluluğa dönüşmüştür; bu, yurttaşların tamamıdır. Millet adını verdiğimiz şey tam olarak budur. (Millet, Millet ve Enternasyonalizm)
  • İnsanı "ekonomik bir hayvan" haline getirenler, bizim Batı toplumlarımızdır ve bu çok yakın zamanda olmuştur. Fakat henüz hepimiz böyle değiliz. Yığınlar ve elit tabakalar içerisinde, saf ve irrasyonel tüketim son derece yaygındır; eski soyluluğumuzun taşlaşmış bir karakteristiği olmaya devam etmektedir. Homo æconomicus, tipkı ahlâk ve ödev insanı gibi, tıpkı bilim ve akıl insanı gibi, geride kalmış değil, tam önümüzdedir. İnsan, çok uzun bir süre insandan farklı bir şey olmuştur ve hesap makinesiyle birleşen bir makine haline gelişi de yeni olmuştur. (Sosyoloji ve Antropoloji)
  • Bizler kendimizi her an psiko­-fiziko-sosyolojik eylem dizileriyle karşı karşıya buluruz. Bu eylemler bireyin yaşantısında ve toplumun tarihinde yer alan eski ve alışıldık eylemlerdir. Bu eylem serilerinin bireyin yaşantısında oluşma nedenlerinden biri, bu eylemlerin toplumsal otorite için ve toplumsal otorite tarafından oluşturulmuş olmasıdır. (Sosyoloji ve Antropoloji)
  • Subjektif düşünceleri objektif hale getirmeye ve bireysel illüzyonları genelleştirmeye olanak veren şey inançtır. (Sosyoloji ve Antropoloji)
  • Bağımsızlık kavramı vatan kavramıyla kendini gösterir ve bunun birtakım sonuçları vardır: bayrak kültü, geri alınmamış topraklar düşüncesi, askerî sınırların emniyetine ilişkin kaygı, mağlubiyet karşısında duyulan intikam hissi, her türlü iç müdahaleye, egemenlik hakkına karşı yapılan her türlü saldırıya, tüm diplomatik entrikalara ve askerî tehditlere karşı direniş. ... Bağımsızlığın ikinci tezahürü ekonomiktir. Bunu da eş derecede önemli olarak kabul etmek gerekir. Bu barış dönemine kadar ve hatta günümüzde, bilinen en geniş beşeri ekonomik birlik millettir. (Millet, Millet ve Enternasyonalizm)
  • Potlaç, bütün bir kabileyi hatta birçok kabileyi bir araya toplayan, zenginliklerin neredeyse tamamen tahribine (bazı yerliler zenginliği öldürmekten söz ederler) kadar varan ve kabile reisleri arasındaki rekabet ve mücadele ilkesine dayanan muazzam bir şölendir. Bu cömertlik mücadelesinde peşinden koşulan amaç, farklı gruplar ve bunların temsilcileri arasında hiyerarşi oluşturmaktır: en güçlü olan, zenginliği tahrip ederek de olsa en fazla zenginlik armağan eden olacaktır. (Armağan Üzerine Deneme)
  • Yerleşim yerinde verilebilecek ceza bile, en azından Grönland'da, son derece masum bir cezadır; verilen tek ceza meşhur "şarkı düellosu" veya "tambur dansıdır; bu düello veya dans sırasında, kafiyeli dizeler ve nakaratlarla, biri şikayetçi diğeri savunmacı konumunda olan iki rakip birbirine küfür ve haka­retler yağdırır ve bu, rakiplerden biri küfür ve hakaretlerdeki yaratı­cılığıyla diğerini alt edene kadar devam eder. Verilen tek ödül, katı­lan kişilerin yaptığı değerlendirmedirme ve bu değerlendirmeyle verilen tek ceza ise katılan kişilerin kınama ve kötülemeleridir. (Sosyoloji ve Antropoloji)

Yorum Yaz