tatlidede

Mardin’i Kurtarmak Veyahut Onurlandırmak

Mardin’i Kurtarmak Veyahut Onurlandırmak

      İstasyon’daki yüksekokulun Dicle Üniversitesi’ne bağlı olduğu yıllardı. Üniversitenin rektör yardımcısı Mardin’e uğrar, gelmişken valiyi de ziyaret eder. Ziyarete gider gitmesine ama o gün Mardin’in kurtuluş gününe denk gelmez mi. Vali ayıp olmasın diye bizim hocayı da alır götürür. Bir de nezaket olsun diye kürsüye çıkarttırır onu. Misafir olduğu için ilk konuşma sırası da hocanındır. Bizim rektör yardımcısı bu türden protokol konuşmalarına alışık tabi. Bakmış ki konu Mardin’in kurtuluşu, ne var bunda canım. Eee ne de olsa bunca yıllık bürokrasi tecrübesi var. Zihnindeki bütün zafer nutuklarını, hamasi kahramanlık cümlelerini Mardin’e uyarlayarak başlamış tiradına; “Kahraman Mardin halkının üstün cesareti tarihin sayfalarına altın harflerle kazınmıştır. Devlet millet el ele vererek vatan toğrağını ve namusunu düşman postallarına çiğnetmediiiii!!! Mardinliler o gün topyekün birlik ruhuyla hareket ederek kimi şehâdet mertebesine ve kimi de gazilik payesine ulaştı ….” Hoca konuştukça protokol ricâlinin yüzü düşmeye, suratlar asılmaya başlamıştır. Kürsüden bunu fark eden hoca nasıl bir pot kırmış olabileceğini anlamamıştır; neyse sözlerini bitirip son selamlamalarını yapar ve cılız bir alkış eşliğinde yerine döner. Konuşma sırası valiye gelmiştir; “Mardinliler politik zekalarıyla şehrin düşman işgaline uğramasına engel oldular…” cümlesi ağzından dökülünce bizim rektör yardımcısı mahcubiyetinden koltuğa iyice gömülür ve kırdığı potun ne olduğunu anlamış olur. Meğer Mardin hiç işgal edilmemiştir.

      Milli Mücadele döneminde Mardin, önce İngilizler, ardından da Fransızların işgal teşebbüslerine maruz kalmış, fakat hiçbir zaman fiilen işgal edilmemiştir. İngilizler, 23 Mart 1919 ile 25 Mayıs 1919 tarihleri arasında üç farklı işgal teşebbüsünde bulunmuşlar, bu amaçla şehrin ileri gelenleriyle görüşüp birçok istihbarat faaliyetinde bulunmuşlardır. Şehir halkının muhtemel bir işgale çok sert tepki göstereceğini anlayınca da işgalden vazgeçmişlerdir. Daha sonra ise Fransızların işgal girişimi gerçekleşir. Albay Norman, 9 Ocak 1920’de yanındaki dört subayla birlikte Mardin’e gelmiş, halk buna da müsamaha göstermeyince İngilizler gibi Fransızlar da gerisin geri yollanırlar.

      Görüldüğü üzere Mardinliler, iki emperyalist ülkenin işgal teşebbüsünü siyasî zekâsıyla bertaraf etmeyi başarmış, bu sayede hiç saldırı görmemiş; Antep, Urfa ve Maraş’takine benzer bir milli mücadele safhası da geçirmemiştir. Mardin’in az ötesindeki bu komşu şehirler, eşi görülmemiş kahramanlık destanlarıyla çalkalanıp gazi, kahraman ve şanlı gibi unvanları almışlardı. Mardin’in böyle bir unvan almamış olması, düşmana bir karşılık vermeyişi veya başka herhangi bir sebeple ilgili değildir. Mardin halkı, belki de daha iyisini yaparak düşmanın içeri sokulmasına engel olmuştur. Takdir edilir ki düşmanı dışarıda tutabilmek daha zor ve daha zahmetli bir zaferdir. Değerli tarihçi Doç. Dr. Oktay Bozan “Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele Döneminde Mardin” isimli eserinde şehrin bu konudaki macerasını tarihi belgeler ışığında çok ikna edici bir şekilde kaleme almıştır.   

      Dönemin resmî makamları Mardin halkının cesaret ve fedakârlığına kayıtsız kalmayarak her yılın 21 Kasım gününü sembolik de olsa Mardin’in kurtuluş günü olarak ilan etmişlerdir. İlk kutlamanın ne zaman başladığı tam tespit edilemezse de söz konusu kutlamalar 2010’a kadar düzenli olarak devam etti. İşte tam da burada örneğine az rastlanır bir gelişme yaşanır. Tarihçi akademisyen Aysel Fedai yaptığı araştırmalar neticesinde tuhaf bir durumu fark eder. Aysel Hoca, her yıl kutlanan bu temsili günün kurtuluş değil de duruma daha uygun düşen bir kelime ile anılması ve kutlanmasının amaca daha uygun düşeceğine kanaat getirerek yetkililere müracaat eder. Bu amaçla 15 Kasım 2010’da Mardin Belediye Meclisine geniş bir sunum yapar. Buna göre Mardin, Milli Mücadele günlerinde üzerine düşen görevi yapmış ve gösterdiği kahramanlıkla tarihsel kıymetini bir kat daha artırmıştır; fakat hiçbir zaman işgale uğramadığından bir kurtuluş günü de olmamalıdır. Bu doğrultuda, Mardin Belediye Meclisi bilimin sesine kulak vererek 2010 Kasım ayı olağan toplantısında, her yıl 21 Kasım tarihinde kutlanan Mardin’in Kurtuluş Gününün, “Mardin’in Onur Günü” olarak değiştirilmesini oy birliğiyle kabul eder.                    

      Belediye Meclis üyeleri tarafından oy birliği ile alınan karara rağmen gerekli işlemlerin tamamlanamaması üzerine 2010 yılında son defa Mardin’in kurtuluşu kutlanır. Zira Mardin'in kurtuluş günü mantık olarak havada kalmış, kuşa dönmüştü; ama çare yok, resmi prosedürler yetişmediğinden o yıl da kutlama yapılacaktı. Komik duruma düşmek istemediklerinden olacak; vali, belediye başkanı, emniyet müdürü ve garnizon komutanı kutlamalara kendileri bizzat katılmamış, hükümet konağı önündeki törene vekillerini göndermişlerdir. Galiba “mış gibi yapmak” istemediklerindendir.

       Aysel Fedai’nin bilimsel bir kaygıyla araştırdığı ve bir yanlışın düzeltilmesini sağladığı kurtuluş meselesinin çeşitli yansımaları olmuş elbette. Hürriyet Gazetesi’nden Yılmaz Özdil “Her sene 21 Kasım’da görkemli törenlerle kutlanan, Mardin’in düşman işgalinden kurtuluş günü, palavra çıktı iyi mi... İşgale mişgale uğramamış” şeklindeki cümlelerle söz konusu “yanlış kutlamaları” dalgaya almış. Ve sonra da “bir cumhuriyet kızı” olarak nitelendirdiği Aysel Fedai’nin bu yanlışlığı ortaya çıkardığından bahsetmiş. Yazısında dönemin Mardin Belediyesinin, bu yanlışlığı fark eden Aysel Hoca’ya yaklaşımını da öven Özdil “… bana göre, başta belediye başkanı M. Beşir Ayanoğlu, tarihe ve bilime saygı göstererek, gerçekten onurlandırdılar Mardin’i. Küçültmediler... Büyüttüler Mardin’i.” diyerek olumlu tepkisini satırlarında ifâde eder.

      Yılmaz Özdil’in bu yazısına ilk tepki Mardinli başka bir yazar olan Ali Bulaç’tan gelir. Bulaç, yazdığı makalede Mardinlilerin, işgal gerçekleşmesin diye gösterdikleri çabadan bahsederek Özdil’in tahfif edici üslubuna bir nevi tepki vermiş olur.

      Konuyla ilgili yazı kaleme alan bir diğer kişi tanınan tarihçi ve siyaset bilimci Cemil Koçak. Cemil Hoca, “Geçmişte olmamışı, olmuş kabul etmek bir yana; böylesine bir ‘uydurukçuluk’ üzerinden törenler ve anmalar düzenlemeye kalkışmak da, bunun bir ileri adımı olsa gerek… Aysel Fedai, yaptığı araştırmalar sonucunda, Mardin’in hiç işgale uğramamış olduğunu fark etmişti. Dahası, -pek çok kez pek çok akademisyenin yaptığının aksine-  bu bilgiyi kendisine saklamak yerine, açığa vurmuştu. Hatta dahası da var; böylesine bir ‘işgüzarlık’, bu kez cezalandırılmak yerine, ciddiye alınmıştı. Mardin belediye meclisi, bu tarihsel bilgiyi reddetmek yerine, ‘kurtuluş günü töreni’ düzenlemekten vazgeçmeyi tercih etmişti.” diyerek Mardin’in hiç olmayan kurtuluş gününe tepkisini ve konuyla ilgili yaklaşımını ortaya koymuştu.  

      Mardinli araştırmacı Yazar Doğan Bekin ise, Mardin Belediyesi tarafından alınan karar ile Kurtuluş Günü'nün Onur Günü Olarak Kutlanmasına itiraz eder. Üstelik bu kararın yasalara aykırı olduğunu öne sürer. Bekin’e göre 21 Kasım günü, bizzat Atatürk tarafından İstiklal Madalyasını aldığı gün olan 21 Kasım 1923'e özel olarak Mardin'e kurtuluş günü olarak armağan edilmiştir. Mardin Belediyesinin yetkisi olmayan bir karara imza atarak hukuksuzluk yaptığını söyleyerek, Mardin merkezin olmasa da, o dönemde Mardin’e bağlı bulunan bazı toprakların işgal edildiğini şu sözleriyle ortaya koyar: “İngilizler, Musul’dan başka 24 Mart 1919’da Urfa’yı da işgal edince fiili olarak Mardin’e bağlı olan ve şu anda büyük kısmı Suriye sınırları içerisinde kalan, Raselayn, Derbesiye (Şenyurt)’nin güneyi ve Nusaybin’in güneyi de işgal altında kalmış oldu. Böylece, kısmen de olsa, Mardin’in bir kısmı İngilizler tarafından işgale uğramış oldu.”

       Tarihi belgelerden de anlaşılacağı üzere Mardin merkez hiçbir zaman işgal edilmemiş. O dönemde Mardin’e bağlı küçük bir kısım yerleşim yerinin de işgal edilmiş olduğu gerçeği var. Bu durumda Mardin işgal edilmiş oluyor mu olmuyor mu, bir tartışma konusudur hâliyle. Fakat merkezin işgal edilip edilmediği daha belirleyici gibi görünüyor. Üstelik Mardinlilerin elden çıkan Derbesiye ve Şenyurt gibi yerleri almak için İngilizlerle karşı karşıya gelmiş olmaları söz konusu değil. Yani Mardinliler için bir kurtuluş gününe dayanak teşkil edecek bir çarpışma hiç olmamış. Bütün olay Mardinlilerin İngiliz ve Fransızları Mardin merkeze sokmamaları üzerinde şekilleniyor. Ayrıca Doğan Bekin’in de söylediği gibi, 21 Kasım tarihi, Mustafa Kemal’e özel gâzilik unvanının verildiği 21 Kasım 1923’ün Mardin’e ithaf edilmesinden ibarettir, yoksa Mardin’in bir kurtuluş tarihi olsa bile bu tarih 21 Kasım değildir.

       Bu yıl 21 Kasımda Mardin’in 102. Onur Günü kutlanacak. Adı ve adıyla ilgili tartışmalar ne yönde olursa olsun, burada önem kazanan tek şey Mardinlilerin o dönem ortak politik zekalarını kullanarak düşmanı şehre sokmamış olmalarıdır. Savaşı dışarda tutmayı başarmak en az düşmanla çarpışmak kadar değerli bir başarıdır. Bu durum Mardinlilerin Milli Mücadele’ye hiç katkı sunmadıkları anlamına gelmemelidir. Mardinliler, Milli Mücadele’ye gerek asker göndererek ve gerek her türlü lojistik desteği sağlayarak büyük katkılar sunmuştur.

Yorumlar

Image
Ziyaretçi
21.11.2023 / 13:36

👏👏

Image
selebrex
26.10.2021 / 12:40

Çok güzel bir yazı olmuş, bütün kaynaklardan da yararlanarak konuyu irdelemek tam bir makaleye dönüştürmek güzel olmuş. Teşekkürler Mustafa hocam

Yorum Yaz