tatlidede

Mezopotamya Efsaneleri / Bölgedeki Efsaneler

Mardin başta olmak üzere Mezopotamya bölgesinde yaşayan ve İslam başta olmak üzere Ermeni Süryani, Ezidi dinlerine mensup dini kişiler, cinler, şeyhler, camiler, kiliseler, Ziyaretler, Mezarlar, Türbelerle ilgili yer alan efsaneleri sizin için derledik.
  • 28.09.2022 11:00
Mezopotamya Efsaneleri / Bölgedeki Efsaneler

Efsane no:1 Hıdır (Hızır) (A.S) ile İlgili Bir Efsane 1

Bir gün Hıdır (a.s) erkek çocuğu olmayan bir eve dilenci kılığında gelir. Ev sahibi dilenci kılığındaki bu adamın haline çok üzülür ve onu evine davet eder. Sofra kurulur ve ev sahibi bu adamı sofraya buyur eder. Sofradan bir soğan alan dilenci kılıklı Hıdır (a.s) soğanı ısırır ve yemeden sofraya bırakır. Sonra sofradan kalkıp kapıya doğru yönelir. Bu sırada ev sahibi “Hayrola nereye gidiyorsun?” der ve Hıdır(a.s) birdenbire ortadan yok olur. Bu olaydan sonra erkek çocuğu olmasını isteyen ev sahibinin erkek çocuğu olur  .

Efsane No:2 Hıdır (A.S) ile İlgili Bir Efsane 2

Evliyalar zamanında koyun alıp satan (kasap) niyeti iyi, mert, içkici bir kasap varmış. Bir gün Hıdır (a.s) bu kasaba yabancı bir insan kılığında görünerek “Bu gece senin misafirin olacağım” demiş. Kasap misafirini kabul etmiş. Evinde hiçbir yiyeceği kalmayan kasap misafirini iyi ağırlayabilmek için ona: “Ne yapayım ne yersin?” diye sormuş. Misafir kılığındaki Hıdır, “Otuz böbrek yapacaksın.” demiş. Elinde hiçbir şey kalmayan kasap, misafirini iyi ağırlayabilmek için ahıra inip, koyunlarının böbreklerini almış. Hıdır’ın (a.s) önüne getirmiş, koymuş. Hıdır (a.s)  yemiş, içmiş, yatmış, gitmiş. Sonra kasap, koyunların diğer etlerinin ziyan olmaması için temizlemeye gitmiş. Kasap, gidip baktığında tüm koyunlarının hayatta olduğunu görmüş. Tüm bunlardan sonra kasap, Hıdır’ı (a.s) görmek için Allaha yalvarıp yakarmış, Allah duasını kabul etmiş. Hıdır (a.s) tekrar karşısına çıkmış. Hıdır (a.s) tüm bunları onu sınamak için yaptığını söylemiş. Kasap da onun Hıdır (a.s) olduğunu anlamış  .

Efsane No:3 Ermiş Zatın Kerameti

Mardin merkeze bağlı bir köyde bir yatır varmış. İnsanlar bu yatırı sık sık ziyaret ederlermiş. Çünkü burada yatan zat, hayattayken herkese sofrasını açarmış. Bu zatın sofrasında her zaman bir horoz olurmuş. Onun yemeğe gelen misafirlerden tek isteği yemeklerini yedikten sonra horozun kemiklerine dokunmamaları ve kemikleri bir yere toplamalarıymış. Misafirleri gittikten sonra kemikleri toplayan bu zat, kemiklere bir dua okuduktan sonra : “Kalk ey horoz!” dermiş ve horoz yeniden ete bürünerek kalkarmış. Günün birinde muzip bir misafir horozun ayak kemiğinin birini yemiş. Yeniden canlanan horozun da o ayağı aksak kalmış. Buna çok kızan zat, bir duasıyla o muzip adamın ayağını aksak hale getirmiş. Bugün buraya gelen ve şifa dileyenler yanlarında muhakkak bir horoz getirip bırakırlar ve bu horozlar da yoksul halka dağıtılır  .

Efsane No:4 Hızır (A.S)

Zamanın birinde Mardin’de her cuma akşamı yalnız yoksulların evine gidip dilenen yaşlı bir adam varmış ve bu adama sadaka veren herkesin evine bereket gelirmiş. Ona hakaret edenlerin ise bereketi kesilirmiş. Günün birinde bu zatın Hızır(a.s) olduğunu öğrenen bir kadın avazı çıktığı kadar bağırıp: “İşte Hızır, işte Hızır!” diye herkesi çağırmış. Hızır(a.s) hemen ortadan kaybolmuş ve artık çok dara düşmeyene gitmez olmuş. Daha sonraları halk yine dilenci kılığına girmiş olabilir diye cuma akşamları gelen hiçbir dilenciyi geri çevirmez, ona izzet ve ikramlarda bulunurlar  .

Efsane No:5 Şeyh Ramazan Eydo’nun Kerameti

Mardin’de yaşamış olan ve şu anda da burada yatırı bulunan bu zat hayattayken onun ilim, irfan ve kerametlerine inananların yanı sıra inanmayanlar da varmış. Bu zat inanmayanlara: “Madem bu kadar ısrar ediyorsunuz benim bir keramet göstermemi şimdi göreceksiniz.” demiş ve secdeye varmış, o secdeye varırken bir de bakmışlar ki caminin minaresi de onunla birlikte secdeye varmış. Bunu gören inanmayanlar hemen tövbe getirip özür dilemişler. O gün bugündür bu cami kimileri tarafından Şeyh Ramazan Eydo Camisi olarak da anılırmış  .

Efsane No:6 Surp Kevork Kilisesi

Mardin’in Derik ilçesinde bulunan Surp Kevork Kilisesine bazı gecelerde kilisenin tam karşısında bulunan Kelal Kayni tepesinden ellerinde meşalelerle gelen azizler, bu kilisede ibadet ederlermiş.

Efsane No:7 Keşişin Duası

Mardin’in Midyat ilçesinde yaşayan Müslüman bir genç, gayrimüslim bir kıza aşık olmuş. Fakat kız bu gence aşık değilmiş. Bunun üzerine genç aşık olduğu bu kızın annesinin ve babasının ismini öğrenir, keşişe gidermiş. Durumu keşişe açıklarmış ve kızı sevdiğini söylermiş. Keşiş gencin kızı mutlu edeceğine inanırsa dua edermiş. Bir hafta içinde kızın hareketleri değişirmiş o da gence aşık olurmuş. Bunun üzerine keşiş, kızın ona aşık olması için dua etmiş. Keşişin duası tutmuş ve kız da çocuğa aşık olurmuş.

Efsane No:8 Şeyh Abdurrahman 1

Mardin’in Kayaüstü köyünde Şeyh Abdurrahman adlı kendi halinde, yoksul bir kişi varmış. İnsanlar bu kişiyi çok sever ve saygı gösterirlermiş. Şeyh Abdurrahman bir gün evine döner ve karısına der ki: “Ne hazırladın, haydi artık yemek yiyelim.” Karısı da ona: “Sen ne getirdin ki ne hazırlayabilirim?” diye sitem etmiş. O da: “Mutfaktaki sepetin içine bakmadın mı?” diye yanıt vermiş. Kadın da mutfağa gittiğinde kocası giderken hiçbir şey bırakmadığı halde oradaki sepetin içinde yeni kesilmiş üç koyun kellesi görmüş ve kadın bu olaydan sonra kocasının ermiş biri olduğunu anlamış ve kocasından özür dilemiş  .

Efsane No:9 Kasım Duman’ın Kerameti

Bundan 700- 800 sene önce dört beş arkadaş Hicaz’a gitmek için hazırlık yapmaya başlamışlar  ama içlerinden biri çok yoksul olduğu için Hicaz’a gitmeyi çok istemesine rağmen elinden hiçbir şey gelmiyormuş. Bu yaşlı ve yoksul adam bir gün rüyasında dua ederken Kasım Duman Camisine gitmesi gerektiğini ve orada cuma namazından son çıkan kişinin onu Hicaz’a göndereceğini görür. Bu rüya üzerine yaşlı adam bir cuma namazında cami avlusunda namazdan çıkanları beklemeye başlamış. Herkes cami avlusunu terk eder ve bu caminin avlusunda son olarak bir erkek çocuk kalır. Adam da aklından: “Hicaz’a beni bu mu gönderecek?”diye düşünür ve evine geri döner. Bu adam uyuduğunda yine rüyasında o zatla karşılaşır ve ona sitem eder:

“Ben gittim, bekledim ve orada sadece bir erkek çocuk kalmıştı.”der. Bunun üzerine zat:

“Madem öyle sen yine bir cuma namazı çıkışı git bekle, orada son kalacak olan kişi seni Hicaz’a gönderecek” der. Bunun üzerine adam tekrar Kasım Duman Camisinin avlusuna gider. Bu sefer ise caminin avlusunda sona kalan kişi askermiş. Adam, bu sefer de inanmıyor. Bu adam mı beni Hicaz’a gönderecek, demiş kendi kendine. Oradan ayrılan adam ertesi gece uyuduğunda yine aynı rüyayı görmüş. Bu sefer de caminin avlusuna gitmiş. Üçüncü kez cami avlusuna gittiğinde bu sefer camiden en son çıkan kişinin bir dilenci olduğunu görmüş. Bu adam bu sefer rüyasında söylenenleri yapmak için dilencinin yanına gitmiş ve ona :

“Hicaz’a gitmeyi çok istiyorum, arkadaşlarım gitti, ben gidemedim.” diyerek derdini anlatmış. Bunun üzerine bu dilenci kılıklı adam yaşlı ve yoksul olan adamın omzuna dokunuyor ve bundan sonra adam kendini Hicaz’da buluyor. Adamı Hicaz’da gören arkadaşları çok şaşırmışlar ve hayretle: “Sen buraya nasıl geldin?”diye sormuşlar. O da arkadaşlarına rüyasını anlatmış, arkadaşları bunun Kasım Duman’ın kerameti olduğunu ve bu adamın da çok iyi bir insan olduğunu anlamışlar   .

Efsane No:10 Sultan Şeyhmus’un Kerameti 1

Diyarbakır’da büyük bir yangın çıkmış. Mardin’de yaşayan Sultan Şeyhmus, Mardin’den asasını Diyarbakır’a göndermiş ve bu büyük yangını söndürmüş  .

Efsane No:11 Şeyh (Şeyh) Abdurrahman 2

Günün birinde Mardin’in bilinmeyen bir bölgesinde bir çocuk çok hastalanmış. Çocuğu Şeyh Abdurrahman’a götürmek istemişler. Fakat mevsim kışmış ve kar yağışından tüm yollar kapanmış. Hasta çocuğu götürememişler. Bunun üzerine keramet sahibi olan Şeyh Abdurrahman çocuğun yanına gelmiş, elini çocuğun omzuna sürmüş ve çocuk üç günde iyileşmiş   .

 Efsane No:12 Korkan Adamın Duası

Bir gece adamın birinin arabası bozulmuş. Bu adam arabanın içinde beklemeye başlamış. Bir müddet sonra arabanın içindeyken dışarıdan arabaya 4 sefer vurulduğunu sanmış, çıkmış, bakmış dışarıya kimse yok. Tekrar içeriye girmiş. Bir müddet sonra yine arabanın dışından 4 sefer daha ses gelmiş. Adam, tekrar çıkıp baktığında yine hiçbir şey olmadığını görünce çok korkmuş. Ya Allah, ya Abdulkadir Geylani Hz. diye dua etmiş tam o sırada arabanın önünde bembeyaz bir kuş belirmiş ve arabanın önünden 2 sefer geçmiş. Bunun üzerine adamın içine büyük bir ferahlık gelmiş, korkusu ortadan kalkmış .

Efsane No:13 Sultan Şeyhmus

Sultan Şeyhmus kendine ufak bir bahçe yapmış. Bir gün bahçenin önünden 40 kişilik bir grup geçiyormuş. Sultan Şeyhmus’a: “Biz tanrı misafiriyiz.” demiş. Sultan Şeyhmus da onları bahçesine davet etmiş. Bahçede su dahi yokmuş. Sultan Şeyhmus misafirlerine ufak bir tencerede yemek yapmış. İki kaşığı olduğu için de onlara iki kaşık vermiş. Misafirler: “Bu ufak tencere kime yetecek, nerede namaz kılacağız?” demişler. Bir tane ibrik varmış. “Nasıl abdest alacağız?” demişler. Sultan Şeyhmus da misafirlere “Bekleyin” demiş. Dua etmiş herkesin önüne birer ibrik gelmiş ve tenceredeki yemekler ise birden dolmuş ve fazlalaşmış. Sonra bastonunu yere saplamış ve bahçeye su gelmiş. Tüm bu olaylardan sonra herkes burayı ziyarete gelirmiş ve o su hala akarmış. Bu olay Sultan Şeyhmus Türbesinde olmuş.

Efsane No:14 Şeyh Süleyman’ın Kerameti

Mardin’in Midyat ilçesine bağlı Eyvan Tepe Köyüne yakın bir yerde Allah tarafından çok sevilen Şeyh Süleyman adlı bir zad varmış. Bu zad bir gün bir ağaç dikmiş. Bu ağacın yanından da ufak tefek çubuklar çıkmış. İnsanlar bu çubukları ağrıyan yerlerine vurduklarında iyileşiyorlarmış. O ağacın dibinden alınan çubuklar eve de getirilebiliyormuş. Bu çubuklar her şeye iyi geliyormuş.

Efsane No:15 Papaz Barsaum’un Evi

Mardin’in Midyat ilçesine bağlı bir köyde yaşayan çok yoksul bir papaz varmış. Bu papaz evini köydeki duvarcı ustalarına yaptırmak istemiş ve bir gün onları yanına çağırmış. Onlarda papazın yoksul olduğunu biliyorlarmış. “Bize para verecek durumu yok, 7 gün çalışalım papazdır” demişler duvarcı ustaları. Papazın evini yaptıracak kadar malzemesi de yokmuş. Ustalar çalışmaya başlamışlar. Bir şekilde malzeme oluşmuş ve evi bitirmişler. Daha sonra ev bitince bir yabancı gelmiş ve papaza para vermiş. O da bu parayı ustalara vermiş. Bu papazın ismi Papaz Barsaum’dur  .

Efsane No:16 Seyid Bilal’in Yardımı

Padişah kılık değiştirip çarşıda gezermiş. Bu sırada sırtında su taşıyan yoksul bir kadın görmüş. Ona: “ Derdin nedir?” demiş. Kadın da :

“Kocam öldü, çocuklarımı su taşıyarak geçindiriyorum.” demiş. Padişah da ona acımış ve tespihini hediye etmiş. Bu tespihi çarşıda satmasını söylemiş. Kadın da çarşı da bir Ermeni kuyumcuya gitmiş. Ermeni kuyumcu da tespihin çok değerli olduğunu anlayınca iki yalancı şahit tutmuş ve kadının elinden tespihi almış. Çaresiz kalan kadın, Seyid Bilal’e gitmiş, durumu anlatmış ve yardım istemiş. Seyid Bilal de kadının bu isteğini geri çevirmemiş. Çok geçmeden Ermeni kuyumcunun yaptığı haksızlık ortaya çıkmış. Kadın tespihini geri almış ve Ermeni kuyumcu da bulunduğu yerden sürülmüş.

Efsane No:17 Hacı Arif Efendi

Yıllar önce Mardin’de Hacı Arif Efendi adlı biri yaşarmış. Ermiş bir insan olan Hacı Arif Efendi, memurluk yaparmış. Çalıştığı yerde diğer memurlar bunu çekemezlermiş; çünkü kendisi daha yüksek mertebede bir memurmuş ve kendi aralarında gizlice toplanarak Hacı Arif Efendiyi lekelemeye çalışmışlar. Bu kararlarından hiç kimseye bahsetmemeye söz vermişler. Hacı Arif Efendi bir gün bu memurları yanına çağırtmış ve aldıkları karardan da haberi olduğunu söylemiş. Bu duruma oldukça şaşıran diğer memurlar, Hacı Arif Efendi’den özür dilemişler. Onun ermiş bir insan olduğunu anladıklarından bundan sonra ona çok saygılı davranmışlar   .

Efsane No:18 Sultan Şeyhmus’un Kerameti 2

Yetmiş dört Kıbrıs Harbinde birkaç uçağın havada giderken mazotları kalmamış, bu esnada Sultan Şeyhmus kerametini göstermiş mazotsuz olan uçaklar uçmaya devam etmişler   .

Efsane No:19 Abdil Lissis (Kara Ziyaret-Mağara)

Bir gün bir kadın rüyasında bir mağara görmüş. Bu mağaranın içinde de 40 tane kara keçi görmüş. “Acaba bu keçiler nereye gidiyor?” diye hocaya sormuş rüyayı gördükten sonra. Hoca da: “Onların hepsi Şeyh, oraya gece zikr yapmaya geliyorlar” demiş. “Senin gördüklerin keçi değil, Şeyhlardır, zikr yapmaya gidiyorlar” demiş. Bu keçiler –Şeyhlar- her gece gelmiyorlarmış. İnanışa göre o mağarayı ziyaret eden kişilerin dilekleri gerçekleşiyor. Özellikle çocuğu olmayanların çocuğu oluyormuş. Rivayete göre bir kadının 7 yıldır çocuğu olmamış. Bu kadın bu mağarayı ziyaret etmiş. Orada bir gece kalmış ve başına da su dökmüş. Tüm bunlardan sonra bu kadının 5 oğlan, 4 kız çocuğu olmuş. Bu mağaraya salı sabah gidilip bir gece kalınıyor ve çarşamba sabah çıkılıyormuş. Dileğin gerçekleşmesi için bu mağarada salı gecesi kalınması gerekiyormuş. Bu mağaraya ziyarete gelen kadınlar ve erkekler ayrı bölümlerde kalıyorlarmış. Yatmak için odalar varmış. Bize bunları anlatan Hikmet teyzenin de bu mağarayı ziyaretiyle dizlerinin ağrısı geçmiş   .

Efsane No:20 40’lar Dağı Ziyareti (Çelkani)

Sultan Şeyhmus’tan ileride bulunan, suyu şifalı olan 40’lar dağı adlı bu kutsal ziyaret yerine sadece çocuğu olmayan kadınlar götürülürmüş. Çocuğu olmayan kadının üstüne su dökülerek bu soğuk suyla banyo yaptırılırmış. Tüm bunlardan sonra kadın hamile kalır ve çocuğu olurmuş. Bu ziyaret yerine sadece çocuğu olmayan kadınlar çocukları olsun diye gidiyorlarmış   .

 Efsane No:21 Eğik Türbe (Türbetü Avuca)

Halk arasında Türbetü Avuca adıyla anılan “Eğik Türbe” Allah tarafından eğik bir duruma getirilmiş. Zinciriye Medresesinin yanında bulunan bu türbede sırtı ağrıyan bir kişi sırtını 3 kez bu türbe duvarına vurduğunda ağrısının iyileştiğine inanılıyormuş.

Efsane No:22 Şeyh Şaran Ziyareti

Mardin’in güneyindeki dağın tepesinde olan bu ziyaret, ismini Şaran olan bir şeyh ten almıştır. Bu şeyh medresede öğrenciyken o dağa çıkıp sık sık inzivaya çekilirmiş. Medreseden mezun olduktan sonra da orayı kendine mesken tutmuş. Ve sürekli orada yaşamaya başlamış. Namaz kılmak için abdest alacağı zaman aşağıya kadar inip çıkıyormuş. Bir gün hastalandığında dağdan aşağıya inmeye mecali olmadığı için Allah’a dua etmiş ve kendisine su istemiş. Allah da onun duasını kabul etmiş ve dağın başından su fışkırmaya başlamış. Bugün hala o su orada akmaktadır.

Günümüzde insanlar bu büyük zatın hem mucizesini hem de mekanını görmek için sık sık ziyaret ederler. Karanlık olan bu mekanda dualarının kabulü için de mum yakarlar   .

Efsane No:23 Erge Baba

Mardin’in Derik ilçesinde çok uzaklardan görünen bir dağın tepesinde bir ağaç varmış. Bu tepedeki ağacın bulunduğu yer, Erge Baba ziyaretiymiş. İnsanlar Erge Babayı cuma akşamları ziyaret ederlermiş. Bu ziyaretlerinde bir dilek tutup bu ağaca da bir bez bağlayıp taş yapıştırırlarmış. Eğer yapıştırılan taş tutarsa kişinin dileğinin kabul olduğuna inanılıyormuş.

Buraya ziyarete giden insanlar ayrıca yanlarında yemek götürüp birlikte yerlermiş. Burada insanlar namaz da kılarlarmış. Kadın ya da erkekler Erge Babayı rüyalarında gördüklerinde mutlaka onu ziyaret etmeleri gerekirmiş. Ona adak adarlarmış. Erge Baba ziyaretindeki ağaçta o ağacın yaprağından alıp onu sütün içine koyunca bu yapraklar peynir oluyormuş   .

Efsane No:24 Baba Ömer

Bu ziyaret yeri Mardin’in Derik ilçesinin Alagöz köyünde bulunmaktadır. Bugün de üzeri açık bulunan Baba Ömer türbesinin üstünü zamanında bir kişi örtmüş. Fakat türbenin üstünü örten bu kişi rüyasında Baba Ömer’i görmüş. Baba Ömer ona rüyasında kızmış ve şöyle demiş: “Derhal benim üstümü aç.”diye bağırmış. Bu rüyadan çok etkilenen ve korkan bu kişi bunu çevresinde bulunan insanlara anlatmış. Daha sonra hemen Baba Ömer türbesinin üstünü açmışlar. Yakın zamanda oraya içki içmeye giden insanların çarpıldığı rivayet edilmektedir   .

Efsane No:25 Şimane Ziyareti

Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Yağmur köyü ile Ulutaş köyü arasında Şimane denilen bir ziyaret yeri varmış. Buradan dua etmeden geçilmezmiş. Bir gün çoban olan bir kadının hayvanları o ziyaret yerinin olduğu yere kaçmış. Kadın hayvanlarını yakalamak için onların peşinden koşmuş; fakat hayvanları kaçtığı için telaşlanmış ve dua etmeyi aklına getirmemiş.

Kadın ziyaret yerine doğru gittiğinde oradaki şeyhler dua etmeyi unuttuğu için yılan kılığına girip kadını sokmuşlar.

Efsane No:26 Şeyh Sılum

Birbirini çok seven iki genç varmış. Fakat bu gençlerin aileleri bu konuda bir türlü anlaşamazlarmış. Bu ailelerden kızın tarafı artık bu dava çözülsün diye Şeyh Sılum türbesine gitmişler ve dua etmişler. Fakat değişen bir şey olmamış. Bunun üzerine dua eden bu aile, Şeyh Sılum’a kızmışlar ve sitem etmişler. Bunun üzerine Şeyh Sılum bu aileyi cezalandırmış ve onlar çok uzak yerlere gitmek zorunda kalmışlar.

Efsane No:27 Şeyh Mümine Türbesi

Zamanında Midyat yolu üzerinde yaşayan bir hükümdar varmış. Bu zalim hükümdar her gece o yöredeki genç kızlardan biriyle eğlenirmiş. Bu yörede yaşayan bir aile varmış. Bu ailenin de yedi çocuğu varmış. Bu çocuklardan biride genç bir kızmış.Sıra bu ailenin genç kızına gelmiş. Bir gün hükümdarın kölesi olan adam, hükümdarın eğlenmesi için bu kızı istemiş. Fakat zalim hükümdar bu sefer isteğini elde edememiş. Mümine adlı bu genç kız bu olaydan kurtulmuş. Mümine’nin bu olaydan bir şekilde kurtulmasının sebebi onun ermiş biri olmasıyla ilgiliymiş. Halk, Mümine adına türbe yaptırıp Şeyh Mümine Türbesi adını veriyor.

Efsane No:28 Ayn Kamer Ziyareti

Mardin’in Savur ilçesinde Ayn Kamer adlı bir ziyaret yeri varmış. Bu ziyaret yerinde kadının biri burada bulunan havuzun içinde çocuğunun bezlerini yıkamış. Buradaki ziyaretin sahibi o anda kalkmış ve kadına vurmuş “Sen burada nasıl bezleri yıkarsın? Burada ziyaret var.” demiş. Kadın da “Ben burada ziyaret olduğunu bilmiyordum. Ne yapabilirim?” demiş. Ziyaretin sahibi ermiş zat: “Bir kurban kesersen olur, seni affederim.” demiş. Kadın kurbanını kesmiş, burada bir ziyaret olduğuna inanmış. Aynı zamanda da affedilmiş.

Efsane No:29 Şeyh Muhittin

Eskiden Mardin’in Savur ilçesinin İçören Köyünde deli ve güçlü olan bir kadın varmış. Bu kadını bir gün Şeyh Muhittin’in yanına götürmüşler. Şeyh Muhittin de bu kadını zincirli haliyle bir odaya bırakmış. Diğer odalarda da Şeyh Muhittin’i ziyarete gelen misafirler yatıyormuş. Bir gece bu deli ve güçlü olan kadın, bağırıp çağırmaya diğer insanları rahatsız etmeye başlamış. Bunun üzerine kadına görünmeyen bir el tarafından bir tokat atılmış. Kadın bir saat ağlamış. Terden sırılsıklam olmuş. Şeyh Muhittin’in ayaklarına kapanmış: “Şeyhim ben yaptım sen yapma” demiş ve bundan sonra kendine gelmiş. Bu kadın her sene şeyhi ziyaret eder ve ona koç getirirmiş.

Efsane No:30 Sultan Şeyhmus Yatırı

Sultan Şeyhmus, Diyarbakır – Mardin yolu arasında Şeyhan adı ile anılan şirin ve güzel havasıyla ünlü bir bölgenin içindedir. Sultan Şeyhmus’un büyük bir evliya olduğu ve Şeyh Abdülkadir Geylani gününde yaşadığı ve de çağdaşı olduğu halkımızca kesin yargılarla bilinmektedir.

Genellikle Mardin, Diyarbakır halkı tarafından son derece saygıyla anılmakta çocukları olmayan, yaşamayan aileler için bu yatıra daha çok saygı duyulmaktadır. Sultan Şeyhmus’a bir keramet isnat edilir. Basri Konyar “Diyarbekir Yıllığı”nda bunlardan birini şöyle anlatır: Bir gün Bağdat’taki tekkesinin havuzu başında müritlere ders veren Şeyh Abdülkadir Geylani Hazretleri, tesadüfen muhtelif iklim ve milletlerden yetişmiş evliyalardan bahsederken mensuplardan biri Kürtlerden de evliya yetişmiş midir? diye sorar. Hz. Abdülkadir Geylani henüz cevap vermeden manen bundan haberdar olan Sultan Şeyhmus, Şeyhandaki mescidinde bulunan küçük havuza ayağını daldırarak çalkalamış, bundan sıçrayan sular, Bağdat’a kadar ulaşarak Hz. Abdülkadir Geylani ve müritlerinin yüz ve gözlerini, kitaplarını ıslatmış. Bunu gören Abdülkadir Geylani Hazretleri taraftarlarına dönerek ve gülerek “İşte bunu yapan bir Kürt evliyasıdır.”der. Bu vaka üzerine Abdülkadir Geylani ve arkadaşları sultanı ziyaret kaygısına düşerler.

Yola büyük alaylar dizilerek Şeyhan’a yaklaşınca Sultan Şeyhmus, kocaman bir kaya parçasına binmiş ve canlı bir at gibi yürütüp koşturarak Hz.Abdülkadir Geylani’yi ve alayını karşılamıştır.

Hz.Abdülkadir’le tanışan Sultan Şeyhmus bundan sonra dost olmuşlardır. Her yıl ekim ve kasım aylarında Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri burayı ziyarete gelenler mutlaka kurban keserler. Dileklerde bulunurlar. Gelenlerin geçkinleri yemek pişirirler, genç kızlar ve erkekler davullu-zurnalı halay çekerler (Güler,1998:162). Bu önemli ziyaret(yatır) Mardin-Diyarbakır yolu üzerinde 20. kilometresindedir. Şeyhan adı ile anılan güzel orman havası ile ünlü bölgenin içindedir. Osmanlı tipi bir cami ile Sultan Şeyhmus ve arkadaşlarının türbeleri vardır. Hicri:470, Miladi:1055 yılında burada şehit olmuştur. Arap mimarisi ile türbe yapılmış olup burada yatmaktadır (Güler,1998:199).

Efsane No:31 Kadına Görünen Ermiş

Bir gün bir kadın ilkindi namazı için evinde abdest alırken uğultu şeklinde bir ses duymuş, camdan bakmış ki bayrak büyüklüğünde, yemyeşil, parlak bir şey gökyüzünde uçar halde üstünde de beyaz sakallı, sarıklı yaşlı bir adam uçarak kadının evinin yakınındaki türbeye gidiyormuş. Bu adam, türbenin üstünden türbenin içine inmiş. O türbenin yanında da evler varmış. O evlerde de oturan insanlar varmış. Ramazan ayında, sahur vaktinde bu adam bir evin kapısına vurarak ev halkını uyandırırmış. O evin sahibi sürekli türbenin etrafını temizler ve namaz kılarmış. Türbenin yeri bilinmiyor, çok eskidenmiş.

 

Efsane No:32 Mar Mikail Kilisesi

Bir kralın oğlu olan Mar Mikail, bir gün altından bir boğaya taparken-babası gibi-oraya gelen Allah’a inanan bir adam, ona ne yaptığını sormuş. O da altından boğaya taptığını söyleyince ona Allah’ın varlığından söz ederek onu Allah’ın varlığına inandırmış. Mar Mikail’in Allah’a inandığını öğrenen kral babası, ona şiddetle karşı çıkmış ve onu bu inancından vazgeçiremeyeceğini anlayınca onu bir sandığa koyup bir nehre atmış. Nehrin aktığı yön üzerinde bulunan Allah’a inanan başka bir kral, bunu vahiy yoluyla öğrenmiş ve gidip nehrin önünde beklemiş. Sandık gelince onu almış ve Mar Mikail’i büyütmüş. Bugünkü Mar Mikail Kilisesi onun adına yaptırılmıştır. Bu kilise Mardin merkezde yeni yol üzerinde bulunmaktadır   .

Efsane No:33 Sit Siras Kilisesi

Mar Mikail’in kız kardeşi olan Sit Siras, kardeşinin başına gelenleri öğrenince artık o da Allah’a inanmış.(bkz. Mar Mikail Kilisesi Efsanesi) Ve kardeşinin hasretine dayanamayıp o da kendini nehre atmış. Akıntıya kapılıp bir süre sürüklendikten sonra bir grup genç onu bulmuş ve nehirden çıkarmış. Çok güzel olan Sit Siras’ı kendi aralarında paylaşamamışlar. Bu durumdan kurtulmak için kendini yeniden nehre atan Sit Siras, bir süre nehrin akıntısıyla gittikten sonra yüzmeyi bilmediği için Allah tarafından balık kız haline getirilmiş. Sit Siras Kilisesi Mansuriye’de bulunmaktadır. İbadete açıktır  .

Efsane No:34 Kırklar Kilisesi

Mar Bühnen isminde olan bir papaz ve 40 arkadaşı düşmanları tarafından çırılçıplak nehre atılıp öldürülmüş. Daha sonra bunların bir kısmını nehirden çıkarıp yakmışlar. Ardından bunların yandaşları onların kemiklerini toplayıp bir yere yığmışla ve bu kemiklerin üzerine bugün Kırklar Kilisesi olarak bildiğimiz kiliseyi inşa etmişler. Kırklar Kilisesi Mardin merkezde olup bugünkü durumu ibadete açık ve çok iyi durumdadır.

Efsane No:35 Marisya Kilisesi

Annesi ölen Marisya’nın babası yeniden evlenmiş. Üvey anne Marisya’dan hiçbir zaman hoşlanmamış ve sürekli ona zulm ediyormuş. Bir gün Marisya’nın su içeceği testinin içerisinde yılan gören üvey anne bunu Marisya’ya söylememiş. Marisya’nın o testiden su içmesine göz yummuş. Suyu içen Marisya yılanı da yutmuş. Küçük olan yılan Marisya’nın içinde büyümeye başlamış. Bunu bilen üvey anne babasına Marisya’nın hamile olduğunu ve namuslarının lekelendiğine inandırmış. Babasını onu öldürmesi için zorlamış. Babası da bir gün onu alıp bir dağın başına götürmüş. Fakat onu öldürmeye bir türlü kıyamamış. Başka bir hayvanı öldürüp kanını elbiselerine sürüp üvey anneye götürmüş. Dağda tek başına kalan Marisya bir papaz tarafından bulunmuş. Papaz Marisya’dan gerçeği dinledikten sonra elini Marisya’nın başına koyup dua etmeye başlamış. Duadan sonra Marisya’nın karnındaki yılan çıkmış ve Marisya rahat etmiş ve hayatı boyunca o papazın himayesi altında kalmış. Daha sonra Marisya’nın adına bir kilise yaptırılmış. Mansuriye’de olan bu kilise daha sonra camiye dönüştürülüp ismi Muhammed Hekim Camisi olmuş  .

Efsane No:36 Mar Cercis Kilisesi 1

Gölün içerisinde olan ve sürekli bir kız kurban isteyen bir canavar varmış. Sürekli buna kızlarını kurban eden halk, bütün kızlarını kurban ettikten sonra sıra tek kız olan kralın kızına gelmiş. Kral da kızını kurban etmemek için canavarı öldürecek kişiye kızını ödül olarak vereceğini söylemiş.

Uzun süre kimse canavarı öldüremeyince kralın kızını kurban vermeye karar vermişler. Canavar kızı tam yiyeceği anda Mor Cercis adında bir genç canavara saldırıp onu öldürmüş. Onu öldürdükten sonra kralın kızı canavarın kanından alıp Mor Cercis’in sırtına sürüyor. Daha sonra herkes canavarı kendisinin öldürdüğünü iddia etmiş. Kralın kızı da her kimin sırtında onun sürdüğü kanı gösterirse onun öldürdüğünü kabul edeceğini söylemiş. Daha sonra Mor Cercis gelip sırtındaki kanı gösterince kralın da kabulüyle Mor Cercis kralın kızıyla evlenmiş ve artık halk rahat etmiş onlar da muratlarına erip mutlu olmuşlar.

Efsane No:37 Mar Cercis Kilisesi 2

Mar Cercis atının üstünde devamlı gezermiş. Elinde de bir mızrak varmış. Akşamları kilise ibadete kapandığında Mar Cercis ve diğer ölmüş olan peygamberler ayağa kalkar, gece kilisenin içinde gezerlermiş. Mar Cerciş’in öldürmek istediği bir canavar varmış. Bu canavar ise bir çocuğu yutmak istiyormuş; ama Mar Cerciş bu canavarı mızrağıyla öldürmüş. Mar Cercişin ikonası da bu şekildedir   .

Efsane No:38 Mor Gabriel Manastırı

Bir gün bir Müslüman kız bebeği hastalanmış. Bu bebek yakınlarda halk hekimliği yapan bir adama götürülmüş. Adam elinden geleni yapmış. Hatta en sonunda bebeğin sırtına birçok çizik atarak yaraları iyileştirmeye çalışmış; ama yine başarısız olmuş. Bebeğin ağlamaları, feryatları dinmemiş. Komşular: “Bir kez de manastıra götürün.” demişler. Onlar da komşularının dediklerine uyarak bebeği Mor Gabriel manastırına götürmüşler. Kız olan bebek gece sabaha kadar manastırda kalmış. Sabah çıktığında kız olan bebek iyileşmiş; fakat manastırdan erkek bebek olarak çıkmış.

Efsane No:39 Cine Doğum Yaptıran Kadın

Yoksul ve hamile bir kadın varmış. Bu kadın nasıl doğum yapacağını düşünüyormuş sürekli. Bir gece bu hamile kadının kapısına çok güzel, uzun boylu bir kadın gelmiş, hamile olan kadına :

“Sana yardım etmeye geldim.”demiş. Bu güzel kadın, onun doğumunu yaptırmış ve bu kadına bir çuval sarımsak kabuğu vermiş. O da : “Sen bana bu kadar yardım ettin, şimdi beni neden bu sarımsak kabuklarıyla geri gönderiyorsun?” demiş. O da: “Sen bunları akşam evin etrafına serp, gerisine karışma” diye cevap vermiş. O da evine dönüp sarımsak kabuklarını evin etrafına serpip, çocuğuyla beraber uyumuş. Sabah kalkıp baktığında evin etrafına serptiği bu sarımsak kabuklarının her birinin birer altın haline geldiğini görmüş.

Efsane No:40 Cinlerin Düğünü 1

Bir zamanlar Mardin’de düğünleri çarşamba gününe denk gelen gelinler hayatları boyunca hem mutsuz olurlar, hem de sürekli hasta olurlarmış. Daha sonra bu durum hocaların dikkatini çekmiş ve bunu araştırmışlar. Bunun sonucunda cinlerin düğünlerinin sadece çarşamba günleri olduğunu ve çirkin olan cin kızları eğer insan gelin ondan daha güzelse kıskançlığından onu çarpıp ona türlü kötülükler yaparmış. Bu yüzden bir zamanlar ve halen de kimileri düğünlerini Çarşamba gününün dışındaki günlerde yaparlar (kişisel görüşme 2007).

Efsane No:41 Reşit Ağa’nın Cini

Mardin’in Kabala köyünde yaşayan ve o bölgenin ileri gelen ailelerinden olan Bezin ailesinin ağası olan Reşit Ağa’ya uzun yıllar bir cin musallat olmuş. Gece ve gündüz onu rahatsız ediyormuş. Bir gün Reşit Ağa önüne ve arkasına bir sürü iğneler iliştirmiş. Bu cin de gelip Reşit Ağa’ya sarılınca o iğnelerle Reşit Ağaya esir düşmüş. Sonunda cinle bir anlaşmaya varmışlar. Bunun üzerine cin bir daha ne Reşit Ağayı ne de ailesini rahatsız etmiş.

Efsane No:42 Cinlerle İlgili Bir Efsane 1

Siyah atı bulunan kişi her sabah onu ahırdan çıkarır, yıkar ve saçlarını tararmış. Daha sonra günlük işlerine götürürmüş. Günlük işi bittikten sonra onu yeniden yıkar, kurular, yelesini ve kuyruğunu tararmış. Sonra ahıra bırakırmış. Fakat uzun süredir ahıra sabahları her geldiğinde atı aşırı yorgun, terli ve saçları örülmüş bulurmuş. Bunun sebebini uzun zaman çözememiş. Daha sonra bunu bir din alimine sorduğunda bunun bir cin işi olduğunu ve bunu sürekli yaptıklarını söylemiş. Bunun önünü kesmek için ve bir daha bunu yapmamaları için hocanın yaptığı muskayı atın alnındaki saçlarına bağlamış ve bir daha bu olay görülmemiş.

Efsane No:43 Cinlerle İlgili Bir Efsane 2

Bölgede sıkça yaşanan ve birçok insanın başına gelen bu cin olayı bazen hocaların muskalarıyla sonlandırılırken bir defasında başlarına aynı olay gelen İzzo Ahmo ailesi gecenin birinde atın sırtına zift sürüp beklemişler. Bunu fark etmeyen cin ata bindiğinde yapışıp kalmış. Aile efradı hemen ahıra girip cine bir iğne batırmışlar.(Bilindiği gibi cinler metalden kaçar, üzerine metal tutturulan cin de esir olur.) Cinin iğneyi kendisinin çıkarma imkanı olmadığından uzun süre bu cini esir edip ev işlerinde bütün hizmetlerinde kullanmışlar. Bu durum uzun bir süre böyle devam etmiş.( Hatta hastalanan çocuklara cinin saçından bir tutam kesip çocuğun koynuna koyarlarmış ve rivayet edilir ki çocuklar iyileşirmiş) Daha sonra bir gün bu cin çeşmeye su doldurmaya giderken onun cin olduğunu bilmeyen birine iğneyi çıkartmasını rica etmiş. İğne çıktıktan sonra özgür kalan cin eve gidip özgür kaldığını söylemiş ve bu ailenin ona yaptıklarından dolayı onlara beddua etmiş. Bedduası da “İnşallah hiçbir zaman karnınız doymasın ve evinizin çöpü eksik olmasın.”şeklindeymiş. Bu aileyi tanıyan Mardin halkı bu kadar temiz olan bir kendilerini sürekli aç hissetmelerine hala hayret ederler  .

Efsane No:44 Kara Köpek Kılığındaki Cin

Eski Mardin’de oturan bir adam varmış. Bu adamın bir de kara köpeği varmış. Aradan üç dört yıl geçmiş. Bu zamandan sonra bu kara köpek, geceleri sahibinin yanına gitmiyor, ortadan kayboluyormuş. Sahibi de köpeğini merak ediyormuş. Bir gece köpeğinin nereye gittiğini öğrenmek için onu takip etmiş. Köpek evin altındaki kuyunun yanına gitmiş ve dört beş tane kara keçiyle karşılaşmış. Adam bunları görmüş. Bu köpek, bu keçilerle gece ortadan birdenbire kayboluyormuş. Sabah gün ağarırken de köpek geri dönüyormuş. Sahibi bu köpeği dört beş kez üst üste takip etmiş ve aynı şeylerin tekrarlandığını görmüş. En sonunda bu köpek de sahibinin onu takip ettiğini görmüş ve bunun üzerine köpek birdenbire ortadan kaybolmuş ve artık hiçbir zaman sahibine dönmemiş. Rivayete göre aslında bu kara köpek ve keçiler cinmiş. Bu olay Mardin evlerinin altında gerçekleşmiş  .

Efsane No:45 İsa’nın Dedesinin Cini

Savur’un Sürgücü kasabasında cine iğne batırarak onu zararsız hale getiriyorlarmış. Cin, eğer o iğneyi çıkarabilirse ortadan kayboluyormuş. Bir gün bu kasabada İsa adlı birinin dedesi bir cini yakalamış. Cinler demirden korktukları için adam bu cinin elbisesine iğne batırmış. Cin de bundan korkmuş ve adamın her dediğini yapmaya başlamış. Cinin eli bereketliymiş. Cin bu adamın ev işlerinde çalışıyormuş. Cin, hamur yapıyormuş ve bu hamurlar sürekli çoğalıyormuş.

Bu cine işlerinde diğer görünmeyen cinler yardımcı oluyormuş. Bu cinin gözleri çarpık; ama normal insanlar gibi yaşıyormuş, cin olduğu belli değilmiş. Bu cinin bereketinden sonra İsa’nın dedesi ve ailesi çok varlıklı ve belli mevkilerde bulunan bir aile durumuna gelmiş   .

Efsane No:46 Düğünde Elbiseyi Giyen Cin

Eskiden Mardin’de bir aile varmış. Bu ailenin hanımı kendisine çok güzel bir elbise diktirmiş. Elbiseyi her zaman giymeye kıyamayan kadın, onu sandığa kaldırmış zaman geçmiş, mahallede düğün olacakmış. Komşular bu kadını da düğüne çağırmışlar. Birlikte gideriz düğüne, hem de o güzel elbiseni giyersin, demişler. Kadın da heveslenmiş; fakat kadının kocası düğüne gitmesi için kadına izin vermemiş. Komşular ise düğünde eğlenirlerken düğüne gelemeyen komşularının güzel elbisesini hiç tanımadıkları bir kadının üzerinde görmüşler. Etraftakilere o kadının kim olduğunu sormuşlar. Fakat herkes o kadını tanımadığını söylemiş. Kadının komşuları bu yabancı kadına belli etmeden elbisenin arkasına kına sürerek işaret koymuşlar. Ertesi sabah kadınlar düğüne gelemeyen kadına sandıktaki elbisesini çıkarmasını söylemişler. Kadın sandıktan elbiseyi çıkarmış ve elbisenin arkasında ise kına lekesi varmış. O zaman düğünde bu elbiseyi giyen kadının cin olduğunu anlamışlar. Kadın bunun üzerine cinlerin elbiseyi giymesine karşılık elbiseye iğne takmış ve önlem almış  .

Efsane No:47 Cinlerin Ermeni Çiftçiye Yardımı

Mardin’in bir köyünde bir Müslüman çiftçi ile Ermeni çiftçi ortak bir iş yapmaya karar vermişler. Buğday ekip biçeceklermiş. Ürün zamanında buğdayı ekip biçmişler. Ermeni çiftçinin ambarında duran buğdayları iki eşit parçaya bölmüşler. Ermeni çiftçinin oğulları Müslüman çiftçinin buğdaylarından kendi buğdaylarına eklemeye başlamış. Ermeni çiftçi oğullarına yaptıklarının doğru olmadığını anlatmaya çalışmışsa da söz dinletememiş. Müslüman çiftçi ermeni ortağının yanına gelmiş, buğdaylar onun ambarındaymış. Ermeni çiftçi ortağının yüzüne nasıl bakacağını düşünüyormuş. Yemek yemişler, ambara geçmişler. Ermeni çiftçi üzüntü ile ambarın kapısını açmış. Bakmış ki buğdaylar ilk baştaki gibi iki eşit parçaya bölünmüş halde duruyormuş. Buna çok sevinen ermeni çiftçi bu işin cinlerin işi olduğunu anlamış. Ertesi gün bu olayı oğullarına da anlatmış   .

Efsane No:48 Mezarlıktaki Yavru Köpekler

Eskiden bir adam eşeğiyle bir mezarlığın önünden gece geçerken orada iki tane köpek yavrusunun ağlamalarını duymuş. Adam çok merhametli olduğu için bu köpek yavrularına acımış, onları yanına almış, heybesine koyup eve getirmiş. Sonra bu köpek yavrularını eşeğin ahırına koymuş. Fakat eşek bu durum karşısında anırmaya başlamış. Buna aldırmayan adam, ahırın kapısını kapatıp evine dönmüş. Sabah olmuş. Adam kalkıp ahıra gittiğinde gece getirdiği köpek yavrularının yerinde iki tane insan cesediyle karşılaşmış. Adam bu cesetleri ellemeden ahırda bırakmış. Adam gece olunca tekrar ahıra gitmiş. Bu sefer cesetlerin yerinde köpek yavruları varmış. Daha sonra adam bu köpek yavrularını tekrar aldığı mezarlığa geri götürmüş   .

Efsane No:49 Af Dileyen Cin

Genç bir gelin, akşam namazından sonra, hava kararınca köyün çeşmesinden su taşımaya gitmiş. Fakat çeşmenin başına geldiğinde iri yarı, dağınık saçlı, kocaman memeleri olan bir kadın (cin) gelip saldırmaya çalışmış kadına. Korkudan dili tutulan gelin o kadar korkmuş ki dua dahi okuyamamış, öylece hareketsiz kalmış. Fakat o sırada çeşmenin yanından bir adam geçiyormuş.

Adam bunun cin olduğunu anlamış ve onu hemen yakalamış. Yakalanan cin adama onu bırakırsa çevredeki kimseye zarar vermeyeceğini söylemiş. Yaşlı adam da onu bırakmış. Bu olaydan sonra o çevredeki insanları cin çarpmamış   .

Efsane No:50 Adamı Öldüren Cinler

Bundan 20 yıl önce Derik’in Koçyiğit Köyünde yaşayan bir adam varmış. Gece gündüz atıyla gezermiş. Geceleri Koçyiğit’ten Derik’e de atla gidermiş. Mert bir adam olduğu için hiç korkmazmış. Köylüler cinlerden korkarmış; ama bu adam korkmazmış. Bir gün atıyla Derik’ten gelirken atı sanki üzerinde çok yük varmış gibi yorulmuş. Adam arkasına bakıyormuş, kimse yok. Attan indiğinde atın yorgunluğu gitmiş. Adam gece eve gelmiş. Adamın evi köyün biraz dışında, ıssız bir yerdeymiş. Adam kendisine çay yapmış, eli yanlışlıkla çaydanlığa değmiş. Sıcak su ise cinin üstüne dökülmüş. Ondan sonra bu adam nereye giderse gece rüyasında bu olayı görmüş. Bir hafta geçmiş bu olayın üstünden. Adam bir gün banyoya girmiş. Cinler onu orada dövmüş. Adam banyodan çırılçıplak kaçmış. Sırtında ise kamçı izleri varmış. En sonunda cinler uykusunda adamı öldürmüşler. Adam baltayla vurulmuş gibi kanlar içinde kalmış   .

Efsane No:51 Cinlerin Varlığı

Bir adam komşu bir köye gece misafirliğe gitmiş. Giderken bir ovada iki yüz ineğin otladığını görmüş. Yine köye gece döndüğünde aynı ovadan bir düğün sesi geliyormuş, etrafına bakmış, kimse yok; ama davul, zurna sesleri işitmiş. Adam hayretler içinde kalmış. Adam misafirliğe gittiği bu köyde bir çobana rastlamış ve iki yüz ineğin otladığını davul ve zurna sesleri geldiğini çobana anlatmış. Köyün çobanı da: “ Ne ineği, ne davul, zurna sesi, zaten bizim köyde dün cenaze vardı, kim davul, zurna çalar ki ama cinler oluyor, sen onları görmüşsün.”demiş. Daha sonra adam evine gelmiş ve bu olaydan sonra cinlerin var olduğuna inanmış  .

Efsane No:52 Kadını Çağıran Cinler

Derik’in Koçyiğit Köyünde yaşayan bir kadın bir gün tezek (kurutulmuş hayvan dışkısı) toplamaya gitmiş. Karşıda uzak yerde kardeşinin sesini duymuş. Hep: “Bana gel, bana gel” diyormuş. Karşıda kardeşini görüyormuş fakat arada mesafe varmış. Kendi kendine: “Kardeşim burada ne arıyor?” diyormuş. Gittikçe yol uzaklaşıyor, bayağı gidiyor sonra cin min olur deyip geri dönmüş. Tezek toplamayı bitirmiş, akşam eve gelmiş. Kardeşi evdeymiş. Kardeşine sormuş:

“Bugün sen bana bağırıyordun, ben sana yaklaşırken sen uzaklaşıyordun.” demiş. Kardeşi: “Ne diyorsun, ben bugün buradan hiçbir yere ayrılmadım.” demiş. Sonra: “Ben cinleri gördüm o zaman” demiş   .

Efsane No:53 İnsan Kılığındaki Cin

Bir gün bir adam pamuk toplamaya gitmiş. Bir gece sulama yapıyormuş. Yan tarlanın sahibi Abdurrahman, bu adama seslenmiş o gece. Şahsını da görüyormuş adamın ama hep mesafeyi koruyormuş Abdullah sandığı cin. Adam seslenmiş: “İnsen cinsen kimsen ya kendini göster, kimsen ben senden korkmuyorum.” demiş. Bu seslenmiş: “Kendimi gösterirsem sana korkarsın.”demiş. “Ya!” demiş. “Abdurrahman ben senin neyinden korkacağım, birlikteydik.”

“Ben Abdurrahman değilim, korkarsın ben kendimi kolay kolay göstermem, senin buna yüreğin dayanmaz.”demiş. Ortadan kaybolmuş. Adam sabah olunca gece olanları Abdurraman’a anlatmış, ona sormuş. Abdurrahman: “Ben seni görmedim, evdeydim.” demiş. Adam bu olayın cinlerle ilgili olduğunu anlamış   .

Efsane No:54 Cinlerin Düğünü 2

Eskiden bir köyde mezarlığın bekçisi bir gece mezarlıktan şarkı ve çalgı sesleri duymuş. Cinlerin mezarlıkta düğün yaptığını anlayan bekçi çok korkmuş ve ne yapacağını şaşırmış. Hemen dua okumaya başlamış ve o sesleri bir daha duymaz olmuş, ferahlamış   .

Efsane No:55 Mağaradaki Cinler

Mardin’in bir mağarasında cinler yaşarmış. Bu cinler kambur ve cüceymiş. Çoğu zaman tef çalıp, şarkı söyleyip eğlenirlermiş. Akıl hastaları o mağarada bir gece yatarsa cinler onları o gece iyileştirirmiş. Daha sonra sağlıklı olarak mağaradan çıkan hasta ertesi gün bir adak kesermiş o mağarada   .

Efsane No:56 Cinlerin Çarpması

Adamın biri dağlık, ıssız bir yerden gece eşeğiyle geçiyormuş. Orada bir köpek görmüş. Köpeği kucağına almış, sevmiş ve o anda köpek adama bir şeyler söylemiş, dişlerini çıkarmış. Çok korkan adam hızlıca yoluna devam etmiş. Fakat adam üç ay kendine gelememiş. Daha sonra iyileşmiş. Adam iyileşince olanları tüm köylülere anlatmış. Bu olaydan sonra insanlar dağlık, ıssız yerlerden geçmemeye dikkat emişler. Çünkü böyle yerlerde cinler yaşıyor ve insanları hasta ediyorlarmış   .

Efsane No:57 Bir Cinin Doğumu

İlçemiz nüfusunun 2000 civarında olduğu günlerde, “cinlerin miri” Mir Osman’ın karısının doğumu gündeme gelmiş. Cinler, periler ne yapmışlarsa kadının doğumunu gerçekleştirememişler. Aralarından biri, Kışla Mahallesi’nde oturan Fatma isimli bir kadının bu işten çok iyi anladığını söylemiş. Bunun üzerine Osman, Fatma’yı getirmeleri için iki cine görev vermiş. Görevli cinler de akşam ezanından sonra saklandıkları yerden çıkıp insan suretinde Kışla Mahallesi’nin etrafında keşif gezisi yapmışlar. Yatsı namazından sonra Fatma’yı evinden alıp Mir Osman’ın bulunduğu Veysike köyüne götürmüşler. Bir ara Fatma “Beni nereye götürüyorsunuz?” diye sormuş. Cinler fazla konuşmamasını söyledikten sonra normal hallerine dönmüşler. Fatma ayaklarının ters olduğunu görünce, bunların cin olduğunu anlamış. Gazaplarına uğramamak için, her söylediklerini yapmaya karar vermiş. Nihayet Osman’ın huzuruna çıkmışlar.

Cinler, “İşte mirim; sözünü ettiğimiz kadın bu” demişler. Cinlerin miri de “Bak kızım, benim karım doğum yapamıyor; sancılar içinde kıvranıp duruyor. Onu doğurtursan ve bir erkek çocuk olursa, benden sana kıymetli bir mükafat. Doğurtamazsan, sana ne yapacağımı çok iyi bilirsin” demiş. Fatma, cinlerin elinden bir an önce kurtulmak için bütün bildiklerini uygulamaya başlamış. Nihayet kadını doğurtmuş; üstelik dünyaya gelen de bir oğlan çocuğuymuş. Osman, Fatma’nın ödülünü vermek için büyük bir tören düzenlemiş. Ödül olarak Fatma’nın kucağını soğan kabuklarıyla doldurmuş. Fatma’yı sabah ezanına yakın, iki cinin refakatinde evine göndermiş. Eve yaklaştıkları sırada ezan okunmuş; cinler ezan sesini duyar duymaz ortalıktan kaybolmuşlar. Özgürlüğüne kavuşan Fatma da eteğindeki soğan kabuklarını yere atıp kocasına seslenmiş. Evin salonunda kocasıyla karşılaşmış ve olup bitenleri kocasına anlatmış. Kocası hayretler içinde “Sen ne yaptın Fatma; o soğan kabukları altındı. Baksana bir kaçı eteğine takılmış; hemen gidip diğerlerini alalım” demiş. Gitmişler; ama soğan kabuklarının yerinde yeller esiyormuş (Tarihin Tanığı Nusaybin, 2001:169).

Efsane No:58 Bağdaki Peri

Köylerin birinde yaşlı bir nine varmış. Nine küçük kulübesinde işlerini yapar, sonra da bağdaki üzümleri toplamaya gidermiş. Bir gün üzüm toplarken etrafında bir gölgenin dolaştığını fark etmiş. Öğlen sıcağında hayal gördüğünü zannederek aldırmamış. Ama yine de içini belli belirsiz bir korku kaplamış. Akşam eve gelmiş, ocakta yemeğini ısıtırken aynı gölgenin yine etrafında dolaştığını görmüş. Korkmuş. Bildiği bütün duaları okumaya başlamış. Sabaha kadar korkudan gözüne uyku girmemiş. Ertesi gün her zamanki gibi işine koyulmuş. Öğlen aydınlığında bu olağanüstü yaratığın görülemeyeceğini düşünerek yine bağa gitmiş. Üzüm toplama işine başlamış ki gölge yine etrafında görülmüş ve bildiği ayetleri okumaya vakit bulamadan, yaratık tarafından boğulmuş. Bu söylencenin arka planı şöyle anlatılır: Söz konusu bağda bir peri ailesi yaşamaktaydı. Peri, çocuğunu öğlen sıcağından korumak için bağın gölgelik kısmına getirirdi.

Bir gün yaşlı nine bağda dolaşırken, farkına varmadan, perinin çocuğunu ezmiş ve öldürmüştü. İşte bu nedenle peri, nineyi boğarak öcünü almıştı (Tarihin Tanığı Nusaybin,2001:170).

Efsane No:59 Pir Abok (Hul-hule)

Söylentiye göre Pir Abok saçı bellerine kadar uzamış, dişleri uzun ve eğri, yüzü benekli gözbebeği korkunç, çirkin ve vahşi bir yaratıktır. Hakkında şunlar anlatılır: Pir Abok ıssız yerlerde dolaşır. Çevremizdeki mağaralarda da bulunur. Kimseye görünmemeye çalışır, rastladığı kişileri taş atarak, kendisine özgü türküsünü söyleyerek korkutmaya çalışır. İğneden başka hiçbir şeyden korkmaz. Adamın biri Pir Abok’un bulunabileceği yerlerde günlerce beklemiş. Pir Abok’u gördüğü an çaktırmadan elindeki iğneyi ona saplamış. Çirkin yaratık hemen oracıkta on beş yaşında bir kız oluvermiş. Adam da onunla evlenmiş. Bir süre sonra Pir Abok bir kız çocuğu doğurmuş. Derken, çocuk annesine yardım edecek yaşa gelmiş. Bir gün annesinin yıkanmasına yardım ederken vücudundaki iğneye gözü takılmış ve annesine: “Karnında bir iğne görüyorum; bundan rahatsız olmuyor musun, bu zamana kadar aldırmayı düşünmedin mi?” diye sormuş.

Annesi iğneden korktuğunu belli etmemek için, sözü başka konulara çevirmiş. Bir gün Pir Abok yıkanmak için kadınlar hamamına gitmiş. Bir kadın Pir Abok’un karnındaki iğneyi görmüş ve “Karnındaki iğneyi niçin aldırmıyorsun; sağlığın için tehlikeli değil mi?” demiş. Pir Abok iğneyi kendisinin çıkaramayacağını söyleyince, kadın iğneyi almaya çalışmış. İğne çıkınca Pir Abok hemen kaybolmuş. Bu duruma şaşan kadın hamamdakilere durumu anlatmış. Kadınlar buna bir anlam verememiş. Bu olay dilden dile yayılmış. Sonunda Pir Abok’un kocası da olayı duymuş.

Adam, olup bitenleri meraklılara anlatmış. Pir Abok’un kızı, annesiz kalmanın üzüntüsü içinde günlerini geçirmekteymiş. Pir Abok ise kızı da dahil kimseye görünmeden kızını görmeye geliyor, yemeğine gıdalı şeyler katıp gidiyormuş. Bu durum kızın ölümüne kadar devam etmiş.

Bu olağanüstü yaratık hakkındaki bir başka anlatım da şöyledir: Pir Abok her şeye girebilen bir yaratıktır. Kadın, erkek ya da domuz şekline girebildiği gibi, rastladığı kişinin en yakınının suretine bürünebilir. Şekil ve şemali ile göründüğü kişileri delirtebilir. Bu yaratıklar deyimlere bile geçmiştir. Örneğin saçı uzun ve dağınık olanlara “Pir Abok’a benzemişsin.” denilir. Küçük çocukları korkutmak için ise “Pir Abok geliyor” tehdidi savrulur (Tarihin Tanığı Nusaybin,2001:170- 171).

Efsane No:60 Hut

Ayı ile insan arası bir görünümü olan, tüylü, çok yiyen dev bir yaratıkmış.(Halk arasında çok yiyen kimselere “Hut gibisin maşallah!” denilir.) İnsan gibi duygulara sahip olduğu söylenen bu devin en önemli özelliği, dişilerinin erkekleri, erkeklerinin de kadınları kaçırıp onlarla evlenmeleriymiş. Eski zamanlarda, köyün birinde güzelliği ve billur gibi sesiyle tanınan genç bir kız yaşarmış. Köyün ileri gelen ailelerinden birine de mensup olduğu için, birçok delikanlının gözü hep onun üzerindeymiş. Bir gün nasıl olmuşsa kırlara yalnız başına gezmeye çıkmış. Derken, aniden Hut’u karşısında bulmuş. Erkek Hut gökte aradığını yerde bulmuş; güzel kızı omzuna alıp mağarasının yolunu tutmuş. Bu arada, kızın dönmemesi üzerine telaşlanan aile aramaya koyulmuş; fakat izine bile rastlamamışlar. Sonunda kızdan ümitlerini keserek aramaktan vazgeçmişler. Aradan tam yedi yıl geçmiş. Aynı köyden bir çoban, kızın kaybolduğu bölgede koyunlarını otlatıyormuş. Bir yandan da yalnızlığını gidermek ve koyunların toplanmasını sağlamak için kavalını yanık yanık çalıyormuş. Yakınlardaki bir mağarada bulunan kız, kaval sesini duyunca dillere destan sesiyle karşılık vermiş. Çoban, kızın sesini duyar duymaz sesin geldiği yöne doğru yürümüş; mağara ağzının büyük bir taşla kapatılmış olduğunu görünce, boşluklardan mağaranın derinliğine doğru seslenmiş: “Hey! Mağaradaki; in misin, cin misin söyle!”

Kız da “Dillere destan sesimle ve güzelliğimle tanınan falanca kızım. Yedi yıldır Hut’un elindeyim; ondan yedi çocuğum var. Şu anda Hut burada yok, avlanmaya çıktı. Çabuk buralardan uzaklaş ve köye, anneme-babama haber ver, gelip beni buradan kurtarsınlar” diye yanıtlamış.

Çoban sürüsünü alıp köyün yolunu tutmuş. Köylü kazmasıyla, küreğiyle, urganıyla olay yerine gelmiş. Beraberlerindeki getirdikleri ipler yetmemiş; yedi köyün ipini birbirine ekleyip mağaradan aşağı sarkıtıp kızı çıkarmışlar. Köyde yedi gece yedi gün düğün yapmışlar, sonunda da herkesin gözünün üzerinde olduğu kızı çobanla evlendirmişler (Tarihin Tanığı Nusaybin,2001: 171).

Editör: Nezir Güneş

Yorum Yaz