tatlidede

Milli şairin dediği gibi; devlet korkmamalı!

Yazar M. Burhan Hedbi Kürt sorununun toplumsallığına dikkat çekerek, “Bugün kaç insan öldürüldü diye üzülmeyen, fakat kaçan golün hesabını yapan bir toplum olduk."diyor.
  • 06.04.2013 14:55
Milli şairin dediği gibi; devlet korkmamalı!
Yazar M. Burhan Hedbi Kürt sorununun toplumsallığına dikkat çekerek, “Bugün kaç insan öldürüldü diye üzülmeyen, fakat kaçan golün hesabını yapan bir toplum olduk. Tartıya çıktığınızda göbeği içeri çekmek sonucu değiştirmez. Devlet, korkularından ötürü hakları kısıtlamamalı. Mehmet Akif’in dediği gibi korkmamalı!” dedi. ZALİME DE YARDIM EDİLİR “Hz. Muhammed (S.A.V) sahabelerine "Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et!" buyurmuş. Sahabeler “Ey Allah'ın Resulü zalime nasıl yardım ederiz?" deyince Peygamberimiz, "Onu da zulmünden vaz geçirirsiniz!" buyurmuştur. Maalesef günümüz Müslümanlarının kardeşliği de değişmiştir.” Adalet ve ahlak kavramlarının bağlantısına değinen yazarımız M. Burhan Hedbi, ahlaksız olanları yasalar bağlayamayacağını, ahlaklı olanlara da yasaların gerekmeyeceğini söyledi. Ahlakı kitap cildine benzeten yazar, “Cilt bozulunca sayfalar dağılır. Ahlak bozulunca da toplumda ne dirlik kalır ne düzen. Düzenin olmadığı yerde ise adalet ve huzurdan bahsedilemez” ifadelerini kullandı. Niçin yazıyorsunuz? Yazılarınızla neleri hedefliyorsunuz? Benimkisi, bir borcun ifa edilme çabasıdır. Bazı hisler vardır ki anlatılamaz, sadece yaşanır. Kimileri bazı duyguları sadece yazar, kimisi de sadece yaşar. Yazanlar okunur, yaşayanlar ise örnek olur. Kimi sadece yaşadıklarını, kimisi de yaşayamadıklarını yazar, Yaşadıklarını yazanlar tutunur, yaşayamadıklarını yazanlar da zamanla unutulur. Kimi de hem yaşar hem de yazar. Kaygısızların kaleminden kurtulmak ve bir nebze de olsa kurtarmak için yazıyorum. Neler yazıyorsunuz? Çalışmalarınızda nelere dikkat ediyorsunuz? Şuana kadar birisi Mevlid-i Şerif, biri İmam Şafi’nin Divanının Tercümesi, bir diğeri de Akide ile Fıkıh içerikli olmak üzere üç kitap yazdım. Ayrıca birçok yerde yayımlanmış makale ve köşe yazılarım var. Kaleme aldıklarımın orijinal bir fikir ve düşünce oluşturmasına dikkat etmeye çalışıyorum. Daha önce de birçok Kürtçe mevlit yazıldı. Böyle bir çalışmaya nasıl karar verdiniz? Tarih boyunca Kürtçe birçok mevlit ve mersiye yazılmıştır. Bu, Peygamberimize duyulan sevginin işaretidir. Ancak bazı yazarların kendi mevlitlerini okutmayı istemelerinden kaynaklanan bir rekabet söz konusudur. Ben, çalışmalarımla ne seleflerime saygısızlık ne de maddi bir çıkar amaçlamış değilim. Mevcut Mevlitlerde yabancı kelimelerin varlığını müşahede ettikten sonra böyle bir çalışmaya başladım. Sizin kaleme aldığınız Mevlidi diğer Mevlitlerden ayıran farklar nelerdir? Çalışmamın mitoloji, efsane ve hurafelerden arındırılmış olmasının yanı sıra Kur’an ve Sünnet ile çelişmemeye önem verdim. Unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş Kürtçe kelimeleri kullanarak orijinal dilin ahengini ön plana çıkararak akademik çevrelerden ziyade halk arasında kullanılmalarına vesile olmasına katkıda bulunmaya çalıştım. Anadilin yaşamımızdaki önemi nedir? Bu noktada sebep sonuç ilişkisine bakmak gerekir. Öncelikle dil, Allah’ın varlığının delillerindendir. Ancak ‘Düşündüğümüz için mi konuşuyoruz yoksa konuştuğumuz için mi düşünüyoruz?’ diye sorgulamalıyız. Zira önce düşünüp sonra düşündüklerimizi ifade ediyor değiliz. Dil, düşüncemizi mümkün kılan şeyin ta kendisidir. Dil olmazsa düşünemeyiz. Dili düşüncenin basit bir vasıtası olarak değil de, bizzat belirleyicisi olarak görmeliyiz. Dildeki değişim ve bozulma, varlığa bakışın bozulması demektir. Ayrıca her dil, onu konuşan insanların tari­hî varoluş içinde oluşturdukları doğal bir şifre sistemidir. Fazla söze gerek yok. Dil yasaklandığından halimiz de ortadadır. Dil hayat olduğu gibi hayatı pozitif veya negatif olarak da şekillendiren bir vasıtadır. Adalet kavramını nasıl açıklayabiliriz? Adaletten ne anlamamız lazım? Bu noktada adil ve Zalim kavramlarına dikkat etmemiz lazım.Adalet, ahlakla direk alakalıdır. Ahlaksız olanları yasalar bağlayamaz, ahlaklı olanlara da yasalar gerekmez. Ahlak bir kitabın cildine benzer. Nasıl ki cilt bozulunca sayfalar dağılır, ahlak bozulunca da toplumda ne dirlik kalır ne de düzen. Düzenin olmadığı yerde ise adalet ve huzurdan bahsedilemez. Bu konuda da şöyle bir örnek vermek istiyorum; Sağılan kuzular, annelerinden süt emmeleri için koyunların arasına salınır. Biz buna ‘Dangi’ diyoruz. Kuzular annesine götürülmez. Ancak 200 kuzu olsa dahi her kuzu kendi annesine gider. Bu durum İslam adaleti ile yakından ilgilidir. Zira Rab tarafından gönderilen İslam adaleti hiçbir çaba göstermeksizin herkese hakkını vermektedir. Aksi ise, bu adaleti işleyenlerin kabahati veya beşerileştirmelerinin neticesi olabilir. Uzun zamandır gündemimizde olan Kürt sorununu nasıl tanımlıyorsunuz? Sorunun başlığı Kürt sorunu diye başlasa da bu bir insanlık sorunudur. Laf kalabalığı ve demagoji yıllardır bizi hedeften uzaklaştırdı. Uzun cümleler bize insan kaybından öte bir şey kazandırmadı. Çözüm noktasında samimi olunmalı ve neyin nasıl çözülmek istendiği açıkça ifade edilmelidir. İstekteki muammalık neticeye varmayı da sıkıntıya düşüreceği gibi güven duygusunu da zedeleyecektir. Devlet, taleplerin toprak sorununa kadar uzayacağını varsayıp korkuya kapılmamalı. Bundan ötürü hakları kısıtlama yolunu seçmemeli ve milli şair Mehmet Akif’in Korkma! dediği gibi, korkmamalı. Diğer taraf da daha sonra başka istekleri dayatırım diye hesap yapmamalı. Her iki taraf da artık kısa cümleler kullanmalı, net ve samimi olmalı. Çözüm adına nasıl adımlar atılmalı? Kürt sorununun yegâne sebebi Kürt halkının ontolojik haklarıdır. Bu hakların iadesi ise çözüm noktasında önemlidir. Dolayısı ile sunan kişiye bakılmaksızın, her çözüm önerisi meşru görülmelidir. Zira geçen her an canların yanması ve anaların gözyaşı dökmesinden başka hiçbir şey kazandırmıyor. Sorun demokratik yollarla çözülmelidir. Bu uğurda bırakın insanların ölmesi ve öldürülmesini, ‘Bir insanı öldürmeyi tüm insanlığı öldürmek ile eş tutan’ inancımın paralelinde, bir tırnağın zarar görmesine karşıyım. Cesaretin dini, ırkı yoktur. Barışı ancak cesur ve “Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayanlar” tahsis edebilir. Böylesi bir topluma ihtiyaç vardır. SÖYLÜYORLAR AMA PİŞİRMİYORLAR Feqiyi Teyran döneminde bir kitap hazırlayan bir zat, kitabını Feqiyi Teyran’a överek sunar. Teyran kitabı açmadan içeriğinden sorar. Bu zat, hayvanlar âleminde hangisinin yavruladığını ve hangisinin de yumurtladığını tespit ettiğini söyler. Feqiyi Teyran ise o zata, kitabı iki cümle ile özetler, ’Kulaklılar yavrular, kulaksızlar yumurtlar’ Buradan şunu çıkarabiliriz, Kürtler insan mı? Evet. O vakit sıradan bir insanın hak ve hukuku ne ise, Kürtler de buna tabi tutulmalıdır. Aksi halde bu durum, Kürtçe meşhur bir deyimden öteye gitmez: Dibêjin lê napêjin. Söylüyorlar ama pişirmiyorlar. Kürt sorunu ‘İslam Kardeşliği’ ile çözümlenebilir mi? Şimdi ilk önce İslam kardeşliği ile kardeşlerin islamını ayırt etmeliyiz. Kavramın içi Kuran-i düsturlar ile doldurulmaz ise bu, aynı ırktan olanların veya bir çıkar için anlaşmış olan kardeşlerin ‘İslamı’ ile oluşmuş bir kardeşlikten öteye gitmez. Oysaki her ırktaninsanlara aynı hakları sağlayan: İslam kardeşliğidir. Ancak günümüzdeki İslam kardeşliğinin ismi ve muhtevası birbirinden oldukça uzakta bulunuyor. Kardeşlerin İslamı başka, İslam’ın kardeşliği başka! Farklılıklar nasıl ortaya çıkmakta? Bu durum, egemenler ve egemenlikle alakalıdır. Hz. Adem’in dünyaya gelmesi ile birlikte yeryüzünde egemenlik sorunu oluştu. Zira her egemenin gelişi ve hüküm sürmesi entrika ve usullerle olmuştur. Bazılarının egemenliği, başkalarının gözyaşı ve hayatı üzerine kurulmuştur. Ayrıca zulmün küreselleştiği günümüz dünyasında “Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. ” ayeti göz ardı edilmemelidir. Bu da, baskı, zulüm ve işkenceyle temel hak ve hürriyetleri kısıtlayanlara, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyenlere, haksızlık edenlere yakınlık göstermeyin ki size ateş dokunmasın” şeklinde anlaşılmalıdır. KARDEŞLİĞİMİZ HABİL VE KABİL GİBİ SONUÇLANMASIN Zalim ve zulüm kavramları nasıl anlaşılmalıdır? Zalimi, Allah’ın tanımının dışında farklı bir şekilde yorumlamak, birçok sorunu da beraberinde getirdi. Zira hal böyle olunca, kimin zalimi ve kime göre zalim sorularının cevabı her coğrafyada farklıalgılanmaya başlandı. Hz. Muhammed (S.A.V) sahabelerine "Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et!" buyurmuş. Sahabeler “Ey Allah'ın Resulü zalime nasıl yardım ederiz?" deyince Peygamberimiz, "Onu da zulmünden vazgeçirirsiniz!" buyurmuştur. Burada Peygamber Efendimiz (S.A.V) zalime de zulüm yaptırmayın, bu sizin kardeşlik görevinizdir demektedir. Maalesef günümüz Müslümanlarının kardeşliği de değişmiştir. Ensar gibi kardeş olmak gerek, başka türlü bir kardeşlik lüzumsuz ve anlamsızdır. Ancak dindarların yerini din bezirgânları almışsa, bu isteğimiz de yanlış anlaşılabilir. Tıpkı bizler gibi Habil ve Kabil de kardeşti. Kardeşliğimizin onlar gibi sonuçlanmaması adına dikkatli olmalı ve bu şekilde sonuçlanmasını sağlayacak huylardan kaçınmalıyız. Bunun için nasıl hareket etmeliyiz? Aynı ırktan olmak değil aynı ahlaktan olmak önemlidir. Tüm insanlığı birleştiren ırk değil ahlaktır. Bazen barışın sağlanması için konuşmak değil sadece susmak gerekir. Zira birileri olanı anlamsızlaştıracak kadar olmayanı anlamlaştırmakta, birileri de olmayanı anlamakta zorlanmadığı kadar olanı yanlış anlamaktadır. Kimileri konuşmadan çok şey anlatır, kimileri de konuşarak birçok şeyi anlamsızlaştırır. Bugün, kaç insan öldürüldü diye üzülmeyen fakat kaç golün kaçırıldığını gayet iyi bilerek bunun hesabını soran bir toplum olduk. Ne olduğunuz, ne ektiğinizle anlaşılır. Tartıya çıktığınızda göbeğinizi içeriye çekmeniz sonucu değiştirmez. KUZU KURDUN KADERİ OLMASIN Herkes gücü nispetinde sorumludur. Bir toplumun bireyleri, birbirine olan güveni kaybedince o toplum yok olmaya mahkûmdur. Bazı insanlar, dar bir hapishaneden geniş bir hapishaneye tahliye olduğunda özgür kaldığını sanır. Gelişmek ve daha fazla meyve vermek isteyenler, budanmaya katlanmalıdır. İnsanlar için en ideal budama ise, fazla ve gereksiz sözlerden kaçınmaktır. Susmayı konuşmamak olarak değil, bir nevi budama olarak algılamalıyız. Kuzu kurdun kaderi olmasın,. Kurt sahipsiz olduğumuzu sanıp yaklaşırken, sahipsiz olmadığımızı göster ya Rab! M. Burhan HEDBİ Kimdir? İlköğrenimini kendi köyünde okuyan M. Burhan Hedbi, 1985 yılından itibaren çeşitli medreselerde eğitim aldı. Orta öğrenimi 1994 yılında Kızıltepe Sıtkı Türkoğlu Okulu’nda, lise öğrenimini ise Diyarbakır İmam Hatip Lisesi’nde okudu. 2005 yılında ilahiyat fakültesinden mezun oldu. 1997 yılında şiir ve deneme yazmaya, 2002 yılında ise çevirilere başlayan yazarın eserleri, ‘2009 yılında Pendên Şafiî (İmam Şafii’nin Divanı Arapçadan çeviri) yayınlandı. 2010 yılında Mevlid (Mewlûda Kurdî Bi Şêwaza Hedbî, Kürtçe) ve 2011 yılında Eqîde û Fiqha Zelal’dir.(Akide ve Fıkıh/İlmihal) http://www.milatgazetesi.com

Yorum Yaz