tatlidede
tatlidede

Minberde mi Minderde mi?

Minberde mi Minderde mi?

İslam’ı söylemek mi etkili yoksa yaşa(t)mak mı?

Hayatı bir güreş minderine benzetirsek; orada kazanmak, yenmek için rakibimize karşı yapacağımız her hareket, saldırı, savunma kısacası davranışlarımızı helal ve haram olarak tasavvur edersek; kazanmak için her şey mubahtır deyip öyle mi davranacağız yoksa yenilmemiz pahasına ilkelerimizi mi koruyacağız? Nasıl belirleyeceğiz, nasıl davranacağız?

“Pehlivan sinir esnasında nefsine mağlup olmayandır” sözü, size bir şeyler hatırlatıyor mu?

Ötekiyi üzerinden değerlendirdiğimiz islami ilkelerin kaçını kendimize uyguluyoruz? Yataklarımızda rahat rahat bir hayat sürerken ahkam kesmek ne kadar etik? Peki, etik olmayan ne kadar etkili olur?

Nefesler tutulmuş tüm seyirciler olimpiyat judo finalini izliyordu.

Müslüman judocuyla Japon rakibi mindere çıkmış geriye sadece şampiyonun belli olması kalmıştı. Fakat o gün orada öyle şeyler olacaktı ki binlerce insan İslam’ı seçecek ve Müslüman olacaktı.

1984 Los Angelos Olimpiyat oyunlarında 95 kilo üstü erkekler judo kategorisinin final maçıydı.
Mısırlı judocu Muhammed Raşvan Japon rakibi Yasuhiro Yamashita'nın karşısına çıkıyordu. İkisi de kariyeri madalyalarla ve şampiyonluklarla dolu usta sporcuydu.

Fakat olimpiyat başarıları yoktu. Kariyerlerine bir olimpiyat şampiyonluğu ve bir altın madalya daha eklemek için finale kadar tüm rakiplerini bir bir devirip gelmişlerdi. Şampiyonun belirlenmesi için tek bir maç kalmıştı. Fakat Japon judocu Yamashita finalden hemen önce sağ bacağından ciddi derecede sakatlanmıştı, sağ baldırında yırtık olduğu tespit edilmişti.

Sağ bacağını adeta yerde sürükleyerek mindere çıkmış, yürümekte bile güçlük çekiyordu. Kazanan aslında daha maç başlamadan belliydi. Çünkü Yamasita'nın bu sakatlığı herkes tarafından biliniyordu.

Herkesin beklentisi maç başladıktan hemen sonra Raşvan'ın rakibinin sağ bacağına hamle yapıp birkaç saniye içinde işi bitirip kolay bir galibiyet almasıydı. Fakat Müslüman sporcu ısrarla rakibinin sağ tarafına çalışmıyordu.

Antrenörü ve hatta taraftarlar kenardan kendisine rakibinin sağ bacağına vurması gerektiği konusunda seslenseler de Müslüman sporcu kimseyi dinlemiyordu.

En sonunda beklenmeyen oldu, Japon judocu rakibini yere devirip hareketsiz bırakmayı başardı ve altın madalyayı kazandı. Salonda ve tüm dünyada televizyonları başında bu maçı izleyenler büyük bir şok yaşıyordu. Fakat dünya asıl şaşkınlığını Muhammed Raşvan'ın neden böyle yaptığını öğrendiğinde yaşayacaktı.

Maçtan sonra medya ona neden rakibinin dezavantajından faydalanmayıp altın madalya şansını tepip gümüş madalyaya razı olduğunu sorduğunda, Mısırlı judocu şu cevabı vermişti: "Ne sahip olduğum İslam dini ne de dinimin bana öğrettiği ahlaki değerler bana bunu yapmama izin vermedi. Her ne pahasına olursa olsun kazanmak için insanların dezavantajlarından faydalanmak, onları zayıf noktalarından vurmak ne karakterimle ne de İslam’la bağdaşmaz."                          

Bu yorumu üzerine büyük bir alkış tufanı kopmuş ve bu hareketiyle milyonlarca insanın takdirini kazanmıştı. Altın madalyayı inançları uğruna elinin tersiyle itmiş, gümüş madalyaya razı olmuştu belki ama başardığı çok daha büyük bir şey vardı.

Söylenenlere göre yaptığı bu onurlu davranışı İslam diniyle açıklaması sonucu tüm dünyada pek çok insan İslamı merak etmiş, araştırmış, sempati duymuş ve binlerce kişi yeni tanıdığı bu dine geçerek Müslüman olmuştu. Olimpiyatlardan bir yıl sonra uluslararası fair play komitesi, Raşvan'a bu davranışı sebebiyle ödül verdi. Hem Japonya'da hem de dünyada büyük bir saygı görmüş, tüm dünyaya İslam dinini tanıtarak da önemli bir misyon gerçekleştirmişti. Peki siz onun yerinde olsaydınız o maçta ne yapardınız?

Minberlerde, topluluklarda, kendi camianda vs. birçok yerde islamı anlatabilirsiniz iyi-hoş ama ya pratiğiniz! Minberde dediklerimiz maalesef dünya minderinde yaşanmıyor.

Minberde demek kolay zor olan minderde yaşatmaktır. Yaşatmak umuduyla…

Editör: M.Burhan Hedbi

Yorum Yaz