tatlidede
tatlidede

Mukaddesata saldırı, genetik bir hastalık

Mukaddesata saldırı, genetik bir hastalık

Allah’ın adıyla…

Yüce dinimiz İslam’ın dışında diğer bütün fikirler, ideolojiler insanlara kan ve gözyaşından başka hiçbir şey verememiş; veremeyecektir.

Kemalizm kurulduğu andan itibaren din’e, dindar’a ve Kürd’lere savaş açarak zulüm üzerine zulümler ve kıyımlar yaptı. Camileri ahırlara, kışlalara ve depolara çevirdi. Ezanı Türkçeleştirdi. Kuran ilimlerini yasakladı ve medreseleri kapattı. Türk ulusçuluğunu dayattı ve kendisi dışındaki her şeyi yok sayarak binlerce İslam âlimini darağaçlarında sallandırdı.

Kemalizm; Kürd halkıyla mücadelede başarısız kaldı. Kürd halkını dininden ve inancından uzaklaştıramadı. Kürd halkı dinine, inancına, tesettürüne, örfüne ve geleneğine hep sahip çıktı. Sistemden gelen her türlü yozlaşmaya ve asimileye karşı dik durdu. Sistem bu mücadelesinde başarısız kalınca Kürd halkını yozlaştıracak ve din düşmanı haline getirecek kendisi gibi düşünen bir evlat (Apoizmi) doğurarak mücadeleye devam etti.

Sistemin Kürd halkına yapmak istediği ve başaramadığını, PKK (Apoizm) ise 20–30 yıl içerisinde kısmen de olsa başarabilmiş durumdadır. PKK, babası olan Kemalizm gibi komünizm ve Marksizm ideolojileri üzerinde ortaya çıktı ve zaman içerisinde daha fazla taban bulabilmek için sözde Kürd siyasi hareketi(!) olarak devam etti.

PKK 80’li yıllarda mevcut olan diğer Kürd gruplarını baskı, şiddet ve infazlarla etkisizleştirdi. 90’lı yıllarda dindarlara savaş açarak birçok masum insanı canından etti. Susa camisinde 10 Müslüman’ı suçsuz sebepsiz yere şehit ederek camiyi kana buladı. Başbağlar’da 33 Müslüman’ı hunharca katletti. Din’e ve dindar’a karşı amansız bir mücadeleye girişti. Kürd’lerin namusunu beş paraya indirdi. Halk perişan oldu ve kimi köyünden kimi şehrinden oldu.

Evet,  kurulduğu günden beri kimseye hayat hakkı tanımayıp binlerce iç infaz yaparak; hem halkına hem de dindarlara çok zarar verdi.  6-8 Ekim olaylarında Kobanê bahane edilerek 50’den fazla insanın ölümüne neden oldular. Kurban etini dağıtan insanları İşid’çi bahanesi ile vahşice öldürdüler. 16 yaşındaki Yasin Börü’yü öldürmekle kalmadılar, üçüncü kattan atarak nazenin bedeni yaktılar ve arabayla üzerinden geçtiler. Sakal veya başörtülerinden dolayı insanları linç edip katlettiler.

Çözüm süreci buzdolabına konulunca patlattıkları bombalar sayesinde en çok oy aldığı Kürd şehirlerini hendek nimetiyle tanıştırarak viraneye çevirdiler. Hendekler kazarak halkın yaşam alanını dar ettiler. Sivil insanlar arada öldürüldü. Camilerden PKK marşları çalındı. Camiler silah ve yığınak depolarına çevrildi. Cuma ve vakit namazları kılınamaz oldu. Millet çaresizlikten evlerini terk etmeye başladı.

PKK yürüttüğü düşmanlıkta sınır tanımıyor. Tarihi cami ve medreseleri yakıp yıkmaktan çekinmiyor. Peygambere hakaret karikatürünü utanmadan arlanmadan billboardlara asma densizliği gösterebiliyor. Diyarbakır’da tahrip edilen tarihi dört ayaklı minareden sonra ilk Osmanlı eseri olan 500 yıllık Cami olan Kurşun’lu Camiini yakarak akıllara Haccac, Moğol ve İsrail’in zulmünü anımsattı.

PKK’nın camilere olan düşmanlığı ne ilk ne de son olacaktır. Tarihi Kurşunlu Camiini yakıp yıkması doğrusu çok da garibimize gitmedi.

Çünkü kuruluş felsefesi dine ve dindara düşmanlık üzerinedir. Peygamber varisleri olan âlimlerin toplum nazarında değerini düşürmeye yönelik her türlü faaliyeti yapan; elbette camiye karşı da her türlü rezaleti yapacaktır. Yarı tanrılığa terfi den Apo kendi kitabında yazdığı “camiler tiyatroya çevrilmelidir” emri de ortada var iken…

Eş başkanları çıkıp; “camiyi devlet yukarıdan bombalamış” diyerek yalan konusunda uzmanlığını bir kez daha gösterdi. Aslında yutturabileceğini sansaydı belki de Fransızlar(!) yapmış derdi.

Oysa tarihi Kurşunlu Camii kubbeleri sağlam ve içerden ateş yakılarak yakılmıştı. Devletin bu konudaki acziyeti de kabul edilemez bir durumdur. Tarihi mekânlarımızın bu şekilde yakılmasına müsaade edilmesinin hiçbir şekilde izahı yoktur. Devlet hem halkı hem de tarihi mekânları korumak zorundadır.

Biz Müslümanların dikkatinden kaçan husus ise; Ebrehe Kâbe’yi yıkmaya gidince Kâbe’yi savunacak Müslüman olmadığı için yüce Allah ebabilleri yollamıştı. Oysa bugün yeryüzünde milyarlarca Müslüman yaşamaktadır. Cami ve mabetlerimizi korumak için ebabilleri beklemeye gerek yoktur. Camilerimize giderek, çocuklarımızı göndererek cami müdavimi olarak en güzel tepkimizi ortaya koymalıyız.

Gelinen noktada Kürdlerin artık uyanması lazım. Demokrasi ve özgürlük adına her gün Kürdlerin öldürülmesi, kurban edilmesi akıl karı değil. PKK’nın derdi de Kürd halkı değildir. Tek dertleri efendilerinden ve Türk solundan aferin alabilmektir.

Aslında Yalçın Küçük’ün Ergenekon ve PKK ile işbirliği suçlamasına karşın savcıya verdiği şu ifade her şeyi özetlemektedir: “Ben Türkiye’de yaşayan Kürd’leri, Barzanileşmekten alıkoydum, yoksa onlar da toprak talebinde bulunurlardı. Yakın zamanda demokratik Türkiye için mücadele edecek ve ölecekler. Bu hepimizin hayali değil mi? Savcı bey! Benim soyadım küçük ama ben bu devlet için büyük işler başardım”.

Yorumlar

Image
ali
10.12.2015 / 13:26

kardeş hdp pkk nin zulümlerini saymakla bitiremezsin bu saydıkların devede kulak

Yorum Yaz