tatlidede
tatlidede

Musibet, Sorgulama ve Çözüm... 

Musibet, Sorgulama ve Çözüm... 
Uhud savaşında yüce Allah Müslümanlar'a başlarına gelen yenilginin Allah rasulünün emrine aykırı hareketleri dolayısıyla bu yenilginin bizzat kendilerinden kaynaklandığını Kur'an-ı Kerim'de bizlere bildirmiştir. "Onların (müşriklerin) başına (Bedir’de) iki mislini getirdiğiniz bir musibet (Uhud’da) sizin başınıza geldiğinde, “Bu, nereden başımıza geldi?” dediniz, öyle mi? De ki: “O (musibet), kendinizdendir.” Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter." (Ali İmran Ayet-165)
Müslümanların ilk yenilgisi Uhud günü gerçekleşmişti. Fakat bu yenilgi Müslümanların akidelerini, düşüncelerini, fikirlerini, değiştirmemişti. Onlar gerçek mü'minler  idiler. Yenilgiden ders çıkardılar. Uğradıkları yenilginin sonucu ne olursa olsun imanları sebebiyle üstün oldukları inancını kaybetmediler. "Gevşemeyin, üzülmeyin eğer siz mü'minler iseniz muhakkak üstünsünüz." (Ali İmran Ayet-39) buyruğu onların imanlarını artırmıştı.
Müslümanlar daha sonra; Moğollara (tatarlara) ve haçlılara karşı yenik düşmüşlerdi. Bu yenilgiler çok büyüktü ve Müslümanların bazı şehirleri haritadan silinmişti. Yüz binlerce Müslüman kılıçtan geçirilerek kanları dökülmüştü. 
Fakat, Müslümanların ruhları zelil düşmemişti. Direniş ve mücadele ruhlarını kaybetmemişlerdi. Hiç bir zaman tatar ve haçlıların kendilerinden üstün olduklarına inanmamışlardı.Tatarların barbar, vahşi ve medeniyetten yoksun insanlar olduklarını, haçlıların ise; namus ve ırz düşmanı domuzlar olarak tarif ediyorlardı. Müslümanların; fiziki mağlubiyeti ruhi mağlubiyete dönüşmemişti. Müslümanlar ne zaman Allah'a yönelip sebeplere sarıldıklarında Allahın yardımı gelmeye başlıyordu. Müslümanlar tatarları bozguna uğrattıktan sonra tatarların çoğu İslam'a girmeye başladılar. Aynı zamanda Selahaddin-i Eyyubi'de (Allah rahmet eylesin) İslam birliğini sağlayıp haçlıları İslam topraklarından kovmayı başardı. Ne yazık ki; Müslümanların son haçlı savaşlarına karşı aynı tavrı ve pratiği ortaya koyamadılar. Bundan dolayı psikolojik bir yıkım ile karşı karşıya kaldılar. Maalesef bu yıkım devam ediyor. Özellikle son iki yüz yıldır İslam davasına sahib çıkanların akibeti ve yüzleştikleri zulüm ortadadır. İslam ülkelerinin devlet başkanlarının çoğu emperyalizm ve haçlı zihniyetinin taşeronları durumundadır. Satılık ruhlu yöneticilerin  içerisinde oldukları bu ihanetten dolayı Ümmet büyük bir güç kaybına uğrayıp darmadağın olmuştur. Aslında zayıflık dinimizin tabiatından kaynaklanmıyor.
İslâm dini kadar zulme karşı duran başka bir din yoktur. Güçsüzlük ve zulme sessiz kalma, Müslümanların hayatında sonradan ortaya çıkmıştır. Dinlerine hakkıyla sarıldıkları zaman böyle bir zaafiyet yoktu. Dünya düşkünlüğü ve rahatı onları cihad ruhundan uzaklaştırdı. Uhud'da ki hezimette ganimet (Dünya malı) endişesinden kaynaklanmıştı. Uhud'da hem ganimet kaybedildi hem de çok önemli kayıplar verildi.
Osmanlı döneminde ise, idareci ve aydınların yaşamaya başladıkları lüks ve konforlu hayat çöküşün zeminini hazırladı. Batıya özenti ve taklidçilik bir nevi sonlarını getirdi. 
Ameli iman kapsamı dışına çıkarmak, imanı yalnızca kalb ile tasdikten ibaret saymak, imanı hayattan koparıp kalbe hapseden anlayışın sonu yıkım oldu.
"Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen her fenalık ise senin kendi nefsindendir." (Nisa süresi Ayet-4) 
Evet, Kur'an ve sünnetin çizdiği yoldan saptık ve uzaklaştık. Bu nedenle;İslam, hayatımızın her aşamasına hakim  değildir ve olması içinde ciddi bir derdimizde yok. İslamın hakim olması, dünya ve ahiret imtihanımızı başarıyla verebilmemiz için; üzerimize yağan bela ve musibetlerden ders çıkarmamız ve kendimizi ciddi bir muhasebeden geçirmemiz gerekiyor.

Yorum Yaz