tatlidede

Mustafa Sönmez kimdir? Mustafa Sönmez kitapları ve sözleri

Türk Yazar-Gazeteci Mustafa Sönmez hayatı araştırılıyor. Peki Mustafa Sönmez kimdir? Mustafa Sönmez aslen nerelidir? Mustafa Sönmez ne zaman, nerede doğdu? Mustafa Sönmez hayatta mı? İşte Mustafa Sönmez hayatı...
  • 08.12.2022 06:00
Mustafa Sönmez kimdir? Mustafa Sönmez kitapları ve sözleri
Türk Yazar-Gazeteci Mustafa Sönmez edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Mustafa Sönmez hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Mustafa Sönmez hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Mustafa Sönmez hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi:

Doğum Yeri:

Mustafa Sönmez kimdir?

ODTÜ İdari İlimler Fakültesi 1978 mezunudur. Politik, düşünsel eylemliliği 1980 öncesi ODTÜ’de ve kısa adı TİB olan Tüm İktisatçılar Birliği’ndeki faaliyetleriyle başladı, DİSK Petkim-İş, Yeraltı Maden İş, Demokrat gazetelerinde sürdü.

1980 sonrasında araştırmacı –uzman olarak çeşitli kurumlarda çalıştıktan sonra 1983 yılında Nokta dergisinde ekonomi editörü olarak medya sektöründe yer aldı. Uzun bir süre bağımsız çalıştı, kitaplar üretti.

2009-Mart 2013 döneminde Cumhuriyet, Nisan 2013-Şubat 2014’te Yurt , 12 mayıs-1 Eylül 2014 arasında da Sözcü gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Mayıs 2013’ten bu yana da Hürriyet Daily News‘de de haftada 1 gün ekonomi yorumları yazmaktadır. Çeşitli TV kanallarında ve radyolarda yorumculuk faaliyetinin yanında araştırma üretimini ve kitap yayınlarını sürdürmektedir.

Gazeteci-yazarlık uğraşına paralel olarak ilki 1977 yılında yayınlanmak üzere Türkiye ekonomisi üstüne 20’nin üstünde kitap yayımladı.

Mustafa Sönmez Kitapları - Eserleri

  • Medya, Kültür, Para ve İstanbul İktidarı
  • Paran Kadar Sağlık
  • Türkiye'de Holdingler - Kırk Haramiler
  • Filler ve Çimenler
  • AKP - Cemaat
  • Türkiye Solu ve Kürt Siyaseti
  • Teğet'in Yıkımı
  • Kürt Sorunu ve Demokratik Özerklik
  • Kent, Kapital ve Gezi Direnişi
  • 100 Göstergede Kriz ve Yoksullaşma
  • Gelir Uçurumu
  • Doğu Anadolu'nun Hikayesi
  • Grafiklerle 1990'larda İstanbul
  • Ak Faşizmin İnşaat İskelesi
  • Özal Ekonomisi ve İşçi Hakları
  • Neler Oluyor Hayatta?

Mustafa Sönmez Alıntıları - Sözleri

  • Bozüyük zirvesi, medyadan saklanmıştı ama yine de zirvenin hemen ertesinde Doğan Haber Ajansı muhabiri, cep telefonundan İstanbul’a haberi hemen yazdırıyor ve batık banka sahipleri ile Erdoğan’ın buluşması, “Bozüyük Zirvesi” manşetiyle Aydın Doğan’ın gazeteleri Hürriyet ve Milliyetin manşetlerinde yer alıyordu. Buluşmanın ertesi günü haberi gazetelerde gören AKP Genel Başkanı Erdoğan, batık banka patronları Toprak, Karamehmet ve Süzer ile yaptığı zirveyi hemen savunacak ve “Bana sıkıntılarını anlattılar” diyecekti. Erdoğan, olayı haber konusu yapan “malum grubun” gazetelerini de suçlayacaktı. (Filler ve Çimenler)
  • 1979’da, Milliyet’in efsanevi yönetmeni Abdi İpekçi’nin katlinin ardından medyadan çekilme kararı alan Karacan ailesi Milliyet'i satılığa çıkardığında, önce piyasada alıcı olarak Koç Grubu’ndan İnan Kıraç’ın adı geçmişti. Ancak, kamuoyunun verdiği ilk reaksiyonla, Koç ismi geri çekilmiş ve alıcı Aydın Doğan olarak duyulmuştu. Bu, Milliyetin, Koç’lar adına Aydın Doğan’ca alınması şeklinde yorumlandı. Bu yorum sahipleri, yıllarca Doğan Grubu medyasında Koç’ları eleştiren tek bir haber ya da yorumun yer almamasını da bu ilişkiye bağlarlar. Gerçekten de hiçbir Doğan medyasında Koç Grubu şirketleri, yöneticileri ve ürünleriyle ilgili eleştirel bir habere, yoruma rastlanmaz. Doğan medyasında çalışanlar, Koç Grubu ile ilgili eleştirel bir haber veya yorumun medyalarında yer alamayacağını bilirler. (Filler ve Çimenler)
  • Bu kitap, medya sathında yaşanan filler kavgasının medya ötesine uzanan iktisadi ve siyasi boyutlarını ortaya koymaya çalışıyor. Kavga kızıştıkça, tarafların bizzat kendilerinin ya da birbirini “tetikçi” olarak nitelendiren profesyonellerin yazıp çizdikleri, birçok bilinmeze ışık tutuyor. (Filler ve Çimenler)
  • Toplumda "hastalık hastası" insan sayısı artmakta, bu da sağlık sektörüne talebi kabartmaktadır. (Paran Kadar Sağlık)
  • Yapılmış görünen sağlık harcamalarında da ibre özel sermaye birikimini, özel hastane ve ilaç firmalarını palazlandırmaya dönüktür. (Paran Kadar Sağlık)
  • "Bir ülkede yönetim otoriterleşip diktatörleşmeye yöneldikçe, önce medyayı antidemokratikleştirir, kontrol altına alır, susturur. Bu, artık, ülkeyi yönetenlerle medyayı kontrol eden sermaye gruplarının iş birliği ve/veya bunlar arasındaki filler savaşı ile gerçekleşiyor. Medya çalışanları ve okur-izleyiciler ise bu filler savaşında çimenlere olarak eziliyorlar." (Medya, Kültür, Para ve İstanbul İktidarı)
  • İktidarı paylaşan büyük holdinglerin gelişiminde, bir ahtapot gibi kollarını dünya pazarlarının en ücra köşelerine kadar uzatan çokuluslu tekellerle işbirliğinin önemli bir yeri var. 1950 öncesine kadar uluslararası tekellerin acentalığım, temsilciliğini yapan Türk tüccarları, özellikle 1950'lerde başlayan ve 1960'larda hızlanan bir süreçte yabancı şirketlerle ortaklıklar kurup üretime geçtiler. Yüksek gümrük duvarlarıyla korunan bir iç pazarın dayanılmaz çekiciliği, ucuz kredi, ucuz döviz ve her tür devlet desteğinin beslediği bu süreç, hem yerli patronlara hem de yabancılara büyük paralar kazandırdı. Uluslararası sermaye ile bütünleşme eksilmedi, arttı ve holdinglerle yabancı tekellerin bağı hiç kopmadı. İktidardaki holdingler, hem ABD, hem AET, hem de Japonya kökenli çokuluslularla çeşitli alanlarda işbirliği gerçekleştirdiler. Bu, bazen ortak yatırım, bazen teknoloji işbirliği biçiminde oldu. Dünya Bankası, IMF ve onlarla ilişkili çeşitli «Uluslararası Kalkınma Bankaları», bu bütünleşmenin zeminini ve sürekliliğini sağlayıcı çeşitli roller oynadılar. (Türkiye'de Holdingler - Kırk Haramiler)
  • Türkiye gibi çevre ülkelerde sağlık, özel sermaye birikiminin ilgi alanına girmiş, sağlığın metalaşmasına yeşil ışık yakılmış, özel klinikler, hastane zincirleri, özel sigorta şirketleriyle bir endüstri ortaya çıkarılmıştır. (Paran Kadar Sağlık)
  • İki büyük grubun bir başka işbirliği, çalışanlara karşı ortak ücret politikası uygulama alanında. Medya sektörü zaten sendikalaşma oranı en düşük olduğu bir alanken 1990’ların başında çalışanlar sendikalarından istifaya zorlanarak sendikasızlaştırıldılar. Sektör bazı “yıldız” gazeteci ve televizyonculara yüksek ücretlerin ödendiği; “vasat” diye nitelendirdiği gruba ise düşük ücretlerin ödendiği ikili bir yapıya sahip. Medya işverenleri sendikasızlaştırma sürecinin bir başka uygulamasını da taşeronlaştırma yöntemiyle uyguladılar. Daha önce aynı şirket bünyesinde yapılan dolayısıyla aynı şirkette çalışanlara tanınan bütün haklardan tüm çalışanları yararlandırmamak için, üretim sürecinin bazı aşamaları, kurulan farklı şirketlerce yerine getiriliyor gösterilirken, personel de bu yeni şirketlere dağıtıldı. Sendikalaşma, ücretler ve sosyal haklar üzerinde baskı yaratan bu uygulamaları, iki büyük grup arasında eleman transferi yapılmaması için gerçekleştirilen “centilmenlik anlaşması” izledi. (Filler ve Çimenler)
  • 8 Ağustos tarihli Hürriyet gazetesinin “Bozüyük Zirvesi” manşeti ile çıktığını hatırlatan Toprak(Halis Toprak), “Daha önceki yayınlarınızda olduğu gibi, bu söz de yalandır, zirve falan söz konusu değildir” dedi. AKP Genel Başkanı Erdoğan’ı fabrikalarının bulunduğu Bozüyük’teki evine davet etmesinin, kendisi için bir vazife olduğunu ifade eden Halis Toprak, Erdoğan’dan da “ülkemizin gelecekteki başbakanı” olarak söz etti. (Filler ve Çimenler)
  • "Medyanın tarihsel gelişimi içinde daha yatay, daha demokrat bir medya yönetiminden daha dikey, otoriter ve diktatoryal bir yönetime geçildiği gözlenmektedir." (Medya, Kültür, Para ve İstanbul İktidarı)
  • Sağlığın bir meta, yani alınır satılır bir “şey” haline getirilmesi, ticarileştirilmesi, piyasalaştırılması ile tesis edilen “kapitalist tıp modeli” hızla hayatımıza egemen kılınmaya çalışılıyor. (Paran Kadar Sağlık)
  • "(...) Artık hastalara 'müşteri', hastane hizmetlerine de 'üretim hattı' olarak bakılıyor. Klinik araştırmaların çoğu artık Ulusal Sağlık Kurumu'nca değil ilaç endüstrisince finanse ediliyor, önde gelen akademisyenlerin maaşları ilaç şirketlerince ödeniyor ve araştırma gündemini şirketler belirliyor. Hekimler ve hastalar, şifa gücü şüpheli pahalı ilaçları tükettirmeye yönelik (çoğu kez eğitim süsü verilmiş) yoğun ve incelikli reklam kampanyalarına maruz kalıyor.” Monthly Review, Ocak 2005 (Paran Kadar Sağlık)
  • Karl Marx'ın deyimiyle kriz, sadece sermayedarların çalışanları mülksüzleştirdigi bir dönem değil, kapitalistlerin kapitalistler tarafından mülksüzleştirildiği bir dönemdir aynı zamanda. Böylesi dönemlerde küçük ve zayıf sermayedarlar irileri tarafından: iriler, daha iriler ve daha güçlüler tarafından yutulurlar. Bu, ya iflas, kapanma şeklindeki bir tasfiye ya da el değiştirme, zorunlu evlenme vb. şeklindeki "birleşme"lerle olur. (100 Göstergede Kriz ve Yoksullaşma)
  • Hangi iktidar gelirse gelsin büyük sermaye gruplan hep «en büyük» kalıyor, giderek daha da büyüyorlardı. Bu, sadece ekonomik gücün değil, sıradan insanın bile hayal edemeyeceği bir politik etkinliğin de göstergesiydi. (Türkiye'de Holdingler - Kırk Haramiler)
  • Medya, özellikle son 20 yıldır, kendi başına değil. O, artık, sanayisi, finansı ve diğer sektörleri ile sinerjik bir alışverişte bulunan, entegre bir yapının parçası. Ama aynı zamanda, tekil bir grubun mülkiyetinde olsa da, yıllık 1 milyar dolarlık reklam desteği de veren büyük sermaye fraksiyonları adına da kullanılan, bir hegemonya aracı, bir iktidar alanı. O nedenle medyayı mercek altına almak, aslında, farklı sermaye fraksiyonlarını ve onların farklılaşmış beklentilerini, programlarını mercek altına almak demek. (Filler ve Çimenler)
  • Batık banka sahipleri, Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmeleri tamamlandıktan sonra bir süre kendi aralarında konuştular. Toprak, Süzer ve Karamehmet, öğleden sonra yine Toprak’ın helikopteriyle İstanbul’a dönerken gelecekle ilgili pek de umutsuz değillerdi. Ancak Halis Ağa’yı dönüşünde İstinye’deki evinde tatsız bir sürpriz bekliyordu. Toprak evde, İş Bankası’nın 33,5 trilyon liralık alacağını tahsil için gelen icra memurları tarafından karşılandı. İcra memurları haciz uygulanacak eşyaların tespitini yapıyorlardı. (Filler ve Çimenler)
  • “Yeni gazete kurmak üzere sizi terk edip giden ekip üyeleri, bir zamanlar Aydın Doğan’ın gölgesine kurşun atarlardı. Ama şimdi çıkaracakları bu yeni gazete için Aydın Doğan’dan yardım istediler ve alıyorlar. Siz buna ne diyorsunuz?” Soruyu, 1 Eylül 2002 tarihli Cumhuriyet'te Leyla Tavşanoğlu soruyor. Muhatabı ise Sabah Grubu’nun patronu Dinç Bilgin. Sorudaki yeni gazete Vatan, Bilgin’i terk eden ve “eskiden Aydın Doğan’ın gölgesine kurşun atarken şimdi onun desteğinde Vatan’ı çıkaranlar” Zafer Mutlu, Güngör Mengi, Selahattin Duman, Zülfü Livaneli gibi isimler... Bilgin’in yanıtı iddialı: “Aydın Doğan’dan yardım filan almıyorlar... Zaten işin arkasındaki kişi Aydın Doğan. Aydın Bey, Sabah gazetesinin yerini alacak yeni bir gazete çıkarma işiyle görevlendirdi buradan giden eski arkadaşlarımızı... Herhalde kendi kafasında daha steril, mikroptan arındırılmış rekabet istiyor. ...Yeni çıkacak gazetenin bütün üretim araçları Aydın Bey’e (Doğan) ait. Baskısı, dağıtımı, baskı öncesi çalışmaları... Bu muazzam bir operasyon. Bu muazzam operasyonu benim 10 arkadaşımın ekonomik kriz sonrası birikimleriyle başarmış olduklarını düşünmek çok büyük saflık olur; insan zekâsına hakaret olur. Aydın Bey basın piyasasında rahat etmek istiyor. Eski kırıcı rekabet ortamını istemiyor. Bunu isterken de daha kontrol edebileceği bir basın dünyası yaratmayı düşlüyor.” 1980’li ve 1990'lı yıllar boyunca medyanın iki önemli gücü olarak çetin çatışmalar yaşamışlardı Aydın Doğan ve Dinç Bilgin. Ama bazen uzlaşmış, yıkıcı rekabetten yorgun düşüp ortak dağıtım, ortak reklam şirketleri kurmuş, ücret, transfer politikalarını birlikte saptamışlardı. Hatta sektöre Asil Nadir gibi isimler girdiğinde müthiş bir ittifak kurarak Nadir’i sektöre girdiğine pişman etmişlerdi (Filler ve Çimenler)
  • Dönem dönem pompalanan grip salgını gibi haberler, aşı tüketimlerini ve yapay koruyucu tedavi harcamalarını artırmaktadır. (Paran Kadar Sağlık)
  • 1980’li ve 1990’lı yıllarda medya sektöründe bir kurtlar savaşı yaşandı. Bir yandan, medya sektöründen ilk birikimlerini yapıp palazlanan kuruluşlar kendi aralarında pazar savaşına tutuşurlarken bir yandan da medyanın karından çok, bir silah olarak kullanılma gücüne göz koyan holdinglerin sektöre girişiyle sektör mücadeleleri hızlandı. 1990 başlarına kadar TRT tekelini ellerinde tutan iktidarlar, medyanın bu ayağını dilediklerince ve yine kâr motifinin etkisinde kalmadan kullanırlarken, 1990’dan itibaren bu alanı da özel firmalarla paylaşmak zorunda kaldılar. Ama siyasi iktidarlar ve muhalefetler her dönem, medyayı etkileme, yanlarına çekme uğraşı içinde oldular. Bu konuda devletin çeşitli olanaklarını havuç ve sopa olarak kullandılar. Kâğıt, resmi ilanlar, devlet bankalarının ucuz kredileri, reklam bütçeleri, yatırım teşvikleri Ankara’nın medyayı yanına çekmek için kullandığı başlıca sopa ve havuçlar olageldi. (Filler ve Çimenler)

Yorum Yaz