tatlidede

Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? - Jacques Ranciere Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kimin eseri? Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kitabının yazarı kimdir? Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? konusu ve anafikri nedir? Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kitabı ne anlatıyor? Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? PDF indirme linki var mı? Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kitabının yazarı Jacques Ranciere kimdir? İşte Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 14.08.2022 02:00
Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? - Jacques Ranciere Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Jacques Ranciere

Çevirmen: Murat Erşen

Yayın Evi: Metis Yayınevi

İSBN: 9786053161417

Sayfa Sayısı: 64

Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Filozof Jacques Rancière ile yayıncı ve aktivist Eric Hazan demokrasiyi, temsili sistemin demokrasi olup olmadığını ve “popülizm”i tartışıyor, “sınıf mücadelesi” ve “tahakküm” gibi kavramlara dönüyorlar. Tahakküme karşı son on yıl içinde dünyanın pek çok yerinde patlak vermiş olan halk hareketlerini, “isyanlar”ı başarılı ve başarısız yönleriyle ele alırken ufuklarında hep başka bir dünyanın nasıl mümkün olabileceği var: “Geleceği yaratan sadece şimdiki anlardır ve bugün için hayati mesele, eşitliksizlik yanlısı mantıklar tarafından önerilen algı, düşünce, yaşam ve ortaklık tarzlarına mesafe almayı sağlayan tüm ayrılık biçimlerini geliştirmektir. Onlara birbirleriyle karşılaşma ve bir eşitlik dünyasından fışkıran gücü yaratma imkânı vermek için çaba göstermektir.”

Başka bir demokrasiyi araştıran önemli bir röportaj…

Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? Alıntıları - Sözleri

  • Bugün, eşitliğin tarihinin özerk bir tarih olduğu ve bu tarihin, tekniklerin, ekonominin, vs. geçirdiği nesnel dönüşümlerin analizine dayanan stratejilerin gelişimi değil, gittikçe daha az yoğunluğa ve süreye sahip kendine has zamansal dinamikler yaratan anların kümelenmesi -birkaç gün, bir hafta, bazen birkaç yıl- olduğu yeniden keşfediliyor. Her seferinde yeni bir başlangıçtır bu ve her seferinde bunun nereye kadar gideceği bilinmez. Bundan ders çıkarma iddiası da pek uzağa götürmez. Önceki deneyimlerden ders çıkar ma düşüncesi daima, isteneni yapmanın bu sefer doğru biçiminin bulunacağını varsayar. Ne yazık ki eşitliğe dayalı bir ânın davranışını belirleyen şey, istenenin ne olduğu değildir. Tersine: "İrade" bir neticedir, eşitlikçi ânın serpilip gelişme sinin aldığı modalitedir. Eşitliğe dayalı anların monadik cehresini yeniden keşfetmek, aynı zamanda bu dinamillaklığını da yeniden keşfetmektir.
  • Özgürleşme, zamanın normal düzeni içinde bir başka zaman yaratmanın bir biçimi, duyumsanabilir dünyada ortaklaşa ikamet etmenin başka bir tarzı olmuştur daima. Hep, gelecek bir dünyayı hazırlamak ka dar -hatta ondan da çok- başka bir dünyada şimdide yaşamanın biçimi olmuştur. Gelecek için çalışılmaz, şimdi içinde kazıp bir mesafe yaratmak, bir saban izi bırakmak için, başka bir var olma tarzının deneyimini yoğunlaştırmak için çalışılır.
  • Yeni mücadele tarzları şu soruya gönderiyor: Mücadele etmek ne demektir? Düşmana karşı mücadelenin biz'i nasıl inşa edilir? Eğer mesele aynı tipte aktörler için düşmana karşı mücadele etmenin doğru biçimlerini bulmaktan ibaret olsaydı işler kolay olurdu. Mesele aktörlerin bizzat kimliğiyle ve eylemenin ne demek olduğuyla ilgili. Bir eylem klasik olarak bir enerjinin özerk biçimde serpilmesi ile bu eylemin yöneldiği amaç arasındaki ilişkiyle tanımlanır. Vaktiyle bu ikisinin ilişkisi “iktidarı ele geçirmek"le ilgili ikircikli formülde bir birine bağlanıyordu. Bu formül iki şeyi bir arada söylemek istiyordu: Özerk enerjinin serpilmesi yeni bir kolektif yaşamın harcını oluşturuyordu ("emekçiler cumhuriyeti") ama uzmanlaşmış organlar da devlet iktidarının icra edildiği uzmanlaşmış yerleri ve işlevleri ele geçiriyordu ("proletarya diktatörlüğü"). İktidarın ele geçirilmesinin ne anlama geldiğini bugün kimse bilmiyor; bütün stratejik vizyon, araçlar ile amaçlar arasındaki ilişki, içi boş bir skolastik haline gelmiştir. Geriye bir hareketin içkin geleceği kendisinde taşımasının ne olduğu sorusu kalıyor.
  • Neticede tekrar şu fikre geliyoruz: Geleceği hazırlamanın tek yolu, onu ön görmeye çalışmamak, onu planlamamak, bunun yerine öznel muhalefet biçimlerini ve yaşamı hakim dünyayla mesafeli şekilde örgütleme biçimlerini kendileri için kuvvetlendirmektir.
  • Ne tür bir etkililik söz konusuydu? Bir seçimde daha yüksek bir yüzdeyi temsil etmek öncelikle kimin için etkili olmak de mektir? Hareketin dinamiği için mi, yoksa bu seçimin parçasi olduğu sistemin sağlamlığı için mi? Önceden belirlenmiş kesin bir yanıt yoktur.
  • "Hükümetsiz yaşamak kuşkusuz kendimize tayin edebileceğimiz güzel bir hedeftir"
  • Bugün başka bir dünyanın olanaklılık kapısını açık tutan söz, meşruluğu ve etkililiği hakkında yalan söyle­ meyi bırakan, sözden ibaret olma statüsünü, başka vahaların yanı başında bir vaha ya da başka adalardan ayrı bir ada ol­ma statüsünü kabul eden sözdür. Bunların arasında gidilecek yollar her zaman bulunabilir. En azından zihinsel özgürleşme düşüncesinin girdiği iddia budur. İçinde yaşadığımız zaman üzerine bir şeyler söylemeyi denememe müsaade eden inanç da budur.
  • İsyan, ilk anlamıyla, insan gruplarının şu ya da bu adaletsizlik karşısındaki öngörülmedik ayaklan masıdır.
  • Bir düşünce için en büyük bahtsızlık,ona hiç bir şeyin direnmemesidir.
  • İktidarın ele geçirilmesinin ne anlama geldiğini kimse bilmiyor; bütün stratejik vizyon, araçları ile amaçları arasındaki ilişki, içi boş bir skolastik haline gelmiştir.
  • Gelecek için çalışılmaz, şimdi içinde kazıp bir mesafe yaratmak, bir saban izi bırakmak için, başka bir var olma tarzının deneyimini yoğunlaştırmak için çalışılır.
  • Bir düşünce için en büyük bahtsızlık, ona hiçbir şeyin direnmemesidir.
  • Geleceği yaratan şimdiki anlardır ve bugün için hayati mesele, eşitsizlik yanlısı mantıkla tarafından önerilen algı, düşünce, yaşam ve ortaklık tarzlarına mesafe almayı sağlayan tüm ayrılık biçimlerini geliştirmektir. Onlara birbirleriyle karşılaşma ve bir eşitlik dünyasından fışkıran gücü yaratma imkanı vermek için çaba göstermektir.

Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kütüphanede bir köşede kalmış benim satın almadığım bir kitaptı, adı dikkatimi çektiği için elime alıp hemen bitirdim. Siyasi söylemler pek ilgi alanım olmasa dahi kitabın röportaj havasında olması onu kolay okunabilir kılıyordu. Başka bir ülkenin siyasi süreçlerinden bahsetse bile aslında demokrasi, demokrasiye ulaşma yöntemleri, iktidarlar ve muhaliflerinin tutumları hiç de ülkemizdeki tutumdan farklı değil. Hiç bilgi sahibi olmadığım bir konuda okuma yapmama imkan olduğu için kendimi şanslı saydığımı söyleyebilirim. (elif demirel)

Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? PDF indirme linki var mı?

Jacques Ranciere - Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz? PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Jacques Ranciere Kimdir?

Jacques Rancière (d. 1940) Fransız düşünür Paris-VIII (St. Denis) Üniversitesi'nden felsefe profesörü iken emekli olmuştur. 1960'larda Marksist düşünür Louis Althusser ile beraber yazdığı Kapital'i Okumak ile ünlenmiştir.

Rancière, Mayıs 1968 öğrenci ayaklanmaları üzerine hocası Althusser'le olan uyuşmazlığının ardından, ideoloji ve proletarya gibi siyasal söyleme yerleşmiş kavramları güncelleme üzerine çalışmalar yürütmüştür. Örneğin, "Filozof ve Yoksulları" çalışmasında filozofların entelektüel hayatlarında yoksulların rolünü, Platon ve Marx eleştirilerinden yola çıkarak analiz etmiştir. "Siyasalın Kıyısında" kitabında, siyasetin eşitlik ve bütünlük anlayışını eleştirirken bu kitabın içinde yer alan "Siyaset Üzerine On Tez" çalışmasında, demokrasi ve siyaset arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlamaya çalışarak düzen anlamındaki siyaset ile varsayılan eşitliğin dışındaki siyasal arasındaki farkları ortaya koymuştur. "Cahil hoca" çalışmasında da Joseph Jacotot'un hikâyesi üzerinden eşitlik kavramını ve eğiticinin rolünü sorgulamıştır.

Ranciere çalışmalarında düzen arayışı için göz ardı edilen eşitsizlikleri göz önüne koymayı amaçlamaktadır.

2006'da Rancière'in estetik teorisi görsel sanatlarda bir referans noktası haline geldiği belirtilmiştir. Rancière, Freize Sanat Fuarı gibi sanat dünyası etkinliklerinde dersler vermiştir. Eski Fransız başkan adayı Ségolène Royal, Rancière'in favori filozofu olduğunu söylemiştir.

2003 yılında Rancière, diğer bazı Fransız aydınları ile birlikte imzaladığı, 2003 Çeçen referandumunun gayrımeşruluğunu protesto eden bir mektubu Putin'e göndermiştir.

Jacques Ranciere Kitapları - Eserleri

  • Cahil Hoca
  • Kurmacanın Kıyıları
  • Özgürleşen Seyirci
  • Filozof ve Yoksulları
  • Bela Tarr, Ertesi Zaman
  • Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz?
  • Demokrasi Nefreti
  • Siyasalın Kıyısında
  • Tarihin Adları
  • Kapital'i Okumak
  • Estetiğin Huzursuzluğu
  • Suskun Söz
  • Uzlaşı Çağına Notlar
  • Estetik Bilinçdışı
  • Uyuşmazlık
  • Dissensus
  • Sinematografik Masal
  • Görüntülerin Yazgısı
  • Aisthesis
  • Kelimelerin Mekanı

Jacques Ranciere Alıntıları - Sözleri

  • "...sanki bir şeye beslenen tek tutku o şeyin yokluğunda bulunurmuş gibi..." (Uyuşmazlık)
  • Öncelikle politika, iktidarın uygulanması veya iktidar mücadelesi değildir. (Özgürleşen Seyirci)
  • Mağdurun uğratıldığı telafisi olmayan haksızlığın sınırsızlığı, savunmacının hakkının sınırsızlığını haklı çıkarır. (Uzlaşı Çağına Notlar)
  • Her tarafta sınırlar. Bundan dolayı melankoli, donuk ve dertli bir şarkı gibi. Bir hekim başka bir hekime karşı bütün varoluşa ve insanların hareketlerine yansır. (Estetik Bilinçdışı)
  • Buna inanmak için iman gerekir. (Demokrasi Nefreti)
  • Esas olan hikâyenin belirli (tek anlamlı) olmasıdır; imgeselin ve gerçeğin, tersine çevrilebilir romantikliğin ayırt edilmezliğine karşı bir itiraf olayına yol açan Aristo'cu bilgi ve eylem düzenini koymuş olmasıdır. (Estetik Bilinçdışı)
  • Bugün, eşitliğin tarihinin özerk bir tarih olduğu ve bu tarihin, tekniklerin, ekonominin, vs. geçirdiği nesnel dönüşümlerin analizine dayanan stratejilerin gelişimi değil, gittikçe daha az yoğunluğa ve süreye sahip kendine has zamansal dinamikler yaratan anların kümelenmesi -birkaç gün, bir hafta, bazen birkaç yıl- olduğu yeniden keşfediliyor. Her seferinde yeni bir başlangıçtır bu ve her seferinde bunun nereye kadar gideceği bilinmez. Bundan ders çıkarma iddiası da pek uzağa götürmez. Önceki deneyimlerden ders çıkar ma düşüncesi daima, isteneni yapmanın bu sefer doğru biçiminin bulunacağını varsayar. Ne yazık ki eşitliğe dayalı bir ânın davranışını belirleyen şey, istenenin ne olduğu değildir. Tersine: "İrade" bir neticedir, eşitlikçi ânın serpilip gelişme sinin aldığı modalitedir. Eşitliğe dayalı anların monadik cehresini yeniden keşfetmek, aynı zamanda bu dinamillaklığını da yeniden keşfetmektir. (Nasıl Bir Zamanda Yaşıyoruz?)
  • Öteki hangi göstergelere göre burada var ya da burada yok kabul edilmektedir? Bir ekran üzerindeki görülür formlardan birinde ötekinin var olduğunu, bir başkasında ise olmadığını söylemeye olanak veren nedir? Örneğin Au hasard Balthazar'ın [Rasgele Balthazar) bir planında var olup da Questions pour un champion’un“ bir epizodunda olmadığını söylemeye olanak veren nedir? “Görsel”i küçümseyenlerin en sık verdikleri yanıt şu: Tele- vizyon görüntüsünün -bizzat doğası gereği- ötekisi yoktur, zira kendi ışığını kendinde taşır; oysa sinematografik görüntü ışığını bir dış kaynaktan alır. Vie et mort de l’image [Görüntü­nün Yaşamı ve Ölümü] başlıklı bir kitapta Regis Debray bunu özetlemektedir: “Burada görüntünün kendi bütünleşik ışığı vardır. Kendi kendini açığa çıkarır. Kendi kaynağını kendinde bulur, kendinin nedeni olarak karşımızdadır. Spinozacı Tanrı ya da töz tanımı.” (Görüntülerin Yazgısı)
  • Genel olarak sanatın varlığı, sözcüklerin düzenlenmesi, renklerin yayılması, hacimlerin modellenmesi ya da bedenlerin evrilmesini içeren pratiklere görülürlük ve imlem veren, örneğin resmin ne olduğuna, resim yaparken yapılanın ne olduğuna, resim yapılmış bir duvar ya da bir tuvalin üzerinde görülenin ne olduğuna karar veren bir kimlik belirleme rejimine -ayrıştırma rejimi- bağlıdır. Ama böyle bir karar daima bir pratiğin o pratik olmayan bir şeyle eşdeğerliği rejiminin yerleştirilmesidir. (Görüntülerin Yazgısı)
  • Proleterlerin vatanı yoktur. Ama burjuvazi kendi başına ancak evrensel sınıf olarak var olabilir; nitekim ulusal alışkanlık ve çıkarları çevreleyen her türlü ''Çin seddini'' ortadan kaldırmıştır. Proleterler için ''yasalar, ahlak ve din'' , ''burjuva çıkarlarının arkasına saklandığı birer burjuva önyargısı'dır. Ama burjuvazi dinsel esrimenin ya da ahlaksal coşkunun verdiği ürpertileri ''egoist hesabın buzlu sularında'' çoktan boğmuştur. Proleterde salt edilginlik olan statü yokluğu, burjuvanın tarafında, daimi devinimiyle tüm sabit belirlenimleri ortadan kaldıran ve kiri pası temizleyen tinin gücüdür. Burjuvazi devrimcidir; tüm sınıfların, tüm sabitlenmiş ve kemikleşmiş belirlenimlerin çözünme hareketi olduğu için. O zaten sınıf-olmayan bir sınıftır, üretme ile yok etmenin trajik özdeşliğidir. Proleterya ise, burjuva devriminin ikizi ya da diğer yüzünden ibaret olarak, yaşam ile ölümün özdeşliğini onaylamaktan başka bir şey yapmaz. (Filozof ve Yoksulları)
  • Her seyirci zaten kendi hikâyesinin oyuncusudur; her oyuncu, her eylem insanı da aynı hikayenin seyircisidir. (Özgürleşen Seyirci)
  • Kimilerine hala paradoks gibi gelen bir kaç apaçık husustan hareket edelim.Bir hatıra, bir bilincin anılarının toplamı değildir. Çünkü öyle olsaydı, tam da kolektif hatıra [hafıza] fikri anlamdan yoksun olurdu. Bir hatıra, işaretlerin, izlerin, anıtların belli bir bütünüdür, belli bir tertibidir. Kusursuz mezar, Büyük Piramit, Keops'un hatırasını korumaz. O bu hatıranın kendisidir. Kuşkusuz her şeyin iki hatıra rejimine ayrıldığı söylenecektir: bir yanda, geçmişteki bu hükümran güçlerin hatırası (ki, bunların bazıları yalnızca mezarlarının dekoru ya da malzemesi itibariyle bir gerçekliğe sahiptirler) ; diğer yanda ise aksine en alelade varoluşların ve en sıradan olayların tanıklığını kaydetmeye ara vermeyen çağdaş dünyanın hatırası. Enformasyonun bol olduğu yerde, hatıranın yeterinden fazla olduğu varsayılır. Oysaki günümüz, böyle olmadığını gösteriyor. Enformasyon hatıra değildir. Enformasyon hatıra için biriktirmez, yalnızca kendi çıkan için çalışır. Ve onun çıkarı yalnızca şimdinin soyut hakikati kendini onaylasın diye her şeyin çabucak unutulmasındadır ve gücünü bu hakikate tek yeterli şey olarak sunmaktadır. (Sinematografik Masal)
  • "İnsan denen hayvanlar, göstergeler ormanı üzerinde iletişim kuran birbirine uzak, mesafeli hayvanlardır." (Özgürleşen Seyirci)
  • Tartışmalı amaçlar peşinde koşan kişilerle karşılaştığında kendi kararlılığına yönelen ve sözleriyle bütün bir beğeni sistemine karşı isteklerini ve bir bilinçdışından ötekine duygularını ortaya koyan belli bir şiir anlayışı vardı. (Estetik Bilinçdışı)
  • Sinemanın öykücülerinin görüntü-işlemleri varlıkların mevcudiyete gelişinin fenomenolojik ikonlarına dönüşebilir, çünkü tarih çağının "görüntüleri", sanatın estetik rejiminin görüntüleri kendi metamorfik özelliklerini işleme verirler. Çünkü onlar temsili anlatının işlevsel sekansları ve fenomenolojik dininin ikonları arasındaki hesaplanabilirliği sağlayan daha temel bir poetikaya aittirler. Bu poetika, Friedrich Schlegel'in "ilerlemeci evrensel şiir sanatı" fikriyle özetlediği poetikadır: Yani, eski şiirlerin öğelerini yeni şiirler halinde bir araya getirilebilir fragmanlara dönüştüren metamorfozların şiir sanatı, fakat aynı zamanda sanatın sözleri ve görüntüleri ve ortak deneyimin sözleri ve görüntüleri arasındaki dönüştürülebilirliği de temin eden şiir sanatı. (Sinematografik Masal)
  • "Sinemayı hikâyeler anlatma sanatı olarak ele almak yalan ile gerçeğin aynı şey olduğunu söylemek gibi ucuz bir şeydir" (Sinematografik Masal)
  • Olanaklı olana tutunuyorlar fakat olanaklı olan da fazla olanak sunmuyor. (Uzlaşı Çağına Notlar)
  • Gösteri gerçeği saklayan görüntülerin teşhiri değildir. Gösteri, toplumsal etkinlik ile toplumsal zenginliğin birbirinden ayrı gerçeklikler olarak var olmasıdır. (Özgürleşen Seyirci)
  • Kısaca, eğer doktor Freud pozitivist meslekdaşlarımn “sıradan” olgular olarak gördükleri ve ilgilenmedikleri şeyleri kendi düşüncelerini kanıtlayan “örnekler”e dönüştürüyorsa bunun nedeni onların zaten bilinçaltına özgü tanıklıklarıdır. (Estetik Bilinçdışı)
  • - " (...) Müzik dilsizdir! Fakat tam da bu yüzden, her şeyi ifade etme iddiasındadır..." (Suskun Söz)

Yorum Yaz