tatlidede

Neme Lazım

Neme Lazım

Neme Lazım

“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” atasözü eşliğinde,

Kadercilik kisvesi altında,

Sinsi bir korkaklığın pençesinde kıvrana kıvrana,

“Gemisini kurtaran kaptandır” bencilliğiyle tutunmaya çalıştığımız hayatta,

Yılanın yılanlığını yaparak mutlaka dokunacağını bile bile tedbir almamak, herhalde bizlere özgü bir davranış şeklidir.

Sultan Süleyman’dan daha donanımlı ve muktedir olmadığımıza göre…

O bile, o hükümranlığı içerisinde tasalanıp kaygılanmış ve süt kardeşi Alim Yahya Efendiye sual eylemiş, “Bizleri ne çökertir” diye.

Sualin karşılığı ise halen Topkapı sarayında sergilenen mektupla cevap olarak verilmiş koskoca padişaha.

En yüksek duruma getirdiği getirmiş olduğu devletin akıbetini hayal eden Kanuni, “Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı” diyerek derin derin düşünmeye başlar.

Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur Alim Yahya Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubunu, keşfine inandığı Yahya Efendi’ye gönderir. “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Akıbetimiz ne olur? Bir gün olur da izmihlale uğrar mı? “ diye sorar.

Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı çok kısa lakin içinden çıkılmazdır.

“ Neme Lazım Be Sultanım”

Cevabı hayretle okuyan sultan bir mana veremez. Yahya Efendi gibi bir zatın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini de pek düşünmez. Söylenmeye başlar “ Acaba bilmediğimiz bir mana mı vardır bu cevapta?”

Nihayet kalkar Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergahına gelir. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar.

“Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al.”

“ Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.

“ İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece neme lazım be Sultanım demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi bir anlam çıkarıyorum.”

Sultanım bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de ‘neme lazım’ deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese. İşte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe inanç hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal da böylece mukadder hale gelir…

Bunları dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan, söylenenleri başını sallayarak tasdik eder. Sonra da kendisini böyle ikaz eden bir alime memleketinin sahip olduğu için, Allah’a şükreder.

Peki günümüz dünyasında yetki makamında olup topluma yön veren büyüklerimizin ne kadarı, neme lazımcılığın rahat yastığına başına koyup yatmadan, kent ve genel menfaati düşünüyor.

Ne kadarı; ister siyasette ister bürokraside, sorumlulukları çerçevesinde memleket yararını gözeterek ellerini taşın altına koyup, aynı taşlarla çıkar ve ikbal peşinde koşanların önüne duvar örüp, özveriyle dikiliyor.

Tabi ki aklımızdaki oranlar değişken olacaktır.

Lakin; lokalde ve genelde her memlekette Sultan Süleyman zihniyetinde, eleştirel düşünüp geleceği kurgulayan büyükler…

Yahya Efendi gibi, alim sorumluluğunu taşıyıp dünyaya tamah etmeyen ulemalar varsa…

O memleket payidar olacaktır.

Yorum Yaz