tatlidede
tatlidede

Sansürün Kaldırılışı: Basın Bayramı

Sansürün Kaldırılışı: Basın Bayramı


1908 yılının 24 Temmuz’unu  25 Temmuz’una bağlayan gecede baskıya giren gazeteler hiçbir ön denetim geçirmeden okurla buluşmuştur. Buradan sansürün kısaca anlamı ortaya çıkmaktadır. Her türlü yayımın ve yayının hükümetçe önceden denetlenmesi işi, yayımlanmanın izne bağlı olması. Bu şekilde kısaca tanımlanan sansürün süreç içerisinde sinema, tiyatro gibi sanat eserlerinin yayımlanmasına da uygulanmıştır.

Öncelikle sansürün kısaca tarihçesine göz atmakta fayda vardır.

Osmanlı Döneminde basına uygulanan ilk sansür girişimi 1876 yılında olmuştur. Hükümet hazırlayıp uyguladığı “Ali Kararname” adlı düzenleme ile basını önceden denetlemek istemiştir. Basının sert tepkisi üzerine iki gün yürürlükte kalan kararname kaldırılmıştır. Fakat basını denetleyen çeşitli nizamnameler daha sonra da uygulanmıştır.

Özellikle Türkiye’de sansür deyince İkinci Abdülhamit Dönemi (1876-1908) yaklaşık 32 yıllık bir süre, akla gelmektedir. “İstibdat” yani baskı ile eş anlama gelen bu dönemde basın özellikle kıskaca alınmıştır. Bu dönemde yeni bir düzenlemenin yapılmadığı ancak 1864 tarihli Matbuat Nizamnamesi ve 1867 tarihli Ali Kararname yürürlükte sayılmıştır. Aslında padişah İkinci Abdülhamit basının yaygınlaşmasını istemiştir ancak denetim altında tutulan, Yıldız Sarayı’nın güdümünde, hükümet emirlerine uyan, tek sesli bir basın istenmektedir. Bundan sonra baskıdan çıkan gazetelerin ve dergilerin ilk uğrak yeri Yıldız Sarayı olacak ve bunlardan yazı ve haberlerin özeti ilgililer tarafından padişaha okunacaktır.

Sonraki yıllarda İkinci Abdülhamit Döneminde basına yönelik denetim sıklaşacaktır; ama öbür taraftan basın yaygınlaşması devam edecektir. Gazete çıkmayan il kalmayacaktır imparatorluk sınırları dahilinde. Hatta Mekke ve Medine’de de ilk kez gazete çıkarılacaktır. Bu arada hükümet ile dönemin önemli gazeteleri olan İkdam(1896) ve Sabah(1875) gazeteleri arasında sert tartışmalar sürmektedir.

İkince Meşrutiyet Dönemine (1908) gelindiğinde çıkan 399 yayınının yarısı Türkçe gazeteler oluşturmaktadır. Diğer gazeteler Türkçe-Arapça, Türkçe-Fransızca ve Türkçe-Rumca çıkmaktadır.

Baskı yönetimine karşı tepkiler günden güne büyümekte ve giderek yoğunluk kazanmaktadır. 23 Temmuz 1908’de 1876 tarihli Kanun-i Esasi tekrar yürürlüğe konularak dönemin meclisi olan Meclis-i Mebusan toplantıya çağrılmış ve bu şekilde ikinci Meşrutiyet dönemine girilmiştir.

Sansür, 24 Temmuz günü Sabah ve İkdam gazetelerine gelen memurlara “gazeteleri sansür etmeye kalkmak suçtur” denilerek kaldırılmış ve gazeteler 25 Temmuz günü sansürsüz bir şekilde okurlarla buluşturulmuştur. Böylece 24 Temmuz günü Cumhuriyet ‘ten bu yana “Basın Bayramı” olarak kabul edilmiştir.

Günümüzde Sansür

1908 yılından bu yana dönem dönem basın üzerine hükümetler tarafından ağır baskılar uygulanmıştır. Hatta bazı dönemlerde ön denetimin uygulandığı yıllar da olmuştur. Özellikle askeri darbe dönemlerinde basın üzerine hukuk dışı uygulamaların olduğu bilinmektedir. Bu dönemlerde sol, radikal islami olarak nitelendirilen “İslami Basın” ve bölücülükle itham edilen “Kürt Basını” üzerine ağır baskılar uygulanmıştır. Örneğin 1960’tan sonra, 1971 Mart Muhtırası ve özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesini izleyen yıllarda baskı politikalarından önemli oranda basının nasibini aldığı görülmüştür. Gazete kapatılmasından gazetelere para cezaları verilmesine kadar cezaların neredeyse her türü uygulanmıştır.

Son yıllarda ise muhalefet tarafına göre basına yönelik ağır baskıların uygulandığı iddiaları kamuoyu sıkça duymaktadır. Özellikle kamuoyunun yakından tanıdığı gazetecilerin tutuklanarak cezaevlerine atıldığı ve hapis cezalarına çarptırıldığı bilinmektedir. İktidar tarafı ise muhalefetin bu iddialarına karşılık adı geçen gazetecilerin ve çalıştıkları yayın kuruluşunun 15 Temmuz Darbe girişimiyle “irtibatlı” oldukları ileri sürülmektedir. Bunun yanında bu gibi gazete ve gazetecilerin FETÖ terör örgütü ile bağlantılı oldukları ve gazeteciliğin sınırlarının dışına çıktıkları hükümet cephesince dile getirilmektedir.

Muğlak olan bu manzaradan ne yazık ki iktidar ve muhalefet yandaşlığı yapan gazete ve gazeteciler türemiştir. Hükümet politikalarını sağlıklı bir şekilde eleştiren gazetecilerin yanı sıra işi cumhurbaşkanının şahsına eleştiri özgürlüğü adı altında “hakarete” vardıran “gazeteci” tipi de olduğu bir süreç yaşanmaktadır.    

Bütün bunlara rağmen vurgulanması geren en önemli nokta aslında gazetecinin bu atmosfer içerisinde kendi kendine işine ve mesleğine yönelik kaygı ve korku ürettiği gerçeğidir. Gerek ulusal basında gerekse yerel basında çalışanlar sürecin esen rüzgarının etkisiyle kendi kendine “aşırı” denebilecek bir denetim mekanizmasını uyguladığı sezinlemek mümkündür. Bunun örneklerini haber ve köşe yazısı metinlerinde görebilmek olanaklıdır. Muhatabınca “olumsuz” denilen aslında eleştiri içerikli haber ve yazılara rastlamak neredeyse imkansız bir atmosfer ve dünya yaşanmaktadır. Her kamu kurumunda veya bir politikacının basın danışmanından gazete ve internet haber sitelerine maillenen “övgücü” hatta reklama kaçan bir haber metni çağına girmiş bulunmaktadır. Bu durum otomatik olarak gazetenin yayın politikasını alt-üst etmekte, gazetecinin habere ilişkin yaklaşımını yok etmektedir. Yaşanan bu süreç hükümet, muhalefet cephesinde olduğu gibi sol, İslami ve Kürt basını alanında da işlenmektedir hemen hemen.

Bütün bunlara ek olarak yaşanan her türlü “sansür” basın özgürlüğüne indirilen darbedir, demekteyiz. Her yönüyle basının özgür olduğu bir dünya ve hiçbir zaman önceden denetlenmeyeceği bir kesintisiz bir süreç diliyoruz.   

Aynı zamanda mesleki çalışmalardan dolayı bugün gerek tutuklu gerek hükümlü olan meslektaşlarımızın hem dünyada hem Türkiye’de özgürlüklerine kavuşmalarını talep ediyoruz. Bu temennilerle bütün basın çalışanlarının Basın Bayramı kutlu olsun.

 

Yorum Yaz