tatlidede
tatlidede

Şenol Güneş'in Milli Takımı

Şenol Güneş'in Milli Takımı
Önceki gün, Türkiye Rusya ile deplasmanda UEFA Uluslar Ligi müsabakası nedeniyle karşı karşıya geldi. Galibiyet niyetiyle Rusya’nın karşısına çıkan A Milliler ilk yarıda oynamaları gereken oyunu saha yansıtamadı; ancak karşılaşmanın ikinci yarısında sahada bambaşka A Milliler vardı. Neredeyse devrenin tamamında baskın bir oyun ortaya koyan milli futbol takımımız saha adeta Ruslara zindan etti. Cesaretli oyunları ile göz dolduran milli futbolcularımızın iki-üç topu direkten döndü. Karşılaşma berabere bitse de ortaya konan oyunla ‘Bu milli takım her zaman izlenir’ dedirtti adeta.
Maçın kısaca özeti böyle iken gelelim Şenol Güneş Hocanın bir eser olarak yarattığı futbol takımı ve oyun anlayışına.
Türkiye’nin milli maçlarda sadece Malta’yı yendiği ve diğer Avrupa ülkelerinin tamamına yenildiği, kimisine karşı ağır mağlubiyetler aldığı bir futbol tutkunu olarak iyi hatırlıyorum.
Bu dönemlerde Şenol Güneş milli yakımın başına geçer ve o umutsuz yıllarda bir milli takım yaratır. O milli takım ki  2002 Dünya Kupası'nda son 16 turunda karşılaştığı ev sahibi Japonya'nın ardından diğer ev sahibi Güney Kore'yle de dünya üçüncülüğü maçında karşı karşıya geldi. Daegu kentinde 63 bin 483 seyircinin izlediği maçta milliler, sahadan 3-2 galip ayrılıp, dünya üçüncülüğüne ulaştı.
Ben hatırlıyorum, milli takım kafilesi Güney Kore’ye yolcu edilirken mikrofon Şenol Hoca’nın eşine uzatılır, eşi Semra Güneş:
“ Biz Kore’ye gidiyoruz, dünya kupasını alıp geleceğiz” ifadesini kullanmıştı. Bu cümleye çok dikkat etmiştim. Acaba olur mu, diye düşünüyordum. Milli takım maçlar kazandıkça ve final adımlarını bir bir geçtikçe Semra Hanım’ın sarf ettiği cümleyi hep anımsıyordum. Eğer milli takımımız Ronaldo’nun ayak burnu ile yaptığı gol olmasaydı, ki maçı 1-0 Brezilya almış ve finale çıkmıştı, Türkiye finale çıkacaktı. Eklemek gerekirse Türkiye, Brezilya karşısında cesurca bir oyun ortaya koymuş, rakibini hesap-kitap yapmaya zorlamıştı. 
Türkiye, zaman zaman milli takım hocasını bulmakta sıkıntılar çekmiş, zorluklar yaşamış bir ülkedir. Bazen yerli hoca olmazken çareyi, dünyanın parasını vererek, yabancı hocada aramıştır. Kısmi başarıların dışında (Piontek Dönemi hariç bana göre) yabancı hoca da hastalığa pek çare olamamıştır. 2002 Dünya Kupasında Şenol Hoca’nın ortaya koyduğu başarı yerli ve milli etiketiyle tarihe yazılmıştır. Tabi sadece üçüncülük tarihe yazılmadı. Bir teknik adam olarak Şenol Güneş de Türkiye Futbol tarihine yazılmıştır.
Bu başarıdan sonra Şenol Hoca’nın haklı ve hakkı olarak uzun yıllar milli takımın başında olacağını düşünen kesimdendim. Ama gel gör ki olmadı, Türkiye’de bazı dinamikler hortlatılarak adeta, hocaya saldırılar başladı. Giyim-kuşamı dahil olmak üzere özel alanları bile sözüm ona eleştiri adı altında kırıcı yaklaşımlarla hoca yıpratılmaya başlandı. Sonuç: Şenol Güneş milli takımı bıraktı tabi ki!
Peki diğer sonuç, Şenol Hocadan sonra milli takımın başarısızlıklarla dolu devri başladı. Deneme-yanılma yöntemiyle hoca arayışları sürdürüldü, ama çare bulunamıyordu. Bu arada Fatih Terim hocanın Avrupa şampiyonasındaki başarısını unutmayalım. 
Dedikten sonra ikinci Şenol Güneş Devri, Türkiye Futbol Federasyonu, A Milli Takım Teknik Direktörlüğü için Şenol Güneş ile 4 yıllık anlaşmaya varıldığını açıkladı. TFF’den, ‘A Milli Takımlar Teknik Direktörlüğü görevi için Sayın Şenol Güneş ile 1 Haziran 2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası ve 2022 Dünya Kupası'nı kapsayacak şekilde 4 yıllık anlaşma sağlamıştır’ açıklamasıyla ülkede futbolsever kesiminde bir umut ve heyecan başlamıştı.
Şenol Güneş, kurduğu milli takım bu kez yep yeni bir jenerasyon. Genç oyunculardan kurulu takımın yaş ortalaması düşük. Hali hazırda en yaşlı ve tecrübeli oyuncu olarak takım kaptanı ve gol umudu Burak Yılmaz dışında başka ileri yaşa sahip oyuncu yoktur. Oyuncuların önemli bir kısmı Avrupa’nın önde gelen kulüplerinde top oynayan futbolcular. Bir öğretmen olan Şenol Hoca, öyle anlaşılıyor ki, eğitimciliğini milli takımda da kullanıyor. Eğitimde sabır, istikrar ve fırsat önemli kavramlardır. Hoca sabırla kurduğu takıma istikrar kazandırmaya çalışıyor, yeni oyunculara fırsatlar da tanıyarak futbolcu kazanmaya çalışıyor. Hocanın oyun felsefesinde asla oyuncu kaybetmek yok. O maç kaybedilebilir diyor ama oyuncu kaybetmek istemem, diyor. Doğrusu da bu zaten ve bu felsefe sonuç alıcı…
Sabırla güçlü bir takım, yeni fırsatlarla daha çok yıldız oyuncu diyoruz. Sen aslında milli takım hocasısın Şenol Öğretmenim, eğitimci emektarım! Milli takım seninle güzel, sen milli takıma yakışıyorsun.
Saygıyla…

Yorum Yaz