tatlidede

Sevgili Arsız Ölüm - Latife Tekin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sevgili Arsız Ölüm kimin eseri? Sevgili Arsız Ölüm kitabının yazarı kimdir? Sevgili Arsız Ölüm konusu ve anafikri nedir? Sevgili Arsız Ölüm kitabı ne anlatıyor? Sevgili Arsız Ölüm kitabının yazarı Latife Tekin kimdir? İşte Sevgili Arsız Ölüm kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 28.02.2022 06:00
Sevgili Arsız Ölüm - Latife Tekin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Latife Tekin

Yayın Evi: İletişim Yayınevi

İSBN: 9789750511295

Sayfa Sayısı: 240

Sevgili Arsız Ölüm Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"1957 yılında Kayseri'nin Bünyan kasabasına bağlı Karacefenk

köyünde doğdum. Yürümeyi öğrenir öğrenmez okula başladım.

Okul, evimizin erkek odasıydı. Sedirlerin altında cinlerle oynaşırken okumayı, yazmayı öğrendim. Karacefenk'te sedirlerin altında cinler ve periler yaşardı. Çocukluğum onların arasında geçti. Gizlice onların derneğine girdim. Evlerini gezdim. Düğünlerine gittim. Dillerini, gündüz ve gece oyunlarını öğrendim. Babam İstanbul'da çalışırdı.

Annemin yüreği yaralı, garip bir kadın olduğunu kim söyledi bana şimdi unuttum. Okuyup yazar, dikiş diker, iğne yapar, Kürtçe ve Arapça bilirdi. Köye gelen çingenelere adını duymadığım yerleri, insanları sorardı. Onun geçmişini aranıp durması çocukluğuma bulaşan ilk acıydı. Babam İstanbul'dan torba dolusu parayla döner, köyü başına toplardı. Evimiz tuhaf aletlerle doluydu. Ne işe yaradığını anlamadığım büyülü demirler. Zemberekli saat, radyo, gramofon, mavi kocaman

bir yolcu otobüsü, patos, tulumba, kamyon ve traktör.1966 yılında İstanbul'a geldim. Çocukluğum keskin bir acıyla ikiye bölündü sanki.

Gerçekleşmeyen düşler, aralarında doğup büyüdüğüm insanları

paramparça etti. Babam hızla işçileşti ve giderek işsiz kaldı. İki ağbim ve kardeşim inşaatlarda işe girdi. Yedi kardeşin arasından titrek bir gölge gibi sıyrılıp liseyi bitirdim. Korku ve yalnızlığın içinden okula gitmenin bedelini ödedim. İnanılmaz savrulmalar, inkâr ve baskının bin çeşidi. Kente ayak uydurabilmek için boğuşup durdum. Her yanım yara

bere içinde kaldı. Boğuşurken birlikte doğup büyüdüğüm insanlardan ayrı düştüm. Ama kendi öz değerlerimi, dilimi ve o insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim.

Elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır. Keşke onu daha soluk soluğa, daha parçalanmış bir teknikle, daha erken yazabilseydim."

(Tanıtım Bülteninden)

Sevgili Arsız Ölüm Alıntıları - Sözleri

  • "O da seni özlemiş, Dirmit kız." "Kime söylemiş?" "İnce ince yağan kara söylemiş."
  • + Çok mu özledin ? - Çok özledim ... + Öyleyse git ! - Gitmem...
  • — Elmas gelini çok özledim, tulumba. — O da seni özlemiş, Dirmit kız. — Kime söylemiş? — İnce ince yağan kara söylemiş.
  • Kız, sen sevmeyi nerden biliyorsun?
  • Gelmedi bu bahar, gelmedi çok bekledik.
  • "Üzülme, seni de götürürüm yanımda." "Götüremezsin Dirmit kız." "Götüremezsem gitmem."
  • "Uzağa bakmak iyi değilmiş, uzağa baka baka aklını oynatanlar varmış lan,"
  • Sonunda Dirmit şiir yazmanın bir yolunu buldu. Sözcükleri tek tek kafasının içinden alıp yüreğine koydu. Yüreğini "Güp! Güp !" attıran sözcüğü hemen kağıda yazdı. Yüreğini attırmayan sözcüğü yüreğinden çekip aldı. Dirmit o günden sonra yüreğine kul köle oldu. Yüreği ne yap dediyse onu yaptı, yüreği nereye git dediyse oraya gitti, yüreği ne dediyse onu dedi. Yüreği kafasıyla zıtlaştıysa o da zıtlaştı. Yüreği taştıysa o da taştı. Yüreği çırpındıysa o da çırpındı. Yüreğiyle birlik oldu.
  • Dirmit o günden sonra hep sözcüklerden bir yorgana sarındı.
  • "Evini evlikten, annesini annelikten, kardeşlerini kardeşlikten, babasını babalıktan reddetti. Sokakları evi etti. Ağaçları, duvarları, bulutları, evleri kardeş, denizi anne, göğü baba."
  • "Oku, başını kurtar, kimseden hayır yok bilesin."
  • - Tulumba, Elmas geline gitsem o da beni taşlar mı? + Taşlar mı hiç, Dirmit kız. - Ama gitmem. + Niye gitmezsin? - Taşlarsa diye gitmem. + Çok mu özledin Elmas gelini? - Çok özledim. + Öyleyse git. - Gitmem.
  • Dirmit annesi başında söylenirken birdenbire ilk şiirini yazdı. Söz yerine, kağıda gözyaşı dizdi.
  • Gidip gidip kuşkuş otunun yanına oturdu. "Kuşkuş otu, Kara sivilceli oğlan buralardan geçti mi?" "Geçmedi." "Geçerse onu sevdiğimi söyle." "Söylerim."
  • Uzağa bakmak iyi değilmiş, uzağa baka baka aklını oynatanlar varmış lan…

Sevgili Arsız Ölüm İncelemesi - Şahsi Yorumlar

“ O gece Muzaffer’e rüyasında bir kocakarı göründü. Adının Atiye olduğunu ve kütüphanesinde onu anlatan bir kitabın öyle durup durduğunu duyurdu. Eğer üç vakte kadar bu kitabı okumaz ve on kişinin de okumasına vesile olmazsa iki cihanda da ona rahat olmadığını salık verdi. Koca dağı sis sarar gibi Muzaffer’i korku sardı. Korkuya sarılmış can yeleğiyle hayat okyanusunun içine uyandı, kendini kütüphanesinin önüne attı. Üçüncü sıradaki kitapların üstünde duran Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm romanı balkıdı işmar etti. O gün yapılacak kitap toplantısında okunacak roman için bu kitabın seçilmesine içinden ant içti, kendine yemin verdi. Aldı kitabını yeminini içine koydu...” Yukarıdaki pasajı, kitabın dili ve uslübunu okuyacaklara bilgi vermesi için yazdım. Yoksa gerçekle ilgisi yoktur! ( Belki de vardır...) Edebiyat eleştirmenleri romanları ve öyküleri etiketlemeye bayılırlar. Efendim, Toplumsal gerçekçi derler, modern derler, büyülü gerçekçilik derler. Hiç bir yere uyduramazlarsa da postmodern deyip, üç kelam da beylik yorumda bulundu mu, kitabın eleştirisi tamamlanmış olur. Bir yazarın romanında asıl anlattıklarını, hatta haykırdıklarını görmezden gelerek, yazınsal yapıtları illaki kendi küçük dünyalarında uydurdukları bir kalıbın içine sokma zorunluluğu duyan eleştirmenlere öfkem bu yüzdendir. Mesela, Yaşar Kemal için “ Efendim köy edebiyatı yapıyor, sadece Çukurova’yı anlatıp duruyor” diyebilen birine ben eleştirmen değil okuyucu bile demem. Düşününce, bunlara kendini de haddini de bilmeyenler denilebilir ancak. Sevgili Arsız Ölüm romanı için de ilk karşınıza çıkan “ büyülü gerçekçilik” tarzında olduğu. Hatta Gabo’nun eseri, dünya edebiyatının dev yapıtı “Yüzyıllık Yalnızlık” romanını da bu sığ kalıbın içinde kalarak yorumluyorlar. Gel de isyan etme... Bu bağlamda, sitemizde okunan kitaplar için yapılan yorumlardaki, kitabı değil de kitabın okuyucuda bıraktıklarını, hissettirdiklerini hiç bir kalıba bağlı kalmadan özgürce yazılabilmesini çok önemli buluyorum. Zaten edebi bir yapıtı gerçek anlamda eleştirmek çok ciddi bir birikim ve emek işidir. Biz haddimizi biliri! Büyülü gerçekçiliği; düş, hayal dünyası ve gerçeklik olgularının harmanlanarak gerçek dünyada geçen olayları okuyucuya aktarım tekniği olarak tanımlarsak, evet bu kitabın tekniği bakımından bunu küçük bir ayrıntı olarak not edelim. Ancak bu romanda yazarın kısa cümlelerindeki çığlığı-feryadı, bir kadının ( Dirmit) oluşumu, sosyal gelişimi, hayatta kalma ve var olma cabasıdır. Özellikle bizim gibi ataerkil ve muhafazakar toplumlarda öteden beri gelen töreler, ananeler ve hurafeler içinde varolmaya çabalayan, kendini bulmaya çabalayan bir kadının, çocukluktan gençliğe yaşamının ironik hikayesidir bu kitap. Anadolu köylüsünü tanımayana, eski deyimler ve gelenekleri bilmeyene okuması ve anlaşılması zor gelebilir bu anlatının. Ancak şimdi bile etrafımızda başımıza gelmesini istemediğimiz bir konunun sözü olunca kaçımız vurmaya tahta aramıyoruz acaba. Bu örneği gelenek ve hurafeleri ne kadar kanıksadığımız ve normalleştirdiğimizi göstermek için verdim, daha ne kadar çoğaltabiliriz bunları bilemedim... Bir düşünsek mi?... Öyle, kısa cümlelerle okuyucuyu yormadan ve anlatının temposunu hiç düşürmeden kah gülümseyerek kah hüzünlenerek okunan, okuyanı bir tuhaf hallare sokan, değişik, bir o kadar da düşündürücü, bir o kadar bizden ama bir o kadar da bizden olduğunu kabul etmediğimiz olaylarla dolu, ironik, düş ve hayal dünyasının gerçekle karıştığı, sonuçta bizden bir anlatı bu roman. Yazarın yirmili yaşlarının başlarında bu kitabı yazması da ayrıca değinilmesi gereken bir konudur bana göre. Okuyan kadın dostların da okurken kendi aile ve çevrelerinden neler bulduklarını merak ediyorum zira ben kendi çevremdeki yaşantıdan çok çok parçalar buldum diyebilirim. (Muzaffer Akar)

Latife Tekin ile tanışma kitabım oldu Sevgili Arsız Ölüm. İsmine bakın yahu, okumadan bile sevmiştim kitabı. Kitap büyülü gerçekçilik akımıyla yazılmış. Daha önce Salman Rushdi sayesinde tanışıp sevememiştim büyülü gerçekçiliği. Ancak Latife Tekin'in yarattığı büyülü dünyayı sevdim. Bir aile hikayesi ancak bu kadar değişik bir üslupla yazılırdı. Acayipti, aynı zamanda acayip güzeldi. Ahh hele Dirmit, yaşı kaç olursa olsun, en tapılası karakterdi benim için. Kısaca güzeldi arkadaşlar, okuyun ki bu güzellikten mahrum kalmayın; okuyun ki Türk edebiyatını boynu bükük koymayalım. (Neslihan Altun)

Batıl inanç, mantıksal bir temele dayanmayan inanç ve davranışlar olarak tanımlanır. Yani bilimsel bir anlamı olmayan davranışlarda bulunmak, sözler söylemek, veya inançlara inanmaktır, batıl inanç. Merdiven gördüğünüzde altından geçmiyorsanız, bir şeylere nazar değmesin diye tahtaya vuruyorsanız, yıldız kayarken dilek tutmayı ihmal etmiyorsanız veya kafanıza kuş pislediğinde hemen piyango bileti almaya koşuyorsanız bu kitap tam da sizin gibi batıl inançlılara uygun bir kitap. İlk sayfasından son sayfasına kadar türlü türlü batıl inançlarla dolu, sımsıcak bir anlatı. Bence bu kitabın bir yaşı var ve 30-40 yaşlarında. İlginç bir yorum olduğunun farkındayım; ama kitabı ve yazarın anlattıklarını anlamak için kitapla aynı nesilden olmak veya kitaptan daha büyük bir yaşta olmak gerekiyor. Özellikle 20-25 yaş arası okurlar için bu kitabı okumak, anlamak ve bitirmek bir çileye dönüşebilir. Çünkü ben de başlarda konunun içerisine girmekte bayağı zorlandım. Bu kadar çok batıl inancı bir arada görünce, önce bir afalladım; fakat var olan batıl inançlarımız üzerine düşününce de kitabın aslında oldukça gerçekçi bir kitap olduğuna kanaat getirdim. Açıkçası hayatımdan batıl inançları çıkaralı çok oldu. Ancak öylesine benliğimize nüfuz etmiş ki bu inançlar, sen ne kadar hayatımdan çıkardım dersen de gayriihtiyari bu inançlara uyuyor buluyorsun kendini. Şimdilerin modern tabiri ile "totem" denen şeyler de aslında tam olarak birer batıl inanç. Düşünsenize, hangimiz futbol maçı izlerken totem yapmıyoruz ki? Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim, ben anneannesi ile büyüyen bir çocuktum. Anneannem de bütün anneanneler ve babaanneler gibi birçok batıl inanca sahipti. Aramızdaki nesil farkından dolayı onun bu anlamsız batıl inançları bana hem komik hem de anlamsız geliyordu. Birçok defa bu konular üzerine kavga ettiğimizi bilirim. Neymiş efendim, hava karardıktan sonra tırnak kesilmezmiş. Neymiş efendim, beş taş oynarken taş havaya fazla atılmazmış. Neymiş efendim, gece gece fazla gülünmezmiş. Neymiş efendim, akşam vakti aynaya bakmak olmazmış... Hiç unutmam bir keresinde eve misafir gelmişti. Ben de kollarını kavuşturmuş bir şekilde sessizce oturuyordum. Anneannemden yoğun bir kaş göz hareketi yağmuruna maruz kaldım. Anlamadım tabii ne demek istediğini. Aldırmadım da, çocuğuz ya. Misafir gittikten sonra yanıma geldi: "Bir daha misafir varken kollarını kavuşturduğunu görmeyeyim, lan!" dedi. "Neden kız, ne oldu ki yine?" dedim. Anneannem: "Ulan itoğlu, sen neden hiçbir şeyi kabul etmiyorsun da sürekli soru soruyorsun? Sen bu dünyaya soru sormaya mı geldin?" dedi. "Soru sormak da mı yasak, kız? Söyle görem hele neden kollarımı kavuşturarak oturamazmışım?" demem üzerine anneannem ağzındaki baklayı çıkardı: "Senin gibi kollarını kavuşturarak oturan itlerin kısmeti bağlanırmış bir daha açılmazmış da ondan. Ölene kadar sana ben mi bakacağım itoğlu?" İşte kitapta da böyle şahane samimi bir üslup var. Kitabın dili gerçekten çok etkileyici. Özellikle İstanbul Türkçesiyle değil de bir köy diliyle yazılmış gibi duruyor; ama anlaşılmayacak hiçbir satırı yok. Muhteşem diyaloglar var ve okurken adeta tiyatro izliyormuş gibi bir hava veren anlatı var. * Yazımın başında kitabın 30-40 yaşlarında olduğunu söyledim; ama yazarımız bu kitabını yazdığında 20'li yaşlarının başındaymış. Bu kadar batıl inancı bilecek kadar ne günah işlemiş acaba? * Kitabın otobiyografik bir eser olduğu da söyleniyor. Sanırım bu durumda kitabı okuyan herkesin bağrına basmak istediği Dirmit kız da Latife Tekin'in kendisi oluyor. * Tiyatrosu da var eserin. Daha ne olsun? * Bu kitabı toplu taşıma araçlarında okumamanız tavsiye olunur. Çünkü sesli gülerseniz deli muamelesi görebilirsiniz. Ayrıca sevgili anneannecim hiç merak etme kısmetim kapanmadı. Tabii senin uyarın üzerine kollarımı kavuşturmaktan vazgeçmemden dolayı mıdır bilemem orasını; ama benim hayatımda olan her şey zaten senin sayendedir, onu biliyorum. Not: Diyaloglar Latife Tekin tarzı ile yeniden düzenlenmiştir. (Semih Doğan)

Kitabın Yazarı Latife Tekin Kimdir?

Türk edebiyat yazarı.

1957'de Kayseri'nin Bünyan ilçesine bağlı Karacahevenk köyünde doğdu. 1966'da 9 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a geldi. Ortaöğrenimini Beşiktaş Kız Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Telefon Başmüdürlüğü'nde kısa bir süre çalıştı. İlk kitabı "Sevgili Arsız Ölüm" 1983'te yayınlandı. Anadolu'daki köy yaşamı ve insanlarını masalımsı bir atmosferde ve "Yüzyıllık Yalnızlık" (Gabriel Garcia Marquez) tadında anlattığı bu ilk romanıyla büyük ün kazandı. Büyülü gerçekçilik akımına da yakıştırılan bu romanının ardından peş peşe diğer romanları geldi. Eserleri İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Farsça ve Hollandacaya çevrildi. Değişik üslubu ve yaklaşımıyla kuşağındaki edebiyatçıların önde gelen isimlerinden biri oldu.

Latife Tekin Bodrum Gümüşlük`te bir `Ebediyat Evi` projesi başlatmıştır. Garanti Bankası tarafından desteklenen proje, mimar

Hüsmen Ersöz'ün 1998 yılında hazırladığı mimari proje ile inşaata başlamıştır (1999). Ressam Hale Arpacıoğlu'nun, Koç Grubu şirketlerinden aldığı destekle, aynı mimari projenin bir parçası olarak Sanat Evi'nin yapımına başlanmıştır. Latife Tekin, Bodrum Gümüşlük'te, herkesin yazabileceği, tartışabileceği, sanatçıların büyük şehrin dağdağasından uzak eser üretebileceği bir mekanın tamamlanması için çalışmaktadır.Son olarak 2010'da "rüyalar ve uyanışlar" kitabı yayımlandı.

28 Aralık 2011 akşamı Sabit Fikir ve İstanbul Modern işbirliğiyle düzenlenen Sözünü Sakınmadan etkinliğinde usta eleştirmenler Ömer Türkeş ve Semih Gümüş'ün konuğu olmuştur.

Latife Tekin Kitapları - Eserleri

  • Muinar
  • Aşk İşaretleri
  • Sevgili Arsız Ölüm
  • Buzdan Kılıçlar
  • Berci Kristin Çöp Masalları
  • Gece Dersleri

  • Unutma Bahçesi
  • Ormanda Ölüm Yokmuş
  • Rüyalar ve Uyanışlar Defteri
  • Manves City
  • Sürüklenme
  • Altınçayır Vadisi'nin Çocukları
  • Buzdan Kılıçlar

Latife Tekin Alıntıları - Sözleri

  • “Bütün korkumuz, ya uyuyup uyanamazsak!” (Ormanda Ölüm Yokmuş)
  • Kirpiklerimi usulca sol yanıma bükünce denizi görüyorum. Uzakta ikizkenar üçgen gibi donmuş tuzlu sular. Bana ilgisiz ve yabancı kalışlarıyla, bu şehri ilk gördüğüm geceki halden anlar rüyamı hatırlatıyorlar. Gözlerimin alabildiğince yüksek, dikine kurulmuş bir şehir.. Parıltılarla, yanan kırık camlarla kaplı, sokakları gökyüzüne açılan, korkutucu, geçit vermeyen, bitmez bir duvar. Saçlarımın sağ siyah uçlarını izleyince ninemin ölüm atına binip gittiği akşamın alaca bulutlarına gömülüyorum. Bulutların on adım ötesindeyse asfalt yol boyunca yan yana sıralanmış yedi gecekondu mahalleme insan çığlığı taşıyan yedi minibüsüm var. (Gece Dersleri)
  • İki ağacın arasından geçip toz inceliğinde uçuşan bu son damlacıklara yüzünü verenlerin ümitleri boşa çıkmaz, hayalleri gerçek olurdu. (Altınçayır Vadisi'nin Çocukları)
  • Parasızlar her istasyonda donarlar. (Buzdan Kılıçlar)
  • Ben şu anda gücenme kabiliyetiniz olup olmadığını hesaplamıyorum. Çünkü arkadaş olduğumuzu kabul ediyorum. (Buzdan Kılıçlar)
  • Yaşadıkları film değil ki sonu gelsin. (Manves City)

  • “Her şey gibi mekanlar da ölüyor.” (Unutma Bahçesi)
  • - Tulumba, Elmas geline gitsem o da beni taşlar mı? + Taşlar mı hiç, Dirmit kız. - Ama gitmem. + Niye gitmezsin? - Taşlarsa diye gitmem. + Çok mu özledin Elmas gelini? - Çok özledim. + Öyleyse git. - Gitmem. (Sevgili Arsız Ölüm)
  • “Dünyada kuşlar olmasaydı göğe nasıl bakardık bunu hiç bilmiyoruz…” (Unutma Bahçesi)
  • İnsanların hayvanlaştığı, hayvanların insanlaştığı, canavarane dünyada... (Buzdan Kılıçlar)
  • "Evini evlikten, annesini annelikten, kardeşlerini kardeşlikten, babasını babalıktan reddetti. Sokakları evi etti. Ağaçları, duvarları, bulutları, evleri kardeş, denizi anne, göğü baba." (Sevgili Arsız Ölüm)
  • Kendilerine dair olanı kendilerine ait olmayan seslerin yankısını giyinmek suretiyle korudular. (Buzdan Kılıçlar)
  • Dünya birçok insan için karanlık bir mahzenden farksız, hayat çirkef bir katil gibi acımasızdı. (Buzdan Kılıçlar)

  • Gözlerim gözleriyle dolduğu an, sonsuzluktan çıkaran çekici bakışıyla ömrüm işaretlenmiş. (Aşk İşaretleri)
  • İnsan karanlıktan geliyor ama gözlerini ilk kez açıp baktığında ışık onu çalıyor, gün ışığında görünen varlıklar dünyasına katılmasıyla birlikte karanlığı unutmaya başlıyor, geceyi bile aydınlatarak karanlıktan kurtulmak istiyor. Bebekler ışık yüzlerine çarpınca korkup ağlarlar, sonra bunun tam tersi yönde bir gelişme... Yaşlılar niye çok az uyuyor? Gördükleri karşısında insanın gözleri açıldıkça açılıyor çünkü, büyüleniyor, ışığın esiri oluyor... (Ormanda Ölüm Yokmuş)
  • Sevinç gramla, dert kiloyla (Manves City)
  • Gogi'nin deyişiyle kendini ne kadar sakınırsa sakınsın, insan denen canlının içinde dostluk arzulayan nurlu bir kutu vardı. (Buzdan Kılıçlar)
  • Hem ışığa esir olduk diye üzülüyorsun, hem de ışığı kendinde tutmak istiyorsun. (Ormanda Ölüm Yokmuş)
  • Fakir­lerin evi olmaz, yuvası olur. (Manves City)
  • "Su içmeden yaşamak Allaha vergidir!" (Berci Kristin Çöp Masalları)

Yorum Yaz