tatlidede

Siyonist Sömürgecilik ve Filistin (1)

Siyonist Sömürgecilik ve Filistin (1)

M.Ö. 586 yılında Babil Kralı Nabukadnazarın Filistin topraklarından Babil'e sürdüğü yahudilerin duygularını aktarırken Tevrat,"Babil nehirinin kıyısına oturup ağladık,siyon'u andıkça" der.

Kudüs ile eş anlama sahip "Siyon" sözcüğü,Yahudi toplumsal hafızası ve psikolojisinde önemli bir yer tutar.Bu sihirli sözcük yüzyıllar boyunca Tevrat'ın işaret ettiği "vadedilmiş topraklar"a "dönüş" anlamınıda yüklenmiştir.Yahudiler 100 yıl sonra "Siyon"a dönüp yıkılan Hz.Süleyman mabedini onardılar belki ama bu seferde M.S. 70 yılında,Romalılar tarafından esir edilerek sürüldüler ve Hz.Süleymanın mabedi bir kez daha yerle bir edildi.Kutladıkları her hamursuz bayramında "seneye kudüs"te diye dualar edilirken,geçen zaman içinde "Siyon" artık bir topraktan ziyade Yahudi ideolojisinin de temel taşı haline geldi."Siyon" sözcüğünün yahudiler tarafından siyasi arenaya aktarılması ise ilk defa 19.yüzyılda oldu.

"Siyonizm"in fikir babası olarak kabul edilen ve 1895 yılında I.siyonist kongrenin toplanma sürecini de başlatan Theoder Herzl,Budapeşte doğumlu bir yahudiydi.

O dönem, Avrupa'nın saygın gazetelerinden biri olarak kabul gören Neue Freie Press'te gazetecilik yapan Herzl,gazetenin aynı zamanda Paris temsilcisiydi.Herzl, Avrupa'nın bir Yahudi sorununun olduğunu düşünenlerdendi.O ve arkadaşları,yahudilerin Avrupa'da baskı altında olduklarını ve bununda kesin çözümünün kurulacak bir Yahudi devletinden geçtiğini ve dünyanın buna ikna edilmesi gibi düşünce ve söylemlerin,sürekli ve daimi propagandistleriydi.Herzl'e göre başarısız Avrupa devletleri;ekonomik ve siyasal çöküşlerini yahudilerin varlığına bağlamış ve halkın öfkesinide haksız yere bu cemaate yönlendirmişlerdi.

Yahudi kökenli bir Fransız yüzbaşısı olan Alfred Dreyfusun,almanlar adına casusluk yaptığı iddiası ile yargılandığı dava sürecini gazetesi adına da izleyen Herzl,ünlü Dreyfus davasının sonunda Yahudi devleti fikrini de eyleme geçirme kararını kesin olarak aldı.Çümkü Herzl'e göre yüzbaşı haksızlığa uğramış ve elle tutulur hiçbir delil olmamasına rağmen cezalandırılmıştı.Herzl'in formülünde ki Yahudi Devleti fikri için bir dönem Arjantin ve Uganda'da bir yurt kurulması her ne kadar düşünüldüysede güvenli bulunmadığı için muhalefetle karşılandı.

"Siyon" sözcüğünün Yahudi Psikolojisinde ki harekete geçirici etkisini bilen Herzl,Yahudi devleti fikri için Filistin toprakları üzerinde karar kıldı.1897 yılında Basel'de I.Siyonist Kongresini toplayan Herzl,kongre bildirgesine "Siyonizm'in hedefi,Yahudiler için Filistin'de bir yurt kurmaktır" maddesini ekleterek,uluslararası Arena'da siyasi güç elde edebilmek için kongrenin bir anlamda "sürgünde parlamento" işlevi göreceğini de bir iki cümleyle dünya başkentlerine böylelikle ilanda etmiş oldu.

Basel programının en önemli görevi ise Filistin'e göçü teşvik etmekti,çünkü Filisten'de Filistinliler oturmaktaydı ve popülasyon dengesinin değişmesi gerekiyordu.Herzl, O dönem Osmanlı egemenliğinde olan Filistin'de bir Yahudi Devleti kurulması için Abdülhamit Han'ın yanına çıkarak onunla görüştü ve kendisinden izin istedi fakat Padişah Herzl'i kesin bir dille reddederek onu yanından kovdu.Alman imparatoru Willheim'den de aradığı desteği bulamayan Herzl'in çabaları sonuçsuz kaldı. Fakat siyonistler tarafından Filistin'e göç Akın akın devam etti.Avrupada yaşayan yahudilerin Filistin'e göç fikrine alışmaları çok uzun sürmedi ve Müslümanlar tarafından sahip çıkılan bu halk,Avrupa'da maruz kaldıkları her yeni şiddet sonrası çareyi hoşgörüleriyle ünlü Müslüman alemine sığınmakta buldu.1897'de Basel'de siyonist kongreyi toplayan Herzl günlüğüne "Basel'de Yahudi Devletini kurdum.

Eğer bunu bugün söylersem,herkes bana güler.Ama elli yıl içerisinde bu gerçekleşecektir" notunu düştükten neredeyse 50 yıl sonra, David Ben Gurion 14 Mayıs 1948 günü tel Aviv'de İsrail devletini ilan ettiğinde,1904 yılında Viyana da ölmüş olan Herzl artık hayatta değildi ve doğumunu hazırladığı canavarı görememişti.Herzl'in fikir babalığını yaptığı devletin kurulması için gerçektende 50 yıllık bir süre geçmişti ama tüm bu dönemde hiç hesaba katılmayan ve yok sayılan birileri vardı: 

İşgal edilmiş toprakların asıl sahipleri olan FİLİSTİNLİLER...

Yorum Yaz