tatlidede
tatlidede

Sözde Kızlar - Peyami Safa Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Sözde Kızlar kimin eseri? Sözde Kızlar kitabının yazarı kimdir? Sözde Kızlar konusu ve anafikri nedir? Sözde Kızlar kitabı ne anlatıyor? Sözde Kızlar kitabının yazarı Peyami Safa kimdir? İşte Sözde Kızlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 12.02.2022 17:47
Sözde Kızlar - Peyami Safa Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Peyami Safa

Orijinal Adı: Sözde Kızlar

Yayın Evi: Ötüken Neşriyat

İSBN: 9789754370508

Sayfa Sayısı: 240

Sözde Kızlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Peyami Safa’ya ilk edebî şöhretini kazandıran Sözde Kızlar romanı; Anadolu’nun muhtelif bölgelerinin İtilaf Devletlerince işgal edildiği Mütareke döneminin bunalımlı günlerinde, Yunan saldırıları sırasında kaybolan babasını aramak amacıyla İstanbul'a gelen Mebrure adlı bir genç kızın İstanbul sosyetesinin savaştan bile yıkıcı, yozlaşmış hayatlarına girmesiyle başlar. Bir yanda yalnızlığın çaresizliği, diğer yanda içerisinde kalınan muhitin kendisine tesir etmeye çalışan ahlakî çöküntüsüyle verilen mücadelede; sözde kızların, bir uçurumdan diğerine yuvarlanan hayatlarına şahitlik etmekteyiz. Çarpık ilişkilerin, yalanların ve yalnızca gününü gün etme anlayışının hâkim olduğu bu çevrede, devletin ve milletin içinde bulunduğu savaş ortamına kayıtsız kalınmakta ve Türk milletinin kıymet verdiği bütün değerler çiğnenmektedir. Sözde Kızlar, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren büyük bir ilgiyle okunmuş ve sevilmiş, birkaç defa da sinemaya aktarılmıştır.

Sözde Kızlar Alıntıları - Sözleri

  • Hakikaten, insan sevdiklerinin kadrini yokluklarında anlıyor.
  • Geçmeyeceğini bildiğim bir buhran içindeyim….”
  • Erkek değil misiniz.... Alçak zevklisiniz.
  • Sesini hâlâ kulağımda hissediyorum, vallahi, en hafif ihtizazlarına kadar bu ses beni bırakmıyor...
  • “Aklı az,parası çok” tabirini hatırlayınız.Sözde kızların en çok andıkları darbımesel budur.
  • Beni bir şey bilmemek delirtiyor... Felâket bile olsa öğrenmek istiyorum.
  • “Çünkü beni bir şey bilmemek delirtiyor… Felaket bile olsa öğrenmek istiyorum.”
  • “Geçmeyeceğini bildiğim bir buhran içindeyim.”

Sözde Kızlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Affedersiniz Sözde Kızlar: Affedersiniz Sözde Kızlar, Peyami Safa'nın okuduğum 6. kitabı oldu. (Neden "affedersiniz" dediğimi incelemenin ilerleyen paragraflarında açıklayacağım.) Bu kitabın en önemli özelliği, 1923 yılında Peyami Safa tarafından yazılan ve ona ilk edebi şöhretini kazandıran romanı olarak kabul edilmesidir. Peyami Safa'nın edebi karakterine hayran olan bir okur olarak, yine bu eserinde de ciddi bir edebi hazza ulaştım. Onu çok sevmememin ve ara ara Peyami Safa okuma isteğimin ortaya çıkmasının en önemli nedeni, eserlerinde olaylardan çok psikolojik tahlillere önem vermesi... Tabii onun psikoloji bilimini ele alış şekli çoğunlukla metafizik öğelerle iç içe geçmiş şekildedir; ama bunu eserlerinde bir dayatma gibi önümüze sunmaz. Zaten Sözde Kızlar isimli bu eserindeki psikolojik tahlilleri metafizik öğelerle pek yakınlık göstermemektedir. Ancak, Matmazel Noraliya'nın Koltuğu'ndaki ve Yalnızız'daki psikolojik tahlilleri fazlasıyla metafizik öğelerle iç içe geçmiş şekildeydi. Peyami Safa, "insan"ı çok iyi analiz etmiş bir yazar. Safa'ya göre, araştırmaya ve hakkında bir şeyler yazmaya değer yegane konu insan ve onun bilinmez geleceğidir. Her ne kadar, her kitabının konusu birbirinden farklı görünse de esasında işlediği tek konu "insan"dır. Eserlerinde, toplumdaki ahlaki çöküntüyü, zıt kavramları iç içe işlemeyi ve Türkiye'nin doğu-batı çatışmasını işlemeyi sever. Bu konuları işlerken, yine odak noktası her zaman olduğu gibi, insandır. Sözde Kızlar isimli bu eseri de yine aynı minvaldedir. Kitabın konusunda biraz bahsettikten sonra, Peyami Safa'nın Sözde Kızlar isimli bu eserinde, toplumdaki ahlaki çöküntüyü nasıl işlediğini, zıt kavramları iç içe nasıl işlediğini ve Türkiye'nin doğu-batı çatışmasını nasıl işlediğini bölümlere ayırarak inceleyeceğim. Öncelikle Sözde Kızlar isimli bu kitap Peyami Safa (D.T: 1899- Ö.T: 1961) tarafından 20'li yaşlarının hemen başında yazılmaya başlanmış ve 1923 yılında ilk defa Orhaniye Matbaası tarafından basılarak okurlarla buluşmuştur. Tam tarihini bilmemekle birlikte, Cumhuriyet'in ilan edildiği tarihe çok yakın bir tarihte kaleme alınarak yayımlandığı tarihsel olarak ortadadır. İşe bu kitabın konusu da tam olarak o dönemdeki, Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş dönemindeki bocalama, "öz"ümüzden uzaklaşarak "medeniyet"e kavuşma adı altında nasıl "yabancı"laştığımızdır. Kitabın ana kahramanı, böyle karmaşık bir dönemde Yunan saldırıları sırasında kaybolan babasını aramak amacıyla İstanbul'a gelen Mebrure adlı bir genç bir kız gibi görünse de Mebrure veya kitaptaki diğer kahramanlar, Peyami Safa'nın işlemek istediği konunun sadece birer piyonlarıdır. Safa'nın amacı, büyük savaşların dahi yıkamadığı bir medeniyetin nasıl savaşlardan bile daha yıkıcı bir şekilde "İstanbul sosyetesi" tarafından ahlaki bir çöküntüyle özünden uzaklaştırıldığının okuyucuya gösterilmesidir. Bu amacını yerine getirirken de bir takım araçlar kullanır. Yukarıda bahsettiğim ve kitapta açıkça görülen bu araçlar ise şu şekildedir: 1- Toplumdaki Ahlaki Çöküntü: Yukarıda kısaca bahsettiğim, Mebrure isimli genç kız, Yunan saldırıları sırasında İzmir'de kaybolan ve izini aradığı babasını bulmak amacıyla İstanbul'a gelir. Ancak İstanbul, artık eski bilinen İstanbul değildir. Kadınların bir cinsel obje haline getirildiği, erkeklerin tek amacının kadınları yatağa atmak olduğu, genç-yaşlı demeden herkesin birbirine kötü gözle baktığı, eski saygının tamamen ortadan kalktığı, kültürümüze çok uzak olan dansların ve eğlencelerin İstanbul sosyetesi tarafından sahiplenildiği bir yerdir. Bu noktada, Peyami Safa'nın toplumdaki ahlaki çöküntüyü neden sadece kadınlar üzerinden ele aldığını anlamakta güçlük çektiğimi belirtmeliyim. Aslında kitabın içerisinde konuyu sadece kadınlar üzerinden ele almıyor. Farklı açılardan da değerlendirmelerde bulunuyor. Fakat her zaman ön planda kadınlar var ve kitabın ismi "Sözde Kızlar." Ne yazık ki Peyami Safa'nın bu konuda cinsiyetçi ve ayrımcı bir yaklaşım sergilediğini düşünüyorum. Toplumdaki ahlaki çöküntünün işlenmesinde hiçbir sakınca yok. Ancak konunun, "kız-kadın" , "kadın-erkek" meselesi üzerinden veya "esas kız-sözde kız" ayrımı üzerinden ele alınmasını doğru bulmuyorum. Mesela kitabın ismi, "Sözde Kızlar" değil de "Sözde İnsanlar" olsaydı hem daha doğru olurdu hem de daha geniş bir kitleye mesaj vermiş olurdu. Kitaptaki "Sözde Kızlar" tabirinin kimler için kullanıldığını da kitabın içerisinde yer alan cümlelerle göstereyim: " Sözde Kızlar! Serbest kaldıkları zaman gördüğünüz şeyleri çekinmeden yapan bu mahluklar, koca aramaya başlayınca, sıkılgan, utangaç, tecrübesiz, saf görünmesini de pek iyi bilirler." 2- Zıt Kavramları İç İçe İşlemek: Peyami Safa, Sözde Kızlar isimli bu kitabında "zıt kavramları" genellikle ilçeler üzerinden ele almış. Ona göre Şişli ve Beyoğlu semtleri, İstanbul sosyetesinin yoğun olarak yaşadığı ve ahlaki yozlaşmanın en çok görüldüğü yerlerdir. Daha doğrusu, kitapta Şişlili veya Beyoğlulu birini görürseniz bilin ki bu kişi medeniyetleşme adı altında özünden uzaklaşmış bir Batı yalakasıdır. (Şişli doğumlu biri olarak teessüflerimi sunuyorum sevgili Peyami.) Yine aynı şekilde, Cerrahpaşalı ya da Fatihli birini görürseniz, bilin ki özüne sadık kalan ahlaklı biridir. Peyami Safa'nın bu tarzını daha önce okumuş olduğum Fatih-Harbiye kitabında da görmüştüm. Orada da farklı yaşam tarzlarını, farklı kültürleri ince ayrıntılarla anlatmadaki ustalığı hemen dikkatimi çekmişti. Fatih ve Harbiye semtleri yazar tarafından simgeleme yöntemiyle okura sunulmuş ve kitap ismini Fatih-Harbiye arasında giden bir tramvaydan almıştı. Fatih semti, doğu kültürünün yer aldığı kültürü ifade ederken; Harbiye semti, batı kültürünün yer aldığı kültürü sembolize etmekteydi. Bu eserinde de "Şişli-Fatih" sembollerini kullanarak gayet başarılı bir şekilde zıt kavramları iç içe işlediğini söyleyebilirim. 3- Türkiye'nin Doğu-Batı Çatışması: Hem coğrafi konumumuz hem de kültürümüz göz önüne alındığında Doğu-Batı çatışma bu toprakların her zaman en değerli konusuydu ve bundan sonra da üzerine sıklıkla işlenecek en önemli konusudur. Peyami Safa da bu konuyu hemen hemen her kitabında severek işlemiştir. Çünkü batılılaşmaya karşı olan, özümüzden ve kültürümüzden uzaklaşmamamız gerektiğini söyleyen bir yazardır. Eserlerinde çoğunlukla Müslümanlık ve Türklük yüceltilirken modernleşmenin ne kadar fena, ne kadar ahlak yoksunluğu olduğu vurgulanmıştır. Safa'ya göre, "batılılaşma" bizim tarafımızdan hep yanlış anlaşılmıştır. Modernleşme adı altında yozlaşanlar ve kendi kültürüne sırt dönmeler doğru değildir. Bu yüzden de Sözde Kızlar isimli bu eserinde, çarpık ilişkilerin, yalanların ve yalnızca gününü gün etme anlayışının hâkim olduğu bir kültürün bize uygun olmadığı sıklıkla okuyucuya söylenmiştir. Netice itibarıyla, yine Peyami Safa'nın edebiyatına hayran olduğum, ancak bir o kadar da verdiği mesajları sakıncalı bulduğum bir eseri daha geride bıraktım. Görüşlerine katılmasam da Peyami Safa okumaya devam edeceğim. Çünkü iyi edebiyat neredeyse, bir okur olarak ben de oradayım. Herkese keyifli okumalar. (Semih Doğan)

Yanlış batılılaşma nasıl olur? Enter: Peyami Safa/ Sözde Kızlar.. Diyerek bırakacaktım fakat incelemem en az yüzelli karakter olmalıymış ben de şu eklemeyi yapayım: Sevgili 1k, her kitap için fazla söze ne hacet?? (Ümmügülsüm)

Bir Peyami Safa Klasiği: Peyami Safa, okuduğum diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de gene yanlış Batılılaşmayı eleştiriyor. Kitapta öz değerlerinden uzaklaşmış, yozlaşmış birçok kadın ve erkekle karşılaşıp ahlaki çöküntüleri karşısında eminin ki siz de hayrete düşeceksiniz. Bu sözde insanlar; öyle kişiler ki ahlaksızlıklarının yanında bir de vatan toprakları, Yunanlılar tarafından işgal edildiği, savaş döneminde olunduğu halde onlara bulaşmaz düşüncesi ile sırf huzurları kaçmasın diye "sıkıcı" buldukları bu meseleyi sohbetlerine bile dahil etmek istemiyorlar. Gösterişli ve sefil eğlencelerinden hiçbir surette ödün vermek istemiyorlar. İçeriğinden de kısaca bahsetmek istiyorum: Mebrure adlı temiz kızımız, babasını bulmak için Anadolu'dan İstanbul'daki tek akrabaları olan Nazmiye Hanım'ın köşküne misafir olarak geliyor. İşte geldiği bu köşk, tabiri caizse tam bir gayya kuyusu. Okurken de hep, acaba Mebrure kendisini bu kuyuya düşmekten kurtarabilecek mi merakıyla okudum. Bu süreçte Mebrure'yi felakete sürükleyebilecek çevresi olduğu gibi onun daima iyiliğini isteyen arkadaşları da oluyor. Mebrure'nin hangi tarafa gittiğini ise siz okuyarak anlarsınız artık. Son olarak benim de Peyami Safa'ya bir eleştirim olacak. Kitabın adı; her ne kadar ahlaksızlık suçunu, sadece kadınların üzerine yıkmış olsa da Peyami Safa ele aldıklarıyla meselenin sadece kadın meselesi olmadığını, ahlaklı ve ahlaksız olmanın insanî bir mesele olduğunu zaten kendisi de ortaya koyuyor. Yani her ne kadar suçlu olarak kadınları göstermek iste de bunun kadın-erkek ayrımı olmadığını kendisi kitaptaki yaşananlarla yansıtmış oluyor. Ancak okuduğum diğer kitaplarından da anladığım gibi cinsiyetçi tavrından, kadın nefretinden geliyor olmalı ki kitabın adını "Sözde Kızlar" koymayı uygun görüyor. Buna "rağmen" Peyami Safa'yı ve onun eserlerini okumayı seviyorum, sevmeye devam edeceğim. Sizlere de bu kitabı tavsiye eder, keyifli okumalar dilerim. (D.)

Kitabın Yazarı Peyami Safa Kimdir?

Peyami Safa (d. 1899, İstanbul - ö. 15 Haziran 1961), Türk hikâye ve romancısı. Server Bedi takma ismini de kullanan yazar romanlarının yanı sıra, düşünsel yapıtları, polemikleri, köşe yazarlığı ve gazeteciliği ile de tanınır.

Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Doktorlar kolunun kesilmesinde karar kılmış, fakat Safa bunu kabul etmemiştir. Daha sonraları bu günlerdeki tecrübelerini "9. Hariciye Koğuşu" adlı romanında okurlarıyla paylaşır. Hastalık ve savaşın yol açtığı maddi sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, 13 yaşında hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Karton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir. Buradaki izlenim ve deneyimlerini "Biz İnsanlar" adlı eserinde kullanmıştır 1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları "20. Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanı sıra, roman da tefrika etmiştir. 1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve'nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da vefat etmiştir.

Edebî hayatı

İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu (1931) Nazım Hikmet'e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa'nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi. İlk uzun hikâyesi "Gençliğimiz"i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım'ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce eser vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur. Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır. Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir "Zalim" olarak tanıttıkları hun hükümdarı Attila'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır. Tüm bu üretkenliğine rağmen yeterince tanınmamış ve tanıtılmamıştır.

Hakkında yapılan çalışmalar

Prof. Dr. Mehmet Tekin, Doç Dr. Mehmet Önal ve Dr. Nan a Lee Peyami Safa hakkında birer doktora tezi vermişlerdir. Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır. Zülfikar Uğur Yıkan, 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde "Peyami Safa'nın Server Bedi İmzalı Romanları" konulu Yüksek Lisans tezini hazırlamıştır. Yazar-çevirmen Sabri Kaliç 2011 yılında Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" romanını "Exterior Diseases - Ward: 9" adıyla İngilizceye çevirmiştir.

Ayrıca internet üzerinde Peyami Safa hakkındaki bilgilere ulaşabilceğiniz " www.peyamisafa.biz " şeklinde bir internet adresi mevcuttur.

Peyami Safa Kitapları - Eserleri

  • Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
  • Fatih Harbiye
  • Yalnızız
  • Sözde Kızlar
  • Matmazel Noraliya'nın Koltuğu
  • Bir Tereddüdün Romanı

  • Cânân
  • Selma ve Gölgesi
  • Biz İnsanlar
  • Mahşer
  • Şimşek
  • Bir Akşamdı
  • Cingöz Recai - Esrarlı Köşk

  • Attila
  • Cumbadan Rumbaya
  • Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da
  • Cingöz Recai - Elmaslar İçinde
  • Cingöz Recai - Mişon'un Definesi
  • Eğitim - Gençlik - Üniversite
  • Cingöz Recai - Zeyrek Cinayeti

  • Cingöz Recai - Cingöz Kafeste
  • Cingöz Recai - Tiyatro Baskını
  • Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı
  • Havaya Uçan At
  • Cingöz Recai - Sherlock Holmes İstanbul'da
  • Cingöz Recai - Şeytani Tuzak
  • Türk İnkılabına Bakışlar

  • Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları
  • Cingöz Recai - Kaybolan Adam
  • Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri
  • Kadın, Aşk, Aile
  • Din, İnkılap, İrtica
  • Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca
  • Sosyalizm, Marksizm, Komünizm

  • İstanbul Hikayeleri
  • Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikulade Sergüzeştleri
  • Kartal Pençesinde
  • Amerika'da Bir Türk Çocuğu
  • Ah Minel Aşk
  • Deli Gönlüm
  • Kağıthane Faciası

  • Göztepe Soygunu
  • Cingöz Recai - Kibar Serseri
  • Sanat, Edebiyat, Tenkit
  • Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları 2
  • 20. Asır Avrupa ve Biz
  • Yazarlar, Sanatçılar, Meşhurlar
  • Sherlock Holmes'e Karşı Cingöz Recai

  • Son Şarkı
  • Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt
  • Cesur Çocuklar
  • Hikayeler
  • Kızıl Çocuğa Mektuplar
  • Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikalı Sergüzeştleri
  • Bir Varmış Bir Yokmuş

  • Gün Doğuyor
  • Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm
  • Polis Hafiyesi Kartal İhsan’ın Maceraları
  • Seçmeler
  • Tilki Leman'ın Harikulade Maceraları
  • Mistisizm
  • Cingöz Recai - Beyaz Cehennem

  • Doğu Batı Sentezi
  • Çekirge Zehra'nın Harikaları
  • Millet ve İnsan
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 1
  • Korkuyorum
  • Küçük Alp'in Yıldızı
  • Kızlar ve Yıldızlar

  • Zıpçıktılar
  • Bir Akşamdı
  • Cingöz Recai - Madam Çiviciyan'ın Gerdanlığı
  • Kavga Yazıları
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 2
  • Gençliğimiz
  • Deniz Kızı

  • İki Öksüz Arkadaş
  • Cingöz Merih’te
  • Zümrüdüanka Kuşu
  • Sosyalizm
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 3
  • Ramazan Geceleri
  • Allo... Allo... Yetişiniz!

  • Edebi Akımlar ve Fikir Cereyanları
  • Karım ve Metresim
  • Mahutlar
  • Çılgın Akşamlar
  • Kavga Yazıları
  • Şeytana Uyanlar
  • İçimdeki Yangın

  • BİZ İNSANLAR
  • Paşa Kızı ile Köylü Çocuğu
  • Yürekli Çocuklar

Peyami Safa Alıntıları - Sözleri

  • Protoplazmadan insan şuuruna ve oradan da medeniyetlerin tarihine çıkınca önümüzde yığılan harikalar, Allah’a inanmayı bırakıp da tesadüf maymununa iman etmeyi maskara edecek bir zenginliğe varıyor. Hemen ilave edeyim: Allah’ın ispatı bu kadar kolay değil.Fakat,bu kadarcık bir düşünme bile, Allah’ın mevcut olmadığını ispat etmenin imkansız derecede zor olduğunu hissettirmeye kafi. Aziz okuyucular,bu dar sütundan daha fazlasını beklemezler sanırım. Şu kısa okuyucu mektubu göründüğü kadar ehemmiyetsiz değildir: “Koca Peyami, Şu Allah, Allahçı lafları senin ağzına yakışmıyor.Çünkü kafan işliyor ve mantığın sağlamdır. Yoksa sende de mi öte dünya korkuları başladı?..” İmza yerinde de şu cümle " Komünist filan değil.Sadece Allahsız:Sahir kafalı bir okuyucun” Diyen koca kafalı, dünyanın Eflatun'dan,Farabi'ye, İbn-i Sina'ya, Mevlana'ya,Newton'a,Hegel'e,Einstein'a,Bergson'a ve bugün hayatta bulunan doğulu, batılı meşhur ilim adamları ve filozoflara varıncaya kadar “Kafası işleyen” ve “Mantıkları sağlam” yüzbinlerce dahi ve mütefekkir Allah’a inanırlar. Kafası dalavereden başka bir şeye işlemeyen karaborsacılar,vurguncular,düzenbazlar ve çeşit çeşit günahkarlar arasında Allah’a inanmayanlar pek çoktur. Allah’ı körü körüne inkar etmek kolaydır ve çok kârlı görünür: İnsanı hesap vermekten,mes’uliyetten,vicdan azabından,ceza korkusundan kurtarır.Fakat Allah’ı metafizik felsefi ve ilmi delillerle inkâr etmek, ispat etmekten daha zordur.Allah fikri öyle bir güneştir ki,onsuz her izah karanlıkta kalır. Allahsız filozoflar bile hedefini şaşırmayan karanlık bir tabiat şuuruna inanmışlardır.Arada,bir kelime ve derece farkından başka bir şey kalmaz.Mahiyet aynıdır. Ben Allah’a öteki dünya düşüncesinden en uzak olduğum çocukluk çağımda inanmaya başladım.Bütün ömrüm bu inancımı kontrol etmekle geçti.Mizacım bakımından,inanmaktan ziyade şüphe etmeye meylim vardır.Boşuna inanmaktan ve boşuna şüphe etmekten çok sakınırım.Bence şüphe edilecek şeyden şüphe etmek,ahmaklıktır.Benim imanım şüpheye karşı adım adım kazanılmış bir dikkat,inceleme,tenkid ve bilgi zaferidir. Allah,kendisini kabul ettirmek için insana yeter derecede bilgi imkanı vermiştir.Fakat gizli bir varlığın (hele Allah’ın) yokluğunu isbat etmek için her şeyi bilmek lazımdır.Hiç kimse bu külli bilgiye sahip olduğunu iddia edemez.Allah’a inanmak değil,inanmamak insanın boyunu aşar.Unutma ki insanlar arasında Allah’a inanan dehalar ve büyük zekâlar pek çoktur,eşekler arasında hiç yoktur!” :) 22 Eylül 1958 Milliyet (Kavga Yazıları)
  • — Odur, o melun! Demek hâlâ yalının etrafında dolaşıyormuş! Ah, edepsiz, rezil... (Cingöz Recai - Mişon'un Definesi)
  • Hakikaten, insan sevdiklerinin kadrini yokluklarında anlıyor. (Sözde Kızlar)
  • Sherlock Holmes çok az konuşan, çok az gülen, daime düşünen ve tetkik eden bir adam olduğu malûmdu. (Cingöz Recai - Kaybolan Adam)
  • Bana evlenmekten bahsetme, hayatımda yangından, zelzeleden, fırtınadan, yıldırımdan, hastalıktan ziyade evlenmekten korkarım. (İstanbul Hikayeleri)
  • Biri size: "Niçin böyle düşünüyorsunuz?" diye sorsa verilecek hiçbir cevap bulamaz, fakat öyle düşünmekten de kendinizi alamazsınız. (Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da)

  • Tecrübe ile hasıl olmuş bir istikşaf, bir seziş hassam vardır. (Korkuyorum)
  • Devrimbazın inkılâptan ve medeniyetten hiçbir şey anlamadığı, 36 senedenberi bu mefhumları hiçbir derlitoplu eserle anlatmaya çalışmamasından bellidir. (Doğu Batı Sentezi)
  • Allahtan korkmayanların hükümettten, kanundan, nizamdan korkacaklarını sanmak boşunadır. Onların iblis zekası en belli ahlak suçunu bile kitaba uydurmasını bilir. (Kavga Yazıları)
  • Canın sıkıldıkça kitaplara sarıl. (Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı)
  • Erkeklere galebe eden insan, kadınlara mağlûb olur. (Attila)
  • Anlaşılmayan ruhlara deli demek adettir, (Selma ve Gölgesi)
  • İki millet döğüşmezse, bu, onların seviştiğini değil, fakat birinin ötekini yeneceğinden emin olmadığını gösterir. (Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm)

  • "Zira, para kolay kazanılır ama hayat insana iki defa gelmez " (Cingöz Recai - Elmaslar İçinde)
  • “ Önü çirkin ve arkası güzel bir mahluk gibi yalan, başkasından bize doğru geldiği zaman iğrenç, bizden başkasına gittiği zaman sevimli bir şeydi. “ (Bir Akşamdı)
  • "İstanbul'da 'sosyete' dedikleri şeyin bir lâhana turşusu gibi karışık olduğunu bilmiyordu." (Mahşer)
  • Hakikati aramak günah değildir... (Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri)
  • " Uykuyu taklit edelim.. " . (Attila)
  • İnsan yaptığını çeker, bunu bilesin.. (Yalnızız)
  • “Bir insanı tamamıyla tanımak için bazen asırlar bile yetişmez; kâfi derecede tanımak için bazen bir an bile yetişir.” (Bir Tereddüdün Romanı)

Yorum Yaz