tatlidede

"Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?"

"Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?"

Bu soru, sorulduğu tarihten itibaren hala cevabı aranan bir soru olarak orta yerde durmaktadır. Ya da Suriye’ye niye girdik ve buna karşı Suriye’ye girmeseydik ne olurdu gibi sorular da yukarıda sorulan soruya paralel olarak ortaya atılmıştır.

Bu ve bunun gibi sorulara Türkiye’de başta CHP olmak üzere ‘Millet ittifakında’ bir araya gelen gerek dolaylı gerekse dolaylı olarak tüm partiler tarafından sorulara bir yenisi daha eklendi:

Şimdi de Rusya diyor ki Türkiye’ye “Sen neyi gözlemliyorsun Suriye’de?”

Evet bu gibi sorular muhalefet tarafından her dönem iktidarı sıkıştırmak için ortaya atılan sorular olarak hala güncelliğini korumaktadır. Hal böyle olunca bu tür soruların cevabı da her zaman merak edilmektedir. Bu soruların cevabı aslında her zaman net ve somut bir biçimde bulunamaz. Bu nedenle bu konularda kafa yoranlar sahadaki politik aktörlerin pratiklerine bakıyorlar ve ona göre niyetlerini okumaya çalışarak cevap arayışlarına giriyorlar.

Suriye’nin devlet olarak meşru egemenliğinin olduğu coğrafyasında hali hazırda ABD, Rusya, Fransa ve Türkiye’nin askeri güçleri mevcuttur. Elbette iki Süper güç olan ABD ve Rusya’nın bölgeyle ilgili gizli ajandaları vardır. Hangisinin politik ajandası pratiğe geçerse doğal olarak bölgede o daha etkin güç olacaktır. Bu nedenle Türkiye de dahil sahada olan güçler birbirlerinin oyunlarını bozmaya çalışıyor. Bir taraf oyun kurmaya kalksa ardından diğeri askeri bir hamle yaparak tabiri caizse “oyunbozanlık” ediveriyor. Bu bağlamda bölgede anlık değişiklikler olmaktadır.

Şimdi bölgede oynanmak istenen oyunlara göre hayata geçirilmek istenen planlara bakalım.

Bir defa planlarını hayata geçirmek isteyen güçler bölgedeki dinsel ve mezhepsel çelişkilerden yararlanmaya çalışıyorlar. Bu nedenle askeri kayıp vermek yerine vesayet savaşları denilen savaş biçimine başvuruyorlar. Daha açık bir ifadeyle örgütler üzerinde planlarını ya da gizli ajandalarını hayata geçirmek istiyorlar.

Kutsal Toprakları birleştirmek uzun vadeli stratejik amaçları. Kutsal Toprakların, bugünkü Suriye, Ürdün, İsrail, Lübnan ve Türkiye’nin bir bölümünden oluştuğunu iddia ediyorlar. Amaç burada tarihi bir karakol kurmak ve astsubay olarak başında İsrail’i tutmaktır. Bu plan tuttuğu taktirde Ortadoğu’daki İslam coğrafyası kendi arenalarına dönüşecek, belki de İslam dininin tecriden etkisizleştirilmesi gerçekleşecek.

Buna bağlı olarak da bir “Kürdistan” oluşumunu hayata geçirmek amaçlanmaktadır. Bu tarz bir oluşum asla Kürtlerin milli duygularıyla olacak bir özelliğe sahip olmayacaktır. Malzeme Kürtlerden olacak ama politik anlayış kendilerinin. Fakat buna giden yolda Kürtlerin halk olmaktan gelen hislerini ve hassasiyetlerini kullanmaya çalışıyorlar. Kürtlerin burada onların emperyalist emellerine alet olacakları açık bir şekilde ortadadır. Bu nedenle de ABD kendi politik çıkarlarına uygun bir “Kürdistan” oluşumu peşinde buna karşıt olarak da son süreçte özellikle Türkiye’nin yaptığı Barış Pınarı hamlesiyle YPG’nin hamiliğine soyunan Rusya da kendine göre bir Kürt statüsünü kurma amacında olduğu görülmektedir.

İşte tam bu noktada Türk Devlet aklı ‘Beka Sorunu’ öne çıkardı. Zira Suriye coğrafyasında kurulabilecek ve süper güçlerin emperyalist politikalarının taşıyıcısı olarak Türkiye’deki Kürtleri etkileyeceği bir gerçek.

Beka Sorunu söylemi ortaya atılınca CHP, İYİ Parti, Saadet Parti ve elbette ki HDP de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin beka sorunu olmadığını aslında iktidarın beka sorunu olduğunu yani AK Parti iktidarının sonu olacağını bu nedenle başta Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan olmak üzere iktidarın diğer aktörleri bundan kaygılandığını ortaya attılar.

Eğer Türkiye’de bütün siyasi oluşumlar ortak bir akıl ve buna dayalı bir politika geliştirip hayata geçiremezlerse küresel güçlerin bütün planları adım adım yaşam bulacak. Elbette bir gün AK Parti iktidarı da sona erecek ama öyle anlaşılıyor ki oynanmak istenen oyun sadece bu iktidarın sonu olmayacaktır, en basit tabirle Türkiye’nin Suriyeleştirilmesi ve ardından ontolojik olarak devlet varlığına kast etme süreci işleyecektir. Kutsal Topraklar kapsamında hedef ülkelerden biri de Türkiye ise, ki öyle görünüyor, o zaman devletin beka sorunu vardır diyebiliriz.

Ha Kürtlere gelince, kaos bir süreç yaşamaktansa daha huzur dolu bir konjonktürde bu soruna çözüm arayışları sıklaştırılabilir. Bu nedenle Türkiye’nin yaşadığı ‘Çözüm Süreci’ deneyimi vardır. Bu süreç hangi saiklerle bozuldu, bozulmasında kimin ne kadar payı var gibi soruların cevapları kamuoyuna dürüstçe açıklanmalıdır. Her zaman iddiamız odur ki Türkiye’de Kürtlerin daha demokratik ve daha özgürce bir yaşama sahip olabilmenin koşulları vardır ve devletin- yabancı eller içinde olmamak kaydıyla- Kürtlerin kendi dilsel ve kültürel değerlerini geliştirme hakkına saygı duyduğu söylenebilir.

Emperyal Oyunların olduğu bir sahada olmasanız yoksunuz demektir. Son örnek Suriye. Eğer Türkiye burada değilse oyun aktörlerinin kimler olacağı ortada. Şayet buradan çekilen bir Türkiye olsa, yine oyunu kaybetmiş sayılır ve planları gün gün hayata geçirilecek. Bu noktada sadece Türkiye olan bitenlere seyirci kalacaktır. Onun için Türkiye, Suriye’de bulunmakla, askeri Gözlem Noktaları oluşturmakla var olduğunu göstermektedir.

Günümüz dünyasında pasif bir politik gücün hayatta kalma şansı yoktur. Aktif olduğunuz anda varsınız.

Saygıyla…

Yorum Yaz