tatlidede
tatlidede

Yedi Asılmışların Hikayesi - Leonid Andreyev Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yedi Asılmışların Hikayesi kimin eseri? Yedi Asılmışların Hikayesi kitabının yazarı kimdir? Yedi Asılmışların Hikayesi konusu ve anafikri nedir? Yedi Asılmışların Hikayesi kitabı ne anlatıyor? Yedi Asılmışların Hikayesi PDF indirme linki var mı? Yedi Asılmışların Hikayesi kitabının yazarı Leonid Andreyev kimdir? İşte Yedi Asılmışların Hikayesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 08.12.2022 04:00
Yedi Asılmışların Hikayesi - Leonid Andreyev Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Leonid Andreyev

Çevirmen: Nadiye R. Çobanoğlu

Çevirmen: Güneş Bozkaya

Orijinal Adı: Рассказ о семи повешенных

Yayın Evi: Yar Yayınları

İSBN: 9789757530060

Sayfa Sayısı: 135

Yedi Asılmışların Hikayesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Rusya'da 1905’te patlak veren ve ancak 1907'de bastırılabilen ilk devrimden sonra, o karanlık, karışık yıllarda (1907-1917) idamlar, intiharlar salgın şeklini almıştı. Rusya'nın dört bir yanında darağaçları kuruldu. Cellatlar gece gündüz, durmadan çalışıyor, cellat yetişmiyordu. O mahut Schlüsselburg kalesi ve ço­ğunluğu kale şeklinde olan diğer hapishaneler, mahpuslarla dolup dolup taşıyordu. Çar mahkemeleri ara vermeden çalışıyordu. Ve bir gece geçmiyordu ki şafak vakti birkaç genç insan asılmasın.

Binlerce kişi asılarak idama mahkûm edildi, binlerce insan müebbet hapse, Sibirya'da kürek cezasına çarptırıldı ve nüfus kütüğünden silindi. İşte o zaman Rusya'nın hümanistleri, aydınları var gücüyle bu teröre karşı gelerek, bu keyfi zulme meydan vermemek için harekete geçtiler. Başta Leo Tolstoy, Maksim Gorki, V. Korolenko, ünlü ressamlardan İ. E. Repin ve Surikov, tiyatro yazarı Korney Çukovski gibi ünlü edebiyat-tiyatro eleştirmenleri, gazete ve dergi sahipleri, üniversite profesörleri geniş bir kampanya açtılar. Bu kampanyaya herkes bir katkıda bulundu. Bu eyleme en parlak, en ünlü katkılardan biri de Leonid Andreyev'in insanın sinirlerini ayağa kaldıran YEDİ ASILMIŞLARIN HİKAYESİ olmuştu. Bu eser, okurlar çevresinde Çarlığın darağaçlarına mert ve çok şiddetli bir protesto olarak kabul edildi ve geniş yankılar yarattı.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan'ın idam hükmüne tepki ve idamın kaldırılması yolundaki mücadeleye bir katkı olarak ülkemizde ilk kez 1972 yılında yayınlanan Yedi Asılmışların Hikayesi'nin bu baskısını da, bu çağ dışı anlayışa karşı kamuoyunun dikkatini diri tutabilmek amacıyla yayınlıyoruz.

Yedi Asılmışların Hikayesi Alıntıları - Sözleri

  • İntihar saatini de belirlemişti. Ancak hemen sonra, fikrini değiştirivermişti. Hep böyle olur. Hemen öncesinde bir şeyler değişir, sonra beklenmedik bir kaza olur... Kimse ne zaman öleceğini hiç bilemez.
  • "Deniz kadar geniş olan aşkımı hayatın kıyıları tutamaz."
  • ...o şimdiden cansız ve ölümsüzse, ölümde canlı, hayatta ölmüş gibiyse?..
  • Sanki hiçbir şey olmamış, hiçbir şey olamazmış gibi sonuna kadar yaşamak...
  • Yaşam ve ölüm aynı anda hareket ediyorlardı, ve en sonunda yaşam, gülünç ve yavan, önemsiz bir şey olarak kaldı.
  • Dünyadan bir insan daha kayboluyor.
  • Yargılama çabuk yapıldı ve gizli tutuldu. Bu acımasız zamanlarda hep olduğu gibi.
  • Fazla düşünmeye de değimiyordu..

Yedi Asılmışların Hikayesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Her Biri İçin Kesilen Nefesim: Yedi Asılmışlardan Doğan Ölümsüzlere: Bedenleri darağacına asılan insanların fikirleri de göklere asılır; oradan sessiz, sınırlandırılmamış bir ışık tutarlar bizlere. Bir yıldız olurlar, zamanı dolmayacak bir süper dev misali azametlidir her biri. Bu dünyaya ait olamayacak kadar pırıl pırıldır onlar, hayalini kurdukları başka dünyaların ışıklarını buraya da taşımak isterler; bu yüzden her daim mevcut karanlıklarla çatışmaktır kaderleri. 1900’lü yılların başlarındaki Rusya’da da durum tam da böyledir. İktidara yönelik kalkışmalar ve ancak iki yıl sonra bastırılabilen kederli bir devrim… Ve ardından bir salgın halini alan idamlar ve intiharlar… 1907 yılından 1917’ye kadar ülkenin her köşesinde aralıksız kurulan darağaçları ve her şafak vakti bilmem kaç gencin insanlık dışı çarpılmış bedeni… Hal böyle olunca Rus aydınları, yazarları ve hümanistleri daha fazla sessiz kalamazlar bu dehşetli trajediye. Yitip gidenler gençlerdir, gerçeğe taşınmamış ümitlerdir, gelecektir. Gorki, Tolstoy, Korolenko gibi öncü isimler hemen sanatsal bir karşı hareket başlatırlar ve kısa zamanda diğer aydınları da etraflarında toplarlar. Leonid Andreyev de bu aydın insanlardan biridir ve işte bu dönemde onun kaleminden çıkar Yedi Asılmışların Hikayesi… Ama ben bu güzel kitaba geçmeden önce, yazımı bir parça daha uzatmak pahasına Andreyev’i biraz daha anlatacağım, onu iki kelimeyle öylece geçmeye razı olamayacağım. Çünkü aydın derken onu klişelere boğmak için kullanmadım bu tabiri. O gerçekten tam manasıyla aklı, karakteri ve ruhuyla aydın, tertemiz, aziz bir insandı. Şöhret kazandı ama bu şöhret onu ezemedi, zenginliğe ulaştı ama paraya karşı yenilmedi. Maddi manevi her anlamda birçok gence ve yazara elini uzattı, yardım etti ve hep kendinde olanları paylaştı. O dönemde birçok genç yazarın isim yapmasında payı vardır Andreyev'in. İşte bu duyarlılığından dolayı dönemin karanlığına karşı sessiz kalması da mümkün olmadı zaten. Çok hassas bir ruhu olan Andreyev için yıllarca süren bu idamlar ve ölüm kavramı, onu her zaman ve her an derinden düşündürmüştü. Kitabını yazarken de bu düşünceler ondan asla kopmadı. Ölümden bir adım önce ve tam da ölüm anında, yaşayanların sırrına eremediği o bilinmez sonsuzluğun apaçık bir gerçek gibi insanın karşısında dikildiği ve bütün sırlarını o dehşetli ve ihtişamlı sahnede bir an için ortaya döktüğü anı yaşamaya çalışır Andreyev. Ölüm anı gelişen o bilinmez duyguları o çok duyarlı ruhuyla hisseder ve bize de hissettirmeye çalışır. Çünkü yazarken hayattan ve insanlardan tamamen kendisini soyutlayan, salt yazdıklarından ibaret kalan ve karakterlerini sayfalarda yaratırken aynı zamanda ruhunun derinliklerinde de onlara canından bir parça sunup onlara hayat veren, hatta en gerçek anlamıyla yarattığı karakterlerin ta kendisi olan bir tutkundur Andreyev. Ki böyle zamanlarda bu tutku onda öyle ateşli bir belirginlik hali gösterir ki Çehov, Gorki gibi pek çok çağdaşı onun bu halini ‘yangın afeti’ne benzetirler. Yedi Asılmışların Hikayesi işte böylesine üstün nitelikli bir yazarın kaleminden çıkmıştır. Ve bu anlamda Çarların diktatörlüğüne ve onların darağaçlarına karşı en şiddetli bir protesto olarak kabul görmüş ve büyük bir yankı uyandırmıştır. Yaşanmış bir hikayedir aynı zamanda. Anlattığı karakterler gerçekten de 1907 yılında idam edilmiştir. Kimisinin kimliği gizlidir elbette ama üç tanesinin kimliğini bugün biliyoruz. Bunların ikisi, henüz 20 ve 22 yaşında gencecik kızlar olan Tatyana ve Lidya'dır. Diğeriyse kitapta Verner adıyla geçen ve muntazam bir karakter olan Lebedintsev’dir. Bu devrimcinin bir özelliği de bir bilim insanı olmasıdır ve uzay üzerine kurmuş olduğu teoriler bugünün uzay araştırmalarına ışık tutmuştur. Ve bizler, Andreyev’in kederli kalemiyle bu yedi insana doğru içsel bir yolculuğa çıkıyor, idamdan hemen önceki gece her birinin hücresine, o görünüşte küçük ama gerçekte bütün cehennemleri içinde barındıran, her bir köşesine dehşetli bir ölüm duygusunun sindiği, ölümün tavandan, demir parmaklıkların ardından, karanlık duvarlardan sızıp zihinlerini ele geçirdiği hücrelerine konuk oluyor ve darağacına doğru götürülürlerken onları bu hayat ile ölüm arasındaki o çok ince çizgide, o delicesine süren ıssız yürüyüşlerinde yalnız bırakmıyoruz. Ölüm en amansız bir gerçek olup karşılarına dikildiğinde onlarla hayatı derinden sorguluyor, yitip giden varoluşa yeni anlamlar yüklüyor, insanı yeniden anlamaya çalışıyoruz. Bu sırrı çözülemez, bilinmez, muğlak ölüm gerçeğinin dehşeti karşısında önce bocalıyor, bilinen tüm gerçekliği unutuyor, dengemizi yitiriyoruz ve ardından bambaşka yeni dengeler yaratıyoruz. Ölümden o kadar korkmuyoruz ama yine de dönüp dolaşıp onulmaz bir veda duygusunda takılıp kalıyor, ayrılığın yakıcı hüznüne karşı kaybedip duruyoruz: Hayata, arkadaşlara, gençliğe, yaşanmamış geleceklere, bahar kokulu dirilişlere, paylaşılamamış sevgilere, sevecen ümitlere, her şeye… Ve etraftaki her şey de bu kederden biraz payını alıyor sanki: Bahar rüzgarı daha bir hüzünlü vuruyor yüze, yağmur hüzün bulutlarından düşüyor yeryüzüne, her saat başı havayı hüzünle titretiyor çanın sesi, ağacın dalından kopup düşen bir yaprak hüzünle salınıyor yere. Kuşlar bir çift kanatlı hüzündür şimdi, ötüşlerinde uzak diyarlardan getirdikleri duyulmamış hüzünlü şarkıları dinletiyorlar bizlere... Şimdi baksanıza o güzel, kusursuz genç yüzlere! Yaşam onlara ne güzel sarılmış ki yanakları al al, derilerinin altındaki kan nasıl neşeyle akıyor. Bakın nasıl da en parlak bahar sabahlarından daha canlı parlıyor gözleri, gülüşleri en yakıcı güneşten daha sıcak, insanın içine güzel bir yaz gecesinin duru mehtabı gibi doğuyor, aydınlatıyor. Sonra… İpe sallandırılıp ölümün pençesine atılınca nasıl da çarpılacak o güzel yüzler, nasıl da yerlerinden uğrayacak o gök duru gözler, neşeli şarkılar söylemeye alışkın o ağızlar nasıl önce acıyla kasılıp sonra ansızın gevşeyecek, inci dişlerinin arasından sarkacak morarmış diller… Bunları da elbette unutmayacağız. Ama yine de insanlığa yakışmayan bu utanç tablosu halleriyle hatırlamayacağız onları biz. Onları daha çok bu dünyadan olmayan hafif, latif bir ışık gibi, bu yüzden başka dünyaları düşleyen o genç hallerini hatırlayacağız her zaman. Gelelim bu kitabın bizim ülkemizdeki yazın serüvenine… Yıl 1972. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idama mahkum edilmiş. Nasıl ki Andreyev kendi ülkesindeki idamlara ses getirmek için kaleme aldıysa bu romanı, işte tam da bu yüzden o dönemde çevirisi yapıldı bu romanın. İnsanların dikkatini çekebilmek ve belki de ortak bir şuur oluşturup bu talihsizliğin önüne geçmek için. Sonrası ise malum, bir şey söyleyemiyorum... Ama tam da burada, bu sona uygun düşecek bir pasajı paylaşmak istiyorum. ‘’Bu mu, ölüm? Ama bu nasıl ölmek böyle?’’ diye düşünüyor Musya, büyük bir mutluluğa erişerek. Yeryüzünde ne kadar bilgin, filozof, ne kadar cellat varsa hepsi şimdi hücresinde bir araya gelseler, önüne kitap, deri yüzen bıçak, balta ve ipler serseler, ölümün varoluşunu ispatlamaya, insanın ya kendi ölümüyle öldüğünü ya da başkasının eliyle öldürüldüğünü ve ölümsüzlük diye bir şeyin asla dünya üzerinde mevcut olmadığını anlatmaya çalışsalar, Musya'yı sadece hayrete düşürmüş olacaklardı. Nasıl mümkün? Ölmezlik nasıl olmazmış? O şimdi, bu anda bile ölümsüzdür. Daha nasıl ölüm daha nasıl ölümsüzlük söz konusu olabilir? O şimdi hem ölmüş, hem de ölümsüzdür, ölümün içinde dipdiridir, hayatta iken olduğu gibi.’’ Evet, tam da öylesiniz; Deniz, Yusuf, Hüseyin, Lebedintsev, Tatyana, Lidya, yedi asılmışlar ve daha nicesi… Ölümsüzsünüz siz, dipdirisiniz. Aynı hayatta olduğu gibi ve hatta daha da canlı olarak, bir yıldız gibi parlayan... (Batuhan)

1900'lü yılların başlarında Rusyada çok fazla idam cezaları olmuş ve buna tepki olarak da çeşitli yazarlar, ressamlar tepkilerini dile getirmişler .Yazarın kitabı yazma sebebi de bu idam cezaları. Kitapta bir bakana suikast düzenlemek isteyen 5 arkadaş ve iki suçlunun idam cezası konu ediliyor. Cezadan sonra hücrede geçen 17 günleri, ölüm korkusu,korkma,cesaret, ölüme meydan okuma ve sonunda idam edilmeleri anlatılıyor. (Fatma Samanci)

Ne meyve verir ne acıma var ilacı adı: DARAĞACI: Darağacına, yağlı urgana, cellada, yerçekimine küfürlü sözler savurmak niye? İnsan en büyük faşistken. En büyük cellat faşizmdir. Emperyalizmdir. Ve hiçbir idam hiçbir düşüncenin önüne geçemez. Bu dünyada baskıdan, ölümden, zulümden, kandan, vahşetten zevk duyan faşist-sadist ruhlu insanlar kadar kitapla, sanatla,müzikle, medya-basınla, edebiyatla bir şeyleri değiştirebileceğine inanan insanlar da yaşıyor. O yüzden bizim hâlâ umudumuz var. Okuyarak dünyayı kurtaramayız belki ama yeni çözümler üretmemize yardımcı olacak fikir kapılarını aralarız. Çok şey yazılır çok şey söylenir kitap için ama en güzel incelemeyi benim yerime biri yapmış : gonderi/76838157 Bana sadece tebrik etmek kalır. Bu kitabın bizim ülkedeki basılma nedeninin 1972'deki Üç Fidan'ın idamına tepki göstermek için olduğunu okuyunca kitaba beğenim kat be kat daha da arttı. Kitaptaki Werner karakterini Deniz Gezmiş'e benzettim. Darağacına esas gitmesi gerekenler dururken korkusuzca giden düşüncesi ve milleti ne olursa olsun bütün abilerime haktan rahmet diliyorum. Deniz Gezmiş Yusuf Aslan Hüseyin İnan Erdal Eren ... ve bu kitaptaki karakterler sizler unutulmayacaksınız. Haydi, söndür bütün ışıkları Musya! Dünya şu anda masum çocukların üzerlerine yağan bombalarla aydınlanıyor... (Radikalizmin Mistik Önderi)

Yedi Asılmışların Hikayesi PDF indirme linki var mı?

Leonid Andreyev - Yedi Asılmışların Hikayesi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yedi Asılmışların Hikayesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Leonid Andreyev Kimdir?

Leonid Nikolayeviç Andreyev (Rusça: Леонид Николаевич Андреев, d.9 Ağustos 1871 - ö. 12 Eylül 1919) Ulusal edebiyatta, dışavurumcu hareketin önderlerinden olan Rus Oyun ve kısa hikâye yazarı. 1905 ve 1917 Devrimleri arasında kalan zaman diliminde etkindi.

Yaşamı

1871'de Rusya Orel'de doğdu. 1891’de St.Petersburg Üniversitesi’ne girdi, bu sırada çok yoksulluk çektiği için üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı, intihara kalkıştı. 1897’te Moskova Üniversitesi’nde hukuk öğrenimini bitirdi fakat sadece bir sene hukukla ilgilendi. 1898’de mesleğini bıraktı. Moskova'da yayınlanan Moskovskiy Vestnik gazetesinde dikkate değer bir haber yapmaksızın mütavazi bir şekilde polis - mahkeme muhabiri olarak çalışmaya başladı. "Fakir bir öğrenci hakkında" isimli ilk hikâyesini yayımladı. Bu öykünün kendi öğrencilik yıllarını temel alan bir konusu vardı. Moskovskiy Kuryer'de James Lynch imzasıyla yayınlanan hikâyelerini Gorki keşfetmeden önce edebi kariyeri başlamamıştı. Kısa hikâyesi "Siste"yi (В тумане) 1902’de yazar.

Eserlerinde 1905 ile 1917 devrimleri arasındaki zor döneminin bir yansıması görülür. Çarlık yönetimine karşı 1905 devrimin başarısızlığa uğraması ruhsal bunalımlar geçirmesine neden olur. I. Dünya Savaşı‘ndan sonra, kendini tamamen Anti-Bolşevik oyunlar yazmaya verir.

Eserleri bitene kadar kahramanlarının hayatını bizzat yaşar. "Anatema" (1909) eserindeki Yahudi Layzer’i yaratırken, kendisi de bir Yahudi olur, farkında olmadan Ahdi Atik diliyle konuşmuştur. Bir başka eseri "Saşka Jegulyov" (1911) bitene kadar Volga bölgesinden Moskova’ya gelen bir derebeyi olmuştur.

Yazınsal tavrı

Andreyev’in simgeci tekniklerle yüklü temelde gerçekçi çizgide, kötümserci görüşe dayanan ve insanlık durumunu daha çok metafizik düzlemde çözmeye çalışan oyunları; kimi örnekleriyle pandomim ve müzikten yararlanışı ve grotesk bir anlatım kullanışıyla, deneysel tiyatro özellikleri de gösterir. Ama yazar olarak temel çizgisi doğaüstü, metafizik konulara rahatça yaklaşabilmesidir. Çağdaş yazarlar grubundan bu yönüyle ayrılarak kendi karakterinde bir Dram yazarı olmuştur. Kontes Wielhorska'yla evlenir. Bu evlilikten şair Daniel Andreyev doğar. Anti-bolşevik tavrından dolayı, Bolşevik entelektüellerin eleştirilerine maruz kalır. Hatta 1912’de yayımlanan Rus Fütürist Bildirisinde '“Sayısız Leonid Andreev'lerin yazdığı kitapların pis sümüklerine değen ellerinizi yıkayın.” İfadesi geçer.

İlk oyunu 1905 devrimci ruhunu yansıtan "Yıldızlara Doğru"dur (К звёздам, 1905). Bunu, metafızik sorunlan alegorik ve simgesel bir anlatımla ele aldığı çağdaş deneysel oyunlar izler: İnsan yaşamını özetleyen (ve önce Meyerhold, sonra Stanislavski tarafindan sahnelenmiş olan) "İnsanın Hayatı" (Жизнь человека, 1907), aç kitlelerin gözü dönmüş başkaldırısını ele alan "Çar Açlık" (Царь Голод, 1908); yaşam ve deliliğin boyutların zorlayan bir monodram, Çornye maski (Kara Maskeler), felsefi soyutlamalar içeren ve Faustbenzeri bir temaya dayalı bir alegori olan Anatema.

Andreyev, 1910’dan sonra aşırı simgeci deneyleri bırakarak, gerçekçiliğe dönmüşse de, karışık bir anlatımdan kurtulamamıştır. kendi öyküsünden aynı adla oyunlaştırdığı Mysl (Düşünce), bir Rus aydının son günlerini işleyen Profesör Storitsin, yarı özyaşamsal çizgiler taşıyan ve sirk soytarılığı yapmaya başlamış eski bir aydını anlatan Tot, kto poluçayet poşçeçniy (Tokadı Yiyen Soytarı). Andreyev’in oyunları Sovyet sahnelerinde hiç oynamamıştır. İlk kez 1992’de Yekaterine İvanovna adlı oyunu Moskova’da oynanmıştır.

Yedi Asılmışların Hikayesi’ni 1908’de yazar. Yaşamının sonlarında, tiyatronun kurtuluşunu panpsişizmde görür.

Ölümü

1919 Finlandiya Repino’da ölür. Savunduğu fikirlere karşı çıktığı halde O’nu en çok destekleyenlerden biri Gorki’dir. 2 ay sonra yapılan ölüm töreninde Gorki Leonid Andreyev’in anılarını okur. Anılar Rus biyografya sanatının en parlak örneklerinden biridir.

Leonid Andreyev Kitapları - Eserleri

  • Kızıl Kahkaha
  • Şeytan'ın Günlüğü
  • Yahuda İskariot
  • Yedi Asılmışların Hikayesi
  • Lazarus
  • Kurban
  • The Abyss
  • Повести и Рассказы

Leonid Andreyev Alıntıları - Sözleri

  • Bir insan sağlık içindeyse, yaşadığına ve yaşayanların güzelliğine sevinmek varken başka ne ister? (Lazarus)
  • ...kollarım hep boşluğa sarılıyor... (Şeytan'ın Günlüğü)
  • "Zorla koparılıyorum sıradan şeylerden ve her sabah cinnetin dipsiz kara kuyusunun üzerinde havada asılı kaldığım bir dehşet anı yaşıyorum." (Kızıl Kahkaha)
  • "Olmayanı ve uzaktakini, tıpkı olan ve yakındaki kadar net görüyorum, çırılçıplak kalan beynimin ızdırabının sınırı yok." (Kızıl Kahkaha)
  • Yargılama çabuk yapıldı ve gizli tutuldu. Bu acımasız zamanlarda hep olduğu gibi. (Yedi Asılmışların Hikayesi)
  • "Deniz kadar geniş olan aşkımı hayatın kıyıları tutamaz." (Yedi Asılmışların Hikayesi)
  • "Ve bir kere daha batıyordu güneş. Olanca ağırlığıyla, alev alev yanan bir küre gibi gökyüzünü tutuşturarak aşağılara yuvarlanıyordu..." (Yahuda İskariot)
  • "Zaman hiçbir şeye aldırış etmeden akar." (Yahuda İskariot)
  • Yaşam ve ölüm aynı anda hareket ediyorlardı, ve en sonunda yaşam, gülünç ve yavan, önemsiz bir şey olarak kaldı. (Yedi Asılmışların Hikayesi)
  • Cüzzamlı biriymiş gibi herkes Lazarus'tan kaçıyordu, onunla karşılaşmaktan kurtulmak için herkes onun boynuna bir çıngırak asılmasını istiyordu. (Lazarus)
  • Siz kadınlar hiç bilmezsiniz iyi dinlemeyi. (Yahuda İskariot)
  • ''Kalbim sağırlaştı ve öldü, yeni bir hayat yok ona.'' (Kızıl Kahkaha)
  • ¶¶ Uğursuz yüzler ve talihsiz benzerlikler vardır, ruhumuzu utandıran ve onu kendi kendini yok etme uçurumuna götüren. ¶¶ (Şeytan'ın Günlüğü)
  • "Seven kişi ne yapmalıyım diye sormaz. Gider ve ne gerekiyorsa yapar." (Yahuda İskariot)
  • "Ne zaman elime bir polis copu alıp kafamın içindeki kargaşaya düzen vermem gerekse, elim ayağıma dolaşıyor: Olgular sağa! Fikirler sola Duygular, siz de bir adım geriye!" (Şeytan'ın Günlüğü)
  • "Kızıl kahkaha bu. Dünya çıldırdığında işte böyle gülmeye başlar. Dünyanın çıldırdığını biliyorsun değil mi? Ne çiçekler var üstünde, ne de şarkılar; derisi yüzülmüş bir baş gibi yuvarlak, pürüzsüz ve kızıl artık. Görüyor musun onu? (Kızıl Kahkaha)
  • "Günahtan onu henüz işlemeyen korkar. Günahı zaten işlemiş olan niye korksun? Ölümden ölü mü korkar, yoksa canlı mı? Canlı olana da, korkusuna da güler ölüler." (Yahuda İskariot)
  • İdealleri olmayan bir halk ölü bir bedendir... (Kurban)
  • ...o şimdiden cansız ve ölümsüzse, ölümde canlı, hayatta ölmüş gibiyse?.. (Yedi Asılmışların Hikayesi)
  • Hayır, sen beni öldürmedin...Ama ben seni öldüreceğim. (Lazarus)

Yorum Yaz