tatlidede

Yetmiş Bin Süryani - William Saroyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Yetmiş Bin Süryani kimin eseri? Yetmiş Bin Süryani kitabının yazarı kimdir? Yetmiş Bin Süryani konusu ve anafikri nedir? Yetmiş Bin Süryani kitabı ne anlatıyor? Yetmiş Bin Süryani PDF indirme linki var mı? Yetmiş Bin Süryani kitabının yazarı William Saroyan kimdir? İşte Yetmiş Bin Süryani kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 17.06.2022 23:00
Yetmiş Bin Süryani - William Saroyan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: William Saroyan

Çevirmen: Ohannes Kılıçdağı

Çevirmen: Aziz Gökdemir

Tasarımcı: İnci Batuk

Orijinal Adı: Seventy Thousand Assyrians

Yayın Evi: Aras Yayıncılık

İSBN: 9789757265696

Sayfa Sayısı: 192

Yetmiş Bin Süryani Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Genç Süryani'ye hoşça kal deyip, dükkândan çıktım...

Olanları düşünüyordum: Süryani ülkesini, berberlik öğrenen Süryani Theodore Badal'ı, sesindeki hüznü, tavırlarındaki umutsuzluğu.

Bu, aylar önce, ağustostaydı, ama o günden beri Süryani ülkesini düşünüyor, kadim bir halkın genç, uyanık ama umutsuz evladı Theodore Badal, hakkında bir şey söylemek istiyorum. Yetmiş bin Süryani, bu büyük halktan geriye kalan sadece yetmiş bin kişi, gerisi ölüm uykusunda, bütün o azamet harap olmuş ve unutulmuş.

Onu bunu namussuz diye diğerlerinden soyutlamak hakça değil. Ermeni nasıl acı çekerse Türk de acı çeker. Saçma işte, ama bunu bilemezdim o zaman. Bilemezdim şu Türk dediğimiz insanın zorlandığı yola sapan, kendi halinde, dünya tatlısı bir biçare olduğunu. Ondan nefret etmenin, aynı hamurdan çıkma Ermeni'den nefret etmeye eşdeğer olduğunu. Ninem de bilmezdi, hala da bilmiyor. Artık bunun bilincindeyim ben, ama kaç para eder?

Zavallı Markar. Onun uyuyuşuna bakan, dünyada kimsenin derdi yok zannederdi, horlaması bir tüccarınki kadar zengindi; zira insanlar bu tür şeylerde eşittir... Basit şeylerde bütün insanlar yan yanadır, müşterek, hazin ve değersiz; iyi bir pazarda insanın bini bir para. Çıplaklığın birliğinde yoksul insan, papaz, şair ve siyasetçiyle kardeştir. En heybetli kişinin başından sarığını alın; sofu papazın siyap cüppesini çekin; mağrur kalpten güveni alın; kibirli ruhtan teselliyi, geriye ne kalır? Bir inilti, bir kaşıntı, bir horlama, bir burun çekiş, bir sızlanma; keçi gibi zıplama, bir osuruk v ebir papağanın saçma söylevi.

Yetmiş Bin Süryani Alıntıları - Sözleri

  • Anlardık ki onun kahkahası alelade bir kahkaha değildi, umutsuzluktan, çaresizlikten doğan bir kahkahaydı.
  • Senin yalanların en güzel gerçeklerden daha tatlı.
  • Bir yere gidebilmek ancak başka bir yere veda etmekle mümkün olabildiğine göre, vardığımız yeni noktaya, kendi iç dünyamıza mahkûm olacaktık hep.
  • Horlaması bir tüccarınki kadar zengindi; zira insanlar bu tür şeylerde eşittir.
  • Hayat o kadar muhteşem ve berbattı ki.
  • Nenem şarkı, kahkaha ve öfke doluydu.
  • Bir kardeş kaybettim, yaşıyordum ama içimde yaşayan bir ölü vardı.
  • Çocuğun öfkesini tarif edecek kelime yoktu. Tek yapabildiği bağırmaktı.
  • Hiçbir savaş kazanılmaz elbette, uzun uzadıya dil dökmemek için kullanılan teknik bir terimden ibarettir bu.
  • Dünya üzerinde tuhaf bir keder hüküm sürüyordu ve ben hayatımda ilk defa bu kederi çok açıkça ve bizzat hissediyordum.
  • Kendimi hiç de mutlu hissetmiyordum ama gözlerimden yaş gelene kadar güldüm.
  • Dünya, masumların faziletini, huzurunu ve parasını çalmak için planlar yapan kafalarla doluydu.
  • Yalnızlığında ve direnişinde insanı ona yaklaşmaktan alıkoyan bir asalet vardı…
  • Dünyaya nereden girdin?
  • Paranın varlığı veya yokluğunun insanın karakteriyle ne alakası var?

Yetmiş Bin Süryani İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kitap adı çelişkili biraz... Aslında o zamanki toplum psikoljisini güzel bir kurguyla anlatmış... Zatem edebiyat kendi zamanını yansıttığı sürece var olabilir. Tabi ayriyeten gelecek çaglara ışık da tutan eserler de vardır.. Keyifli okumalar... (Şa)

“Bir çocuk bir sentle çok şey alabilir.” William Saroyan, Bitlis’ten Amerika’ya göç etmiş Ermeni bir ailenin, orada doğan ilk ferdi olarak 31 Ağustos 1908’de Kaliforniya Eyaleti'nin Fresno kasabasında dünyaya geldi. Özlemini çektiği memleket hasretini, çok sonraları giderebilmiş -tabi giderebilmiş mi, orası biraz meçhul-. Neden diye soracak olursanız, tek bir fotoğraf karesiyle hayata olan bakışımı, bir nevi tuhaf da olsa, farklı bir pencere kattı, katmaya yetti diyebilirim. Bir tabela ne kadar anlam taşır ki, bizim gözlerimizde... Saroyan'ın, Bitlis şehir tabelasının önündeki fotoğraflarına bakmanızı isterim. Dillenemeyecek birçok şeyi-duyguyu anlatacaktır bu bizlere: https://goo.gl/images/KahNFW https://goo.gl/images/nUUDwj Bu da rüyasında gördüğü çeşme: https://goo.gl/images/9wMvH3 Saroyan hayatı boyunca altmışı aşkın kitap –öykü, oyun ve roman– yazdı. Düzyazıda kendine özgü bir tarz yarattı. Akıcı, karşısındaki ile konuşur gibi, yaşama sevinci ve coşku dolu bu edebi tarz; kendi adıyla “Saroyanesque” olarak anılır oldu. Bir öyküsünde kendi yazdıklarını nasıl yazdığına, genç yazarların nasıl ve ne şartlar altında olursa olsun, yazabileceğine dair, çok güzel ve ümitvari söylemleri vardı. Kendisinin de söylediği gibi, öykülerinde tek bir şeyi anlatır Saroyan; insanı. "İnsanları insanlık dışına çıkaran, izleyen diğer insanları insanlıklarından utandıran olaylara bakarken, sorunu, bozukluğu, çıldırmışlığı ve benzeri tüm olumsuzlukları şu ya da bu halkın değil, tüm insanlığın mayasında gören bir yazar." olarak ele alır. Hatta kazandığı ödüllerden biri olan 'Pulitzer ödülünü', ticaretin sanata yön vermeyeceğini söyleyerek geri çevirir. Maddiyata hiç önem vermemiş bir geçmişe sahiptir. Küçük yaşta babasını kaybettikten sonra 4 yılını yetimhanede geçirir. Yetimhane... Dokuz harf dört hece... Bir cami avlusunda ya da bir baba sorumsuzluğu vb... nedenler ile başlayan; anne çaresizliği, anne kokusu hasretleriyle, gerçekleşmeyecek dileklerle, dile gelmez acılarla, kayan yıldızlar eşliğinde geçen; geceleri ile meşhur yetimhaneler... Şimdi bunları yazarken, bir kez daha şu hisse kapıldım; babasını yitirmiş bir çocuğu, babasını yitirmiş bir çocuk olmayana dek, hiçbir zaman tam anlamıyla anlayamacağız. Acısını hissedemeyecek, neler düşünüp, neler yaşadığına, sadece dillendirdiği kadarını bilip, iç alemine asla tam anlamıyla vakıf olamayacağız. Henüz 3 yaşındayken kaybetmiş olduğu babasının yokluğunu tasvir ederken, içim hayli burkulmuştu. Her ne kadar rahatsız edici olsa da, bazı şeyleri düşünmekten alıkoyamadım kendimi... Yoksulluk içinde geçen çocukluğunda; eğitim sistemiyle yıldızı bir türlü barışamaz ve onbeş yaşında eğitimine son verir. Kendi kendini geliştirmeye koyulur. Geldiği konumlar ona değil, o geldiği konumlara sahip olur. Ve gerçek galibiyeti elde eder; insan olur.! Bu kitabı, tanıdığı Süryaniler ve geldikleri coğrafyayı anlatan bölümlerden oluşuyor. 19 öyküsünün bir arada toplandığı bir kitap. Bir arka kapak yazısı var ki mükemmel: "Onu bunu namussuz diye diğerlerinden soyutlamak hakça değil. Ermeni nasıl acı çekerse Türk de acı çeker. Saçma işte, ama bunu bilemezdim o zaman. Bilemezdim şu Türk dediğimiz insanın zorlandığı yola sapan, kendi halinde, dünya tatlısı bir biçare olduğunu. Ondan nefret etmenin, aynı hamurdan çıkma Ermeni'den nefret etmeye eşdeğer olduğunu. Ninem de bilmezdi, hâlâ da bilmiyor. Artık bunun bilincindeyim ben, ama kaç para eder?" Berber ve Süryani olan 'Theodore Badal'dan bahsettiği öyküsünün, ayrı bir havası vardı. Bir çok kez dönüp tekrar okunası gelen bir öyküydü. Saroyan'ın berber Badal'a yönelttiği 'Ermeni misin?' sorusuna, sükunetini muhafaza edip cevap almak yerine, Saroyan şöyle devam eder; "Ben Ermeniyim. Bunu daha evvel de söylemiştim. İnsanlar bana bakarlar ve merak etmeye başlarlar, ben de çıkar onlara söylerim. "Ben Ermeniyim," derim. Bu anlamsız bir söz, ama söylememi bekliyorlar, ben de söylüyorum. Ermeni olmanın nasıl bir şey olduğuna dair bir fikrim yok, ya da İngiliz veya Japon veya başka bir şey. Sadece yaşamanın ne olduğuna dair küçük bir fikrim var." Tabi Badal'ın, Süryani'yim demesi; ve çekilen acıların muazzam tasvirleri dökülür dudaklarından. Çok fazla alıntısını yapmak istemiyorum. Çok güzel ve beni en etkileyen öykülerin başında gelir; Theodore Badal'dan bahsettikleri. İki halkın da yeni coğrafyalarında, yeni kültürlerini nasıl biçimlendirdikleri, ne zorluklar çektiklerini, bizlere hissetirebilmeyi çok iyi başarıyor. Esas itibariyle, öykülerinin çok güzel bir tadı var. Hatırında bırakıyor insanın. Dili oldukça sade ve okuyan herkesin anlayabileceği bir doğallıkla sunmuş. Herkesin okuması gerektiği kanaatindeyim. Gerek toplumsal mesaj ve ilişkileri baz almış olduğu öyküleri için, gerekse bu topraklardan göçmüş -göçmek zorunda kalmış- büyük bir yazardan, buralara ve dünyaya olan bakışının farkındalığı için. Bir makaleden okuduğum, Saroyan'ın "Yaşayanlar ve Ölüler" kitabının bir kıssası çok hoşuma gitmişti. Saroyan'dan onu da okuyacağımı belirterek, incelemeye onunla son vereyim; "Anneannem, ‘Kürtçe kalbin dilidir’ derdi. Türkçe ise müziktir; bir şarap deresi gibi akar, yumuşak, tatlı ve parlak. Bizim dilimizse acının dilidir. Ölümü tattık hep; dilimizde nefretin ve acının yükü var." (Kyrios & Maldoror)

Kin barındırmayan cümleler... İnsan olmanın önceliği kıymeti ve mükemmelliği üzerine yazılmış; insanı saatlerce düşünmeye iten anlam yüklü satırları var. "İstiyorum ki daldıkları uykudan uyanıp bu gerçeği görsünler ve birbirlerini katletmekten vazgeçsinler çünkü bu dünyada cesur olmanın, kahraman olmanın, hayattan keyif almanın, heyecan duymanın başka, daha iyi yolları var. Sonunda ölüm değil, hayat olan yolları. Ülkenin kimliği, yönetimin dayalı olduğu politik kuram neyi değiştiriyor ki? Vatandaşların acısı, ölümün kaçınılmazlığından kaynaklanan kederi şu ya da bu şekilde azalıyor mu, bu insanların ayağı yere daha sağlam basıyor, yüzleri daha bir gülüyor mu? " (taybet)

Yetmiş Bin Süryani PDF indirme linki var mı?

William Saroyan - Yetmiş Bin Süryani kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Yetmiş Bin Süryani PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı William Saroyan Kimdir?

Bitlis'ten Amerika'ya göç etmiş Ermeni bir ailenin, orada doğan ilk ferdi olarak 31 Ağustos 1908'de 'de Kaliforniya eyaletinin Fresno kasabasında dünyaya geldi. Bir Presbiteryen rahibi olan babası, Saroyan üç yaşındayken ölünce, annesi Saroyan'ı ve üç kardeşini yetimhaneye vermek zorunda kaldı. Yetimhanede geçirilen beş yıldan sonra çocuklar annelerine kavuşarak Fresno'da bir araya geldiler. Resmi eğitimle bir türlü yıldızı barışmayan Saroyan on beş yaşında okulu terk etti. Çeşitli işlerde çalıştı. Asıl hedefi yazar olmaktı. Bunun için bir yandan da öyküler yazmayı sürdürüyordu. İlk öyküsü Story dergisinde 1933 yılında yayınlandı. 1934 yılında ise Randon House yayınevi tarafından The Daring Young Man on the Flying Trapeze and Other Stories isimli kitabı yayınlandı ve o yılın en çok satan öykü kitabı oldu. Bundan sonra artık hep yazdı. Yazmaktan ve gezmekten başka bir iş yapmadı. İçki ve kumar alışkanlığı yüzünden inişli çıkışlı bir grafik gösterse de elli seneyi aşan başarılı ve üretken bir kariyer ortaya koydu. 1939 yılında The Time of Your Life oyunuyla Pulitzer Ödülü'nü kazandı, ödülü reddetti. Saroyan hayatı boyunca altmışı aşkın kitap -öykü, oyun ve roman yazdı. Düzyazıda kendine özgü bir tarz yarattı. Akıcı, konuşur gibi, coşku dolu bu tarz kendi adıyla "Saroyanesque" olarak anılır oldu. Kendisinin de söylediği gibi, Saroyan, öykülerinde tek bir şeyi anlatır: insanı. Yazarken içten ve yalındır. Onun eserlerinde süslü tabirler, söz oyunları aramak boşunadır. Öykünün bütünü ve konu esastır. William Saroyan, klasik tabirle hızlı bir hayat yaşadı, dünyayı ve bu arada ata yurdu Bitlis'i gezdi, evlendi, boşandı, sonra aynı kadınla tekrar evlendi, sonra yine boşandı. 18 Mayıs 1981 tarihinde doğduğu yerde öldüğü zaman adı amerikan edebiyatının en iyi kısa öykü yazarları arasına çoktan yazılmıştı bile. UNESCO 2008 yılını Saroyan Yılı ilan etmiştir. Köklerine ve atalarının kültürüne bağlılığıyla, Saroyan, daha 1935'te Avrupa gezisinin bir durağı olarak Sovyet Ermenistanı'nı ziyaret eder. Üçüncü ve 1978'deki son ziyaretinde, yetmişinci yaş gününü de dostlarıyla birlikte orada kutlar. Vasiyeti üzerine, naaşının bir bölümü Ermenistan'a götürülerek Erivan'daki ünlüler panteonuna gömülür.

Kısa öykü ve oyunları ile tanınmıştır. Özellikle Ermeni göçmen çocuklarının yaşadıkları zorluklar ile ilgili yazmıştır.

William Saroyan Kitapları - Eserleri

  • Ödlekler Cesurdur
  • İnsanlık Komedisi
  • Yetmiş Bin Süryani
  • Aram Derler Adıma
  • Yoksul İnsanlar
  • Ben Annemi Seviyorum
  • Yüreğim Dağlardadır
  • Tracy'nin Kaplanı
  • Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm Dirim ve Aya Kaçış
  • Dünyanın Bir Öğle Sonrası
  • Altın Çağ
  • Uçan Trapezdeki Cesur Genç Adam
  • En Güzel Günlerin
  • İstiridye ile İnci
  • Plays
  • Uçan Trapezdeki Cesur Genç Adam

William Saroyan Alıntıları - Sözleri

  • Bundan kırk yıl önce San Francisco’dayken, sanki asıl mesleğimmiş gibi kumara dadanmıştım, başka hiçbir şekilde ulaşamayacağım bana özel bir cennette yaşıyordum sanki. (Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm Dirim ve Aya Kaçış)
  • " Çocuklar,nasıl çocuk olunur bilmezler ki. " (Dünyanın Bir Öğle Sonrası)
  • " Bir yazarın karısı olmak,göründüğü kadar kolay değildir. " (Dünyanın Bir Öğle Sonrası)
  • Eğlence eğlencedir, ama insana yarayan, sağlığını geliştiren bir eğlence ile aşkın ayrılığını da bilirim, hani aşk bana, benim gibilere göre değil. Fazla güzel bir şey bizim için. Uçamam, şarkı söyleyemem, üstelik mideme de pek düşkünümdür. Hiç değilse günde bir kere, şöyle az kızarmış, kanlı kanlı bir biftek yemeliyim; oysa aşık olunca hiçbir şey koyamıyorum ağzıma. (Yoksul İnsanlar)
  • ara sıra onu ne kadar çok sevdiğimi unutuyorum, sonra birden hatırlayıveriyorum. bu beni şaşırtıyor bir o kadar da mutlu ediyor. (Ben Annemi Seviyorum)
  • " Samimiyet,kırgınlıktan,kızgınlıktan her zaman daha iyidir. " (Dünyanın Bir Öğle Sonrası)
  • Yeni bir ev yaptırdı, elektrik getirtti, bir gramofon aldı, bir de otomobil: Karısını, çocuklarını içine doldurduğu gibi şehre dondurma yemeğe, soğuk bir şey içmeye, ya da sinemaya gidiyorlardı. Yıllar akıp gitti böylece. Büyük oğlu liseyi bitirdi, diploma töreninde bulundu Serkis, yaşlı gözlerle oğlunu seyretti. Her şey iyiydi, güzeldi, hoştu. Yine büyük oğlu California'da doğmuş bir Ermeni kızıyla evlendi, düğünde Ermeni, Türk, Kürt havaları çalındı, şarkılar söylendi, danslar edildi; oğlu bir küçük bağ edindi, çiftine çubuğuna dört elle sarıldı. Bu da güzeldi, hoştu, iyiydi. İkinci oğlan birinciden daha yaman çıktı, liseyi bitirmekle kalmadı, Berkeley'e gitti, ordan da diploma aldı. Bu da çok iyiydi tabii. Her şey, her şey olağanüstüydü. Dünya, gözleri önünde durmaksızın değişiyor, yenileniyordu. Telefon. Otomobil. Traktör. Biçerdöver. Aspiratör. Buzdolabı. Radyo. Oğulları, kızları çatır çatır İngilizce konuşuyorlar, İngilizce yazıp çiziyorlardı, daha da bir yığın şey öğrenmişlerdi. Zamanlar değişmişti artık, çağ başka bir çağdı. Hâlâ yaslıydı Serkis, üzgündü. Niye, bunu bilmi yordu. Gultik'te de burdaki gibi her şey iyiydi, güzeldi, hoştu. Tek tek insanları tanırdı, ayrı ayrı dillerini konuşurdu onlarla. Arapla Arapça, Türkle Türkçe, Kürtle Kürtçe. Her birini yüzüyle gözüyle kaşıyla, huyuyla suyuyla bilirdi. Babaocağıydı orası, herkes lâfını anlardı; o onların dediğinden, onlar onun dediğinden. Amerika neydi ki? Amerika, dünya bir araya gelse Gultik'i unutturamazdı ona, hiç bir şeyi unutturamazlardı. (Altın Çağ)
  • "Hiçbir şey söylemedik, çünkü söylenecek o kadar çok şey vardı ki, hiçbir dil buna yeterli gelmezdi." (Aram Derler Adıma)
  • Bundan yüz yıl önce olmuş olayların aynıları yaşanıyor gene: insanlar böyle. Her zaman olanlar bundan ibaret. (Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm Dirim ve Aya Kaçış)
  • Neden nefret ettiğimi bilmiyorum ama nefret ettiğim bir şey olduğunu biliyorum. (Uçan Trapezdeki Cesur Genç Adam)
  • Sabahları o soğukta yataktan kalkmak canıma okuyordu. (Altın Çağ)
  • Annemin elini sıktım, baktı: "Ne o Kurbağacık?" "Arıkuşu. Bak!" "Nerde?" "Na, şurda, sarı zambakların yaprakları arasında." Annem de baktı, gördü arıkuşunu: "Ay, ne güzel şey değil mi? Bayıldım doğrusu." "Biraz kafadan kontak galiba..." "Ne demekmiş o?" "Baksana, hiçbir yerde, hiçbir çiçekte durduğu yok. Pırrr diye fırlıyor, sonra iniyor, azcık durup kokusunu alıyor çiçeğin, sonra yine pırr diye uçuyor. Gören de; ürktü, kaçtı sanacak, oysa değil. Bir o çiçeğe konuyor, bir bu çiçeğe. Ne diye birinde karar kılıp yapacağını yapmaz?" "Onun huyu böyledir de ondan." dedi annem. Uzun uzun arıkuşunu seyretti: "Onun huyu böyle, n'apsın!" dedi yeniden. "Çok mu üzgünsün, anne'cim?" "Yok, hayır, değilim Kurbağacık. Hem böyle bir anda üzgün olmak çok ayıp bir şey. Ya sen?" "Ben de değilim." "Güzel! Üzgün değil, mutlu, neşeli olmanı istiyorum senin. Söyle bakalım, şimdi istediğin nedir?" "Üzgün olmak." (Ben Annemi Seviyorum)
  • Ölüm her insan için kişisel bir zafer olurken eder mantık ve anlamı gibi nedenler başarısızlığın kalıplar haline geliyor. Boşverin başarıya... (Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm Dirim ve Aya Kaçış)
  • Dünya, masumların faziletini, huzurunu ve parasını çalmak için planlar yapan kafalarla doluydu. (Yetmiş Bin Süryani)
  • - Konuşmak için mutlaka kelimelere ihtiyaç yoktur. Çok defa kelime kullanmadan konuşuruz. - Öyleyse kelimelerin ne lüzumu var? - Çok kere yoktur. Umumiyetle asıl söylemek istediğin şeyleri veya açığa vurmak istediklerini saklamaya yarıyor. (Aram Derler Adıma)
  • ...Gerçekten insan olmaya ancak, birbirinize beslediğiniz doğal nefrete rağmen, birbirinize saygı gösterdiğiniz zaman başlayacağınızı bilmenizi isterim. (İnsanlık Komedisi)
  • Kendi kafanda kurduğun şeylere kendin inanıyorsun sonunda. (Yoksul İnsanlar)
  • <Dünyanın Bir Öğle Sonrası)
  • "... Düş nedir anneciğim?" "Oo, bu anlatamayacağım bir şey, Kurbağacık. İnsan düş görmeye başladığından bu yana hep bu sorunun karşılığını bulmaya çalışmıştır." "Ne zaman düş görmeye başlamışlar?" "Pek emin değilim, fakat her şeyi daha değişik ya da daha iyi olarak görmeyi istediklerinden bu yana." (Ben Annemi Seviyorum)
  • Ben hayallere istatistikten daha çok inanı­yorum. (En Güzel Günlerin)

Yorum Yaz