tatlidede
tatlidede

"Zayıf Devlet" Halkasında Süleymani Suikasti

"Zayıf Devlet" Halkasında Süleymani Suikasti

Kudüs Gücü Komutanı İranlı General Kasım Süleymani’ye ABD tarafından yapılan suikastın coğrafyası Irak. Görünürde bağımsız bir devlet ve egemenliği anayasası ile gerçekleşen meşru bir ülke Irak. Suikastın yerinin Irak gibi devlet otoritesinin zayıf olduğu bir ülkede gerçekleştirilmesi rastlantı olmamalıdır.

Ortadoğu’da Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra batı siyasi anlayışının bir imalatı olan “Ulus Devletler” art arda kurulmaya başlandı. Bu süreç İkinci Dünya Savaşı ile hem hız kazandı hem de tamamlandı. Devlet kuramayan sadece “Garibim Kürtler” oldu.

Fransız İhtilali(1789) ile başlayan siyasal süreç “Ulus Devlet” olgusu batıda yeni ulusları devletleştirdi. Birinci Dünya Savaşı’na kadar gelişimlerini tamamlayan batılı ulus devletler gözlerini enerji ihtiyaçlarını gidermek için Ortadoğu’ya çevirecekti. Böl ve yönet politikasını burada hayata geçiren İngiltere, Fransa, Almanya, ABD gibi en güçlü ulus devletler arsa gibi parselledikleri Ortadoğu’da kendilerine göre “devletçikler” oluşturmaya başladı. Zaman zaman çıkarları çatışan bu güçler Ortadoğu’yu giderek “devlet terörü” bataklığına sapladılar.

Politik çıkarları gözeten batılı güçler, Ortadoğu’da hiçbir zaman güçlü bir devlet istemediler. Bunun yerine zayıf bir yönetim ve etkisiz bir lider profili ile bölgeyi dizayn etmeye devam ettiler. Neticede siyaset bilimine giren “zayıf devlet” modeli ortaya çıktı. İşte günümüz Irak devleti bu zayıf devletlerden biri durumunda.

Konuya tekrar dönmek üzere birkaç söz daha sarf ederek çerçeveyi berraklaştırmak gerekiyor. Yukarıda adı geçen batılı devletler hiçbir zaman güçlü bir İran’ı istemedikleri gibi güçlü bir Türkiye’yi de istemediler, güçlü bir Mısır’ı da… Onlar her zaman Ortadoğu’daki zayıf devletleri boğuşacağı bir sorunla baş başa bıraktılar. Bu sorun dini olduğu gibi mezhepsel ve etnik de olabilmiştir. Sünni-Şii fay hattı mezhepsel, Kürt Sorunu ise etnik sorun türlerine örnek gösterilebilir.

Yetmedi bu sorunlar, bazen de bölgedeki zayıf devletlere iç sorunlar çıkartmak suretiyle insan hakları ve demokrasi bahanesiyle hem askeri darbelere hem de direkt olarak müdahalelere zemin hazırladılar. Son olarak Mısır’daki askeri darbe ve Türkiye’deki 15 Temmuz askeri darbe girişimi…Arap Baharı ise bu işin genel bir çerçevesi.

Elbetteki bütün bunlar Ortadoğu’da bir devlet terörü kıskacı oluşturdu. İsmail Beşikçi’nin Ortadoğu’da Devlet Terörü adlı çalışması bu kavramı daha da aydınlatmaktadır.

Kasım Süleymani’nin direkt olarak ve aleni bir şekilde ABD tarafından, Başkan Trump’ın deyişiyle “ortadan kaldırdık”, gerçekleştirilmesi bölgede devlet terörüne en açıklayıcı bir örnek olarak tarihe geçmiştir. Süleymani suikastının mezhepsel ve etnik çatışmalarının yıllardır sürdüğü “zayıf devlet” olan Irak’ta yapılması tüm halkları tedirgin ettiği gibi akıllara başka soruları da getirmektedir:

Sözgelimi bu gibi suikastlar daha da devam edecek mi? ABD canı her istediğinde ve çıkarları tehlikeye girdiği zaman buna benzer suikastları planlayıp hayata geçirecek mi? Ya da başka devletler de çıkarları gereği buna benzer senaryoları pratiğe yansıtacak mı?

Bu olaydan sonra bölge liderlerinin ortak kanaatı ve görüşleri, ABD’nin Ortadoğu’daki varlığı olayların sebebi, yönünde. Ama bugüne kadar çok ciddi bir biçimde, Türkiye de dahil, hiçbir ülke ABD’nin

bölgeden çekilmesi için bir girişimde bulunmuş değil. Fakat Türkiye Cumhuriyeti devlet aklı, aslında hedef ülkelerden bir tanesinin Türkiye olduğu bilincinde ve hesabını da buna göre yapmaktadır, görüldüğü kadarıyla.

Batılı ülkelerin hedefi bölgede hiçbir güçlü devletin olmaması…

Onlar biliyorlar ki güçlü bir devlet onlara her zaman rahatsız edici olacaktır. Her ne kadar NATO üyesi olsa da Türkiye’nin güçlü olmasını asla istemezler. Son dönem bölgedeki bütün politikaları ve sahada yaptıkları bunu göstermektedir. Çok iyi biliyorlar ki, Türkiye’de zayıf bir iktidar aynı zamanda zayıf bir devlet olmayı da beraberinde getirmektedir. O nedenle önce iktidarı zayıflat sonra da devleti zayıflat, ardından “Türk Baharı” diyecekler. Ancak gerçek bir Türk Baharı ise bütün 80 milyonluk Türkiye’nin huzur ve demokratik bir ortamda kendini sosyal ve kültürel anlamda ifade edip geliştirdiği ve kendine has bağımsız duruşuyla gerçekleşir.

Zayıf devlet anlayışı değil de güçlü bir devlet şiarıyla kardeşçe geleceğe doğru hamle yapan bir Türkiye temennisiyle…

Saygıyla…

Yorum Yaz