Genel Af Felaket Olur

BASINDA MARDİN

MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır'ın yerel bir gazete için Abdurrahim Akdağ'ın açıklamaları üzerine yazdığı köşe yazısı...

AKP Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ, PKK için bir genel af çıkarılmasını düşünebileceklerini, bu yönde AKP Genel Merkez’inde bir hazırlığın olduğunu söyledi. Daha sonra her ne kadar kendisi “yanlış anlaşıldığını” söylemiş olsa da, Adalet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ise “Milletvekili’nin kendi fikridir” demişlerse de “ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ” …

AKP’NİN, PKK İÇİN BİR “AF HAZIRLIĞINDA” OLDUĞU ANLAŞILMAKTADIR.

Bu ülkemiz ve milletimiz için bir felaket olur.

ÇÜNKÜ

Artık terör yoluyla sonuç alınabileceğini, ülkenin ve milletin etnik temelde bölünebilmesinin mümkün olduğunu kabul etmiş oluruz.

Atalarımızın bedelini kanları ile ödediği vatan topraklarının bir parçasının terör yoluyla ve siyaset üzerinden koparılabileceği ispatlanmış olur.

YOLGEÇEN HANI OLURUZ!

Sevr ile başaramadıklarını, yaklaşık 30 yılda onbinlerce insanımızı katleden PKK vahşeti ile gerçekleştiremediklerini şimdi siyasetle millete kabul ettirebileceklerini düşünüyorlar.

BİZ, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ihtimali 2004 yılı Haziran ayında, Leyla Zana ve arkadaşlarının Avrupa Birliği’nin talebi doğrultusunda Yargı baskılanarak serbest bırakılması sonrasında tıpkı Habur’da yaşanan rezalet benzeri meydan okuma gösterileri üzerine milletimizde oluşan öfkeyi görmüş yazılı bir açıklama ile bir kardeş kavgası ihtimaline binaen “herkesi sağduyulu olmaya ve azami sorumluluk anlayışı ile hareket etmeye” davet etmiştik.

Bu davetimizi tüm sivil toplum kuruluşlarına, siyasetçilere, siyasi parti yöneticilerine, medyaya, aydınlarımıza, üniversitelere, Yargı kuruluşlarına, devlet kurumu yöneticilerine posta yoluyla göndermiştik.

Bir yıl sonra 12 Ağustos 2005 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır meydanında “ Kürt kimliğini tanıyorum, bu kimlikten kaynaklanan sorunları demokrasi içinde siyaset üreterek çözeceğim. Silahları bırakın masaya gelin, siyaset yapın” demişti veya dedirttirilmişti.

Böylece Türk Milleti’nin OY’ları ile yetkilendirdiği temsilcisi Başbakan vasıtasıyla Türkiye’de Türk Milleti dışında bir başka milletin varlığı tanınmış oluyordu. Hızla bir millet oluşturulmaya çalışıldı; Birbirleri ile anlaşamayan toplulukları bir dil etrafında toplamak için devlet televizyonunda Kürtçe yayın başlatıldı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Güzel şeyler olacak” müjdesi(!)nden sonra Başbakan’ın “Kürt Açılımı” başladı. 19 Ekim 2009 tarihinde ikinci bir rezalet olarak Habur ihaneti yaşandı; Eli kanlı PKK militanları Türkiye’ye davet edildi AKP yöneticileri vasıtasıyla törenlerle karşılandılar, ayaklarına kadar hakimler, savcılar, valiler, müsteşarlar götürüldü; görkemli kalabalıklarla zafer gösterileri yapıldı; Bölgede Türk Bayrağı indirildi, PKK paçavrası dalgalandırıldı.

Artık özerklik, otonomi konuşulur oldu, bunun için kongreler, konferanslar düzenlendi, “sürgünde hükümet” mahiyetinde ancak yurt içinde AKP’nin korumasında, devlet kuruluşlarının yardımı ile DTK ve KCK kuruldu; tüm yurt sathında örgütlenmesine müsaade edildi; Siyaset akademilerinde “Bir devlet nasıl kurulur” dersleri verilmeye başlandı.

Ancak bir aksilik vardı; Tüm bu yapılanlara karşılık PKK bir türlü silah bırakmadı ve tüm gücüyle Türkiye’ye saldırılarına aralıksız devam etti; Karakollar basıldı, şehir merkezlerinde bombalar patladı, suikastlar düzenlendi; düzenli askeri birliklerle ve ağır silahlarla yurt içinde kamplar kurmaya başladılar, vergi topladılar, belediye başkanları dahil koyduğu kurallara uymayanları yargılamak için mahkemeler kurdular.

PKK saldırdıkça AKP İktidarı taviz üstüne taviz verdi; Bölücü teröre karşı hayatlarını ortaya koymuş güvenlik güçlerinin üst düzey yöneticilerini asılsız ithamlarla “silahlı terör örgütü kurmak” ithamıyla tutukladılar; Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, generaller, emekli, muvazzaf subaylar toplandı Silivri hapishanesine dolduruldu.

Basın susturuldu, yargı teslim alındı, Anayasa bunun için değiştirildi daha da ilerisi bir yabancı ülke yetkilisinin gözetiminde Başbakan adına Müsteşar Yardımcısı, Devlet adına MİT Müsteşar yardımcısı(başka kimler vardı bilmiyoruz) OSLO’da PKK ile masaya oturuldu; Barış görüşmeleri yapıldı; Sanki savaşta kaybeden taraf gibi “Devlet, PKK’ya yalvartıldı”

PKK yine saldırılarına devam etti; Roketlerle, havan topları ile mayınlarla sanki savaş yaşanıyor; Hatta AKP Hükümetinin bir açılışa giden 5 bakanına suikast düzenlemek niyetiyle geçecekleri yola bir ton dinamit döşendi… Allah korudu…

Başbakan’ın “silahları bırakın, operasyonları durduracağım” yalvarması kar etmedi; bir günde 4 şehit daha verdik.

İşte böyle bir süreç ve sonuçta Başbakan 5 milletvekilini bölgeye gönderdi; PKK’yı ikna etmek için bölge halkını ikna etmek ve PKK’ya baskı yapmalarını talep etmekle görevlendirdi. Bunlardan biri AKP Mardin Milletvekili Abdurrahim AKDAĞ hafta sonu Mardin’de yaptığı basın toplantısında aynen şunları söyledi.

“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, ’PKK silah bırakırsa operasyonlar durur’ demesi çok önemli bir açıklamadır.

Şimdiye kadar bazı reform çalışmaları oldu. TRT 6, niversitelerde Kürtçe lisans ve lisansüstü eğitim. Bazı Kürtçe klasik eserler Ahmede Hani’nin Mem-u Zini gibi Türkçeye çevrildi. Paradigma değişti. Türkiye’nin her tarafında sorunun çözümüne dair güçlü bir idare var. Sonuca ulaşmak için PKK’nın silah bırakması gerekir. Bazı Kürt liderler bu yönde çağrılar yaptı. Türkiye’nin ulaştığı demokratik olgunluk ortamında silahın gereksizliği ortaya çıkmıştır. Silahın bırakıldığı ortamda hükümet ciddi reformlar yapabilir. Anayasa değişikliği, ceza kanunu, terörle mücadele kanunu. Bunlar Meclis zemininde konuşulan tartışılır, ortak iradeler, ortak akıl ile sonuca bağlanır. Zaten hükümetin bir takım hazırlığı var.

Kürtçe’nin seçmeli ders olarak okutulmasının önünü açıldı, anayasal vatandaşlığın da yasal güvenceye kavuşturulması gerekir. Barış ortamı tesis edilirse bu atmosferde genel af da gündeme gelebilir. Örgüt üst yönetiminden 250- 300 kişi üçüncü ülkelere gidebilir. Diğerleri demokratik ortama katılarak siyasal alanda faaliyet gösterebilir. Bu arada Meclis’te güçlü bir grupla temsil edilen BDP’ye büyük görev düşmektedir. Barış hususunda tarihi misyonunu ifa etmek için çaba harcamalıdır. Zira geçmişte devlet PKK ile savaşmak isteyen bir devletti. Askeri vesayet bu savaş üzerine kurulmuştu. Şimdi devletin ve hükümetin savaşa ihtiyacı yok. Kürtler artık silahı tolere edecek durumda değil. ’Edi Bese’ (Yeter artık) diyorlar. PKK’nın durduğu yer bütün Kürtlerin çıkarını riske ediyor. Silahlı mücadelenin pazarlık unsuru olmayacağı bir döneme girdik."

Sayın Akdağ’ın konuşması özetle böyle…

Başbakan tarafından görevlendirilen Abdurrahim Akbağ bu sözleri Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın haberi olmadan söylüyor olabilir mi?

AKP, PKK’ya AF hazırlığı içinde…Anayasa yapmak filan bahane…MÜMKÜN MÜ?

Olmayacağını, müsaadeniz olursa gelecek haftaya bırakalım…