Suriye İzlenimlerini Sizin için yazdı...

BASINDA MARDİN

Mardin-Suriye Yardımlaşma Platformu tarafından ilimizde toplanan yardım konvoyunu bizzat Suriye'ye götürerek ihtiyaç sahiplerine teslim eden Abdurrahman Bursevi El Battani, Suriye izlenimlerini siz değerli okuyucularımız için kaleme aldı.

Mardin Suriye Yardımlaşma Platformu adına 25.01.2013 tarihinde üç tır dolusu malzemeyle Urfa’ya bağlı Akçakale sınır kapısına götürülmek üzere yola çıktık.
Akçakale Sınır Kapısında tırların içindeki malzemeler İHH’ya teslim ettik. İHH'da tırlardaki malzemeleri Kızılay’a teslim ederek Akçakale sınırındaki Suriye kamyonlarına aktarıldı. Mardin’den giden üç tır dolusu malzeme paylaşımını Suriye bölge sorumlusu Suriye’nin Kamışlı, Heseki Rasuleyn ve Telabyat bölgesine bölüştürülmek ve dağılmak üzere teslim aldı.

UNUTULMAK İSTEMİYORLAR
Saat 17.00 da Suriye’nin 50 km içlerine doğru yola çıktık. Karşılaştığımız manzaralardan en çarpıcısı bölgede elektriğin ve suyun olmadığı insanların temel ihtiyaçlarını karşılamada zorluk çektiğini görmekteyiz. Tabi bizler Suriye’nin durumunu televizyon ve gazetelerde anlatıldığı gibi olmadığına bu vesileyle şahit oluyoruz. Suriye halkı aç, perişan, hastalık, salgın hat safhada bizlerden yardımlarınızı kesmememizi daha çok yardım yapmamızı istediler.
Bizi ilk olarak Suriye’de Telepyat ilçesine bağlı bir yede misafir ettiler. Maalesef o bölgede de elektrik olmadığı için sıkıntıları orada yaşayan kişilerle beraber bizler de yaşadık. Öncelikle malzemeleri indirerek Türkiye’nin Mardin ilinden geldiğimizi ve bu yardımı Mardin Suriye yardımlaşma adına kendilerine verilmek üzere götürdüğümüzü söyleyince gözlerindeki tebessümü ve yüzlerdeki gülümseme anlatılmaz bir duygu olarak zamanın o dilimine yazıldı.

MARDİNLİLERE ÖZEL DUA
Gerçeği Mardin’i bilmiyorlardı ama Mardin insanının ne kadar insani ve hamiyetperver olduklarını o gün öğrendiler ve bizler için de Allaha dua edeceklerini dile getirdiler. (Ya Rabbi böyle bir sıkıntıdayken Mardin’in insanlarının bizlere yaptığı yardımları gör ve şahit ol. ve kabul et yarabbi amin) oradakilerle tanıştık sonra bizleri içeriye geçirmek ve misafir etmek için yol gösterdiler. Girdiğimiz mekanın kapısı yoktu sadece kapı bölümü battaniyeyle kapalıydı. İçeriye girdik içeride 50-60’a yakin ayakkabı görünce bizler dedik ki kesin burası güvenlidir ondan buraya sığınmışlardı. Baktık ki ahrarı şam eğitim yuvası diye bir pankart gözümüze çarptı. Odaya geçtik ve odada sobanın başında insanlar ısınıyor. Kimisi uyuyor kimisi iş yapıyor kimi Allahtan yardım diliyor ve bu manzara karşısında beynim kilitlendi. Dilim tutuldu konuşamadım hep sustum çünkü böyle bir manzarayla ilk defa karşılaşmıştım. Yemek sofrası kuruldu. Önümüze 2 tabak pirinç pilavı ile sulu patates getirildi. Pilavın içerisine bir kuşu doyuramayacak kadar kıyma şeklinde et serpilmişti. O sofraya yirmiden fazla kişi oturdu ve sofraya oturanlar doymadan kalktıklarını gördüm. Bunun yanında ben o an o yemeğin ne kadar bereketli olduğunu hissettim. Sofrada oturan bir iki kişi sabaha kadar başka yiyecek bir şey veremeyeceklerini ve yüzden çok üzgün olduklarını hatta şakayla karışık pasta ve meyve veremeyeceklerini de söylediler. Ve biz daha sonra öğrendik ki o yemek bize özgü yapılmıştı. Sofra kaldırıldıktan sonra bizde olduğu gibi her yemekten sonra bir bardak çay vereceklerini düşünüyordum. Ama maalesef gördük ki çay yok şeker yok…
Yemek yenildikten sonra bölgenin ileri gelenleri bizi karşılanmak, hoş geldin demek ve özellikle de yaşanılan sıkıntılarını anlatmak üzere yanımıza geldiler. İhtiyaçlarını dile getirdiler. En çok ihtiyaç duydukları malzeme olarak konserve, şeker, pirinç, bulgur, ilaç, ilk yardım malzemesi, çocuk maması olduğunu söylediler. Yanımıza gelen tüm yetkili kişiler bu ortak ihtiyaçları söylediler. İki üç saat boyunca aralarında oturup onların kendi aralarındaki konuşmalarını müdahale etmeden dinledim. Ve konuşmalarından şunu anladım onlar içinde bulundukları zaman diliminin hesabını kaç kişiye kaç etmek ne yemek vereceklerini yarınki ekmeklerin kaç kişiye ulaşacaklarını düşünürken Bizler ise yirmi, otuz, kırk yılın mal mülk hesabını yapıyoruz. Tam bunlar konuşulurken o ara biri içeri girdi ve Rasulayn’de çatışmanın olduğunu ve elemana ihtiyaç duyulduğunu söyledi ve etrafımızda oturanların hepsi ben gideceğim, diğeri hayır ben gideceğim, ben hazırım diyenler oldu ve ben dona kaldım oradakilerin yüzlerine gözümü bi öyle gezdirdim ki vay be dedim ve kendimden utandım. Adamlar gözlerini kırpmadan hemen evet demeleri ölümden korkmadıklarını cesur olduklarını ölüme meydan okuduklarını gözlerinden anlaşılıyordu. Yatma vakti geldiğinde bize yataklarını yatmamız için hazırladılar.
Havaların soğuk olmasından dolayı bize 3 er battaniye örtmemiz için verdiler. Sonra kendilerine nerde yatacaklarını sorduğumuzda biz bir şekilde yatarız. Anladık ki kendi yatmaları için sadece bir battaniyeleri kalmıştı. ve o şekilde sabaha kadar yattıklarına şahit olduk. Sabah 04: 30 da bizi namaz için uyandırdılar. Sabah uyandığımda gayri ihtiyari bir şekilde yanımdaki arkadaşıma sıcak suyla gidip abdest alalım, dediğim de arkadaşım öncelikle sen normal su bul da ondan sonra abdest alırsın dedi. Elektrik yok su yok ve halen ben şok üzerine şok yaşadım. Bir şekilde abdestimizi aldık. Namaza durduk. Namaza durduğumuzda o güne kadar huşu içinde ve eşsiz güzellikte bir kıraatle namaz kılamadığımı fark ettim. Namazı ihya ettikten sonra uyumamızı beklerken tüm cemaatin sohbet dinlemek üzere beklediğini gördüm. Sohbet peygamberimizin hayatıyla ilgiliydi ve yaklaşık bir saat sürdü. Sohbetten sonra yine uyumayı beklerken yetkili kişilerin bize bölgeyi gezdirmek için hazırlandıklarını gördüm. Hatta o esnada kahvaltı yapıp yapmayacağımızı sorduğumda her birimizin eline bir kuru ekmek verip kahvaltımızın bu olduğunu söylediler. Elimizde ki sadece bir kuru ekmekten ibaretti. Yine ben bir şok daha geçirdim. Yola çıktığımızda eğitim için elli atmış kişinin soğuk havada eğitim yaptığını gördüm. O anda aklıma gelen tek şey şu cümle olmuştur.
Düşündüm ki savaşmak cesaretli olanların işidir herkes bunu yapamaz ve bu şartları kaldıramazdı dedim. Bizler sabahın o saatinde paltolarla üşüyorduk adamlar ise eğitim yapıyorlardı. Öncelikle ele geçirdikleri buğday silolarını gezdirdiler ve buğday silolarını çalıştıracak bir mühendis ve bir bilgisayar programına çok acil ihtiyaç duyduklarını aksi siloların içerisindeki buğdayın bozulacağını dile getirdiler. Buğday siloları o bölgeye 3 yıl yetecek buğdayla dolu olduğunu söylediler. Daha sonra bizim kendilerine götürdüğümüz unun ekmek haline getirildiği fırınlar gezdirildi. Onlardan öğrendiğimize göre unu bizim götürmemize rağmen fırının aylık yaklaşık 5 bin dolar zarar ettiğini bunun nedeni olarak yakıtın çok pahalı olması işçi parasını karşılayamaması söylediler. Eğer biz bu fırını kapatırsak bölge halkının ekmeği daha pahalıya alacağını ve zarar edeceklerini bile bile fırını çalıştırmaya devam edeceklerini ısrarla söylediler. Daha sonra Suriye’nin bombalanmış ev, okul, binalar ve çarşıyı göstererek buna rağmen hayatın bu ülkede devam ettiğini dile getirdiler.

MÜSLÜMAN OLARAK SURİYE HALKINA KARŞI SORUMLUYUZ
Çok onurlu bir direnişe şahit olduk insanlar iki yıla aşkın bir zamandır tanklarla, bombalarla roketlerle katliama uğramalarına rağmen izzetle direniyorlar. Geri adım atmıyorlar Resulullahın (SAV) “Cihadın en efdali zalim sultana karşı hakkı haykırmaktır.” Buyruğunu yerine getiriyorlar yine bunca vahşete rağmen yardımı sadece Allahtan beklediklerini haykırıyorlar kardeşlerimize sahip çıkarsak, kardeşliğimizin gereğini yerine getireceğiz. İslami kimliğimize sahip çıkacağız, şunu bilelim ki, zulme karşı direnen Müslümanlardan yana tavır almamız onlarla dayanışma içerisinde olmamız bir iyilik, bir lütuf değil bir sorumluluktur, vazifedir. Şura süresinde müminlerin vasıfları sayılırken, müminler “rablerine tevekkül edenler”,”büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar” “namazı kılanlar infak edenler ve aralarındaki işlerinde istişareyi esas alanlar” “ zulme ve saldırıya karşı koyanlar şeklinde tanımlar.”
Kısacası yanı başımızda gözümüzün önünde zulme karşı çıktıkları için katledilen, hapsedilen sürgün edilen kardeşlerimizin yanında yer almak, faşist baas rejimine karşı durmak, elimizle, dilimizle malımızla ve yüreğimizle zalimlere mazlumları desteklemek borcumuzdur.
Müslüman kardeşlerimize sahip çıkılmalı, onları NATO’nun, Birleşmiş Milletlerin, Arap Birliği ve benzeri kuruluşların bırakmamalıdırlar bırakmamalıyız. Allahu ekber diye haykıran kardeşlerimizin sesini yükseltmeliyiz, zulme karşı direnişi çoğaltmalıyız.

Ne mutlu zulme karşı direnenlere
Ne mutlu zalimlerin karşısında, mazlumların yanında saf tutanlara!

SURİYE’DEKİ HALKININ ÇOK ÇOK ACİL DUYDUĞU TEMEL İHTİYAÇLAR
1.Konservelik Yemekler (yemek yapacak imkânları olmadığı için)
2.Çocuk Maması
3.Pirinç
4.Bulgur
5.İlaç
6.Baklagil Çeşitleri
7.Çay şekeri
8.Buğday Öğütücü Makine
9.İlk Yardım Malzemesi