Ali Akay kimdir? Ali Akay kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Profesör, Yazar Ali Akay hayatı araştırılıyor. Peki Ali Akay kimdir? Ali Akay aslen nerelidir? Ali Akay ne zaman, nerede doğdu? Ali Akay hayatta mı? İşte Ali Akay hayatı...

Profesör, Yazar Ali Akay edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Ali Akay hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Ali Akay hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Ali Akay hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Tam / Gerçek Adı: Prof. Dr. Ali Akay

Doğum Tarihi: 1957

Doğum Yeri: İstanbul, Türkiye

Ali Akay kimdir?

1957’de İstanbul’da doğdu. Paris VIII Üniversitesi’nden 1979’da mezun oldu; aynı üniversiteden 1986 yılında sosyoloji doktorasını aldı. 1992’de doçent, 1998’de profesör oldu. Mimar Sinan Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölüm Başkanı’dır. Türkçe, Fransızca, Almanca ve İngilizce yazıları çeşitli dergilerde ve kataloglarda yayımlanmaktadır. Yurtiçi ve dışında çeşitli galerilerde, İstanbul Modern’de ve Akbank Kültür Sanat Merkezi’nde sergi küratörlüğü ve danışmanlık yapmaktadır.

Ali Akay Kitapları - Eserleri

  • Sanat Tarihi : Sıradışı Bir Disiplin
  • Tekil Düşünce
  • İstanbul'da Rock Hayatı
  • Postmodernizm
  • Delilik Gemisi
  • Postmodernizmin ABC's
  • Michel Foucault'da İktidar ve Direnme Odakları
  • Postmodern Görüntü
  • Felix Guattari: Öznellik Alanları
  • Pisuarın Bir Dekonstrüksiyonu
  • Siyaset Bir Düşünme Alanıdır
  • Kapitalizm ve Pop Kültür
  • Minör Politika
  • Armağan
  • Sanatın ve Sosyolojinin Ruh Hali
  • Felsefe Yazıları
  • Birleşmeyen Sentez
  • Konu-m-lar
  • Kıvrımlar
  • İstanbul'da Rock Hayatı
  • Aydınlanma Nedir?
  • Sanat Bizi Seviyor
  • Sanatın Gramları
  • Bülent Şangar

Ali Akay Alıntıları - Sözleri

  • Sekize katlanıp kıç cebine konacak gibi bir dergi olmak daha güzel. Rock Kazanı (Bilen bilir bir dönemim efsanesi) (İstanbul'da Rock Hayatı)
  • Kant; çağının getirdiği bir insan olarak, yepyeni bir gerçeklik getirmiştir: insan veya insanlık zihni birbirine bağlı olmayan iki ayrışık kavramın çatıştığı Kant'çılık fikri. Kant, Kavram ile Zaman-Mekanı: Sezgi ile hissetmeyi; kendi kendine oluşumu ve alıcı olmayı (receptif) karşı karştya koyar. Kant için, insanın hareketleri demek öğrenmek, bilmek demektir. Bütün verilenler (Tanrının verdikleri) zaman ve mekan içinde verilir ve düşünüyorum denilmesi bir kavram geliştirmesine yol açar. İkisinin arasında bir bağlantısızlık vardır, işte buradan sonluluk fikrini yücelten Kant, sonunda bu iki bağlantısızı bağlayacak şeyin estetik imgelem olduğu sonucuna varır. Böylece Foucault da, düşünüyorum cogito’sunu düzeltmek ister; ve ben düşünüyorum’u "düşünülüyor"a çevirerek fransızcadaki yansız üçüncü tekil şahsa indirger (on pense). İşte, imgelem ikisi arasındaki ilişkisizliğe bir uyum sağlamaktadır; tuhaf ve gizli bir bağdır bu uyum. (Michel Foucault'da İktidar ve Direnme Odakları)
  • Her seri kendi bitikliğinde kendini kaybediyor. (Sanat Tarihi : Sıradışı Bir Disiplin)
  • "Postmodern" bir çeşit kandırmaca, bir takıntılı hareketti, hatta bir şaşırtma hareketiydi. Bu bakımdan, eğer simulasyonun postmodern olduğunu düşünüyorlarsa, evet niye olmasın: Simulasyon postmoderndir. (Sanat Tarihi : Sıradışı Bir Disiplin)
  • Genelde Şamanlar için “medecineman” adı (hastayı iyileştiren kişi) kullanılırdı. Bunların çoğunun fiziksel sakatlıkları vardı. Bu da onları toplumdan ayıran bir özellikti. Aksak Timur hem Şaman hem de Kaan’dı. Cengiz Han da topaldı. (Minör Politika)
  • Guattari diyor ki, grubun içinde birleşmiş ve onun eğitiminden geçmiş, bu şekilde büyümüş insanlar, tarihin belirli dönemlerinde ("Devletimi koruyacağım, özgürleşeceğim, bağımsızlaşacağım" gibi) hayali bir düzene bağlı olarak, kimi zaman da (Nazi örneğinde olduğu gibi) hayali bir şekilde bir liderle özdeşleşerek şunu yapacaklar: Bütün öznellik ve yaratıcı güdülerini kapatıp kendi içlerine bastırma hareketini ortaya çıkaracaklar. (Felix Guattari: Öznellik Alanları)
  • - "Platon’da, mağaradakiler gölgelerin dışında ışığa baktıkları zaman asıl gerçekleri göreceklerdi. Foucault içinse, ışığın aydınlatmadığı karanlıkta saklı asıl hakikat...” (Delilik Gemisi)
  • Marcel Duchamp, pisuarı sanat eseri olarak kullanırken sanayi toplumunun herhangi bir hazır yapımını ele almıştır. Ancak bu, Duchamp için bir manufaktür nesnesi olmaktan çok, bir sanat eseridir. Sanatın tanımı üzerine, ortaya yeni bir şey konulmaktadır. (Pisuarın Bir Dekonstrüksiyonu)
  • Bütün imgelemler bugün özgür ve eşit mi doğuyor? (Sanat Tarihi : Sıradışı Bir Disiplin)
  • İmleyen bir izdir (tarihe aittir); imlenen ise varolma (mevcut olma)dır. (Pisuarın Bir Dekonstrüksiyonu)
  • Artı değer yaratan kapitalist düzenden bir kaçıştı bu... (İstanbul'da Rock Hayatı)
  • “Heidegger için düşünce ve düşünmek nedir? Daha düşünmeye başlamadığımızı düşünmektir.” (Delilik Gemisi)
  • Yazar, şair ve ressam vs. sanatçı yaptığı eserinde politik bir angajmana girmek zorundadır. Edebiyat bir politikadır. (Tekil Düşünce)
  • Bir şey sallanıp duruyor ve sonra kendi sınırını aşıyor. Kendi sonunu da aşıyor. (Sanat Tarihi : Sıradışı Bir Disiplin)
  • Foucault biyo-iktidar içinde insanın artık hukuk öznesi olarak değil, bir yaşam öznesi olarak ortaya çıkmakta olduğuna dikkat çeker. İktidarlar, halkların yaşamlarıni işletir: Belli saatlerde, beli günlerde insanları ya otobanlara sürükler ya da uyutur: New York'ta elektriklerin kesildiği bir gece TV seyredemeyen Amerikalı çiftlerin hepsi aynı gün sevişip, aynı gün çocuk yapmıştır. Gene New York'ta TV programlarında, reklamlar arasında herkes aynı anda tuvalete gider, öyle ki bu saatlerde itfaiye gelir, tıkanan kanalizasyon borularını açmak zorunda kalır. İktidar biyo-politik çağda özgür alanları ve özgür insanları işletmeye koyar. Tıpkı sanayi devrinde insanın özgür olup, emeğini satabilecek özgürlüğe kavuşması gibi bir özgürlük alanı işletilir. Bu nedenle Foucault-Deleuze gibi tekil düşünce filozoflarının dikkatleri çektikleri alan artık hukuk değil; yaşamın ta kendisidir. 20. yüzyıl soykırımlarında biyo-politikaların getirdiği soy kırımların nedeni bu tip iktidarlarda yatmaktadır. Biyo-iktidar için dirimsellik yeni tip iktidarın nesnesi durumuna girmiştir. Hukuki olan egemenlik rejimlerinin bir öznesidir. Hükümdar kendisine karşı gelen insanların yaşamını, canını, elinin altında tutar; çünkü hükümdarın hukuku çiğnenir. Ama soykırımlarda (Naziler devri) eski öldürme hakkına dönüş söz konusu değildir. Tam tersine bir ırk adına, daha üstün kabul edilen bir halkın yaşam mekân ve şartları için, aşağı sayılan ırktakileri hukuki bir düşman olarak değil (esir almak söz konusu değil), ama zehirli mikrop bulaştıran, biyolojik bir tehlike olarak görülmesinde iktidar açığa çıkar. Bu iktidar biçimine karşı direniş yaşamın kendisinin bir direnişidir. Bu iktidar politik nesne olarak yaşamı hedefler. Böylece anlaşılabileceği gibi, üstün insan yaşamın özgürleşmesi için mücadeledir; çünkü yukarıda görüldüğü gibi, insanlar yaşamı hapsedebilmektedirler. (Tekil Düşünce)
  • Dil Varlığı belli bir çağın ve o çağa has bir varlık biçimidir. Her tarihi oluşum kendine göre dili toparlar ve bu toparlamayı kendi çağının biçimlenme modellerine uyarak gerçekleştirir. Dil-Vardır hiç bir zaman kendi çağının dışı için geçerli olamaz; belli bir tarihsel oluşumun şartıdır. (Michel Foucault'da İktidar ve Direnme Odakları)
  • Felsefe kendi üzerine düşünülen düşüncenin eleştirisidir. (Tekil Düşünce)
  • O halde bütün mesele şu: İlâhî kanunlara göre insanlar mutluluğu nasıl yakalayacaklar ve onlara evrensel olarak gerçek hayatı anlatmak nasıl mümkün olacak? Spinoza’nın söylemek istediği ise, kutsal kitabın ilâhî kanunlarının, insanın ilâhî mutluluğa ulaşmasına yardımcı olamayacağı. Dolayısıyla Spinoza’nın teoloji-politikaya, tek tanrılı dinlerin hepsine yönelttiği eleştiriyi Etiks’sı üzerinden şöyle özetleyebiliri: Beni (insanı) ilâhî mutluluğa götürecek olan şey kanunlar dünyasının aşkınlığı değil, kendi etiğimi kurmamdır. Kendi kurduğun etki kutsal kitaba da içinde yaşadığım topluma da uymayabilir, yine de bunu bem yapıyorsam, gerçek etik budur. (Felix Guattari: Öznellik Alanları)
  • Yüksek dozda uyuşturucu alarak intihar eden Cobain (İstanbul'da Rock Hayatı)
  • İktidar baskı altına almaktan çok, biçim verir, şekillendirir; susmak değil, insanların konuşması lazımdır. İnsanların dilinin altında yatanı çıkartır ve bunları disiplin altında tutar. Direnme odaklarının harekete geçmesini önlemez, tam tersine onların hareketlenmesine çalışır, çünkü zaten iktidar "bir" iktidardır. Gizli olan şey konuşulandır ve gizli olduğu yerde kendisinden bahsedilmesini bekleyerek karanlıkta durur ve ne zaman kendisinden bahsedilmeye başlanır, o zaman aydınlığa çıkar ve de kendisinden bahsettirir. (Michel Foucault'da İktidar ve Direnme Odakları)