André Bazin kimdir? André Bazin kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Fransız film eleştirmeni ve film kuramcısı André Bazin hayatı araştırılıyor. Peki André Bazin kimdir? André Bazin aslen nerelidir? André Bazin ne zaman, nerede doğdu? André Bazin hayatta mı? İşte André Bazin hayatı... André Bazin yaşıyor mu? André Bazin ne zaman, nerede öldü?

Fransız film eleştirmeni ve film kuramcısı André Bazin edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında André Bazin hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. André Bazin hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte André Bazin hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 18 Nisan 1918

Doğum Yeri:

Ölüm Tarihi: 11 Kasım 1958

Ölüm Yeri:

André Bazin kimdir?

Bazin 1918'de Angers, Fransa'da doğmuştur. İlk eğitimini La Rochelle'de almış, 1938'de St. Cloud'daki Ecole normale supérieure'de eğitimine devam etmiştir. Sınavlarda yüksek not almasına rağmen kekemeliği yüzünden öğretmenliğe kabul edilmemiştir. Sinemaya olan tutkusu orduya çağrıldığı 1939 yılından itibaren artmaya başlamış, ordudaki görevi sırasında kısa zamanda politik nedenlerle kapatılacak olan bir sinema kulübü kurmuştur [1]. Sinema üzerine yazmaya 1943'te Le Parisien Libére dergisinde başlamış ve 1951'de Jacques Doniol-Valcroze ve Lo Duca ile birlikte Cahiers du cinéma adlı film dergisinin kurucuları arasında yer almıştır. Yeni Dalga'nın "manevi babası" olarak, Jean-Luc Godard veFrançois Truffaut gibi gelecekte film yapımcıları olacak olan genç film eleştirmenlerinin akıl hocası ve yakın arkadaşı olmuştur. Bazin 40 yaşında lösemiden ölmüştür

André Bazin Kitapları - Eserleri

  • Sinema Nedir?
  • Bir Charlie Chaplin Kitabı
  • Çağdaş Sinemanın Sorunları
  • Orson Welles

André Bazin Alıntıları - Sözleri

  • BENİM HAYATIMDAKİ EN BÜYÜK DÜŞMAN ZAMANDIR. (Bir Charlie Chaplin Kitabı)
  • " Mutlu bir son istiyorsan, hikâyeyi nerede sonlandırdığına bakmalısın " (Orson Welles)
  • Gerçek kumarbaz, kaybetmeyi göze alamadığı şey için kumar oynamaz… (Orson Welles)
  • Kültür yönünden sinemanın önemi, gerçekte sinemanın -radyoyla, basınla, afişle birlikte- kentli halkın bütünü ve taşra halkının gittikçe artan çoğunluğu için sanatla ilişkilerinin hemen hemen tümünü meydana getirmesidir. (Çağdaş Sinemanın Sorunları)
  • İnsanların birçoğu nezaket kuralları gereği ağzı doluyken konuşmazlar fakat kafaları boşken konuşmaktan hiç çekinmezler. (Orson Welles)
  • Sinemanın 20. yüzyıldaki zaferi'nin, dilin çelişmelerinin, hatta gerçeğin bir çeşit basımevi işini gören teknik paradoksun çözümünden ileri gelip gelmediğini sormak yersiz olmaz. Şüphesiz her sanat, sanatçının söyleyebilecek bir şeyi olduğu ve bunu bu araçla söylediği ölçüde, kendine göre bir dildir. Bir tablo da bir şiir gibi bir işaretler düzenlemesidir; sonucu, duyguları ve düşünceleri aktarmaktır. Sinema bu yüzden öbür sanatların bir devamı olmaktan başka bir şey değildir. Ancak, sinemanın anlatım olanakları geleneksel sanatlarınkinden öylesine zengin ve değişiktir ki, sinemayı ayrıca ele almak ve konuşma diliyle gerçekten boy ölçüşebilen tek anlatım tekniği saymak daha yerinde olur, Bir şiir sözcüklerle meydana getirilir, ama sözcük ileride bir sanat haysiyetine kavuşmadan önce bir işaret ve bir dildir. (Çağdaş Sinemanın Sorunları)
  • Sinema, görüntünün plastik içeriği kadar kurgunun kaynaklarıyla da seyirciye, anlattığı olayın yorumlamasını kabul ettirmek için bütün bir işlemler deposunu elinde bulundurmaktadır. (Çağdaş Sinemanın Sorunları)
  • Filmleştirilmiş tiyatronun yaşadığı en büyük problem, klasiklerin hareketi sahneden ekrana aktarmada çeşitli handikaplara sahip olmasından kaynaklanmaktadır (Sinema Nedir?)
  • Tiyatro ile sinema arasında geçmişten elde edilen bazı verilerin toplanması sonucunda bir bağ oluşturularak "filmleştirilmiş tiyatro" olgusuna erişilmiştir. (Sinema Nedir?)
  • Arı sanat (arı şiir, arı resim vb.) kavramı anlamsız değildir, tanımlaması itirazı kadar güçlü olan estetik bir gerçeğe dayanır. (Çağdaş Sinemanın Sorunları)
  • "Affetmek için iki kişilik erdem lazım. Hem onu affetmek, hem onu affettiği için kendini affetmek." (Orson Welles)
  • Tüm dünyada sinema bir kaçış yolu ol­maktan çıkarak bize hayatın gerçeklerini sunabilecek bir araç ol­ma yolunda ilerlemiştir. Artık gördüğümüz ekran, yaşamın buna­lımlarından bir süre için uzaklaşmayı değil, bize o yaşama karşı daha hazırlıklı olma yöntemini öğreten bir konuma girme amacın­dadır. Onun görevi insanları düşünmekten uzaklaştırmak yerine, onlara felsefe yapmasını öğretmektir. Sinemanın bunu yapabile­cek kapasitesi vardır. Bu gerçeği bize Andre Bazin öğretmiştir. (Sinema Nedir?)
  • "Affetmek için iki kişilik erdem lazım. Hem onu affetmek, hem onu affettiği için kendini affetmek." - Orson Welles (Orson Welles)
  • ✔Makineleşmeyle geliştirdigimiz hızın içinde sıkışıp kaldık. Bereket bizi terk etti. Bilgimiz bizi alaycı kıldı. Aklımız ise anlaşılmaz ve kaba. Çok düşünüp az hissettik. Teknolojiden çok insanlığa, zekadan çok nezakete ihtiyacımız yok mu? (Bir Charlie Chaplin Kitabı)
  • ✔Makineleşmeyle geliştirdigimiz hızın içinde sıkışıp kaldık. Bereket bizi terk etti. Bilgimiz bizi alaycı kıldı. Aklımız ise anlaşılmaz ve kaba. Çok düşünüp az hissettik. Teknolojiden çok insanlığa, zekadan çok nezakete ihtiyacımız yok mu? (Bir Charlie Chaplin Kitabı)
  • Kamera, yönetmenin direktiflerine uygun olarak bir teleskoo ve mikroskop işlevi görür. (Sinema Nedir?)
  • Sana engel olmaya çalışanlar, başaracağına en çok inananlardır.. (Bir Charlie Chaplin Kitabı)
  • Hiçbir zaman benim ne kadar yanlış olduğumu söylemezdi, sadece kendisinin ne kadar doğru olduğunu söylerdi (Sinema Nedir?)
  • "Affetmek için iki kişilik erdem lazım. Hem onu affetmek, hem onu affettiği için kendini affetmek." (Orson Welles)
  • Doğruyu dile getirmek, gerçeği, bütün gerçeği, yalnızca gerçeği göstermek belki de saygıya değer bir istektir. Bu kadarla kaldığı takdirde, bu istek töre alanını aşmaz. Sinemada ancak gerçeğin gösterilmesi söz konusu olabilir. Estetik sorun bu gösterişin araçlarıyla başlar. Omuz çekimindeki ölü bir çocuk, genel çekimdeki ölü çocuk değildir, renkli filmdeki ölü çocuk da değildir. Gerçekte gözümüzün, dolayısıyla bilincimizin gerçekteki ölü çocuğu görmekte kendine özgü bir tarzı vardır ki, bu, görüntüyü perdenin dik dörtgeninde kesen alıcının görüş tarzı değildir. Demek ki "gerçekçilik" bize sadece bir cesedi göstermekle değil, doğal algılamanın bazı fizyolojik ya da zihinsel verilerine uyan ya da daha doğrusu bunun eşdeğerlerini yeniden sağlayan koşullardadır. (Çağdaş Sinemanın Sorunları)