Cengiz Gündoğdu kimdir? Cengiz Gündoğdu kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Türk eleştirmen, yazar Cengiz Gündoğdu hayatı araştırılıyor. Peki Cengiz Gündoğdu kimdir? Cengiz Gündoğdu aslen nerelidir? Cengiz Gündoğdu ne zaman, nerede doğdu? Cengiz Gündoğdu hayatta mı? İşte Cengiz Gündoğdu hayatı...

Türk eleştirmen, yazar Cengiz Gündoğdu edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Cengiz Gündoğdu hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Cengiz Gündoğdu hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Cengiz Gündoğdu hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1943

Doğum Yeri: İstanbul

Cengiz Gündoğdu kimdir?

Lise mezunudur. 1983-1990 yılları arasında Varlık dergisinde Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı olarak çalıştı. 1990 yılından itibaren İnsancıl Yayınları Genel Yayın Yönetmenliğini yürütmektedir. İnsancıl Atölyesi ve Özgür Üniversite’de Felsefe, Estetik ve Yazarlık seminerleri vermektedir.

Cengiz Gündoğdu Kitapları - Eserleri

  • Rüzgâr
  • Akanyıldız
  • Eleştiri
  • Ekmek
  • Estetik Kalkışma
  • Hacı Bektaşı Veli ve Kamil İnsan-Fazıl Toplum Paradigması
  • Gerçekçiliğin Estetiği
  • Aydınlanma İçin Kalkışma

Cengiz Gündoğdu Alıntıları - Sözleri

  • İnsan olmak ne güzel, ne görkemliymiş. (Ekmek)
  • Sistem güzel olanı satışla özdeşleştirir. Çünkü star sisteminde amaç, eserin hızla paraya dönüşmesidir. Hızla paraya dönüşen eser güzeldir. Hızla paraya dönüşen güzel eserin yaratıcısı değerlidir. Bu, sanatçıda güzel olan bilincini yıkar. Sanatçı çok satmak için iletişim kanallarına doğru yürür. Rakiplerine dirsek vurur, çelme takar. (Ekmek)
  • İşte star sistemi böyle. Haftalık, aylık, yıllık “star sanatçı” ürete ürete işliyor. Tiyatro, leblebi çekirdek gibi boş eğlence. Roman, uykuya dalmadan önce birkaç sayfanın okunduğu uyuşturucu. Resim, boş duvarların kapatıldığı renkli mal. Bu sistem, sanatta kaliteyi öldürdü. Sanatçıyı öldürdü. Okuru, izleyiciyi zedeledi. Bunlar önemli değil sistem için. Sistemin amacı belli. Çok müşteri... Daha çok müşteri... (Ekmek)
  • Yabancılaşmanın ilk yıktığı konum, insanın kendine güvenidir. İnsanın temel noktası yaratıcılığıdır. Burjuva uygarlığı bu yaratıcılığı, kendi çıkarına dönüştürmüştür. Yetkin işçi, yetkin makinist, yetkin doktor, yetkin mühendis olmanızı ister burjuva. Hem doktor, hem yazar, hem işçi olmanızı istemez. Hele yetkin bir okur olmanızı hiç istemez. (Estetik Kalkışma)
  • İşsizlik sayısaldır bizde. Şu kadar işsiz var deriz. Şu kadar işsize iş bulabilmek için şu kadar yatırım zorunlu deriz. İşsizin cigara bile bulamadığı, çocuğuna izmarit toplattığı aklımıza gelmez. İşsizin karısı gebedir. Bebeği doğurmak, ona bakmak sorundur. Kadın kendini zehirleme pahasına kininle bebeği düşürmek istemektedir. Koca umarsızdır. (Estetik Kalkışma)
  • Akakiy Akakiyeviç, paltoya yama yaptırmak için terziye gider. Terziye göre bu paltoya yama yapılamaz. 130 rubleye yeni palto dikilmesi gerekir. Çok pahalıdır, olanak yoktur buna. Ama kışı nasıl geçirecektir. Uzun uzun çözüm yolu arar. Terzinin 130 değil, paltoyu 80 rubleye dikeceğini düşünür. 40 ruble parası vardır. Öbür 40 rubleyi de gündelik harcamalarını kısarak sağlayacaktır. Akşamları çay içmeyecek, geceleri mum yakmayacak, ayakkabı eskimesin diye yere yavaş basacaktır. O yıl beklenmedik bir olay olur, müdür 60 ruble ikramiye verir. Böylece Akakiy Akayiveç'in yepyeni bir paltosu olur. -Gogol'un Paltosundan- (Estetik Kalkışma)
  • Yazar, gerçek dünyanın karşısına romanda yazınsal bir dünya kurar. Gerçek dünyadan yansıtılan, yine gerçek dünyayı anlatması gereken bu dünya nasıl kurulur, yansıtma nasıl olur . • insan nesneler dünyasında yaşar. Yağmurun yağması, güneşin doğması, yemek yememiz, su içmemiz . İnsanın çeşitli durumları aşk ,nefret ,dostluk ... yansıtmanın temel ilkesi nesnelerin birliği dir. (Gerçekçiliğin Estetiği)
  • Sistemin durmadan “gereksinim” yarattığı bir dönemde yaşıyoruz. insanın bir gün durup, “Bu gereksinim de nereden çıktı. Ben bunu kabul etmiyorum,” diyeceği güne kadar devam etmesi gereken bir mücadele bu. (Ekmek)
  • Şimdi geliyorum yazarlık işine. Bir öyküde, bir romanda bütün ilişkiler, nedensellik ilkesine dayanır. Öykü yazmanın, roman yazmanın zorluğu da buradadır. Yazar, nedensel ilişkileri doğru kullanmalıdır. Kullanamıyorsa, o kişi, yazar değildir. (Estetik Kalkışma)
  • Doğru bellediğim bir düşünceyi inak durumuna hiç getirmedim. (....) Peki, n’apıyorum. Diyelim, bir düşünceyi doğru belledim. Tamam, bu düşünce doğrudur diye bir yana bırakmam. Sınarım düşüncemi. Olur a, belli bir zamanda veri eksikliğinden, yöntem yanlışından ötürü yanlışı doğru sanmış olabilirim. Buna karşın gözümü kaparsam, işi geçiştirirsem, olguların beni yalanlamasına karşın doğru dersem o düşünceye, bu inak, kör inak olur. İnak hayatı karşılamaz. Bertrand Russell şöyle der. “ İnançlar; (a) varoluşları bakımından zihne bağlıdırlar. (b) doğrulukları bakımından zihne bağlı değillerdir. (....) bir inanç karşılığında bir olgu varsa doğrudur, bir olgu yoksa yanlıştır. “ İnanç ya da kanı düzeyinde kalmamak için olguyla yüz yüze gelmeliyiz. Bunun için sık sık sınamalıyız düşüncelerimizi. (Ekmek)
  • Annem yanıma geldi. “Yazar olacaksan sakın unutma” dedi, “insana ekmek borcun var.” (Ekmek)
  • Kitap büyük bir tantanayla pazara sürülür. Tüketicinin kitabı alması için çeşitli yöntemlerle “gereksinme” yaratılır. Şöyle: “ Başucu kitabı. “ “ Mutlaka okuyun.” “ Bilmem kim, bu yapıtıyla romanın doruğuna çıktı.” “ Yılın tiyatro olayını sakın kaçırmayın.” “ İşte ben buna başyapıt derim. “ Bu arada ödül elbette önemli... Pazar, belli bir kitaba göre biçimlendirilir. İstem dürtüklenir. Mal, durgun pazarı kuşatır. Olay, Orhan Pamuk’la Latife Tekin’de yaşandı. Bu yazarların starlaşması için çok şey söylendi. (Ekmek)
  • ...Korkma, gene sever karın seni. Alışmıştır o da... Hem kadınlar doğru sözü severler. Mertliğe bayılırlar. Erkek görmek isterler karşılarında. Kıskanma karını benden. (Estetik Kalkışma)
  • Kim Vahşi? Sevdiğim bir fıkra var. Şöyle. Beyaz adam "yamyam"a, "Monşer," diyor, "çok vahşisiniz. iğreniyorum sizden. insanı öldürüyorsunuz, sonra oturup bir güzel yiyorsunuz. iğrenç. Vahşet" "Yamyam" şaşırıyor. "Ama" diyor, "siz de insan öldürüyorsunuz" Beyaz adam, hiddetle, "Evet, öldürüyoruz. Ama sizin gibi yemiyoruz, monşer" "Yamyam " daha çok şaşırıyor. Şaşkınlıktan küçük dilini yutacak neredeyse ... "Yani siz, öldürdüğünüz insanı yemiyor musunuz? " Beyaz adam, öfkeli, "Elbette yemiyoruz. Biz savaşta milyonlarca milyonlarca insan öldürdük. Ama bir tekini bile yemedik. Ama siz ... Olmaz monşer ... Vahşet bu" " Yamyam" son derece üzgün. "Demek bir tek insan bile yemediniz" diyor, "Peki ama onca insanı niye öldürdünüz? .. Vahşet" eleştiri kitabından (Aydınlanma İçin Kalkışma)
  • Dildeki bu karmaşa, Mustafa Kemal Atatürk'ün dil devrimiyle çözümlendi. Dil devrimini, Latin harfleri biçiminde görmek, soruna yüzeysel bakmaktır. Dil devrimi, Türkçenin laikleştirilmesidir. Bunun önemi şurdadır. Laik bir dille insan, ancak özgür düşünebilir. “Sabahı şerifler hayırlı olsun”la, “Günaydın"ın anlamı budur. (Estetik Kalkışma)
  • Şöyle dermiş Condorcet, “ Her şeyin iyi olmasının önemi, o kadar fazla değildir, öyle hareket etmeliyiz ki, her şey bizden önce olduğundan daha iyi olmalıdır.” Condorcet, bunu, iki yüz yıl önce söylemiş. Bugün, iki yıl sonra dünyaya baktığımda şunu görüyorum. Hiçbir şey bizden önce olduğundan daha iyi değil. Çünkü burjuvazinin kurduğu sistem, hiçbir sorunu çözemedi. Dünya güzel değil. Irk, cins, din ayrımı devam ediyor. Sömürü, işkence, eziyet devam ediyor. Her şey metalaştı. Her şey alınıp satılıyor. Burjuvazinin kurduğu sistem, insani bütün duyguları dumura uğrattı. İnsan aşık olamıyor. Sevemiyor. Arkadaşlık, dostluk kuramıyor. Güzel bir hayatı keyifle yaşayamıyor. Yüzazdırıcı... insanın iç dünyasını karartan bir dünya... Bunalım , sıkıntı, keyifsizlik, güvensizlik... İşte yaşadığımız hayat. Bu dünyanın değişmesi gerekiyor. (Ekmek)
  • Başka insanlar sensiz yaşıyorlar ve sensiz yaşayacaklar. Yoksa birbirlerine gerekli olduğunu mu sanıyorsun? Sen ne ekmeksin, ne de değnek, kimsenin sana ihtiyacı yoktur. (Estetik Kalkışma)
  • Romalı senatör Cato'nun dediği gibi : Küçük hırsızlar zindanda, posugaları içinde; öte yandan resmi hırsızlar altın ve ipeklilere bürünmüşler. (Estetik Kalkışma)
  • Meta üretimi başladıkta,işine…kendine…insana yabancılaşıyor.Özne değil, kapitalizmin nesnesi oluyor.Çalıştıkça parçalanıyor. Görüş açısı … zihni daralıyor . Kişiliği sınırlanıyor. İnsan diyoruz ama içeriği boşaltılmış bir biçim kalıyor geriye.Sonra bu insanda esenlik…mutluluk…erdem bekleniyor. Peki ama n’apmalı… (Aydınlanma İçin Kalkışma)
  • Adalet Ağaoğlu’yla Selim İleri de insana “duyumsal nesne” olarak bakıyor. İkisi de “ insanların verili toplumsal bağlamları içinde, mevcut yaşam koşulları içinde ele” almıyor. Buraya kadar Feuerbach’çı diyebiliriz iki yazara da. Ama bir noktada ayrılıyorlar Feuerbach’tan. Feuerbach, “ Bu türü yaratan, onu insan yapan şey nedir “ diye sorar. Gerçekten de insanı insan yapan nedir. Feurerbach şöyle yanıtlar bunu. “ İnsan, düşünmek, sevmek ve istemek için vardır. Mantıklı olmanın amacı nedir? Mantık sevmenin, sevmek istemenin, isteme özgürlüğün. “ İnsanın varoluşudur bunlar, Feuerbach’a göre. Hem Adalet Ağaoğlu, hem de Selim İleri şu noktada ayrılıyor düşünürümüzden. İkisi de insanı sevmiyor. İnsanın sevme özgürlüğü yok ikisinden de. Ama insanı anlatırken Feuerbach’çı oluyorlar. İki yazar da şu toplumda yaşayan insanı anlatmamış. Bu toplumda yaşayan insanın karamsarlığını, umutsuzluğunu, sevincini, umudunu, etkinliğini, edilginliği dillendirmemişler. İkisi de psikolojizm yapmış. Psikolojizm, küçük burjuva bilincinin tipik bakışıdır. Her şey onun öznel dünyasında gerçekleşir. Ama bu gerçekleşmenin nesnel bir dünyayla hiçbir ilişkisi yoktur. (Ekmek)