Ferzende Kaya kimdir? Ferzende Kaya kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

Gazeteci-yazar Ferzende Kaya hayatı araştırılıyor. Peki Ferzende Kaya kimdir? Ferzende Kaya aslen nerelidir? Ferzende Kaya ne zaman, nerede doğdu? Ferzende Kaya hayatta mı? İşte Ferzende Kaya hayatı...

Gazeteci-yazar Ferzende Kaya edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Ferzende Kaya hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Ferzende Kaya hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Ferzende Kaya hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 11 Ekim 1978

Doğum Yeri: Van/başkale

Ferzende Kaya kimdir?

Ferzende Kaya, Van/Başkale doğumlu. Gazeteciliğe lise yıllarında başladı. Uzun süre OHAL Bölgesinde görev yaptı. Aralarında, AA, Politika, Selam, Nokta, Radikal, Yeni Gündem ve Turkish Daily Newsin de bulunduğu çok sayıda kurumda çalıştı, yazdı. Kürt sorunu, insan hakları ve Orta Doğu üzerine çok sayıda araştırması yayınlandı. Medya eleştirmenliği ve müzik yazarlığı da yapan Kaya, halen USA Newport Universityde İletişim Psikolojisi üzerine yüksek öğrenimini sürdürüyor. Gazeteciliğin yanı sıra biyografi kitaplarıyla tanınıyor.rnrnAyrıca, Türkiyedeki dergiciliğin önemli isimlerinden. Bakış açısı, kadrosu ve içeriğiyle edebiyat ve kültür-sanat dergiciliğinde yeni bir çığır açan Öküz dergisinin ekibinde yer aldı. Yeni Harman ve Hayvan dergisinin kurucuları arasındaydı. Ocak 2005te 120 kişilik dev bir kadroyu toplayarak Esmer dergisini kurdu ve 33 sayı Genel Yayın Yönetmenliği ile İmtiyaz Sahipliğini yürüttü. Ekim 2007de 150ye yakın isimle beraber Esmerden ayrılarak MULTİKULTİ adında, çokkültürcü bir dergi kurdu. Derginin ilk sayısı Ocak 2008de yayınlandı.rnrnKaya, dergiciliğin yanı sıra, Ressam Ahmet Güneştekin tarafından TRT 2 için hazırlanan Güneşin İzinde adlı belgeselin yayın koordinatörlüğünü ve metin yazarlığını yapıyor.

Ferzende Kaya Kitapları - Eserleri

  • Başım Belada
  • Mezopotamya Sürgünü
  • Uzun Roman Mehmed Uzun Portresi

Ferzende Kaya Alıntıları - Sözleri

  • Türkiyede'ki insanın psikolojisi enteresan. Zulüm gördüğü zaman anlatmıyor; çünkü eline fırsat geçtiği zaman o da başkasına yapıyor. (Mezopotamya Sürgünü)
  • Bu dünya sana da kalmaz paşa, bana da. Geride bıraktıklarımız önemli. (Mezopotamya Sürgünü)
  • Bilge Siset: “ Siz hükümdarsınız. Hükümdarlar olarak ülkeleri, kıtaları birbirinden alırken ve el değiştirirken büyük insan zayiatına ve katliamlara sebebiyet veriyor ve aynı zamanda tabiatı da zedeleyerek, tahribatına neden oluyorsunuz. Öyleyse gelin size sunduğum 64 karelik sahada şah, vezir, at, kale, fil ve piyonlardan müteşekkil figürle bu harp oyununu oynayın. Bu harp oyununun insanlığın barışına vesile olmasını dilerim.” (Mezopotamya Sürgünü)
  • “ Ölümün kalkanı eceldir.” (Mezopotamya Sürgünü)
  • , ".. Yaşamları çok iyi gitmiş insanlar değildik." .. (Başım Belada)
  • Can garip, can suskun, Can paramparça... ~ Ahmed Arif (Mezopotamya Sürgünü)

  • , "Bu şehir, bu sokaklar Seni alır kullanır Santim santim ç ü r ü r s ü n..!.." ... (Başım Belada)
  • Onlarla konuşamıyordum, çünkü onlar gibi konuşamıyordum. Hiç konuşmuyordum. Bir dilsiz gibi yaşıyordum adeta. Balkona çıkıp onları izliyordum, dilleri başkaydı, tavırları başkaydı, giyimleri başkaydı. Onlar gibi konuşmaya çalışıyordum. Mesela, onlar gibi pantolon diktirmeye niyetlendim. Terzinin yaptığı pantolonlar üzerime uymuyordu, onlara yakışıyordu, bana yakışmıyordu. (Aynalar Belgeseli, Can Dündar, Show TV) (Başım Belada)
  • Satranç ya da kürtçe ismiyle kışık; Hint bölgesindeki filozof siset'in, hükümdarların kişisel çekişmeleri ve hırsları sonucu yeryüzünü kana bulamalarını önlemek için icat ettiği ve Hint hükümdarına “ Buyrun oynayın; kazanan alsın bütün toprakları.” diye sunduğu büyük oyun (Mezopotamya Sürgünü)
  • *** ... aslında çok daha başka bir yerdeydi.. (Başım Belada)
  • --- Melik bey, siz konuşunca Arapça, Farsça kelimeleri yerinde kullanıyorsunuz. Bu dilleri biliyor musunuz, nereden öğrendiniz? --- Evet, sayın Paşa. Ben sayenizde öğrendim bunları. --- Nasıl? --- Ben Şeyh Said'in torunuyum. Siz bizi sürgüne gönderdiniz; Trakya'da 13 sene kaldık; orada medreseye çevirdiğimiz evimizde Arapçayı, Farsça'yı öğrendik. --- Öyle mi! Demek ki iyiliğimiz dokunmuş... (Mezopotamya Sürgünü)
  • Bu şehir ,bu sokaklar Seni alır kullanır Santim santim çürürsün.. (Başım Belada)
  • Peki ama gerçekte kimdi bu Bahtiyar? Niçin bu kadar sevilmişti? Bunun cevabını Yusuf Hayaloğlu'dan alıyoruz: "Bahtiyar bir kişi değil, birçok kişi. Cezaevinde yattığım dönem içinde yüzlerce Anadolulu genç tanıdım. Saf, temiz, yiğit, cengâver insanlardı. Anadolu'nun çeşitli yörelerinden, hemen hemen aynı sebeplerle İstanbul'a gelmişlerdi. Tutunacak bir dal arıyorlardı ve sol örgütlerin etkisi altında kalmışlardı. Bu etkiyle ve yüreklerindeki isyan ateşiyle, afiş asmak, yazı yazmak, korsan yürüyüşe katılmak gibi düzenin suç saydığı fiillere kalkışmışlardı. 12 Eylül hepsini kısa sürede toplamış ve örgüt üyeliği suçlamasıyla yargılayarak içeri tıkmıştı. Teorik bilgileri fazla yoktu, sempatizan düzeyindeydiler; devlete karşı gelmek ve düzeni yıkmak iddiasını fazla hak etmiyorlardı. Ama artık akıbetleri tayin edilmişti: Aykırı bir daldılar ve mutlaka budanacaktılar. Bu trajik bir durumdu ve bunu yazmayı hissediyordum. Bu şekilde anlatırsam didaktik olacaktı. Oysa ki sabatta didaktizme karşıydım. Bu insanları teke indirgemeliydim, olayları bir öyküye sığdırmalıydım ve asıl mesajımı satır aralarında vermeliydim. Nitekim öyle yaptım. Bahtiyar ismini hoşuma gittiği için koydum. Diyarbakırlı olmasını da bir kesimi temsil ettiği için özellikle tercih ettim. Kısacası Bahtiyar yaşayan bir tip değil, yaratılan bir prototiptir." (Başım Belada)

  • Beni mızraklarına hedef seçtiler Kalbime saklanan okların sızısı ufukları doldurdu. Fakat eli kanlı hakan hala celladına; Durma, devam et, hançerle, diyor ~ Şeyh Ahmedê Cizîrî (Mezopotamya Sürgünü)
  • Ağlama bebek, ağlama sen de Umut sende yarın sen de Yağmur gibi göz/lerinden akan yas niye Bu suskunluk, Bu durgunluk, Sıkıntın-kırgınlık niye..!.. (Başım Belada)
  • O zaman ve o olayların tarihlerini hafızama almak istemiyorum. Mağlup olan toplumların psikolojisidir bu (!) (Mezopotamya Sürgünü)
  • Her akışında umutları tazeler Dicle nehri, Bırak nasıl akarsa aksın annelerin gönlüne, Bilirsin suyu tatlıdır yakmaz taze yaraları. Barışın yollarına döşensede mayınlar; Bilirsin yolumdan dönmem geriye. Fıratım ben elbet bir gün akarım annelerin yanan gönüllerine, Soğutamasamda yaralarınını varsın bende yanayım bir ömür acılarında. Ama bilirim Diclenin akışı bir başkadır, Izdırabı olur zalimlerin, boğar düzenlerini kalplerinin en batısında, Ve yitirilen çocuklar güvercin olur ucar annelerin yüreğinden, Barışın hasreti son bulur şehirlerde, Diller,ırklar ve renkler kucalamaz artık akılları, Hiç büyüyemeyen çocuklarîn mezarlığında aģ lamaz anneler. Ve belkide hiç kalmaz umutlar mahşere kadar. (Mezopotamya Sürgünü)
  • An gelir/ Paldır küldür yıkılır bulutlar Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet O eski heyecan ölür An gelir biter muhabbet..!.. ~Atilla İlhan (Başım Belada)
  • *** ... bir kuşak onun müziğiyle büyüyordu. (Başım Belada)
  • "Kuşu Hicran getirir, dalgası Hüsran götürür, mavi bir göz/de elem damlasıdır..!.." ~Faruk Nafiz Çamlıbel (Mezopotamya Sürgünü)