Halil Berktay kimdir? Halil Berktay kitapları ve sözleri
Tarihçi Halil Berktay hayatı araştırılıyor. Peki Halil Berktay kimdir? Halil Berktay aslen nerelidir? Halil Berktay ne zaman, nerede doğdu? Halil Berktay hayatta mı? İşte Halil Berktay hayatı...
Tarihçi Halil Berktay edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında Halil Berktay hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. Halil Berktay hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte Halil Berktay hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 27 Ağustos 1947
Doğum Yeri:
Halil Berktay kimdir?
Halil Berktay Kitapları - Eserleri
- Türkiye Tarihi 1
- Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü
- Kabileden Feodalizme
- Özgürlük Dersleri
- Weimar Türkiyesi Taraf Yazıları
- Tarihçi Gözüyle Siyaset
- Yaşadığımız Şu Korkunç Otuz Yıl
Halil Berktay Alıntıları - Sözleri
- Bir insan öldüğü zaman götürülüp gömülür: ama bir devrim meydana geldiğinde böyle olmaz. Eski toplum öldüğü zaman,onun cesedini tabuta koyup mezara gömemezsiniz. O, bizim aramızda ayrışıp dagılır; ceset çürür ve bizi zehirler. "Lenin" (Türkiye Tarihi 1)
- Antla ilişkili bir ana motif demir'dir. Kaşgarlı Mahmut «temür» (demir) kelimesini açıklarken, «gök girsin kızıl çıksın» sözünü nakleder. Türk kabileleri ya da kabileler birliklerinin and içmeleri veya ahidleşmeleri sırasında söylenen bu söz, «sözümde durmazsam demir benden öcünü alsın>> anlamındadır ve and içerken önlerine konulan kılıç üzerine söylenir. And içme, görülüyor ki, zamanla şu veya bu ölçüde kargışla bütünleşmiş, giderek, geç dönemlerde «yemin»i karşılar bir hüviyete bürünmüştür. Ebu Hayyan, XIV. yüzyılda, Türklerin yemin ederken söylediği sözleri haber vermektedir. XVIII. yüzyıldaki bir barış antlaşmasında kara başlı koç kurban edilip ellerin kana batırıldığını biliyoruz. Demircinin körüğü üzerine and içme âdeti de tespit edilmiştir. En çok silahlar, genellikle demirden mamul silahlar üzerine and içilir. (Türkiye Tarihi 1)
- Göktürk ve Hazar hakanları dört uruğ(aileler birliği) beyi tarafından ak akçe üzerinde "Khanlığa" (Han,Kan,Hakan,Kağan) atanırken bir yandan da boğazları ipek bir bağla şiddetle sıkılarak nasıl ve ne kadar yöneteceklerine dair söz alınırdı. (Türkiye Tarihi 1)
- ...hiçbir toplum kendi iç gelişmesinin elvermediği bir aşamaya sırf dışsal etkenlerle ulaşamaz. (Türkiye Tarihi 1)
- Batı Oryantalizmi(Şarkiyatçılığı), bir bütün olarak İslam tarihine bir -binbir gece masalı- havası içinde bakıyor; onu belli belirsiz bir nostaljinin konusu, egzotik ,olağanüstü ve çağdışı bir olay olarak görüyordu. 20. yüzyıl başı Oryantalizmin bir dalı durumundaki Türkolojiye göre, 11.yüzyılda İslam uygarlığı alanına girmelerinden önce Türkler, her türlü uygarlık başlangıcından yoksun, sadece savaşçı ve yıkıcı bir güç idiler. Bu fatihler, Bağdat'ı almalarından sonra ortaya çıkan Türk-İslam devletlerine kendilerinden hiçbir şey katmamışlardı; Söz konusu siyasi kuruluşlar, uygarlık namına gerçekleştirdikleri her şeyi, İran-İslam geleneğine borçluydular. Bu kadar geri, tipik hayati faaliyeti bu denli yağma savaşçılığından ibaret bir kavim(!!!), Osmanlı İmparatorluğunu da, zaptettiği yerlerin Müslüman olmayan nüfusundan yararlanarak ve bütünüyle Bizans kurumlarını taklit yoluyla kurmuş olmalıydı. Türklerin Bizans ile temas öncesinde mutlak bir gerilik içinde bulundukları fikri, böylece, Osmanlı devleti ve uygarlığının Bizans'ın halefi olduğu fikriyle örtüşüyordu. ...Oryantalizm, dört yüzyıl boyunca Batı'nın Osmanlı yayılmacılığının tehdidi altında yaşamış olmasının intikamını, şimdi Batı hegemonyası döneminde, Türklerin Avrupa'dan sürülmeye, hatta Anadolu'da dahi başkalarınca yönetilmeye müstahak oldukları anlamına gelen, zıt bir teoriyle alıyordu. (Türkiye Tarihi 1)
- Batı oryantalizmin Doğu toplumlarına bakışının esası: Bu toplumlar geridirler, çünkü özleri itibariyle farklıdırlar; kendi kendilerine değişip gelişemezler, dışarıdan harekete geçirilmeleri gerekir, dolayısıyla uygarlık taşıyıcı başkaları tarafından yönetilmeye müstahaktırlar... 19. yüzyıl Batı düşünürlerin en büyükleri bile bu hatadan her zaman kaçınamamışlardır. (Türkiye Tarihi 1)
- ....köylülerle birlikte toprağı, pronoia(Bizans), beneficium, feodum(Batı Avrupa), kat'ia(Klaik İslam), ikta( İran ve Anadolu Selçukluları), tımar, zeamat ve has gibi isimler altında .......askeri aristokrasinin mensupları, köylülerin teorik olarak devlete ödemeleri gereken vergileri"devlet adına" mahalinde toplamayı ve kendilerinin teorik olarak hazineden almaları gereken "maaş"larını mahsup etmeyi yüklenirler.... Hakim aristokrasi fiyef/dirlik dağıtımı yoluyla kendi kendisini rantı yerinde toplamak, köylülüğü yerinde denetlemek, kanun ve nizamı yerinde uygulamak, dışsal saldırıya... derhal karşı koymak üzere, üreticilerin tepesindeki paralel üst katman olarak ülke sathına yayılır. .... Bütün Ortaçağ toplumlarında, ülkeyi başka türlü yönetmenin nesnel imkansızlığı nedeniyle başvurulan fiyef/dirlik dağıtımı, daima fiyef dağıtan(lar) ve fiyef alan(lar) arasında, kral ile büyük baron(süzeren), süzeren ile kendi vassalı arasında, sultan ile ikta'ları arasında, padişah ile has ve zeamet sahipleri ve tımar'lılar arasında, imparator ile pronoia'cılar arasında, kısacası merkez ile taşra arasında sürekli bir gerilim ve çatışmayı beraberinde getirir....Herhangi bir fiyef/dirlik dağıtımı sistemi, çeşitli fiyef/dirlik sahiplerinin bulundukları mahalde özerklik eğilimleri peydahlanmaları potansiyelini de mutlaka yaratır. (Türkiye Tarihi 1)
- Saz ya da çamur kulubelerde barınıp tarla süren, çömlek yapanların dünyası ile, mermer saraylarda oturan, ayinleri yöneten, savaşa tahtırevanla gidenlerin dünyası arasında korkunç bir uçurum vardır...... Olanca Özgür İrade yönetenlerde yoğunlaşmıştır. Kaderse yönetilenlerde.... (Türkiye Tarihi 1)