İdris Küçükömer kimdir? İdris Küçükömer kitapları ve sözleri

BİYOGRAFİ

İktisatçı ve Düşünür İdris Küçükömer hayatı araştırılıyor. Peki İdris Küçükömer kimdir? İdris Küçükömer aslen nerelidir? İdris Küçükömer ne zaman, nerede doğdu? İdris Küçükömer hayatta mı? İşte İdris Küçükömer hayatı... İdris Küçükömer yaşıyor mu? İdris Küçükömer ne zaman, nerede öldü?

İktisatçı ve Düşünür İdris Küçükömer edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında İdris Küçükömer hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. İdris Küçükömer hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte İdris Küçükömer hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...

Doğum Tarihi: 1 Haziran 1925

Doğum Yeri: Giresun

Ölüm Tarihi: 5 Temmuz 1987

Ölüm Yeri: İstanbul

İdris Küçükömer kimdir?

Türk iktisatçı ve düşünür. Türkiye'de sağ ve sol kavramlarının ters oturduğunu, CHP'nin aslında sağ bir parti olduğunu iddia etmesi ile ünlenmiştir.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğrenim gördü. Aynı fakültede doktorasını tamamladı, daha sonra da doçent oldu. Fakülte kurulunun profesörlüğe yükseltilmesi için aldığı karar,üniversite senatosunca onaylanmadı. Bunun üzerine Danıştay'da açtığı davayı kazanmasına karşın, profesörlüğüne ilişkin kararname 10 Yıllık bir gecikme ile ancak 1976'da yürürlüğe girdi.

1960 sonrasındaYön'de yazdığı yazılarla tanındı. NAt Dergisi'ndeki yazıları tartışma yarattı.Milliyet gazetesindeki açık oturumlarda dönemin yerleşik yargılarını sorguladı. Sonra 1973'de on yıllık bir suskunluğa büründü ve daha sonra Yeni Gündem yazılarıyla tekrar ortaya çıktı.

Küçükömer'in ileri sürdüğü en önemli görüş, Türkiye’de devletin despotik niteliğinin sivil toplumun gelişmesi önünde duran en büyük engellerden biri olduğudur. Başta Sencer Divitçioğlu ve Selahattin Hilav olmak üzere bazı aydınlarla birlikte Türkiye'nin toplumsal tarihine ilişkin çözümlemelerinde Asya Tip Üretim Tarzı (ATÜT) kuramını gündeme getiren Küçükömer, Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) yönetim ve bilim kurullarında görev aldı. Birçok yapıtı bulunan İdris Küçükömer ölümünden kısa bir süre önce Sosyal Demokrasi Partisi'ne üye olmuştu.

İdris Küçükömer Kitapları - Eserleri

  • Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması
  • Cuntacılıktan Sivil Topluma
  • İdris Küçükömer'le Türkiye Üstüne Tartışmalar
  • Halk Demokrasi İstiyor mu?
  • Sivil Toplum Yazıları
  • Anılar ve Düşünceler

İdris Küçükömer Alıntıları - Sözleri

  • 1961 baharında Maliye Bakanlığında bir MBK üyesi uzmanlar,subaylar önünde,dış ticaretle ilgili tedbirler üzerinde konuşuluyor du.Tavsiye edilen tedbirler için zamanın Ticaret Bakanı Baydur;'' ''Bu tedbirleri bizde almak isteriz fakat tüccarlar kuvvetlidir.biz bu tedbirleri alırsak, onlar cemal paşaya giderler ve tedbirlere engel olurlar''demişti. Kısacası, sosyal sistemimize gerçekte hakim olanlar 27 mayısçıları da değişik yollardan kontrole girmişlerdi. (Cuntacılıktan Sivil Topluma)
  • Türkiye kusurların fazilet diye yutturulduğu bir ülkedir. (Cuntacılıktan Sivil Topluma)
  • 1908 Meşrutiyeti ile İttihat ve Terakki Cemiyeti, imparatorluğa hâkim olmuştu. Devlet cemiyetin eline geçmişti. Fakat Osmanlı Devleti’ni ele geçirmek, toplumu ele geçirmek değildi. Oysa onlar toplumu, daha doğrusu halkı elde edeceklerine, devleti elde etmek istemekteydiler ve bu yoldan elde edilen ya da kapılan devlet, kurtarılabilir sanılıyordu. Devletin toplumda (hiç değilse bazı sınıflarla) organik bütünlüğü olmaksızın kuvvetli olamayacağını, kurtulamayacağını göremeyen Osmanlı bürokratı, devlet gücünün temelini de anlayamayacaktı. Türkiye’nin politik eliti böyleydi ve hep böyle kaldı. Sıçranarak elde edilen iktidar nispi bir yalnızlığa mahkümdu. Fakat geçici de olsa sıçranarak iktidar kapılabiliyordu da. (Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması)
  • Ben de derim ki, Menderesin asılmasında, sosyal sistem içinde önemli rol oynayan ithalat ve ihracat tacirlerinin bu rollerini tekrarlamamaları için, bu kaçakçı kesim devletleştirilmelidir. Devletleştirme, dış borçları azaltacagi gibi,uluslararası sömürülmenin büyük kapısını da kapatacaktır. (Cuntacılıktan Sivil Topluma)
  • Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl adlı ilginç kitabında, kendisinin yer aldığı Devrim denilen hareket içinde bürokratların yalnızlığını itiraf etmektedir. Karaosmanoğlu, eğer devrimci bir-iki lidere bir şey olsa, bütün devrimlerin yok olacağı korkusunu belirtmiştir. 'Devrimleri Koruma' sloganı da aslında bu yalnızlık korkusundan ortaya çıkmıştı. Devrim denilen şeyler kime karşı korunacaktı? Neden devrimlerin korunması gençliğe bırakılmıştı? Halk nerede idi, köylü efendimiz nerede idi? Devrimler, kimler için korunacaktı? Bu sorular şimdi ısrarla sorulmalıdır bence. (Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması)
  • Türkiye'nin solcuları gericidir. Üretim güçlerinin gelişmesinden yana değillerdir, tek merkezli, yukardan aşağı otoriter bir örgütlenmenin savunucusudurlar. Halkı yönetilecek sürü olarak görürler. (Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması)
  • Mevcut sisteme dokunmayan politika muhafazakardır; sistemde imtiyaz ve tekelleri temizlemek isteyen politika liberaldir;sistemde daha şumüllü değişiklik amacı güden ise sosyalisttir (Cuntacılıktan Sivil Topluma)
  • CHP’nin yurt sorunlarını çözmekte, sözünü çok ettiği bir de metot anlayışı vardır: Pragmatik metot. Bu ad, Anglosakson dünyasından ithal edilmişti. Fakat bürokrat tutuma uyan bir biçimde ele alınmaktadır. Ve şöyle denilmektedir: “Biz yurdun ihtiyacında olduğu şeyleri arayacağız ve gerekeni gerektiğinde o zaman yapacağız”. Burada mesele, pragmatik metodun tenkidi değil, bürokratın kuşkulu, denge arayan tutumudur. Yani gerektiğinde sosyalistleri öldüreceksin, süreceksin, gerektiğinde uluslararası sosyalist kongrelere katılmak isteyeceksin (İttihat ve Terakki’de olduğu gibi); gerektiğinde denge için yukarı kademelerdeki bazı bürokratlara komünist partisi dahi kurduracaksın (1920); sırasında liberal, sırasında devletçi, vs. olacaksın. Köy Enstitüleri’ni kuracaksın, sonra yıkacaksın ve zamanı gelince tekrar savunacaksın. Yabancı sermayeyi kabul edeceksin sonra karşısına çıkacaksın, sonra konsorsiyumu kabul edeceksin. Bugün azgelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerle ilişkileri ve meseleleri üzerinde oldukça aydınlık bir durum olduğu halde, devrimci denilen CHP’nin devrimci bir teorisi yoktur. Bu olmadan, meselelerimizi çözmek için pragmatik metodu esas almakla nereye varllabilir? Türkiye’de hâlâ karacahilin mutlak miktarı artarken, hâlâ evlerde yakıt olarak %20 civarında tezek kullanılırken, hala karasaban miktarı artarken (İkinci 5 Yıllık Plan), hala her yıl kızamık gibi bir hastalıktan 10-15 bin çocuk ölürken pragmatik metotla nereye gideceksiniz? Batılılaşma adına nereye geldik? (Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması)
  • Tarihi oyunu anlayanlar, yerlerini tayin ettikçe ve oyundan sıyrıldıkça, tarih ırmağının düzgün değilse bile duru ve ileri akması olanakları doğacaktır. (Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması)
  • (...) Millî savunmalar da Amerika standartlarına uydurulmaya çalışılınca ne olacaktı? Orduların giyiminden silahına kadar yapılan harcamalarla Amerikan tulumbaları, devamlı olarak Amerika lehine çalışacaktı. Eğitim sistemi de sözünü ettiğimiz tulumbanın bir parçası olarak onunla tamamlaştırılacaktı. Bütün bunlar kapitalizmin işleyişini bilenler için görülmesi güç şeyler değildi. Fakat Türkiye’de bunları anlatma ortamının yaratılmasına, CHP bürokratları engel oldular. Anlatmaya çalışan bir azınlığın ise canına okundu. Evet, Kurtuluş Savaşı’na rağmen, neden tekrar bağımlı hale geldiğimizin açıkça iddia edildiği bir duruma geldik dayandık? (Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması)
  • Ama ne var ki, Mustafa Kemal’in de düzenleyebileceği ve düzenleyemeyeceği şeyler vardır: Fethi Bey arkadaşları ile parti teşkilatı için seyahate çıkar. Ve daha ilk merhalede, her şey allak bullak olur. Mesela ilk merhale olan İzmir’de, “Fethi Bey geliyor” diye yer yerinden oynar. Daha sekiz yıl önce başta Mustafa Kemal’in kumandasında düşmandan kurtarılan İzmir’de halk dalga dalga Fethi Bey’in, neredeyse ayaklarına kapanır, haykırırlar: ----Kurtar bizi, kurtar! Hatta bu karışıklıkta bir polis kurşunu ile vurulan bir yavruyu kucağına alan yaşlı bir baba, bu kurbanı getirir, Fethi Bey’in ayaklarına serer: -Bu ilk kurbanımız, ama daha kurbanlar lazımsa vereceğiz, fakat bizi kurtar! diye inler. Meydanda gözyaşı selleri çağlar. Her tarafta birtakım resimler yırtılır, parçalanır.. Halbuki Fethi Bey, halk için bilinmeyen bir adamdır. Ve sonra, kim, kimi, kimden kurtaracaktı? Bu İzmir, daha sekiz yıl evvel, düşman işgalinden kurtarılmadı mı? Ve bu şehri kurtaranlar, şimdi bu halkın: -Bizi onlardan kurtar, dedikleri değiller mi? O halde sekiz sene içinde ne oldu? Bu gözyaşları, bu kurbanlar niçin? (Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması)