İrfan Yalçın kimdir? İrfan Yalçın kitapları ve sözleri
Türk Yazar ve Çevirmen İrfan Yalçın hayatı araştırılıyor. Peki İrfan Yalçın kimdir? İrfan Yalçın aslen nerelidir? İrfan Yalçın ne zaman, nerede doğdu? İrfan Yalçın hayatta mı? İşte İrfan Yalçın hayatı...
Türk Yazar ve Çevirmen İrfan Yalçın edebi kişiliği, hayat hikayesi ve eserleri merak ediliyor. Kitap severler arama motorlarında İrfan Yalçın hakkında bilgi edinmeye çalışıyor. İrfan Yalçın hayatını, kitaplarını, sözlerini ve alıntılarını sizler için hazırladık. İşte İrfan Yalçın hayatı, eserleri, sözleri ve alıntıları...Doğum Tarihi: 23 Nisan 1934
Doğum Yeri: Zonguldak, Türkiye
İrfan Yalçın kimdir?
23 Nisan 1934, Zonguldak doğumlu. Zonguldak Çelikel Lisesi (1953), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü (1960) mezunu. Kozan (Adana), Çarşamba (Samsun), Zonguldak liselerinde Fransızca öğretmenliği yaptı. 1972 yılında öğretmenlikten ayrılarak İstanbul’da bir kitabevi açtı ve Z Yayınevini kurup yönetti. Varlık ve Türk Dili dergilerinde yayımladığı şiir, öykü ve çeviri yazılarından sonra, bir süre yazın yaşamına ara verdi.
1959 yılından itibaren hikâye, eleştiri ve çevirileri Varlık, Türk Dili, Soyut, Gelecek, Yeditepe, Yansıma dergilerinde yayımlandı. Yeni Dergi’nin 1968 yılında açtığı bir yarışmada “İnce Memet” eleştirisiyle ikincilik, Milliyet Yayınları 1974 Roman Yarışmasında Pansiyon Huzur (1975) romanıyla ikincilik, Ölümün Ağzı (1979) romanıyla da 1980 Türk Dil Kurumu Roman Ödülünü kazandı. Tiyatro oyunları da yazdı. Pansiyon Huzur ve Fareyi Öldürmek adlı romanları sahneye uyarlandı. Ölümün Ağzı adlı eseri Rusçaya çevrilerek yayımlandı. Genelevde Yas adlı romanı filme alındı.
ESERLERİ:
ROMAN: Pansiyon Huzur (1975), Fareyi Öldürmek (1977), Genelevde Yas (1978), Ölümün Ağzı (1979), Büyük Soytarı (1982), Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi (1991), Annem Babam ve Ben (1995).
OYUN: Plastik Hayatlar (oyn. 1981-82), Zor Günler (oyn. 1987), Aşağıdakiler (oyn. 1991).
ÇEVİRİ: Şafak Kızı (1974) – Gemide İsyan (1979) (J. London’dan), Darağacında Röportaj (J. Fuçik’ten, 1974), Cezayirli Devrimci – Tepedekiler (E. Roblés’ten, 1981), Olağanüstü Bir Olay (N. Pritulina’dan, 1981), Piaf: Bir Sevda Türküsü (D. Grimault – P. Mahé’den, 1984), Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları (E. Benbassa’dan, 1998).
İrfan Yalçın Kitapları - Eserleri
- Fareyi Öldürmek
- Genelevde Yas
- Ölümün Ağzı
- Cellat Ağlıyor
- Pansiyon Huzur
- Yorgun Sevda
- Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi
- Büyük Soytarı
- Annem, Babam ve Ben
- Aşkın Yedi Rengi
- Aşağıdakiler
- Engerek : Korkunç Bir Peri Masalı
- İçimdeki Zonguldak
- İlkyaz Ölümleri
- Son Bahçeler
- Sisler İçinden
İrfan Yalçın Alıntıları - Sözleri
- Gerçeklerin yolunu değiştiren, daha büyük gerçekler. (Cellat Ağlıyor)
- Tavandan bir ip sarkıyordu. Durmuş, ona bakıyordu Necmi. - Ne bu böyle? - Kendini asmak istersen, asabilirsin! - Ne işe yarıyor sahi? - Bilmem, ip işte ... - Sormadın mı ev sahibine? - Sordum. Kendini asmak istersen, asabilirsin, dedi. (Genelevde Yas)
- - Öbür dünyada cayır cayır yaktıracan mı beni? Akılsız Kuş! - Nasıl olsa yanmıyacan mı zati? - Cennete gidecem oğlum ben! Baş köşeye hem! Huri kızlarına kim mamalık edecek orda? (Genelevde Yas)
- Evin küçük balkonunda, bir kuşun sevinçli türküsünü dinlerken, dudaklarıma sürünen yumuşak geceyi alıp ağzıma, emiyorum; damağıma yayıyorum dilimle gezdirip; yavaşça eriyip gizemli bir tada dönüşüyor. Bu mu içi boş, sıradan mutluluk? (Yorgun Sevda)
- Ne çok özlemişim evi meğer küçüklü büyüklü odaların kokusunu; gece oldu mu, insan gibi usul usul soluyuşunu; üstüme kapanışını; beni öpüşünü; saçlarımı sevişini; annemleşmesini; yeni gelmiş gibiyim dünyaya! (Büyük Soytarı)
- Sizin yüzünüz can çekişiyor. Giysileriniz kireç içinde. Boyacısınız herhalde. (Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi)
- " Devlet baba bir yapıştı mı yakana, canına okurdu da, fitil fitil getirir anandan emdiğini! Üç kuruş alacağı için, inim inim inletir seni. Devletten senin alacağın varsa, o zaman değişir bak iş. Kimse tınmaz bile. Almaya ömrün ya, yeter ya yetmez! Vatandaş kuzu, devlet canavardır çünkü. " (Fareyi Öldürmek)
- "Paşam, Paşam!" Sesi herkes duydu ama "Paşa" duymadı. En büyük özelliği duymamaktı "Paşa" nın. Hiçbir yakınmayı, hiçbir inlemeyi, hiçbir ağıtı duymamıştı şimdiye kadar. İlkesi değildi böyle şeyleri duymak. Dünya kadar yaşlı, toprak kadar namuslu köylü ne diyecekti acaba susturulmasaydı? (Ölümün Ağzı)
- Oynasın diye bazı çocuklar kesilir mi kanadı kuşların.. (Yorgun Sevda)
- Mor bir öğleüstü ayrılıyoruz kasabadan; kökünden sökülen yaşlı bir ağaç oluyor annem; sessiz telaşı, sessiz ağıtı, sessiz çığlığıyla kaçıyor geçmiş günlerden. (Uzun Bir Yalnızlığın Tarihçesi)
- Güzel susuyor çok, susarak konuşuyor, uzun susmalardan bakıyor. (Aşkın Yedi Rengi)
- "Şöyle ya da böyle, kim ne derse desin, yalnızca fotoğraflarda kalacak olsak bile bir gün -bir düş belki bu da- güzel şeydi yaşamak be ölüm güzelleştiriyordu onu en çok. Annem gibi ağır yıkılmaları görerek yaşamak, yani küçük hesapların beslediği yanlış sevgilerden geçmek; bize en anlamlı ve en güzel gelen şeylerin, yıllarca elleri ellerimize, saçları saçlarımıza değmiş en yakınlarımızın bile çok uzağında olduğumuzu ya da onların birden buzlaştığını duyumsamak, kısacası, kesmek umudu ölümden başka her şeyden; evet, bu bile, işte bu bile güzeldi yine çok." (Cellat Ağlıyor)
- Evler gibi yaşam da ; camları bir bir açıp havalandırmak, içine güneş ve bahar koymak, kirlileri ve tozluları yıkayıp silmek gerekiyor ara sıra. (Annem, Babam ve Ben)
- Her şey gibi fotoğraflar da rezil oluyor insanlar ölünce. En iyisi çektirmemek. (Yorgun Sevda)
- Başka şeye benzemez ki, vergi işi bu. Devlet baba bir yapıştı mı yakandan, canına okur da, fitil fitil getirir anandan emdiğini! Üç kuruş alacağı için, inim inim inletir seni. Devletten senin alacağın varsa, o zaman değişir bak iş. Kimse tınmaz bile. Almaya ömrün ya yeter, ya yetmez! Vatandaş kuzu, devlet canavardır çünkü. (Fareyi Öldürmek)
- Şöyle düşünüyorum; para için aşağılanmamalı insanlar, onurları öldürülmemeli. Üşüyorum böyle bir şeye tanık oldum mu. (Büyük Soytarı)
- "Bir şeyi umutsuzca beklemenin izleri vardı yüzlerinde; çekilen acılar söylenmiyor, yalnızlıklar sessizlikle boğuluyor, her türlü açlık örtbas ediliyordu" (Annem, Babam ve Ben)
- Ondaki bu gülümseme bütün acıların, bütün dertlerin üstüne çekilmiş bir cila gibiydi. (Pansiyon Huzur)
- En yakınına bile çok uzaklara bakar gibi bakıyor, konuşurken yer yer boşluklar, sessizlikler doluyordu sesine. Yorgun, utangaç gülümseyişi bitmiyor, tam biter gibi olurken, daha da hüzünlenip ağlamayı andırıyordu. (Yorgun Sevda)
- - Neden böyle başını ellerine alıp, saatlerce duruyorsun? - Başım ağrıyor be! Çok ağrıyor hem ... Zargana'nın dediği gibi, bi şey var başımın içinde benim! Küçükken babam dövmüştü bir gün ... Verdiği parayı mı ne kaybetmiştim .. Topu topu bir lira kadar bir şeydi... Döve döve canımı çıkardı, puşşt.. Kafamı güm güm taşlara çarptı. O gün bugün başım ağrır böyle.. Ölecek gibi olurum ... (Genelevde Yas)